Yaş 25 Evlilik Zamanı Geldi Geçti
Yaş 25 Evlilik Zamanı Geldi Geçti
Yaş 25 evlilik zamanı geldi geçti; derken annem açtı yuva kurma
konusunu.
Saliha bir kız olsun gerisi gelir diye düşünüyordum...
Yakın bir
akrabamızdan haber geldi. Komşuları çok dindarmış, kızlarının ailesinden daha da
dine bağlı olduğunu duyunca sevindim. Gittik bir görelim görüşelim dedim. İlk
ailesiyle konuştum... Hatta ben konuşmadım sürekli onlar konuştu. Şaşırdım
kaldım... Bir şey diyemedim... Kına gecesinde en iyi müzisyenler olacakmış... Düğünde
keza aynı... Ev dayalı döşeli olacakmış, hem de hepsi en pahalısından... Araba
olacakmış son model hem de, çünkü komşunun damadı sıfır araba almış geçende...
“- Anne hadi kalkalım diyecektim utandım...”
Kızla görüştürmek istediler... İslamiyet’e uygun olarak görüştük...
(On beş bilezik... En güzel gelinlik (10 bin tl)... En büyük düğün salonu... Ne
diyeceğimi bilemedim... Ben Saliha bir eş istiyordum sadece... İstekleri bir
türlü bitmiyordu... O anda yan taraftaki aynaya göz ucuyla baktım kendime... Görünüşümde
de bir iş adamı profili de yoktu... Yirmi beş dakika konuştu istekleri bitince
sıra bana geldi.
“- Senin isteklerin nelerdir?” dedi...
Biran önce kalkıp gitmek istiyordum sıkılmıştım, geleli bir saat
olmasına rağmen dünya malına bağlananlarla birlikte olmak içimi karartmıştı...
Tekrar sordu isteklerin nelerdir...
“- Hayırlısı olsun!” dedim, kalktım... Nezaketle ayrıldık evden...
Yolda giderken telefon geldi... Amcam arıyordu...
Yan komşuları Serhat amcanın kızı varmış... Serhat amca çok
iyidir... Çocukluğumdan beri tanırdım kendisini...
Tamam dedim, amcama geliriz... Serhat amcalara gitmek için
hazırlanıp annemle koyulduk yola… On beş dakika sonra ulaştık evlerine. Sohbet
açıldı çocukluğumuzdan, başladı beni övmeye... Kızardıkça kızardım utancımdan
bir şey de diyemiyorum... Derken söz asıl konuya gelmişti... Evladım seni
severim maksat gençleri mutlu etmek! Allah’ü Teâlâ’nın izniyle dedi ve başladı
isteklerini saymaya...
O kadar çok şey saydı ki uykum gelmeye başladı... En sonunda da
benim oğlumun kumar borcu var onu ödemeden evlilik de olmaz zaten dedi.
Birden
gözlerim açıldı, şaşırmıştım açıkçası... Gözümü yerden alamadım uzun süre... Serhat
amca gençleri görüştürelim dedi...
Bir odaya geçtik kız konuşmaya başladı... Önceki görüştüğüm kız
gibi ne varsa her şeyi istiyordu... Konuşmasını çalan telefonu böldü açıp
konuştu kapattı. Tekrar çaldı konuşup kapattı... Sonra tekrar... Dayanamadım
sordum arayan kim? diye. Eski nişanlısıymış ayrılalı on gün olmuş.
Neden ayrıldıklarını sordum. Çay bahçesinde bir erkekle
otururken görmüş sonra tartışmışlar, tartışma büyüyünce de ayrılmak zorunda
kalmışlar. Oturduğun kişi kimdi ki? Çalıştığı yerdeki müşterilerinden biriymiş...
Demek
önceden çalışıyordunuz?
Evet, ben masörüm dedi...
