İmamı Rabbani Kuddise Sirrûh’tan Hayat Dersleri
İmamı Rabbani Kuddise Sirrûh’tan Hayat Dersleri
Dünya bir seraptır...
Ey oğul! Bu dünya imtihan yeridir. Onun yüzü
yaldızla ve çeşitli yüzlerle süslenmiştir. Sureti nakışlıdır. Çirkin bir kadın
gibi kaşı çekilmiş, yanakları boyanmış. İlk bakışta tatlı gelir, göze tazelik
ve canlılık hayali verir; lâkin gerçekte o üzerine koku sürülmüş cifeye benzer.
Sineklerin ve kurtların içine dolduğu bir çöplük gibidir. Su gibi görünür, o
bir seraptır, Şeker suretinde zehirdir. İçi harap ve çok kötüdür. Bu süsü ve hayâsızlığı
ile söylenenlerin ve anlatılanların hepsinden şerlidir. Onun âşıkı sefih ve
büyülüdür. Fitneye düşmüş, çıldırmış ve aldatılmıştır. Kim onun görünüşüne
aldanırsa ebedi kayıp zehiri ile zehirlenmiştir. Kim onun tazeliğine ve tadına
bakarsa sonsuzluğa kadar pişmanlık duyar. Resul-i Ekrem Efendimiz şöyle
buyurmuştur: "Dünya ve ahiret iki kuma gibidir; birini razı etsen, diğeri
darılır.
Dünya nedir?
Ey oğul! Dünya nedir, bilir misin? Kadın, çocuk,
mal, makam, reislik, oyun, oyuncak, lüzumsuz işlerle uğraşmak... Bütün bu
sayılanlardan hangisi seni alıp Allah'ü Teâlâ’dan başka şeylerle oyalayıp
perdelerse, o dünyaya dâhildir.
Gençlik tövbesi
Ey oğul! Cenab-ı Hak sonsuz inayetinden sana nasip
verdi. Bilhassa gençlik çağında sana tevbe nasip etti. Şimdi bilmiyorum, o
tevbede sebatlı mısın? Yoksa çeşitli muzahrefat ile şeytan seni azdırdı mı?
Tevbe üzerinde durup devam ettirmek zor görülebilir, zira çağ gençlik çağıdır.
Dünya malına gelince, elde etme sebepleri çok ve kolaydır, bu manada
arkadaşlarının çoğu da uygunsuzdur.
Sana tefekkür lazım
Ey oğul! Önemle üzerinde duracağın iş, mubah
şeylerin zaruri olan miktarı ile yetinmektir. Bu zaruri miktar da ibadetlerde
kuvvet bulmak niyetiyle alınmalıdır. Yenen yemekten maksat, ibadetin yerine
getirilmesi için kuvvet kazanılması olmalıdır. Elbise giymekten maksat, avret
yerini örtmek, sıcaktan ve soğuktan korumaktır. Bu ölçüyü diğer zaruri mubah
işlerde de devam ettirmelidir. Sana tefekkür lâzım. Kalbe dayalı işleri yapmak
gerek. Aksi halde yarın ziyandan ve pişmanlıktan başka bir şey elde edilmez.
Gençlik büyük fırsattır
Ey oğul! İbadete yönelme vakti gençliktir. Akıllı
olan bu vakti kaçırmaz, fırsatı ganimet bilir. Zira iş önemlidir. İnsan
yaşlılık zamanına kalmayabilir. Kaldığını farz edelim, derlenip toparlanmak
nasip olmaz. Böyle bir derlenip toparlanmanın mümkün olduğunu farz edelim, bir
amel işlemeye güç yetiremez. Zira o zaman, zaafın ve aczin bastırdığı zamandır.
