Beraet
Beraet
بَرَٓاءَةٌ ‘Beraet’
kelimesinin aslı ‘berae’ fiilidir. ‘Berae’, sözlükte, yaratmak
anlamına geldiği gibi hastalık, ayıp ve kusur türünden olup insana hoş gelmeyen
şeylerden kurtulmak demektir.
Aynı fiil, ‘-den’ ekiyle
kullanıldığı zaman, ilgiyi kesmek, uzaklaşmak demek olur.
‘Teberri’, uzaklaşmak, beri olmak, aklanmak demektir.
Aynı kökten gelen ‘istibra’
kirden temizlenmek, bir şeyden uzak olmasını istemek anlamına gelir. Küçük
tuvaletten sonra temizlenmeye ‘istibra’ denir.
Türkçe’de şirket, vakıf, dernek
ve benzeri kuruluşların faaliyet ve hesaplarının incelenmesinden sonra, hesap
ve faaliyet raporlarının ve bunların ilgililerinin aklanmasına, temize çıkarma,
kurtarma anlamında aynı kökten gelen ‘ibra’ denilir.
Bu fiilin fail (özne) ismi olan ‘Bâri’,
Allah Celle Celâlühü’ın güzel isimlerinden biridir. Bunun anlamı, yaratan,
örneği, modeli ve herhangi bir hammaddesi olmadan ‘yaratan’ demektir. ‘Bâri’
aynı zamanda yaratılmışlara benzemekten beri olan, uzak olan anlamına da gelir.
Bu ismin bir başka anlamı da, yarattıklarını temiz ve her türlü kirden uzak
yaratan, kendisi her türlü kirden ve noksanlıktan uzak olduğu gibi,
yarattıklarını da noksanlıktan uzak yaratan demektir.
O her şeyi yoktan, örneksiz
olarak yaratmıştır. Bu yüzden O’nun yarattıklarına da ‘berae’ kökünden gelen ‘beriyye’
denilir.
“Hiç şüphesiz, kitap ehlinden ve
müşriklerden küfre sapanlar, içinde devamlı kalıcılar olmak üzere cehennem
ateşindedirler. İşte onlar yaratılmış bulunanların (beriyye’nin) en
kötüleridir. İman edip salih amellerde bulunanlar ise, işte onlar da,
yaratılmış olanların ( beriyye’nin) en hayırlılarıdır.” [82]
‘Ber’ kelimesinin mastarında farklı anlamlar bulunmaktadır.
Birincisi; yaratmak, diğeri ise
uzaklaşmak, kurtulmaktır. Bunun bir anlamı da bir şeyin başka bir şeyden
arınmasıdır. Bu arınma, ya hastalık ve borç gibi şeylerden olur, ya da
sevilmeyen şeylerden, hoşlanılmayan kişilerden olur.
İkincisi, ‘beri olmak’, yani
uzak olmak, suçlanılan veya hakkında düşünülen şeyden uzakta kalmak demektir.
Türkçe’de de aynı anlamda kullanıldığını görmekteyiz.
“De ki: O, tek bir ilahtır.
Şüphesiz ben sizin şirk koştuklarınızdan beri’yim (uzağım).” [83]
Allah Celle Celâlühü,
müşriklerin şirk koştuğu her şeyden uzaktır. O’nun Rablığı, ilahlığı, bütün
sıfatları; onların düşündüğü noksanlıklardan uzaktır. [84]
Ellerindeki servetle şımarıp,
insanları Allah Celle Celâlühü yolundan alıkoyanlar aslında şeytanın aldatması
ile karşı karşıyadırlar. Şeytan onlara yaptıklarını süslü gösterir sonra da;
“Şüphesiz ben sizden uzağım. Çünkü ben sizin görmediğinizi görmekteyim, ben
Allah’tan da korkmaktayım” der. (85)
Peygamberlerin görevi yalnızca
Allah Celle Celâlühü’ın vahyini insanlara tebliğ etmektir. Eğer insanlar bu
davetten yüz çevirirlerse. Allah Celle Celâlühü şöyle söylemelerini emrediyor:
“Benim yaptıklarım benim, sizin
yaptıklarınız da sizindir. Siz benim yaptıklarımdan beri’siniz, ben de sizin
yaptıklarınızdan beri’yim.” [86]
Peygamber Sallallahü Aleyhi
Vesellem, onların yaptıklarından ve yüklendikleri günahtan sorumlu değildir.
Onlar da peygamberin salih (iyi) amel işlemesi sonucunda alacağı mükâfatlardan
yararlanamazlar.
Yunus Aleyhisselâm şöyle
söylüyor:
“ (Yine de) ben nefsimi teberri
etmiyorum (temize çıkarmıyorum). Çünkü gerçekten nefis, Rabbimin merhamet
ettiğinin dışında- bütün gücüyle kötülüğü emredendir. Şüphesiz benim Rabbim
Gafûr’dur (bağışlayandır), Rahîm’dir (merhamet sahibidir).” [87]
Kur’an’da iki yerde ‘berae’
şeklinde geçen ‘beraet’, kelime anlamı olarak, saf ve temiz olmak,
kurtulmak; bir anlamda da suçsuz olmak demektir. Nitekim Osmanlı devletinin
tanınmış kanun kitabı ‘Mecelle’nin bir maddesinde, ‘beraet-i zimmet asıldır’
denilmektedir. Bunun anlamı, bir kimsenin suçlu olduğu ispat edilinceye kadar o
kimse temizdir, suçsuzdur.
Türkçe’de, mahkemenin verdiği
suçsuzluk veya kurtuluş belgesine ‘berat’ denildiği bilinmektedir.
Bütün bunlardan anlaşılıyor ki,
İslâm ahlâkında beraet, yani müminlerin kurtuluşu; her türlü şirkten,
münafıklıktan, küfürden, isyandan ‘beri’ (uzak) olmakla, kâfir ve müşriklerin
yollarından uzaklaşmakla mümkündür. Onların bu tür şeylerden beri olmaları,
onlara sonsuz bir kurtuluşun ‘beraet’ini (yani beratını) kazandırabilir.
‘Beraet’ aynı zamanda Kamerî aylardan Şaban ayının onbeşinci gecesine
verilen bir isimdir. Müminler, bu geceyi değerlendirirlerse, tevbe ve istiğfar
ederek çok duada bulunurlarsa, günahlardan berat etme, kurtulma ümitleri olur.
Bu gece, günahlardan uzaklaşma, temizlenme ve kurtulma gecesidir.
Beraet’i kazanmanın yolu, Allah Celle
Celâlühü yasakladığı eylemlere yaklaşmamak, sınırları zorlamamak ve daha önce
yapılmış hatalar ve işlenmiş günahlar için pişmanlık duymak ve tevbe etmektir.
Ne mutlu beraetini kazanan müminlere!
[82] Beyyine sûresi, 98/6-7.
[83] En’am sûresi, 6/19.
[84] Tevbe sûresi, 9/3.
[85] Enfal sûresi, 8/47-48.
[86] Yûnus sûresi, 10/41.
[87] Yusuf sûresi, 12/53.
Kaynak: www.islamahlaki.com
Yorumlar
Yorum Gönder