Şoktan şoka giriyordum... Beş dakikada bilmediğim bir sürü şey
çıkmıştı... Evlilik amacını sordum... Nişanlısı çok rahatsız ediyormuş farklı bir
hayat, farklı bir ortam istiyormuş... Açık konuşmak gerekirse hava değişimine
ihtiyaç duymuş... Daha fazla dayanamayıp izin istedim kalktım... Ben sadece
saliha bir eş istiyordum... Nezaketle evden ayrıldık annemle...
Daha sonra öğrendim ki serhat amca arkamdan bir sürü laf etmiş...
Gülümseyip,
bugün öven yarın söver dedim içimden...
Artık
evlilik düşüncesinden vazgeçmek üzereydim. Haftalardır dışarı çıkmıyordum.
Akşamları hava almak için balkonda oturup kitap okuyordum... Karşı
komşumuz gece çalıştığı için akşam dokuz gibi evden çıkıyordu. On yaşındaki
oğlu da babasının peşinden ağlayıp dururdu her gece ablası çocuğu oyalamak için
balkona çıkarıyor ve her fırsatta benimle konuşmaya çalışıyordu...
Bu sık
sık tekrar etmeye başlayınca bunaldım artık.
Bir akşam kıyamet ve ahiret kitabını alıp aynı saatte çıktım
balkona...
Beni
görünce o da çıktı balkona, bir konu bulup yine başladı konuşmaya...
Her akşam
kitap okuyorsun nedir onlar... İşte beklediğim fırsat gelmişti okumak istersen
vereyim deyince olur dedi... Besmele çekip iki üç metre karşıdaki kıza attım
kitabı. Hadi gir de evde okumaya başla dedim... Kitabı okumuş olacak ki bir
daha balkona çıkmaz oldu...
Evlilikten vazgeçmiştim bir eş bulmak bana uzak görünüyordu... Aradan
aylar geçmişti.
O zaman zarfında birkaç kızla daha görüşmeye gittim annemle...
Fakat
netice aynı değişen bir şey yoktu...
Bir Salı akşamıydı içim çok daralmıştı, adeta boğuluyordum...
O gece
iki rekât namaz kılıp yattım... Acayip bir rüya gördüm... Birine anlatmalıydım
bu rüyayı...
O akşam balkonda dolunayı izlerken telefonum çaldı... Gözüm
dolunayda, cebimden çıkarttım. Telefonu kimin aradığına bakmadan kulağıma
götürüp telefonu açtım... Arayan ses tanıdıktı...
Fakat o günden sonra hayatımın değişeceğini nereden bilebilirdim
ki...
Arayan en yakın arkadaşım Ali’ydi. Canı sıkılmış beni
çağırıyordu.
Abdest aldım evin yakınındaki çay bahçesine gittim. Çocukluğumuzdan
açıldı konu sonra gördüğüm rüyayı anlatmak istedim... Tozlu bir köy yolunda
gidiyordum elimde bir tane kılıç vardı etrafımda ise bir sürü yılanlar... Yılanlar
bir metre kadar yükseltmişler kafalarını yukarıya doğru...
Hepsi üzerime atılmak için zaman kolluyorlardı... Kılıçla
kendimi savunuyordum... Bana yaklaşanları kılıçla öldürüp ilerliyordum... İleri
de uyuyan biri vardı bilmediğim bir ses işittim ama ortalıkta kimse yoktu...
Uyuyan kişiye baktım... O ses; yatan kişi Musab bin Umeyr’dir
dedi.
Sonra
ileride giden iki kişi gördüm biri peygamberimizdi diğerinin kim olduğunu
göremedim...
Ali yorumlamaya başladı rüyamı... Düşmanlarını yenerek iyi bir
neticeye ulaşacaksın dedi...
Konu evliliğe geldi yine... Başımdan geçenleri anlattım... Dertliydim
bu konuda... Benim eşim dünyaya bağlı olmamalıydı, sadece dünyalık uğruna
yaşamamalıydı...
Uzunca dinledi Ali sıkıntılarımı... O konuşmaya başladı bu sefer.