Hâlbuki şu anda derlenip toparlanma durumu vardır, elde edilmesi kolaydır. Hele
anne-babanın hayatta olmaları Yüce Hakkın nimetlerinden biridir. Senin geçimini
onlar üzerine almıştır. İşte bu mevsim fırsat mevsimidir. Güç ve kuvvetinin
yettiği mevsimdir. Bugünün işini yarına bırakmak için şu andaki durum nasıl bir
özür olabilir? Ertelemeye ne gerek var? Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem
bu manada şöyle buyurmuştur: "İşi erteleyen helak olur." Evet, bugün
ahirete ait işlerle bir meşguliyet varsa, bu düşük dünyanın işini yarına
bırakmak cidden güzel olur, tam bunun aksi ise pek çirkin bir şey olur. Şu
zaman gençlik zamanıdır. Nefsin, şeytanın ve din düşmanlarının istilası
zamanıdır. Bu zamanda yapılan az amele biçilen itibar, bu vakitlerden başka
zamanlarda yapılan amellere biçilmez.
Allah'ın emir ve yasaklarına uymalı
Ey oğul! Varlıkların özü olan insanın
yaratılmasındaki gaye, oyun ve oyuncakla eğlenmek, yemek ve içmek değildir.
Onun yaratılmasındaki gaye, kulluk vazifelerini yerine getirmek, devamlı bir
şekilde Allah'a iltica ve niyazda bulunmaktır. Dinin anlattığı ibadetlere
gelince, bunların edasından gaye, kulların faydası ve onların yararıdır.
Bunlardan hiçbiri Cenab-ı Hakkın yararına değildir, çünkü onun böyle bir şeye
ihtiyacı yoktur. Durum böyle olunca, onların edası memnuniyete sebep olmalıdır.
Bu emirlerin yerine getirilmesi ve yasaklardan kaçınmak için koşmalı,
çabalamalıdır. Cenab-ı Hak sonsuz zenginliği ile kullarına emir ve yasaklar
yolundan ikramlar eylemiştir. Bu durumda bize düşen, tam manasıyla bu nimetlere
şükretmektir. Memnuniyetin en üstün derecesi ile emir ve yasaklardan ne varsa
hepsinin yerine getirilmesi için çaba harcamaktır.
Doğru haberci ile yalancının farkı
Ey oğul! Yalan söylediği defalarca denenmiş olan bir
kimse, "Bu gece düşman hücum edecek" diye bir haber verecek olsa, bu
haber üzerine o beldenin ileri gelenleri derhal savunma tedbirleri alır. Bu
haberi veren kimsenin yalancı olduğunu bildikleri halde o belanın giderilmesi
için çareler ararlar. Çünkü tehlike ihtimaline karşı dikkatli olmak lazımdır. Halbuki
doğru haber veren Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem bütünüyle âhireti haber
vermiştir. Durum böyle iken bu haberden kimse müteessir olmamaktadır. Eğer
müteessir olsalardı, ondan korunma çareleri ararlardı. Kaldı ki, Rasulullah
Efendimiz ondan korunma çarelerini de göstermiştir. O nasıl bir imandır ki,
doğru haberciye yalan haberci kadar itibar etmiyor.
Mal ve mülk Allah'ındır
Ey oğul! Nefis kendi özünde cimridir. İlâhi emirleri
yerine getirmekten kaçar. Bunun için devamlı yumuşak konuşmalıdır. Yoksa mal ve
mülk bütünüyle Allah'ındır. Kula asıl layık olan zekâtı tam bir memnuniyetle
vermektir. Yoksa nefsin arzularına uyarak ibadetin edasında tembellik edip
ağırdan almak yakışmaz.
Fetvayı âhiret âlimlerinden almalı
Ey oğul! Dini hükümleri, fetvaları âhiret
ulemasından sorup öğrenmek gerektir. Zira onların sözlerinde tesir vardır.
Belki onlara sorulduğu için nefeslerinin bereketi ile amelde başarı hâsıl olur.
İlmi kendilerine makam vesilesi yapan dünya âlimlerinden kaçınmak gerekir.
Dünya adamlarıyla bizim ne işimiz var? Onlarla aramızda ne gibi bir münasebet
olur ki, onların hayrı ve şerri üzerinde söz edelim.
