İslamda Anne-Baba Hakkı
İslamda Anne-Baba Hakkı
Akrabalık
ilişkisiyle birbirlerine bağlanan fertlerin bir araya getirdiği topluluktur
aile. (DİA, Aile Mad. 2/196) Toplumun en küçük birimi olan aile, aynı zamanda
en önemli birimidir. Aile yuvası nikâh akdiyle kurulur. Anne-baba ve
çocuklardan oluşan ailede, bireylerin birbirleri üzerlerinde hakları vardır.
Çocukların anne ve babaları üzerinde hakları olduğu gibi anne babaların da
çocukları üzerinde hakları vardır. Ancak anne ve babaların çocuklar üzerindeki
hakları daha önemli ve önceliklidir. Anne ve baba, çocukların hem varlık
sebebidir, hem de onları sevgiyle yetiştiren, büyüten ve terbiye eden
insanlardır. Bu süreçte anne baba birçok sıkıntı ve meşakkat çekmiştir.
Çocuğunu fedakârlıkla, karşılıksız sevgi ve şefkatle yetiştiren anne-babaların
bu durumu ayeti kerimelerde şöyle ifade edilmiştir:
وَوَصَّيْنَا
الْإِنسَانَ بِوَالِدَيْهِ حَمَلَتْهُ أُمُّهُ وَهْنًا عَلَى وَهْنٍ وَفِصَالُهُ
فِي عَامَيْنِ أَنِ اشْكُرْ لِي وَلِوَالِدَيْكَ إِلَيَّ الْمَصِيرُ
“İnsana da, anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi, onu
her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de
iki yıl içinde olur. (İşte onun için) insana şöyle emrettik: “Bana ve anne
babana şükret. Dönüş banadır.”(Lokman, 31/14.) Benzer diğer bir ayeti kerimede
de Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ اِحْسَاناًۜ حَمَلَتْهُ
اُمُّهُ كُرْهاً وَوَضَعَتْهُ كُرْهاًۜ وَحَمْلُهُ وَفِصَالُهُ ثَلٰثُونَ شَهْراًۜ
حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ اَشُدَّهُ وَبَلَغَ اَرْبَع۪ينَ سَنَةًۙ قَالَ رَبِّ
اَوْزِعْن۪ٓي اَنْ اَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّت۪ٓي اَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلٰى
وَالِدَيَّ وَاَنْ اَعْمَلَ صَالِحاً تَرْضٰيهُ وَاَصْلِحْ ل۪ي ف۪ي ذُرِّيَّت۪يۚ
اِنّ۪ي تُبْتُ اِلَيْكَ وَاِنّ۪ي مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ
“Biz, insana anne babasına iyi davranmayı emrettik. Annesi onu
ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğurdu! Onun (anne karnında)
taşınması ve sütten kesilme süresi (toplam olarak) otuz aydır. Nihayet olgunluk
çağına gelip, kırk yaşına varınca şöyle der: “Bana ve anne babama verdiğin
nimetlere şükretmemi, senin razı olacağın salih amel işlememi bana ilham et.
Neslimi de salih kimseler yap. Şüphesiz ben sana döndüm. Muhakkak ki ben sana
teslim olanlardanım.” (Ahkaf, 46/15.) Ayet-i kerimelerde geçen “vehnen” ve
“kürhen” kelimeleri annenin hamilelik dönemindeki sıkıntı ve meşakkatlerini
ifade eder. Hamilelik ve bebeklik döneminde öncelikli olarak anne daha çok
sıkıntı çekmektedir. Bu sebepledir ki Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem
Efendimiz annenin hakkı hususunda şöyle buyurmuşlardır:
أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ أنّه قَالَ:
جَاءَ رَجُلٌ إِلَىٰ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ فَقَالَ:
يَا رَسُولَ اللَّهِ! مَنْ أَحَقُّ النَّاسِ بِحُسْنِ صَحَابَتِي؟
قَالَ:
«أُمُّكَ». قَالَ:
ثُمَّ مَنْ؟ قَالَ:
«ثُمَّ أُمُّكَ». قَالَ:
ثُمَّ مَنْ؟ قَالَ:
«ثُمَّ أُمُّكَ». قَالَ:
ثُمَّ مَنْ؟ قَالَ:
«ثُمَّ أَبُوكَ
Bir adam gelerek: "Ey Allah'ın Resûlü iyi davranıp hoş
sohbette bulunmama en ziyaâde kim hak sâhibidir?" diye sordu. Hz.
Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem:
"Annen!" diye cevap verdi. Adam:
"Sonra kim?" dedi, Resûlullah Sallallahü Aleyhi
Vesellem
"Annen!" diye cevap verdi. Adam tekrar:
"Sonra kim?" dedi Resûlullah Sallallahü Aleyhi
Vesellem yine:
"Annen!" diye cevap verdi. Adam tekrar sordu:
"Sonra kim?" Resûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem bu
dördüncüyü:
"Baban!" diye cevapladı." (Buhari, Edeb, 2;
Müslim, Birr, 1.)