Evden
çıkarken annem dedi bizim mahallede bir kız varmış onunla görüştürmek
istiyorlar seni.
Yok, Ali bundan sonra kolay kolay kimseyle görüşmek istemiyorum
dedim... Kız da pek istekli değilmiş; zaten dedi... Niye diye sordum... O da
birkaç kişiyle görüşmüş daha sonra evlilikten soğumuş iyice...
Ali’nin annesi ısrar edince de olur görüşelim demiş... Tamam
dedim yarın gideriz diye sözleştik...
Rüyam gerçek mi olacaktı acaba... Bu zamana kadar sabrettim
önüme gelen engelleri Allah’ü Teâlâ’nın izniyle aşmıştım...
Ali ile
vedalaşıp eve geldim konuyu anneme açtım... Yarın gidecektik görüşmeye...
Çok heyecanlıydım nedense... Sabah erkenden kalkıp giyindim... Heyecan
gitmek bilmiyordu bir sağa bir sola yürüyüp duruyordum evin içinde... İlk defa
bu kadar heyecanlıydım...
Öğle namazını kıldıktan sonra yola koyulduk annemle... Ali bizi
kızın evine kadar götürdü... Kapıyı çaldım...
Kapıyı
babası açtı eve buyur etti... Biraz sohbet ettik. Söz asıl konuya geldi, sonra...
Kızın babası, konuşuyordu;
“- Evlâdım benim söyleyeceğim bir şey yok sen kızımla konuş bu
konuları!” dedi.
Şaşırmıştım gerçekten çünkü ilk defa böyle bir durumla
karşılaşıyordum... Dünyalık bir konu açılmamıştı ilk defa... Bir odaya aldılar
beni kızla görüşecektim... Sandalyeye oturdum ellerim masanın üzerinde avucumun
içerisinde ise terleyen ellerimi silmek için bez bir mendil vardı...
Odaya kız
girdi nurani yüzlüydü... Önüne bakarak konuşmaya başladı...
Diğer
kızlar gibi bilezikten gelinlikten girmedi konuya... İlk sorusu namazdan oldu...
Bana namaz kılıyor musun demedi, namazı kaç dakikada kıldığımı
sordu.
Mesela
öğle namazın kaç dakikada bitiyor dedi... On beş dakika civarında diye söyledim...
Memnun oldu... Sonra birikmiş ne kadar paran var deyince önceki görüştüklerim
gibi konuşmaya başlayacak herhalde dedim içimden... 45 bin lira var... Paranın zekâtını
veriyor musun deyince yanlış düşündüğün için utandım...
Evet, veriyorum dedim...
Konuşmasına ağır ağır devam etti...
Sizden önce üç kişi ile daha görüştüm hepsi de zengindi, güvendikleri
tek şeyleri paralarıydı. Bütün konuşmaları paraya zenginliğe dayanıyordu.
Dine ait
hiçbir bilgileri yoktu ve namaz bile kılmıyorlardı. Size ilk sorum namaz oldu
çünkü namazı doğru olan ve huşu içinde kılan bir insandan zarar gelemez. Ailesinin
hakkını gözetir haksızlık yapamaz. Herkes için en iyisini en güzelini ister. Kimseyi
hor görmez ve ezmez.
Böyle insanı bütün mahlûkat sever, mahlûkatın sevdiğini de Allah’ü
Teâlâ sever. Allah’ü Teâlâ’nın sevdiği kul ise makbul edilen kuldur... Ve devam
etti konuşmasına... Sonra zekâtı sordum çünkü o parada fakirlerin hakkı da var.
Fakirlerin hakkını gözetmeyen eşinin hakkını da gözetmez. Allah’ü Teâlâ ondan
nasıl razı olur ki...