Tavşan uykusu ne zamana kadar sürecek?
Ey oğul! Hayatının en güzel zamanlan heva ve heveste
geçti. Allah düşmanlarının rızasını kazanma yolunda geçip gitti. Şimdi ömrünün
sonu kaldı. Bugün de bunu Hakkın rızası istikametinde harcamazsak, o en güzel
ömrün yerini doldurma işinde bir tedarik görmezsek, isterse pek az olsun,
çekeceğimiz zahmeti ebedi rahata vesile bilmezsek, az sevap işlemek suretiyle
çok günahlarımıza kefaret ettirmezsek, yarın hangi yüzle Allah'ın katına
varacağız? Hangi çareye başvuracağız? Bu tavşan uykusu ne zamana kadar sürecek?
Bu gaflet pamuğu ne zamana kadar kulakta kalacak? Yakında basiret gözünden
gaflet kalkacak, hiç şüphe edilmesin kulaktan bu gaflet pamuğu da gidecek,
lâkin o zaman ne faydası olur? O zaman hasret ve pişmanlıktan başka bir şey olmayacak.
Ölüm gelmeden önce amel işlemeye bak. Kabrinde yaslanacağın bir şey
hazırlamalısın. Öncelikle itikadını düzeltmelisin. Sonra dini yönden zaruri
bilgileri öğrenmelisin. Fıkıh kitaplarının açıkladığı şeyleri bilmeli ve amel
etmelisin.
Zikir gafletin kovulmasıdır.
Ey oğul! Fırsat ganimettir. Sağlık ve boş zaman ise
iki ganimettir. Vakitlerini devamlı olarak Allah'ın zikrine harcamak gerekir.
Hangi amel olursa olsun, dinin emri istikametinde ise o zikre dâhildir, isterse
alış veriş olsun. Bütün hal ve hareketlerde dinin hükümlerine riayet etmek
gerektir. Ta ki onların hepsi zikir ola... Zikir gafletin kovulmasından
ibarettir. Bütün işlerde emir ve yasaklara riayet edilirse, emirleri veren
yasakları bildiren Zata karşı gaflet esaretinden kurtuluş nasip olur. O Yüce
Hakkın da devamlı zikri hâsıl olur.
Hayat şeriat üzere olmalıdır
Ey oğul! Düşük dünya süslerine aldanmaktan sakın. Bu
fani saltanata kanmamaya dikkat et. Bütün hal ve hareketlerinde şeriata göre
amel et. Hayat, temiz şeriat üzere olmalıdır. Ehl-i Sünnet ve'l-cemaat
âlimlerinin görüşlerine göre öncelikle itikadı düzeltmek gerekir. Bundan sonra
himmet dizginlerini amele faydalı fıkıh hükümlerini yerine getirmeye
sarfetmelidir. Farzların edasında önemle durulmalıdır. Helal ve haram işlerinde
dikkatli hareket etmelidir. Farzların yanında nafile ibadetlerin durumu yolda
bırakılmış ve itibardan düşmüş gibidir. Halbuki bu zamanda insanların pek çoğu
nafile ibadetlere önem verip farzları harap bırakmaktadır. Nafile ibadetlere
önem verip farzları da düşük ve itibarsız saymaktadırlar.
İlim, amel, ihlas lâzım
Ey oğul! Bilmiş ol ki, ebedî kurtuluşun kolaylaşması
için insana şu üç şey mutlaka lâzımdır: İlim, amel, ihlâs. İlim iki kısımdır:
Birinci kısım, amel olup bunun izahını fıkıh üzerine almıştır. İkinci kısım,
bundan maksat mücerred itikat ve kalbi yakindir. Bunun tafsilatı kelâm ilmi
üzerine yazılan kitaplarda vardır. Haliyle Ehl-i Sünnet ve'l-cemaatin görüşüne
göre... Şöyle ki: Bunlar fırka-i naciye olup, bunlara tabi olmadan hiç kimse
için kurtuluş ümidi yoktur. Bunlara kıl kadar muhalefet olsa, iş tehlikeye
girer, hem de ne tehlike!