İnsanın en zayıf döneminde, çocukluğunda bakan, kol kanat
geren anne baba teşekküre Allah’tan sonra en layık varlıktır. Sayısız,
karşılıksız nimetler veren Rabbimize nasıl ki iman ve ibadetle sorumlu isek;
aynı şekilde karşılıksız sevgi ve şefkatle bizleri büyüten anne-babamıza bakmak
ve iyilik yapmakla da sorumluyuz. Bu hususta Yüce Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
وَقَضَى رَبُّكَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ
وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا إِمَّا يَبْلُغَنَّ عِندَكَ الْكِبَرَ أَحَدُهُمَا
أَوْ كِلاَهُمَا فَلاَ تَقُل لَّهُمَا أُفٍّ وَلاَ تَنْهَرْهُمَا وَقُل لَّهُمَا
قَوْلاً كَرِيمًا .وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُل
رَّبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَانِي صَغِيرًا
“Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi
davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin
yanında yaşlanırsa, kendilerine "of!" bile deme; onları azarlama;
ikisine de güzel söz söyle. Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine
kanat ger ve: "Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse,
şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!" diyerek dua et.” (İsra, 17/23-24)
Ayet-i kerimede
anne-babaya iyilik hemen Allah’a kulluktan sonra gelmesi meselenin önemini
gösteriyor. Yaşlılık dönemi kişinin güç ve kuvvetinin azaldığı, ilgi ve alaka
beklediği, duygusallaştığı bir dönemdir. Evlat bu dönemde anne-babasına güzel,
gönül alıcı söz söyleyecek; azarlamak yasak olduğu gibi öf bile demeyecek.
Küçükken kendisiyle anne-babasının ilgilendiği, her hizmetine koştuğu gibi,
evlatta anne-babasına seve seve iyilikte bulunacak. Onların üzerlerine melek
misali merhamet kanatlarını gerecek. Onlara dua da bulunacak. Namazlarımızın
kade-i ahiresinde yaptığımız gibi diğer zamanlarda da yapabileceğimiz, kerim
kitabımızda geçen şu ayetle bu duayı yapabiliriz:
رَبَّنَا اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ
وَلِلْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ
“Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, ana babamı ve inananları
bağışla.” (İbrahim 14/41)
Peygamber
Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem de anne-babaya iyiliğin fazileti hususunda
şöyle buyurmuştur:
سَأَلْتُ رَسُولُ اللّٰهِ (صَ) اَىُّ الْعَمَلِ اَفْضَلُ؟ قَالَ:
اَلصَّلاَةُ لِوَقْتِهَا قَالَ قُلْتُ ثُمَّ اَىُّ قَالَ بِرُّ الْوَالِدَيْنِ...
Sahabeden Abdullah İbn Mes’ud anlatıyor: "Allah'ın
Elçisine, ‘amellerin hangisinin daha faziletli olduğunu’ sordum. Hz. Peygamber Sallallahü
Aleyhi Vesellem: ‘Vaktinde kılınan namazdır’ buyurdu. ‘Ondan sonra hangisidir?’
diye sordum. ‘Ana-babaya iyilik yapmaktır’” (Müslim, İman, 137.)
Cenneti
kazanmamıza vesile varlıklar anne-babalar:
Peygamber
Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem de anne-babası yaşlandıklarında onlar
vesilesiyle, onlara bakmak suretiyle cenneti kazanamayan kişi hakkında şöyle
buyurmuşlardır:
رَغِمَ اَنْفُ ثُمَّ رَغِمَ اَنْفُ ثُمَّ رَغِمَ اَنْفُ قِيلَ مَنْ
يَا رَسُولَ اللّٰهِ؟ قَالَ: مَنْ اَدْرَكَ اَبَوَيْهِ عِنْدَ الْكِبَرِ
اَحَدُهُمَا اَوْ كِلَيْهُمَا فَلَمْ يَدْخُلِ الْجَنَّةَ.
"Burnu
sürtülsün (yazık ona), burnu sürtülsün, burnu sürtülsün" dedi. "Kimin
burnu sürtülsün ey Allah'ın Resulü?" diye sorulunca şu açıklamada bulundu:
"Ebeveyninden her ikisinin veya sâdece birinin yaşlılığına ulaştığı halde
cennete giremeyenin." (Müslim, Birr, 9.)
وعن أبى الدرداء رضى اللّه عنه قال: سَمِعْتُ رَسُولَ اللّهِ
يَقُول: اَلْوَالِدُ أوسَطُ أبوابِ الجنّةِ، فإنّ شِئْتَ فأضِعْ ذلكَ البابَ أو
احْفَظْهُ
Ebu'd-Derda (ra) anlatıyor: "Resulullah Sallallahü Aleyhi
Vesellem: "Baba cennetin orta kapısıdır. Dilersen bu kapıyı terket,
dilersen muhafaza et" dediğini işittim."“ (Müslim, Birr, 11.)
Anne-baba
Cennetin Anahtarıdır. Evlatlarına Cennete giden yolu kolaylaştırıyorlar.