Ne kadar doğru konuşuyordu konuşmaları beni çok mutlu etmişti. Dünyalık
bir şey istemiyorum diye dem etti... Yan taraftaki kitaplığı göstererek okuduğu
kitapları gösterdi. Görünce çok mutlu oldum çünkü benim okuduğum Ehlisünnet Âlimlerinin
kitaplarını okuyormuş. Ben kızarıp terliyordum nedense, elimdeki bez mendil de
iyice ıslanmıştı. Benim ise kıza soracağım bir şey kalmamıştı, ben sormadan her
şeyi anlattı bana. Son olarak annemle konuşmak istedi. Ben dışarı çıkmak için
ayağa kalkınca elimdeki mendil yere düştü. Yere göz gezdirdim ama göremedim
dışarı çıktım...
Annemle de on dakika kadar konuştular içeride, annem çıkınca
evden izin isteyip ayrıldık. İki tarafta birbirinden memnun olmuştu. Anneme
içeride ne konuştuklarını sordum. Anneme nasıl davrandığımı ailemle olan
ilişkilerimi sormuş. Çünkü anne ve babanın razı olmadığı bir evlattan Allah’ü Teâlâ
razı olmazdı. Eve gidince konuyu babamla konuştuk çok sevindi... Abdest aldım
iki rekât namaz kıldım odamda sonra birkaç gün önce gördüğüm rüya geldi aklıma...
Elimdeki sabır kılıcıyla zorlukları aşmak nasip olmuş ve sonuca ulaşmıştım... Bu
günden itibaren düğün hazırlıklarına başlayacaktık artık...
Söz
kesilip aileler arasında yüzük takıldı. Düğün konusu biraz sıkıntılı olmuştu...
Akraba tarafı çalgılı olmasında ısrar ediyor, ben ise dini yönden olmayacağını
anlatmaya çalışıyordum. Ben yumuşak huylu oldukça onlar daha fazla üzerime
geliyorlardı. Düğün çalgılı olurmuş onlara göre. Cenaze evi gibi dualar edilip
mevlit okutulmazmış... Ne yapacağımı şaşırmış ve iyice bunalmıştım. Defalarca
haram olduğunu anlatsam da çalgısız olması gerektiğini kabul ettiremiyordum... Bir
akşam evde akrabalarla toplandık bu konu hakkında konuşuyorduk. Bir şartla
isteğinizi kabul ederim deyince hepsi şaşırdı... Herkes gözlerini bana çevirmiş
ne diyeceğimi bekliyorlardı. Öldüğümde mezara benimle girecek olan varsa ve
benim yerime hesap vermek isteyen olursa kabul edeceğimi söyledim... Kimse
yüzüme bakmıyordu artık utanmışlardı açıkçası... Bu konu da böylece şekilde
kapamış oluyordu...
Bir Perşembe günü kız tarafıyla sözleşip düğün alış verişine
çıktık...
Nişanlım sanki yanımda köle gibi duruyordu. Ben ne göstersem
olur beğendim diyordu.
Bir insan bu kadar mı mütevazı bu kadar mı ince olabilirdi. Onun
bu durumunu gördüğüm zaman ben en kaliteli en güzel olan eşyaları alıyordum. Onu
mutlu etmek için elimden geleni yapmak istiyordum... Evimizi döşemiştik her şey
çok güzel gidiyordu... Düğün günü gelip çatmıştı... Heyecandan ölecek gibiydim
elim ayağıma dolaşıyordu adeta.
Düğün tam istediğim gibi olmuştu...
Evliliğimizin ilk yılları diğer evlikler gibi tartışma ya da
kavga ile geçmiyordu.
Biz İslam’ın etrafında birleşmiştik. Hiçbir sorunumuz da
olmuyordu.
Eşimin zekâsına
güzel ahlakına güler güzüne hayrandım... Onsuz zaman geçmiyordu, işteyken
fırsat buldukça arıyordum, sesini duyunca da çok mutlu oluyordum. Konuşmasında
içimi rahatlatan bir tesir vardı. Bunu nasıl yapıyordu bir türlü anlayamıyordum.