Kul hakkını dünyada iken öde
Ey oğul! Tam manasıyla kul hakkının ödenmesi
cihetine gidilmelidir. Bu yolda tam bir gayret gösterilmelidir. Ta ki, üzerinde
hiç kimsenin hakkı kalmaya. Çünkü bu dünyada hak ödemek kolaydır, yumuşaklıkla,
tatlı dille helallik dilemek mümkündür; ama âhirette iş zordur. Orada çare
bulmak mümkün değildir.
Nefsin sevdasına kapılma
Ey oğul! Nefis, makam ve baş olmak sevdası üzerine
yaratılmıştır. Bütün gayreti, akranı üzerine üstün gelmektir. Bütün arzusu
yaratılmışların hepsi kendisine muhtaç, emrine ve nehyine boyun eğmiş olmaktır.
Kendisinin hiçbir şeye muhtaç olmasını istemediği gibi, hiç kimsenin hükmü
altına da girmek istemez. Bütün bunlar ondan gelen ulûhiyet davasıdır. Benzeri
olmayan Yüce Yaratıcı ile ortaklık davasına girer. Mutlu olmaktan yana pek
uzaktır. Hatta ortaklığa bile razı olmaz. Yalnız kendisinin hâkim olmasını ister,
başkasını istemez. Her şeyi hükmü altında görmek ister. Bir kudsî hadiste şöyle
buyurulur: "Nefsine düşman ol, çünkü o bana düşmanlığa saplandı."
Makam, reislik, yükselmek, büyüklenme hususunda nefsin isteklerini vermek
suretiyle nefsi terbiyeye kalkışmak ona yardım olur ki, hakikatte Yüce Allah'a
düşmanlıktır. Onu takviye etmek dahi bu mânâyadır. Bu işin çirkinliği ciddi bir
şekilde idrak edilmelidir. Bir kudsî hadiste 'Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Kibriya
ridamdır, azamet izarımdır. Bir kimse bunlardan birisi ile benimle nizaya
tutuşmak isterse, onu ateşime atarım, haline hiç bakmam."
Peygamberlerin gönderilmesinin hikmeti, nefs-i emmareyi âciz bırakıp onun
yapısını tahrip etmektir. Dinî emirler nefsi arzuları kaldırmak için gelmiştir.
Ne kadar dinî emir işlenirse, o kadar nefsanî arzu zail olur. Dinî hükümlerin
birini yerine getirmek nefsanî arzuların izalesi için bin senelik riyazetten ve
bu uğurda mücahededen daha faziletlidir. Bu riyazet ve mücahede şeriat
gereğince olmayınca nefsin arzusunu takviye ve teyit eder. Brahmanlar ve
Hindular riyazet ve mücahedede hiçbir kusur işlemezler, fakat şeriat dairesinde
yapmadıkları için kendilerine hiçbir faydası olmaz. Meselâ bir kimse dinin
emrettiği zekât niyetiyle bir dinar verse, nefisten gelen bir arzu ile nefsin
tahribi yolunda bin dinar harcamasından daha faydalıdır. Ramazan Bayramında
şeriatın emrine uymak maksadıyla oruç tutmayıp yemek, bir kimsenin
kendiliğinden tuttuğu bin senelik oruçtan hayırlıdır. Sabah namazının iki rekât
farzını cemaatle kılmak sabah namazını cemaatle kılmayı bırakıp geceyi sabaha
kadar ibadetle geçirmekten çok faziletlidir. Hâsılı; nefsin, başkanlık,
üstünlük, yükseklik taslamak hususundaki boş kuruntularından pisliklerinden
kurtulmadıkça kurtuluş mümkün değildir. Ondan ki bu hastalığın izalesi
zaruridir. Tâ ki, ebedi ölümle yüz yüze gelmeye…”
Yorumlar
Yorum Gönder