Öyle Bir Zaman Gelecek ki…
Öyle Bir
Zaman Gelecek ki…
Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuşlardır:
“Öyle bir zaman gelecek ki o zaman şu üç şeyden daha kıymetli
bir şey olmayacaktır: Helal para, can u gönülden arkadaşlık yapılacak bir
kardeş ve kendisiyle amel edilecek bir sünnet.” (Heysemî, I, 172)
“Öyle bir zaman gelecek ki, kişi helâlden mi haramdan mı
kazandığına aldırmayacak!” (Buharî, Büyû; 7)
“Aranızda öyle bir grup ortaya çıkacaktır ki, namazınızı onların
namazları, oruçlarınızı onların oruçları ve diğer amellerinizi de onların
amelleri yanında az göreceksiniz. Onlar Kur’ân okurlar, fakat okudukları
boğazlarından aşağı geçmez. onlar okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkarlar…”
(Buhârî, Fedâilü’l-Kur’ân, 36)
İbadetler şekilde kalarak rûhânî tarafı zayıflayacak, nefis
tezkiyesi ve kalp tasfiyesi yapılmayacak…
Rasûlullah Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle
buyurmuşlardır:
“Öyle bir zaman gelecek ki okumaya meraklı kurrâ çoğalacak;
fakîhler (dini anlayıp yaşayan âlimle) ise azalacak ve bu sûretle ilim çekilip
alınacak ve herc çoğalacak!”
Ashâb-ı kirâm:
“– Herc nedir ey Allah’ın Rasûlü?” diye sorunca şöyle
buyurdular:
“– Birbirinizi öldürmenizdir. Daha sonra öyle bir zaman gelecek
ki insanlar Kur’ân okuyacaklar, okudukları boğazlarından aşağı geçmeyecek…”
(Hâkim, Müstedrek, IV, 504/8412)
Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuşlardır:
“Öyle bir zaman gelecek ki bütün insanlar ribâ ile iş yapacak.
Ondan sakınanlar dahi tozuna bulaşmak durumunda kalacaklar.” (Nesâî, Büyû 2;
İbn-i Mâce, Ticârât 58; Ahmed, IV, 494; Beyhakî Sünen, IV, 275)
“Şiddetli bir şekilde yaklaşan fitne sebebiyle vay insanların
hâline! Kişi mü’min olarak sabahlar da akşam kâfir oluverir. Bir takım insanlar
dinlerini küçücük bir dünya menfaati karşılığında değiştiriverirler. İşte öyle
zamanda dinine sıkıca sarılan kişi, elinde kor ateşi tutan kimse gibidir.”
(Ahmed, II, 390; Ayrıca bkz. Müslim, İman, 186; Tirmizi, Fiten, 30/2196)
Böyle zamanlarda zayıf karakterli insanlar sadece aklı kullanıp
nakle itibar etmeyecekler, menfaatlerini öne alacaklar, âyet ve hadisleri kendi
temayüllerine göre açıklayacaklar.
Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuşlardır:
“Öyle bir zaman gelecek ki doğru söyleyenler yalanlanacak,
yalancılar ise doğrulanacak. Güvenilir kimseler hâin sayılacak, hâinlere
güvenilecek. Kişi kendisinden şâhitlik etmesi istenmediği halde şâhitlik
edecek, yemin etmesi istenmediği halde yemin edecek. İnsanların dünya ile en
mes’ûd olanı, Allah’a ve Rasûlü’ne iman etmeyen alçak oğlu alçak olacak!”
(Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, XXIII, 314; Heysemî, VII, 283)
Şerir ve şirret insanlar çoğalacak ve iş başına geçecek
Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuşlardır:
“Öyle bir zaman gelecek ki insanlar iyiliği tavsiye etmeyecek,
kötülükten de sakındırmayacaklar.” (Heysemî, Mecmauz-zevâid, VII, 280)
Dînî kaygılar azalacak, dünyevî makam ve mevkilere, diplomalara
itibar artacak.
Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuşlardır:
“Muhakkak ki insanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, o vakit
kişi altından sadaka ile (çarşı Pazar) dolaşır da bunu kendisinden sadaka
olarak kabul edecek tek muhtaç kişi bulamaz…” (Buhari, Zekât 9; MüsIim, Zekat
59)
“Sevininiz ve sizi sevindirecek şeyler ümîd ediniz. Allâh’a
yemin ederim ki, sizler için fakirlikten korkmuyorum. Fakat ben, sizden
öncekilerin önüne serildiği gibi dünyânın sizin de önünüze serilmesinden,
onların dünyâ için yarıştıkları gibi sizin de yarışa girmenizden, dünyânın
onları helâk ettiği gibi sizi de helâk etmesinden korkuyorum.” (Buhârî, Rikâk,
7; Müslim, Zühd, 6)
“Ben sizin dünya hırsıyla birbirinizle kapışmanızdan,
birbirinizi katletmenizden ve sizden öncekiler gibi helâk olup gitmenizden
korkuyorum.” (Müslim, Fedâil 31)
“…Ben asıl sizin dünyayı elde etmek için birbirinizle kapışıp
kavga etmenizden korkuyorum.” (Buhârî, Cenâiz 71, Menâkıb 25, Megâzî 27, Rikâk
7, 53; Müslim, Fedâil 30)
Hz. Sevban -radıyallâhu anh- anlatıyor:
“Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz şöyle
buyurdular:
“– Yabancı kavimlerin, yiyicilerin birbirlerini sofralarına
dâvet ettiği gibi birbirlerini sizin üzerinize çullanmaya çağıracakları zaman
yakındır.”
Orada bulunanlardan biri:
“– O gün sayıca azlığımızdan dolayı mı bu durum başımıza
gelecek?” diye sordu. Allah Rasûlü Sallallahü Aleyhi Vesellem
“– Hayır, bilakis o gün siz çok olacaksınız. Lakin sizler bir
selin getirip yığdığı çer-çöpler gibi hiçbir ağırlığı olmayan kimseler
durumunda olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden size karşı korku
duygusunu çıkaracak ve sizin kalplerinize zaafı atacak!” buyurdular.
“– Zaaf da nedir ey Allah’ın Rasûlü?” diye soruldu. Efendimiz Sallallahü
Aleyhi Vesellem:
“– Dünya sevgisi ve ölümden hoşlanmama duygusudur!” buyurdular.”
(Ebu Davud, Melahim 5/4297; Ahmet, V, 278)
Hadisten anladığımıza göre, İslam düşmanları, Müslümanları yok
edip kuvvetlerini kırmak için birbirlerini birleşmeye davet edeceklerdir. Bu
davet, sofrasına adam davet eden bir sofra sahibi rahatlığı içerisinde
olacaktır. Yani nasıl ki onlar için kendi sofralarına oturup yemek zor olmayan
bir işse, kafirlerin İslâm’a karşı birlik çağrısında bulunup Müslümanların
zenginliklerini yemeleri de engellenemez bir kolaylık taşıyacaktır. Kafirler
İslâm dünyasını önlerine konmuş bir sofraya benzetecekler ve bu cazip sofrayı paylaşmak
için birbirlerini davet edeceklerdir. Onları böyle bir işi yapmaya
cüretlendiren şey Müslümanların azlığı değil aksine onların takva bakımından
güçsüzlüğü ve dünyaya aşırı düşkünlükleri olacaktır. Çünkü ölümden korkan ve
dünyaya fazlaca düşkün olanlar, fedakârlıklara katlanamazlar. Canları ve mallan
ile katılmaları gereken cihâdı ihmal ederler. Böylece eskiden olduğu gibi
düşmanlara karşı heybetli değildirler ve artık düşmanlar onlardan korkmaz ve
çekinmezler.
Bir gün Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem:
“– Nefsimi kudret elinde tutan Allaha yemin olsun, insanlar
üzerine öyle bir zaman gelecek ki, kâtil niçin öldürdüğünü, maktûl de niçin
öldürüldüğünü bilemeyecek” buyurmuşlardı. (Müslim, Fiten, 55)
Ashab-ı kirâm:
“– Bu nasıl olur?” diye sorduklarında Allâh Rasûlü Sallallahü
Aleyhi Vesellem:
“– Bu, herc (fitne ve karışıklık)tır! Öldüren de ölen de
ateştedir” cevâbını verdiler. (Müslim, Fiten, 56)
Ebu Ümeyye eş-Şa’bani anlatıyor:
“Ey Ebu Sa’lebe dedim, şu ayet hakkında ne dersin?
«Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz hidayet üzere
oldukça, sapıtmış olanlar size zarar vermez.» (Maide 105)”
Bana şu cevabı verdi:
“Gerçekten bunu, iyi bilen birine sordun. Zira ben aynı şeyi
Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem’a sormuştum. Demişti ki:
“Ma’rufa sarılın, münkerden de kaçının! Ne zaman uyulan bir
cimrilik, takip edilen bir hevâ, (dine, ahirete) tercih edilen dünyalık görür,
rey sahiplerinin (selefi dinlemeden) kendi reylerini beğendiklerini müşahede
edersen, o zaman kendine bak. İnsanlarla uğraşmayı bırak. Zira (bu safhaya
gelince) arkanızda sabır günleri var demektir. O günler avuçta ateş tutmak gibi
(sıkıntılı)dır. O günlerde, sizin kadar amel yapabilen bir kimseye elli kişinin
ecri verilecektir.” (Ebu Davud, Melahim 17/4341; Tirmizi, Tefsir, 5/3060; İbnu
Mace, Fiten, 21)
Zübeyr bin Adiy rahimehullah anlatıyor:
“Hz. Enes bin Mâlik Radiyallahü Anh’ın yanına girdik. Haccâc’ın
bize yaptıklarını şikâyet ettik.
“– Sabredin, buyurdu. Zira öyle günlerle karşılaşacaksınız ki,
her yeni gün, gidenden daha kötü olacak. Bu hâl Rabbinize kavuşuncaya kadar
devam edecek. Ben bunu, Rasûlünüz Sallallahü Aleyhi Vesellem’den işittim.”
(Buhari, Fiten 6; Tirmizi, Fiten 35/2206)
Abdullah bin Ömer Radiyallahü Anh şöyle der:
Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem bize yönelerek şöyle
buyurdu:
“Ey Muhâcirler cemâati! Beş şey vardır ki, onlarla mübtelâ
olduğunuzda, ben sizin o şeylere erişmenizden Allah’a sığınırım. Onlar
şunlardır:
1. Bir milletin içinde zina, fuhuş ortaya çıkıp nihayet o millet
bu suçu alenî olarak işlediğinde, mutlaka içlerinde vebâ hastalığı ve onlardan
önce yaşamış milletlerde görülmemiş başka hastalıklar yayılır.
2. Ölçü ve tartıyı eksik yapan her millet, mutlaka kıtlık, geçim
sıkıntısı ve başlarındaki hükümdarların zulmü ile cezalandırılır.
3. Mallarının zekâtını vermekten kaçınan her millet mutlaka
yağmurdan mahrum bırakılır (kuraklıkla cezalandırılır) ve hayvanları olmasa
onlara yağmur yağdırılmaz.
4. Allah’ın ahdini (emirlerini) ve Rasûlü’nün ahdini (yaptığı
anlaşmaları ve Sünnet’ini) terk eden her milletin başına, Allah mutlaka
kendilerinden olmayan bir düşmanı musallat eder ve düşman o milletin
elindekilerin bir kısmını alır.
5. İdârecileri Allah’ın Kitâbı ile amel etmeyip, indirdiği
hükümlerden işlerine geleni seçtikçe Allah onların hesabını kendi aralarında
görür (fitne, fesat ve anarşi belâsına mâruz kalırlar).” (İbn-i Mâce, Fiten,
22; Hâkim, IV, 583/8623; Beyhakî, Şuab, III, 197)
Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:
“Fırat nehrinin suyu çekilip, aktığı yatakta bulunan bir altın
dağı meydana çıkmadıkça ve kurtulup kazanan ben olayım diye birbiriyle çarpışan
her yüz kişiden doksan dokuzu ölmedikçe kıyamet kopmaz.” (Buhârî, Fiten 24;
Müslim, Fiten 29. Ayrıca bk. İbni Mâce, Fiten 25)
Diğer bir rivayet ise şöyledir:
“Pek yakında Fırat nehrinin suyu çekilerek aktığı yatakta bir
altın hazinesi meydana çıkacaktır. O günü gören kimse, o hazineden kesinlikle
bir şey almasın.” (Buhârî, Fiten 24; Müslim, Fiten 29-32. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd,
Melâhim 13; Tirmizî, Sıfatü’l-cenne 26)
“Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki kişi bir
kabre uğrayıp üzerine abanarak:
«Keşke bu kabrin içinde ben olsaydım» demedikçe kıyamet kopmaz.
