Nasihat Olarak Ölüm Yeter!
Nasihat Olarak Ölüm
Yeter!
Abdullah bin Ömer Radıyallahu
anhdan rivayet edildiğine göre; Bir adam, Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi
Veselleme gelerek:
— Ya RasulAllah!
İnsanların en akıllısı ve en dirayetlisi kimdir? Diye sorunca; Hz. Peygamber buyurdu
ki;
— Ölümü en çok
hatırlayan, ölüme en çok hazırlanandır. İşte bu kimseler hem dünya hem de
ahiret şerefine nail olmuşlardır. (Taberani)
Esasen insana,
nasihat olarak ölüm yeter. Çünkü ölüm, çok ibretli bir olaydır. Eğer ki insan
ölümden herhangi bir ibret ve nasihat almıyorsa bu kalbinin katı olmasından
dolayıdır. Bu sebeple ölümü çok hatırlamak lazımdır.
Halife Ömer b.
Abdulaziz Rahmetullahi Aleyh, daima âlimleri bir araya toplar, ölümden
bahsettirir, ölümü duyunca da ıslak bir kuşun ıslaklığını gidermek için
çırpınması gibi çırpınırdı. İbni Sirin’nin yanında ölümden bahsedildiği zaman,
kendisi ölmüş gibi uyuşurdu.
Ölümü düşünmek ve
onu kalbe yerleştirmek için en faydalı yol; daima akrabalarının,
arkadaşlarının, dost ve ahbaplarının ölümünü ve toprağın altındaki hallerini
düşünmektir.
Hasanı Basri
Rahmetullahi Aleyh şöyle demiştir: “Ölüm meleği, her eve günde üç kere bakar. O
evde kim rızkını bitirir ve ömrünü tüketirse onun ruhunu alır. Melek, onun
ruhunu alınca, evdekiler onun için ağlamaya başlarlar. Melek evden çıkarken
dönüp onlara şunu söyler: ‘Bu benim bu eve son gelişim değildir. Ben hepinizi
alıp götürene kadar buraya gelip gideceğim.’ Ev halkı meleğin bu sözünü
duyabilselerdi, öleni bırakıp kendileri için ağlarlardı.”
Yine, Ömer bin
Abdülaziz demiştir ki: “Her gün, sabah veya akşam, Allah'ın divanına giden
birini yolcu ettiğinizi görmüyor musunuz? Onu yerin bir çukuruna koyarsınız.
Yastığı topraktır. Dostlarını geride bırakmış ve maişeti kesilmiştir.”
Ölümü unutmamanın
yolu
Ölümün kalbe
yerleşmesinin bir yolu da dünyanın geçici olduğunu ve kabir hayatını
düşünmektir. İnsan şayet dünyanın geçici olduğunu ve bir gün ölümle sona
ereceğini ve vücudunun kabirde çürüyüp toprak olacağını düşünürse ölümden hiç
gafil olmaz.
Rivayet edilmiştir
ki; İbni Muti bir gün evine bakarken, evin güzelliğine hayran kaldı ve sonra
hüngür hüngür ağlayarak şöyle dedi; “Allah'a yemin ederim ki, eğer ölüm
olmasaydı, seninle mutlu olur, sevinirdim. Eğer varacağımız kabirlerin darlığı
olmasaydı, dünya ile gözlerimiz aydınlanırdı.”
Anlatıldığına göre,
bir zengin güzel bir köşk yaptırmıştı. Onu hazır hale getirince, tanıdığı bir
âlimi götürüp onu gezdirdi. Âlim, köşkü gezdikten sonra adama;
— Köşkün çok
güzeldir. Fakat bir kusuru vardır ki bütün güzelliğini gölgelemiştir, dedi.
Adam telaşla;
— Bu kusur nedir?
Diye sorunca, âlim şu şekilde cevap verdi:
— O kusuru şimdiye
kadar hiç kimse giderememiştir. O, ölüp burayı terk etmektir.
