Kıyamet Günü Arş'ın Gölgesinde Gölgelenecek Olan Yedi Grup
Kıyamet Günü Arş'ın Gölgesinde Gölgelenecek Olan Yedi
Grup
Kıyamet günü Arş'ın gölgesinde gölgelenecek olan yedi grup
kimlerdir? Hangi özellikler buna neden olmaktadır?
Cevap: Değerli kardeşimiz,
Ebu Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah Teâla,
yedi insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır":
1- Adil devlet başkanı,
2- Rabbine kulluk ederek temiz bir hayat içinde
serpilip büyüyen genç,
3- Kalbi mescitlere bağlı Müslüman,
4- Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da
ayrılmaları da Allah için olan iki insan,
5- Güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma
isteğine "Ben Allah'tan korkarım" diye yaklaşmayan yiğit,
6- Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği
kadar gizli sadaka veren kimse,
7- Tenhada Allah'ı anıp gözyaşı döken kişi."
(Buhari, Ezan 36, Zekat 16, Rikak 24, Hudüd 19; Müslim, Zekat 91.
Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 53; Nesaî, Kudat 2)
Yedi mutlu kişiyi ya da yedi güzel adamı tanıtan hadîs-i şerifte
öncelikle üzerinde durulması gerekli bir iki ifade bulunmaktadır. Bunlardan
birisi "zıllullah = Allah'ın gölgesi" ifadesidir. Allah Teâlâ’nın
gölgesi olamayacağına göre, bundan maksat, ya Kâbe’ye "Beytu'llah =
Allah'ın evi" denilmesi gibi bir şereflendirme veya arşının gölgesi
yahut Allah Teâlâ’nın sağlayacağı bir güvenliktir. Nitekim hadîs-i şerifin bazı
rivayetlerinde açıkça "Allah, onları arşının gölgesinde barındıracaktır"
buyurulmuştur. Bütün bu ifadelerle Allah Teâlâ’nın o kullarını, ahiretteki
sıkıntılardan rahmetiyle koruyacağı anlatılmaktadır.
Öte yandan Allah'ın gölgesinde barınacak insanlar sadece bu yedi
sınıftan ibaret değildir. Zira başka hadislerde önemli niteliklere sahip bazı
kişiler daha sayılmıştır: Mesela, “Kim darda kalan borçluya zaman tanırsa veya
alacağının tamamını veya bir kısmını borçluya bağışlarsa Allah kıyamette hiçbir
gölgenin olmadığı günde kendi arşının gölgesinde gölgelendirecektir.” hadisi
bunlardan biridir. (bk. Müslim, Zühd 74, Tirmizî, Büyu' 67; İbn Mace, Sadakat
14)
Bu hadiste yedi kimsenin zikredilmiş olması, diğer rivayetlerde
zikredilen bahtiyarları bu mutluluktan asla mahrum bırakmaz.
Bu yedi sınıf insanı ayrı ayrı tanıtmadan önce bir hususa daha
işaret etmemiz uygun olacaktır. Ahirette, Allah'ın himayesine kavuşacakları
bildirilen insanların vasıflarına şöyle bir göz atılınca, her birinin, büyük
güçlükleri göğüslemiş, hemen hemen aynı seviyede "zor"u başarmış kimseler
oldukları, hepsinin birçok dâhili ve haricî manilere rağmen, soylu bir mücadele
vermiş oldukları anlaşılmaktadır. Yani hepsinin ortak özelliği, kullukta
sevgiye dayalı kahramanlıklarıdır. Ödülleri de ona göredir: Kıyametin o
dehşetli ortamında ilahî koruma altında olmak...
Şimdi hadisimizin haber verdiği yedi güzel insanı tek tek kısaca
tanıyalım:
Adil devlet başkanı. Müslümanların yönetimini üstlenmiş kişi
demektir. Müslümanlar dünyada onun himayesinde, bir başka ifadeyle gölgesinde
bulunmuşlardır. Bu sebeple böyle bir yöneticinin ahirette göreceği karşılık da
yaptığına uygun olarak ilahî koruma altında olmaktır. Adil devlet başkanı,
diğerlerinden üstün olduğu için birinci sırada zikredilmiştir. Çünkü devlet
başkanının himayesi onların hepsini içine alır.
Allah'a kulluk içinde serpilip büyüyen genç. Gençlik yıllarını
namazlı-niyazlı dindar bir çizgide geçiren genç, nefsini Allah'ın emirlerine
muhalefetten korumuş, heva ve heveslerin, şehevî duyguların, gemlenmesi güç
arzuların etkisine karşı koyup kulluğa sarılmıştır. Bu, ondaki derin Allah
saygısının delilidir. Zira Allah'ın emirlerine sarılıp günahlardan kaçınmak
büyük bir fazilettir. Hele bu, gençlik yıllarında gerçekleştirilmişse, her
türlü takdirin üstündedir.