Hâlbuki bu sözü ona söyleten din değil, belâ olacaktır.” (Buhârî, Fiten, 22;
Müslim, Fiten, 53-54)
Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular ki:
“Ümeranız hayırlı olanlarınızdan iseler, zenginleriniz
sehâvetkâr kimselerse, işlerinizi aranızda müşavere ile hallediyorsanız, bu
durumda yerin üstü (hayat), altından (ölümden) hayırlıdır. Eğer ümeranız
şerirlerinizden, zenginleriniz cimri ve işleriniz kadınların elinde ise, yerin
altı üstünden, (ölmek yaşamaktan) daha hayırlıdır. (Çünkü artık dini ikame
imkanı kalmaz).” (Tirmizi, Fiten 78/2266)
Öyle bir zamanın geleceği, o zamanda insanların kalblerinin
dünya sevgisi ile dolacağı, cihadı zarar olarak görüp zekat vermeyi altından
kalkılması zor bir borç olarak görecekleri bildirilir. (Ali el-Müttaki, Kenz,
III, 236/6322)
Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem birgün:
“– Gençlerinizin fıska düştüğü, kadınlarınızın azdığı zaman
hâliniz nice olacak ey insanlar?” diye sormuştu. (Yanındakiler hayretle):
“– Ey Allah’ın Rasûlü, böyle bir şey olacak mı?” dediler.
“– Evet, hatta daha beteri!” buyurdu ve devam etti:
“– Emr bi’l-ma’ruf ve nehy ani’l-münkeri terkettiğiniz zaman
hâliniz nice olacak?” diye sordu. (Yanındakiler hayretle:)
“– Yâ Rasûlallâh, bu olacak mı?” dediler.
“– Evet, hatta daha beteri!” buyurdular ve devam ettiler:
“– Ma’rufu münker, münkeri de ma’ruf olarak gördüğünüz zaman
haliniz nice olacak?” (Heysemi, Mecma’u’z-Zevaid, VII, 280-281; Cezerî,
Camiu’l-usûl, X, 41)
Hz. Ebu Hureyre Radiyallahü Anh anlatıyor:
Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem, yanındaki cemaate
konuşurken, bir adam gelerek:
“– Ey Allah’ın Rasûlü! Kıyamet ne zaman kopacak?” dedi.
Sallallâhu aleyhi ve sellem- konuşmasına devam etti, sözlerini bitirdiği vakit:
“– Sual sâhibi nerede?” buyurdular. Adam:
“– İşte buradayım ey Allah’ın Rasûlü!” dedi. Sallallâhu aleyhi
ve sellem-:
“– Emanet zâyi edildiği vakit Kıyameti bekleyin!” buyurdular.
Adam:
“– Emanet nasıl zâyi edilir?” diye sordu. Efendimiz:
“– İş, ehil olmayana tevdi edildi mi Kıyamet’i bekleyin!”
buyurdular. (Buhari, İlm 2, Rikâk 35)
Hz. Ali Radiyallahü Anh anlatıyor:
Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem bir gün:
“Ümmetim on beş şeyi yapmaya başlayınca ona büyük belânın
gelmesi vâcip olur!” buyurmuşlardı.
Yanındakiler:
“– Ey Allâh’ın Rasûlü! Bunlar nelerdir?” diye sordular.
Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz şöyle sıraladı:
“– 1. Ganimet (yani milli servet, fakir fukaraya uğramadan
sadece zengin ve mevki sahibi kimseler arasında) tedâvül eden bir metâ haline
geldiği,
2. Emânet ganîmet gibi görülüp hıyânet edildiği,
3. Zekât, ibadet olarak görülmeyip büyük bir yük ve angarya
olarak görüldüğü,
4. Kişi, (gayr-i meşrû işlerde) kadınına itaat ettiği,
5. Kişi, annesine karşı itaatsizlikte bulunduğu,
6-7. Kişi, arkadaşına iyilikte bulunduğu hâlde babasına kaba
davrandığı,
8. Mescidlerde sesler yükseldiği (huşû kaybolduğu),
9. Bir milletin idârecisi en alçakları olduğu,
10. Bir kişiye şerrinden korkularak hürmet edildiği,
11. Çeşitli isimlerle îmâl edilen içkilerin serbestçe içildiği,
12. İpek elbiselerin erkekler tarafından giyildiği,
13-14. (San’at, bale, konser gibi çeşitli adlar altında; bar,
gazino ve benzeri salonlarda ve hatta televizyon ve filim gibi çeşitli
vasıtalarla yaygın şekilde) şarkıcı kadınlar ve çalgı aletlerine alâka arttığı;
15. Bu ümmetin sonradan gelen nesilleri, önceden gelip geçenlere
lânet ettiği zaman.
İşte o zaman artık kızıl rüzgârı, yere batışı veya domuz ve
maymunlara çevrilmeyi[1], zelzeleyi ve gökten taş yağmasını bekleyin. Ondan
sonra birbiri ardınca pek çok alâmetler zuhûr eder ve bunlar ipi kopan eski bir
gerdanlığın ard arda düşen taneleri gibi birbirini tâkip ederler.”[2]
Gaybı Allah bilir, herhalde bunlar kıyamete yaklaştıkça şerrin
artması neticesinde vuku bulacak alâmetlerdir.