Bir anlık aldanış
Dünya bir saatten ibarettir.
Bu dünyaya aldanıp baki olan ahiret hayatını tehlikeye atmak çok yanlıştır.
Akıllı ve Allahu Zülcelal'in rızasına talip olan kimseler, bütün bunlara
bakarak, ölümü hatırlayıp yolculuğunun uzunluğunu düşünerek, taat ve ibadete
sarılarak, ahiret hayatı için hazırlık yapmalıdır.
Ahirete gidip orada
pişman olarak, ölümü temenni etmektense bu dünyada pişman olup ölüme
hazırlanmak daha iyidir.
Rivayet edilmiştir
ki: “İsrailoğullarından bir adam, büyük bir servet biriktirdi. Ölümü yaklaştığı
zaman çocuklarına: ‘Servetimin her türünden bana getirin.’ dedi.
Çocukları, servetin
her çeşidinden getirip adamın önüne koydular. Adam bu malları görünce ağladı.
Azrail aleyhisselam onu böyle görünce şöyle dedi:
— Seni böyle ağlatan
nedir? Sana bu serveti veren Allah’a yemin ederim ki ruhunla bedenini
birbirinden ayırıncaya kadar evinden çıkmayacağım. Bunun üzerine adam:
— Ne olur bana
mühlet ver de servetimi hak yolunda dağıtayım, dedi Azrail aleyhisselam buna
karşılık adama:
— Olmaz! Fırsat
kaçtı. Sana verilen mühlet bitti. Ecelin gelmeden evvel bunu yapacaktın diye
cevap verdi.
Görüldüğü gibi adam
ölüm anı gelip bu biriktirdiği mallardan ayrılacağını anladığı vakit; ebedi
olan ahiret hayatı için bir şey biriktirmeye çalışmadığı için fakirliğini gördü
ve Azrail aleyhisselamdan mühlet istedi. Oysa Allahu Zülcelal, ayeti kerimede
şöyle buyurmuştur: “Ecelleri geldiği zaman da onlar ne bir saat geri
kalabilirler ne de ileri geçebilirler.” (Nahl; 61)
Buna göre, bir gün
ölümle karşılaşacağının kesinliğine inanmış olan bir kimse, bir yandan salih
ameller işlerken, diğer yandan da günahlardan kaçınarak ölüme hazırlanmalıdır.
Ölüm son değil
sonsuzluğun başlangıcıdır!
Unutmayalım! İnsanın
dünyada yaşadığı hayatın her anının hesabını vereceği o büyük gün mutlaka gelecektir.
Ölüm, dünya hayatının tüm güzelliklerinin son bulduğu bir andır, ama aynı
zamanda da ahiretteki sonsuz yaşamın başlangıcıdır.
O gün Allah'a ve
karşılaşacakları bu güne inanmış olanların ruhu hamurdan kıl çekmek gibi inkâr
edenlerin ruhu ise diken ağacından tülbent çekmek gibi çekilir.
Ayeti kerimede;
“Beni zikredin, ben de sizi zikredeyim.” (Bakara; 152) buyrulmuştur. Bizim O’nu
zikretmemiz, dünyadayken O’nun emirlerine itaat edip salih ameller işleyip
günahlardan kaçınmamızdır. O’nun bizi zikretmesi ise bu zor yerlerde imdadımıza
gelmesi ve bizlere yardım etmesidir.
O halde, akıllı bir
insan gibi nefsine sor; ruhunun hamurdan kıl çekmek gibi kolay çekilmesini mi,
yoksa diken ağacından tülbent çekmek gibi çekilmesini mi istersin?
Tabi ki nefis güzel
olanı ister. O zaman, anlatılanları sadece okumakla kalma, kalp gözüyle görerek
yaşa ve o gün için salih amel işleyerek hazırlık yap. Çünkü her şeyin üzerinde,
insanın en büyük kazancı kuşkusuz Allah’ın rızasıdır.
(Alıntı)
Yorumlar
Yorum Gönder