Eve gittiğimde beni her zaman güler yüz ile karşılardı, o anda bütün
yorgunluğum giderdi. Yemek hazırlarken yardım ederdim. Sen otur yorgunsun der, ben
de içeri gidip otururdum. Onun üzülmesini hiç istemiyordum çünkü. Her ne
isterse yerine getirmek için can atıyordum... Benden bir şey istesin diye
gözlerinin içine bakardım. Arada bir arabamla gezerdik, gezdirince mutlu olurdu...
Yine bir gün gezdirmek için çıkıp arabaya bindik. Dönüp bana baktı. Sabır çok
güzeldir, sabır insanı bu araba gibi ulaşmak istediği yere götürür dedi. Neden
böyle bir şey söylediğini anlamamıştım... Biraz gezip eve gelmiştik... Birkaç
gün önce yatak odasının kapısı bozulmuş, kilidi zor açılıp kapanıyordu.
Geçen gün mahallemizde hırsızlık olayı olduğu için odamızın
kapısını kilitliyorduk...
Bir haftadır eşimin midesi bulanıyor bunun içinde geceleri sık
sık kalkıyordu... Benim uykum çok hafif olduğu içinde hemen uyanıyordum... O
gece tekrar midesi bulanmış olacak ki kalktı, kalktığını hissedip gözlerimi
açtım ama uyandığımı anlamadı. Yavaş yavaş kapıya doğru ilerledi... Fakat o
anda gözlerime inanamayacağım bir olay gerçekleşti...
Ben rahatsız olmayım diye kilitli olan kapının anahtarına bile
dokunmadı...
Kapı kilitliydi. Eşim Bismillahirrahmanirrahim! Dedi ve kapıyı
açmadan dışarı çıkmıştı. Bu durumu görünce kalbimin atışları hızlandı terlemeye
başladım... Yataktan kalktım gözlerim, kapıya odaklanmıştı... Yatak odasının
camından lavabonun ışığı belli oluyordu...
Lavaboda elini yüzünü yıkayıp ışığı söndürdü. Ben hemen yatağa
yatıp uyuyormuş gibi yaptım. Fakat eşim kapıyı açmadan odaya girdi... Kalp
atışlarım iyice artınca dayanamadım uyanmış gibi yaparak Yatakta doğrulup
oturdum... Eşimin yüzüne baktım... Adeta güzü nurlanmış parlıyordu... Uyandığımı
görünce gülümseyerek yüzüme baktı. Ne yapacağımı ne diyeceğimi bilemedim. Rahatsız
mı ettim diye sordu. Yok, çıktığını bile duymadım deyince gülümsedi ve yattı...
İşe
gittiğimde sürekli o anları düşünüp duruyordum.
Bu nasıl olabilirdi? Akşam eve gittiğimde zile basmadım ve
kapıyı anahtarımla açtım.
Kapıyı açtığımda eşimi karşımda buldum... İşten geldiğimde
kapıyı açmak için bekliyormuş... Selam verip içeri girdim elimi yüzümü yıkayıp
sofrayı hazırladık yemeği yedik... Bu gün neden durgunsun bir şey mi oldu? Diye
sordu... Cevap veremedim... Dün geceki olayı nasıl sorabilirdim ki... Sana bir
şey söyleyeceğim diyerek elimden tutup beni ayağa kaldırdı... Gözlerinin içine
bakıyordum... Buyur söyle dedim... Hamileyim dedi... Ondan sonrasını
hatırlamıyorum zaten... O anda ayaklarım boşaldı... Düşüp kalmışım yerde... Yarım
saat sonra kendime geldiğimde eşim yanı başımda oturuyordu... Yattığım yerden
doğrulup eşime bakınca utanıp yüzünü yere çevirdi... Bu habere o kadar
sevinmiştim ki anlatamam...