Rasûlullâh Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurur:
“Sizin üzerinize öyle bir zaman gelecek ki o vakit siz, iyilikleri
emretmeyen ve kötülükleri yasaklamayan kimselerin en iyi kişiler olduğunu
düşünürsünüz.” (Ali el-Müttaki, Kenz, III, 686/8462)
Şerri irtikâp edenler kendisini ikaz edenlere karşı tavır
alacaklar, ikaz etmeyip toplumu kendi hâline bırakanlar da itibarlı
addedilecekler…
Rasûlullâh Sallallahü Aleyhi Vesellem:
“– İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki o vakit müminin
kalbi tuzun suda eridiği gibi eriyecek!” buyurdu.
“– Niçin eriyecek yâ Rasûlallah?” diye sorulduğunda:
“– Kötülükleri görüp de onları değiştirmeye güç yetiremediği
için” buyurdu. (Ali el-Müttaki, Kenz, III, 686/8463)
Rasûlullâh Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuşlardır:
“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki bütün endişe ve
gayretleri karınları (mîde ve şehvetleri) için olacaktır, şerefleri malları ile
ölçülecektir, kıbleleri (fâsık) kadınları olacaktır, dînleri de dirhem ve
dînârları olacaktır. İşte onlar mahlûkâtın en şerlileridir. Onların Allâh
katında hiçbir nasîpleri yoktur.” (Ali el-Müttakî, Kenzü’l-ummâl, XI, 192/31186;
Râmûzu’l-ehâdis, “ye” harfi)
“İnsanlar üzerine bir zaman gelecek ki, şimdi sizin aranızda
münafığın gizlendiği gibi, mü’min gizlenecek” (Ali el-Müttakî, XI, 176/31111)
Rasûlullah r Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelir ki, câmilerin çokluğuyla
övünürler de onlara çok az devam ederler.” (Taberânî, el-Mucemü’l-Evsat, VII,
301)
“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelir ki, onların
mescidlerindeki konuşmaları dünya işleri ile alakalıdır. Allah’ın onlarla işi
yoktur. Onlarla sakın oturmayın!” (Musannef İbn Ebi Şeybe, 8/268)
“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelir ki, onlar mescidlerde
toplanırlar da tüm himmetleri (arzuları, gâyeleri) sadece dünyadır. Allah’ın
onlarla işi yoktur. Onlarla sakın oturmayın!” (Hâkim, Müstedrek, IV, 359/7916)
“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelir ki, uzun süre ayakta
beklerler de kendilerine namaz kıldıracak bir imam bulamazlar.” (İbn-i Mâce,
İkâme, 47)
“Mescid ehlinin birbirlerini öne sürüp de kendilerine namaz
kıldırabilecek bir kişi bile bulamamaları kıyametin alâmetlerindendir.” (Ebû
Dâvûd, Salât, 60/581)
“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelir ki, gök yağmurunu indirir
ama yer bir şey bitirmez.” (Hâkim, el-Müstedrek, IV, 559/8567)
“Kişiye, malının zekâtını vermesinin çok zor geleceği bir
zamanın gelmesi yakındır.” (Taberânî, el-Mucemü’l-Kebir, XVII, 105)
“Kur’an’ı öğreniniz ve onu insanlara öğretiniz. Ferâiz ilmini
öğreniniz ve onu insanlara öğretiniz. İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelmesi
yakındır ki, iki kişi ferâize dâir bir mesele üzerinde tartışırlar da
aralarında hüküm verip meseleyi halledecek bir âlimi bulamazlar.” (Heysemî, IV,
223)
“İnsanlar üzerine, iyiliğin emredilmediği, kötülüğün
nehyedilmediği bir zamanın gelmesi yakındır.” (Heysemî, IV, 223)
Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz şöyle
buyurmuştur:
“Yakında öyle bir fitne zuhûr edecek ki ondan kişiyi ancak Allah
Teâlâ kurtarır bir de boğulmak üzere olan kişinin duası gibi bir duâ…” (Beyhakî,
Şuab, II, 367/1077)
Huzeyfe Radiyallahü Anh şöyle buyurmuştur:
“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, o zaman ancak
denizde boğulmak üzere olan biri gibi dua eden kişi kurtulabilecektir.” (İbn-i
Ebî Şeybe, Musannef, VI, 22/29173; Hâkim, IV, 471/8308)
Yorumlar
Yorum Gönder