Kalbi mescitlere sevgi ile bağlı Müslüman. Kalbi sanki mescide
asılmış kandil gibi, sürekli mescitle ilgili olan, mescitlere devamda kusur
etmeyen, Allah'ın evi demek olan mescitleri ve oralarda bulunmayı seven kişi,
mescitlerle ilgilenmek suretiyle Rabbine olan sevgisinde devamlılığını
göstermiş demektir. Bunun karşılığı olarak da ahirette arşın gölgesinde
barındırılacaktır.
Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları ve ayrılmaları Allah
için olan iki insan. Allah rızası için birbirlerini seven, başka hiçbir maksat
taşımayan, bir araya gelmeleri Allah için, şayet ayrılacaklarsa ayrılıkları
yine Allah için olan yani bir arada iken de ayrı iken de Allah için duydukları
sevgiyi muhafaza eden iki insan, sanki bir anlamda yekdiğerini Allah'ın
emirlerine muhalefetten korumaktadır. Zira mü'min mü'minin aynasıdır. Onların
bu birbirlerini Allah için sevmeleri ve dostluklarım bu çizgide birbirlerine yardımcı
olarak geçirmeleri, ahirette her ikisinin birden ilahî koruma altına alınmaları
ile ödüllendirilecektir. O halde sevgimize ve sevdiklerimize bu açıdan iyice
dikkat etmeliyiz.
Güzel ve mevki sahibi bir kadının gayr-i meşru davetine
"Ben Allah'tan korkarım" diye yaklaşmayan yiğit. Böylesine bir davete
içinden veya açıkça "Ben Allah'ın emrine muhalefet etmekten, veya O'nun
azabından ve gazabından korkarım" diyerek yaklaşmayan, nefsini koruyan
kişi gerçekten büyük bir yiğitlik göstermiştir. "Allah'tan korkan
kurtulmuştur." müjdesi gereği onun da ödülü ahiretteki sıkıntılardan
kurtulmaktır. Bu husus, her türlü gayr-i meşru kadın-erkek ilişkilerinin kitle
iletişim ve haberleşme vasıtalarıyla yaygınlaştırılmaya çalışıldığı günümüzde
çok daha büyük önem arzetmektedir.
Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka
veren kimse. Allah için verdiği sadaka ve yaptığı iyilikleri mümkün olduğunca
gizli yapan, gösteriş ve riyadan uzak kalmaya çalışan kimse, Allah'ın rızasını
her şeyin üstünde tutmuş demektir. Bunun karşılığı da, ahirette ilahî korumaya
mazhar kılınmak suretiyle o kişinin faziletinin açığa çıkarılmasıdır. Bu, gıpta
edilecek bir durumdur.
Tenhada Allah'ı anıp göz yaşı döken kişi. İnsanlardan ve
gözlerden uzak, kimsenin bulunmadığı ortamlarda Allah'ı anarak gözlerinden
sevgi yaşları dökülen kimse, çoğu insanın başaramadığı bir kulluk çizgisini
yakalamış demektir. Onun bu samimi ve gizli kulluğunun karşılığı da mahşer
yerinde ilahî koruma altına alınmak suretiyle, herkesin gözü önünde
ödüllendirilmesidir. Böyle bir ödüllendirmeyi kim istemez. (bk.
Peygamberimizden (s.a.v) Hayat Ölçüleri, Riyazü's sâlihîn Tercümesi ve Şerhi,
Heyet, Erkam Yayınları, hadis no: 450)
İşte, her biri insan iradesi açısından başlı başına birer önem
arzeden yukarıdaki hususlar ki, bunların bazısı, îfası çok zor ve çetin işler,
bazısı da ruha ciddî birer çelme sayılan ağlardır. İnsan bu ağların
bazılarından kurtulsa da, her an diğerlerine takılma ihtimaliyle karşı
karşıyadır. Ancak Allah’ın himaye ve inayetiyle aşılabilecek olan bu öldürücü
tuzaklardan sıyrılabilme ve insan takatini zorlayan hatta bazen onu aşan bu
çetin sorumlulukları başarıyla yerine getirebilme de, yine o inayet ve himayeyi
celbin en güçlü, en makbul vesilesi sayılan, iradenin hakkını verme ve Allah’la
sımsıkı irtibatta bulunma dinamikleri olması gerekir.
İşte, Peygamber (asv) sözü bize, her zaman iradesiyle var
olabilmiş ve Allah’la irtibattaki gücü ortaya koymuş kudsîler cemaatinden böyle
bir kesitle, öteden beri ütopyalarda aranan, aranıp da bir türlü bulunamayan
vicdan topluluğunu sunmakta ve onları yakalama mevzûunda içlerimizi arzu ile
doldurup gönüllerimizi şahlandırmaktadır.
Evet, güneşin bulutların yerini alıp her yanı kavurduğu,
beyinlerin kaynayıp terlerin gırtlağa ulaştığı ve sebeplerin bütün bütün iflas
edip her şeyin insanın aleyhine döndüğü o gün, Hakk’ın himaye ve inâyetinden
başka gölge olmayacak ve olamaz da. Bu gölgenin arş gölgesi veya başka bir şey
olması önemli değil, önemli olan bildiğimiz düzenin değişmiş, kıstasların altüst
olmuş, arz u semânın başkalaşmış olmasıdır.
