Dünyevi Dostluklar Ahirette Nasıl Düşmanlığa Dönecek?
Dünyevi Dostluklar Ahirette Nasıl
Düşmanlığa Dönecek?
Ukbe bin Ebi Muayt Mekke
müşriklerinden kötü niyetli olmayan bir adamdı. Resûlüllahla her
karşılaştığında ona saygıyla bakar, iyi münasebetini bozmamaya gayret ederdi.
Hatta uzun yolculuktan döndüğünde Mekke'de yemek yedirmeyi adet edinmişti. İşte
yine böyle bir yolculuktan dönmüş, vereceği yemeğe Resûlüllahı da davet edecek
kadar yakınlık göstermişti.
Efendimiz Ukbe'nin artık
gönlünün imana hazır hale geldiğini düşünerek yemek davetine şöyle karşılık
verdi:
'Ukbe, davetine gelirim ama
yemeğini yemem. Yemeğinden yemem için seni yaratan Allah’ı inkâr etmemeni, onun
Resûlüne de şehadet etmeni beklerim. Senin gibi iyi niyetli bir insan küfürde
ısrar etmemeli artık.
Ukbe bu teklife çok da
direnmedi. Efendimizin isteğine olumlu cevap vererek iman eden herkesin
söylediği şehadet kelimesini söyleyiverdi. Efendimiz sevinmişti. Ukbe'nin iman
etmesine sebep olmuştu çünkü.
Ne var ki, Ukbe'nin Mekke'de
putperest dostları da vardı. Haber bir anda onlara da ulaştı. Onların içinde
Übey bin Halef katı bir müşrik dosttu.
Duyduğu haber hiç de hoşuna
gitmemişti. Hemen gelip arkadaşını suçlayıcı sorular sormaya başladı:
'Duyduğuma göre Muhammed'i
yemeğe davet etmişsin. Bununla da kalmayıp onun teklif ettiği şehadet
kelimesini de söylemişsin.
'Evet, dedi, öyle oldu. Onun
istediği şehadet kelimesini de söyledim.
Müşrik dostu, olamaz, dedi.
İşte bu olamaz. Hem şehadet kelimesini söyleyeceksin hem de bizimle dost
olacaksın. Bu, olacak şey değil.
İlave etti:
'Bu sana pahalıya mal olur.
Bundan sonra hiçbir yerde iş bulamazsın.'
Ukbe, müşrik dostunun
sözlerinden endişe etmiş, getirdiği şehadet kelimesinden pişmanlık duymaya
başlamıştı.
'Olayı büyütme, dedi. Ben
sadece Ukbe'nin yemeğini yemeden gitti, diye bir söylenti çıkmaması için
utandığımdan şehadet kelimesini getirdim, yoksa ona inandığımdan değil.'
Übey kopardığı bu tavizden
memnun olmuş, ama yeterli de bulmamıştı. Daha da ileri giderek yol gösterdi:
'Biz bu sözlerinin doğruluğunu
ancak gidip ona tükürdükten sonra kabul ederiz. Gideceksin, Onu sevmediğini
ifade eden bir tükürük fırlatacaksın, o zaman anlarız senin ona inanmadığını.
Yoksa bizi savamazsın boş sözlerle.
İmana karşı yeni ısınır hale
gelmiş olan Ukbe'nin kalbi maalesef artık geriye dönüşe geçmiş, dostlarının
baskısına dayanamayarak vazgeçmişti getirdiği şehadet kelimesinden. Doğruca
Efendimizin Darunnedve'de ibadet ettiği yere gitti. Dilinin ucunda topladığı
tükürüğü fırlatmak üzere hazırlanırken ansızın bir rüzgâr çıktı. Dudakları
arasından çıkan tükürük geriye dönerek kendi suratına yapışıp hem de ateş gibi
yaktı. Ertesi günü Ukbe'yi yanağındaki yanık iziyle görenler sordular.
'Sende böyle bir yanık izi
yoktu. Ne zaman oldu bu yara?'
Ukbe saklamadan anlattı:
'O'na doğru tükürdüğüm tükürük
kendime geri dönüp suratıma yapışarak ateş gibi yaktı, bu izi kaldı.'
Ne yazık ki yarı iman etmişken
dostlarının baskısı yüzünden gerisin geriye dönen Ukbe, Bedirde küfür üzere
öldü.
İşte bu hadise üzerine Furkan
suresi ayet (27-28) geldi. Burada dostlarının yanlış telkinlerine uyanların
ellerini ısırarak ahirette nasıl pişmanlık duyacaklarını anlattı:
“Ah, ne olurdu keşke falanı
dost edinmeseydim, onun isteğine boyun eğmese, sözlerine itimat etmeseydim.
Getirdiğim şehadet kelimesinden vazgeçirip Peygamberle birlikte olmama mani
oldu, şeytana uydurdu. Ne kötü dostmuş meğer onlar.”
Yorumlar
Yorum Gönder