Akşamları işten eve gelirken artık bebek eşyaları alıyordum... Gece
yattığımızda eşimle hep hayal kurup duruyorduk... Çocuğumuza belli bir yaşa
geldiğinde ilk hangi kitabı okumalıydı acaba... İlk önce namaz kitabındaki
bilgileri öğrenmeliydi. Ondan sonra hangisini okutsak acaba İslam Ahlakını mı?
Herkese Lazım olan İmanı mı okutsaydık... Yok, yok ilk önce Halifelerin
menkıbeleriyle yeşertmeliydi kalbini... Benim evladım Ehli Sünneti savunan Ehli
Sünneti yaymak için çabalayan bir kul olmalıydı onu bu şekilde yetiştirmeliydik...
Her akşam belli bir zaman dilimi içerisinde eşimle İmam-ı
Rabbaninin mektubatını okuyorduk. Bir akşam okurken yorgunluktan
gözüme ağrı girince eşime rica edip sesli okumasını söyledim ve gözlerimi
dinlendirmek için kapattım. 212. Mektubu okuyordu...
Bir ara gözlerimi açtım elindeki kitap kapalıydı. Gözlerimi
açtığımı görünce hemen kitabı açıp gözlerini kitaba dikti... Anladım ki o kadar
sayfayı ezberlemiş ve ezberinden okuyordu. Okuduğu mektup bitince durdu... Mektubat’ı
bu zamana kadar kaç defa okudun diye sorunca bilmiyorum dedi... Peki, kitabı
bitirmen ne kadar sürüyor? Bir hafta diye cevap verdi... Anladım ki eşim manevi
derecelere yükselmişti... Beni rahatsız etmemek için kapıyı açmadan çıkması bir
kerametti...
O günden sonra eşime olan hürmet ve saygım daha da arttı. Eşim
bir evliya idi... İlmihal okuduğumda anlamadığım yerleri eşime soruyordum. Öyle
güzel açıklayıp anlatıyordu ki hayran kalmamak mümkün değildi... Hikmetini bilmediğim
en ufak bir davranışını görsem soruyordum. O da hemen açıklar; ilmihalin şu
sayfasında yazıyor diye söylerdi... Her haline sabrediyordu ve her haliyle de
şükrettiği ortadaydı... İslamiyet’i yaşayan bir numune vardı karşımda, bu
yüzden Allah’ü Teâlâ’ya her saniye şükretsem yine az gelirdi... Eşimin birkaç
kerametini daha görünce dayanamadım, artık ne pahasına olursa olsun bu konuyu
konuşacaktım kendisiyle... Her zamanki gibi işten geldim yemek yedik konuyu
konuşmak için eşimi karşıma aldım... Giderek büyüyen bir heyecanla yavaş yavaş
konuşmaya başladım...
İslamiyet’in en ince kurallarına en güzel şekilde dikkat
ediyorsun.
Konuyu
uzatmak istemiyorum dediğim anda eşim konuşmaya başladı... "Sabır güzel
şeydir. Sabrederken şükretmek daha güzeldir. İnsan her haline sabreder ve
şükrederse Allah’ü Teâlâ ona daha iyilerini ihsan eder"... Artık ağzımdan
tek kelime çıkmıyordu, eşimde konuşmasını bitirmişti... O günden sonra ona olan
davranışlarım daha dikkatliydi. Onu kırabilecek her şeyden uzak duruyordum... Bir
akşam annem aradı komşu kızının düğünü varmış iki gün sonra, düğüne beni de
davet etmişler. Eşimle birlikte gittik düğüne, her şey İslam’a uygun
düzenlenmişti. Erkekler ve bayanların yerleri farklı bölümlerdeydi... Düğündeki
İslam’a uyma titizliğini görünce çok sevindim. Bir akşam kendisine balkondan
verdiğim Kıyamet ve ahiret kitabı geldi aklıma. On dakika sonra küçük bir çocuk
geldi, o kızın kardeşiydi bu. Babası işe giderken arkasından ağlayan çocuk... Abi
eğilir misin dedi... Eğildim kulağıma ablasının bana çok teşekkür ettiğini
söyledi. Ben vesile olmuşum onun bu duruma gelmesinde. Bunu öğrenince çok
sevindim...
