Niçin Müslüman oldum? (4) Muhammed Alexander Russel Webb kimdir?
Niçin Müslüman oldum? (4) Muhammed Alexander Russel Webb
kimdir?
Muhammed Alexander Russel Webb kimdir? Hayatı ve
eserleri: Yazar ve diplomat. 1846 yılında Amerika’da Hudson şehrinde doğdu. New
York Üniversitesinde okudu. Kısa zamanda sevilen ve çok beğenilen bir fıkra
yazarı oldu. St. Joseph Gazett ve Missouri Republican adlı mecmuaları neşretti.
1887 yılında Filipinlerde Amerika konsolosu oldu. Yaptığı araştırma ve
tetkiklerin sonunda İslâmiyeti kabul etti. Bundan sonra kendini tamâmıyla
İslâmiyeti anlatmaya, insanları doğru yola çağırmaya vakfetti. Amerika’daki
İslâmî teşkilâtın başına geçti. 1916 yılında vefât etti.
İslâmiyeti kabul etmesini kendisi şöyle anlatır:
“Bana, ahâlisinin pekçoğu Hıristiyan olan Amerika’da doğan, büyüyünceye kadar
mütemâdiyen Hıristiyan papazların minberden yaptıkları vaazları, daha doğrusu
saçmaları dinleyen benim gibi bir insanın niçin dînini değiştirerek Müslüman
olduğunu soranlar çok oldu. Ben de onlara Müslümanlığı niçin hayat rehberi
olarak seçtiğimi kısaca şöyle anlattım:
Müslüman oldum! Çünkü yaptığım incelemeler,
araştırmalar, insanların rûhî ihtiyaçlarının ancak Müslümanlığın koyduğu sağlam
esaslarla giderileceğini gösterdi. Ben daha çocukken bile, Hıristiyanlığa bir
türlü iki elle sarılamamıştım. Yirmi yaşıma geldiğimde ve artık reşid olduğum
zaman kilisenin her şeyi günah sayan, mistik ve can sıkıcı terbiyesine tamâmen
isyan etmiştim. Bir daha dönmemek üzere yavaş yavaş kiliseden ayrıldım. Benim
araştırıcı ve mütecessis bir karakterim vardı. Her şeyin sebebini ve maksadını
arıyordum. Bunlar için mantıkî cevaplar bekliyordum. Halbuki râhiplerin ve sâir
Hıristiyan din adamlarının bana verdiği cevaplar, beni tatmin etmiyordu. Onlar
çok kerreler suallerime inandırıcı cevaplar verecekleri yerde; “Bunları biz
anlayamayız. Bunlar ilâhî sırlardır.” diyorlar veya; “Bunu bizim aklımız
kavramaz.” gibi kaçamaklı cevaplar veriyorlardı.
Bunun üzerine, bir yandan şark dinlerini, öbür
taraftan büyük filozoflardan Mill, Locke, Kant, Hegel, Fichte, Huxley’in ve
diğerlerinin eserlerini okudum. Bu filozofların eserlerinde hep protoplazmadan,
atomlardan, moleküllerden, tâneciklerden bahsolunuyor, fakat “İnsanın rûhu ne
oluyor, öldükten sonra nereye gidiliyor, bu dünyâda ruh nasıl terbiye ediliyor”
suâlleri hakkında yeterli bir fikir bulunmuyordu. Halbuki İslâm dîni, insanın
bedeni yanında rûhu ile de meşgûl oluyor, bu hususlarda bizi aydınlatıyordu.
İşte bunun içindir ki, ben, ne yolumu şaşırdığımdan, ne de Hıristiyanlara
kızdığımdan veya âni bir karara kapıldığımdan dolayı değil, tam aksine, inceden
inceye inceledikten, büyüklüğünü, dürüstlüğünü, ciddiyetini, mükemmelliğini
iyice anladıktan sonra Müslüman oldum.
İslâmda esas, tek Allah’a inanmak, O’na kendini
teslim etmek ve O’na ibâdet ederek lütuflarına şükretmektir. İslâm, bütün
insanlara kardeşliği, iyiliği, sevgiyi ve hoşgörüyü emreder. Onlardan ruh,
beden, dil, iş ve davranış temizliği ister. İslâm dîni, şimdiye kadar
insanların bildiği dinlerin muhakkak en mükemmeli, en üstünü ve sonuncusudur.”
KAYNAK: REHBER ANSİKLOPEDİSİ, 14. CİLT
Yorumlar
Yorum Gönder