Bu müthiş günde, kimsenin kimseye destek olamayacağı, himaye ve
iltimasların hiçbir işe yaramayacağı muhakkak. Seslerin kesildiği, canların
gelip gırtlaklara dayandığı, başların dönüp bakışların bulandığı o gün, kim
kimi koruyabilir ki?
Evet, işte böyle bir günde tek sığınak vardır; o da Allah’ın
himâyesinin gölgesidir ve bu gölgeden yararlanacak olanlar da:
- Dünyada sorumluluğunun şuurunda olan ve uhdesine aldığı
emânetlere riâyetle hak, adalet ve istikâmeti temsil eden lider ve devlet
reisi.
- Nefsânîliğin en azgın olduğu dönemlerde, bedenî ve cismanî
arzularına rağmen, kendini Hakk’a kulluğa adamış delikanlı.
- Kulluk arzusu ve neşvesi, cismânî isteklerinin önünde ve kalbi
sürekli mescitlerde atan ibâdet eri.
- Birbirlerini Allah için seven; bir araya geldiklerinde Allah
için bir araya gelen, ayrılırken de Allah için ayrılan, Hak rızasını, Hak
sevgisini mihrâb edinmiş muhabbet fedâileri.
- Hayatını hep “mehâfetullah” ve “mehâbetullah”
kuşağında sürdürebilen, iffet ve ismetini muhafazada fevkalâde hassas, şehevânî
isteklerine karşı alabildiğine kararlı ve nefsin fena tekliflerini, “Ben
Allah’tan korkarım” düşünce ve çığlıklarıyla savabilen babayiğit.
- Allah’a karşı sadâkat ve vefâsının remzi olarak, dişinden,
tırnağından artırıp, Hak rızâsı için infak ettiği malını, kıskançlığa varan bir
ruh hâletiyle, Allah’tan başka kimsenin bilmesini arzu etmeyen, hem öyle etmeyen
ki, sağına infak ettiğini solundakinden saklamaya çalışan ihlâs ve civanmertlik
kahramânı.
- Yalnızlık anlarını tefekkür ve murâkabe ile buudlaştıran, yer
yer gönlünde bestelediği duygularını gözyaşlarıyla seslendiren, her zaman irâde
gücünü Allah’tan alan ve bu bir dalgakıran mahiyetindeki o müthiş irâdesiyle
günah ve isyan arzularını kırıp darmadağınık eden his ve gönül erleridir.
Evet, başka hadîslerde de ifade edildiği gibi, adâletle hükmeden
hâkimin ötede nurdan minberler üzerine kurulup Hakk’ın ard arda gelen
iltifatlarını yudumlaması; (Müslim, İmare, 18; Nesâi, Kudat, 1; Müsned, 2/159)
gençliğinde, gençliğini aşmış delikanlının Hakk’ın hoşnutluğu ile
mükâfatlandırılması; hayatını mescid-ev-iş yeri arasında bir dantela gibi
örmeye muvaffak olmuş ibâdet erinin ilâhî himayeye alınması; kâinata
"mehd-i uhuvvet” nazarıyla bakıp ömürlerini, Allah için severek, sevilerek
geçirenlerin mahşerde İlâhî muhabbetle mükâfatlandırılmaları; dünya hayatını
mehâbet ve mehâfet atkıları üzerinde örgüleyen gönül insanının ötede
korktuğundan emin bulunması; sadakasını, sadâkat nişanesi ölçüsünde te’diye
eden vefâ erinin, o en vefâlıdan tasavvurlar üstü mukâbeleye mazhar olması,
nihayet, zâhiri mânâlı, bâtını derin, âlemin kendisini bildiği yanlarıyla
onlara en mükemmel örnek, dostla halvetinde de gözyaşlarıyla O’na içini
dökebilen o duygu ve gönül insanının, bütün bâdireleri aşıp umduklarına nâil
olması gibi, uhrevî ödüllendirmeleri ifâde etmenin yanında aynı zamanda, ideal
bir toplumun kesiti sayılan böyle bir tablo ile mükemmel bir millet olmanın
çerçevesi verilmekte ve insanları ona taşıyacak esaslar gösterilmektedir.
Artık böyle ciltlerle anlatılabilecek derin bir muhtevânın
birkaç satıra sıkıştırılarak, âdeta deryânın damla ile ifadelendirildiğini
tekrar etmemize gerek olmadığını düşünüyoruz.
Buna göre:
1. Allah Teala, kullarının sadece kendi rızasına yönelik
amellerinden hoşnut olur ve onları, kimseden yardım görme imkanının bulunmadığı
yerde himayesine alır.
2. Hadîs-i şerifte sayılan yedi sınıf insanın vasıfları ve
yaptıkları, örnek alınacak üstün nitelikli işlerdir.
3. Her güzel ve makbul işin temelinde, sevdiğini Allah için
sevmek gibi bir üstün meziyet bulunmaktadır.
4. Gönülleri Allah sevgisi, Allah için sevme, Allah için
buğzetme duygusuyla diri tutmak lazımdır.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
Yorumlar
Yorum Gönder