Eşim hamile olduğu için fazla kalamadık düğünde eve gittik...
Aradan
aylar geçmiş ve eşim doğurmuş ve Bir tane oğlum olmuştu... Hayatımızdan çok
memnunduk... Eşimle her akşam kitap okumaya devam ediyorduk yine... Eşime
üstadım diye hitap ediyordum... O benim üstadımdı. Dünya ve ahiret saadetim
için en büyük vesile idi... geceleri rahatsız olmasın diye oğlumuz ağlayınca
çocuğu alıp başka odaya gidiyordum... Aradan iki yıl geçmiş oğlumuz büyümüştü...
Eşim her fırsatta sabır ve şükretmemi telkin ediyordu... Bir zaman sonra eşim
hastalandı. Zamanımızın çoğu hastanede geçiyordu... Eşimin hastalığı artmış, benim
ise elimden bir şey gelmiyordu. Bir akşam işten eve geldiğimde kapıyı çalmama
rağmen açmadı. İçeri girdim içeriden bilemediğim mükemmel bir koku geliyordu. İçeri
girdim eşim yatıyordu ilk önce uyuyor zannettim. Uzun zaman uyanmayınca gidip
uyandırmaya çalıştığımda vefat ettiğini anladım. O anda yıkılmıştım. İçim
yanmıştı. Gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Annemi aradım gelmesini istedim...
Eşimi diğer gün defnettik...
Eve girdiğimde burnuma gelen o güzel koku mezardan gelmeye
başladı...
Her
gittiğimde o kokuyu duyardım... Giremiyordum. Onu özlüyordum sadece... Canım
eşim, üstadım vefat etmişti. Söylediği gibi yapmaya çalışıyor sabretmekten
başka çare bulamıyordum... Her an onu düşünüyordum... Aylar sonra eve girme
cesareti gösterdim... Gözlerim doldu ağlamaya başladım. Balkonda çıkıp
sandalyeye oturdum. Dolunay vardı... Alinin beni aradığı o akşam geldi aklıma...
O akşamda aynı dolunay vardı... Gözlerimden yaşlar akarak dışarıya çıktım... Doğru
üstadımın, eşimin mezarına gittim. Saatlerce ağladım... O güzel kokuyu
hissetmeye başladım tekrar... Arkamdan bir el omzuma dokundu. Arkama döndüm
eşim nurlar içinde arkamda duruyordu... Heyecandan bir şey söyleyemiyordum... Başım
dönmeye başladı ve bayılmışım sonra...
Uyandığımda sabah ezanı okunuyordu... Kalktım etrafıma baktım...
Eşimi
gördüğüm anda... Sabret dediğini hatırladım... Camiye gidip sabah namazını
kıldıktan sonra dışarı çıkarken cebimde bir şey olduğunu fark ettim... Elimi
cebime attım bir tane mendil vardı... Eşimin evinde ilk konuştuğumuz zaman
avucumun içindeki mendil ayağa kalkarken yere düşmüştü bulamamıştım daha... Demek
ki eşim bulup saklamış... Mendilin bilmediğim şekilde çok güzel bir kokusu
vardı...
“Bu Gerçek Bir Hikâyedir!”
Bu hikâyenin yazarı yazının sonuna eklediği cümleler ise
şöyledir...
(Bu yaşananları babamın günlüklerinden derleyerek sadeleştirdim...
Hikâyede
anlattığım kişiler annem ve babama aitti. Doğan o çocuk bendim.
Sabır ve
şükür insanı en üst derecelere yükseltecek kanatlardır...)
Allah’ü Teâlâ
herkese böyle eş nasip eylesin! Âmin!
Yorumlar
Yorum Gönder