Buradaki bütün mesele sabır, sevgi, ilgi, tatlı dil, diğerkam (empati)
olmaktır. Küçükken anne-baba sabırla bizleri yetiştirdi ise bizde onlara
sabırla bakacağız. Onlar iyi evladın amel defterini kapatmayacağı müjdesini
Rasulüllah Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimizden duydular ve buna göre
bizlere muamelede bulundular. Şimdi bizlerde onlar vesilesiyle Cenneti
kazanacağımız müjdesini yine Rasulüllah Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimizden
işittik. Şimdi bizler onlara güzel muamele ve ilgi ile Cenneti kazanabiliriz.
Rabbimizde anne-babamıza iyiliği birçok ayeti kerimede (Nisâ sûresi, 4/36;
İsra, 17/23-24; Ahkaf, 46/15.) emretti. Babası inanmadığı halde babasına “Ey
Babacığım”(Meryem, 42.) diyen İbrahim a.s.’ı hatırlayalım. Dinimiz kişinin anne
ve babası müşrik dahi olsalar, yine onlara iyilikle davranılmasını ve hizmette
kusur edilmemesini tavsiye etmiştir.
حَدَّثَنَا هِشَامُ بْنُ عُرْوَةَ أَخْبَرَنِي أَبِي أَخْبَرَتْنِي
أَسْمَاءُ بِنْتُ أَبِي بَكْرٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا قَالَتْ أَتَتْنِي أُمِّي
رَاغِبَةً فِي عَهْدِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَسَأَلْتُ
النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ آصِلُهَا قَالَ نَعَمْ
Hz. Ebû Bekir'in kızı
Esmâ (r.a.) anlatıyor: Annem müşrike olduğu halde (benden birşey istemek için)
geldi. Ben de Peygamberimize:
- Annem geldi, görüşmek istiyor, onunla görüşeyim mi? Diye
sordum. Peygamberimiz:
- Evet, annen ile görüş, buyurdu (Buhari, Edep, 7.)
Veysel
Karani’nin sahip olduğu makamın annesine olan saygı ve hizmetinden olduğunu
unutmayalım. Bir gün bizlerde yaşlanacağız ve ihtiyarlayacağız. Gücümüz,
kuvvetimiz azalacak. Bizlere çocuklarımızın nasıl davranmasını istiyorsak,
bugün bizlerde anne-babamıza öyle davranalım.
Dünya hayatında
gayemiz Allah-u Tealanın rızasını kazanmak, bunun için varız. Allah’ın rızasını
nasıl kazanacağımızı Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem bizlere
şöyle haber veriyor:
رِضى الربِّ في رِضى الْوَالِدِ، وسخطُ الربِّ في سخطِ الوَالِدِ
“Allah'ın rızası babanın rızasından geçer. Allah'ın
memnuniyetsizliği de babanın memnuniyetsizliğinden geçer.” (Tirmizi, Birr, 3.)
Anne ve babanın
rızasını kazanmak çocukları için büyük bir bahtiyarlıktır, manevî bir
kazançtır. Yaşadıkları sürece bunun yararlarını mutlaka göreceklerdir. Çünkü
anne ve babanın çocukları için gönülden yapacakları duayı Cenab-ı Hak kabul
buyurur. Nitekim Peygamberimiz:
ثَلاَثُ دَعَوَاتٍ يُسْتَجَابُ لَهُنَّ لاَ شَكَّ فِيهِنَّ:
دَعْوَةُ الْمَظْلُومِ، وَدَعْوَةُ الْمُسَافِرِ ، وَدَعْوَةُ الْوَالِدِ
لِوَلَدِهِ
“Üç dua var
bunların kabul olacağında şüphe yoktur: Mazlumun (Haksızlığa uğramış olan
kimsenin) duası, misafirin duası ve anne-babanın çocuklarına olan duasıdır”
buyurmuşlardır. (Tirmizî, Birr, 7; İbn Mâce, Dua, 11)
Hikâye: Ana
Duası
Çocuklar her
zaman ana-babasının hayır duâlarını almaya çalışmalıdır. Bâyezîd-i Bistâmî
(k.s.) Hazretleri’nin ihtiyar ve hasta bir annesi vardı. Gece yarısı uykusundan
uyanıp kendisinden bir bardak su istemesi üzerine, testiden su doldurup
getirinceye kadar anası tekrar uykuya dalmıştı. Bâyezîd-i Bistâmî (k.s.),
elinde bir bardak su ile uyanacak diye anasını sabaha kadar bekler. Sabah
namazı için uyanan anası, oğlunun, elinde bir bardak su ile ayakta beklediğini
görünce, son derece duygulanır. Ve bu fedâkâr oğlu için; "Ârifler sultânı
olasın oğlum!" diye yürekten duâ eder. (Muhammed b. Abdullâh Hânî, Âdâb,
s, 50.) Annesinin duâsı bereketi ile Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri, gerçekten
ârifler sultânı olur. Ve bütün tasavvuf kitaplarında hep bu ünvân ile anılır.
Atalarımız ne
güzel sözler söylemişler.
Ana başta taç imiş,
Her derde ilaç imiş
Bir evlat pir olsa da,
Anaya muhtaç imiş…
Yaptığımız bazı
ameller hürmetine Rabbimiz dualarımızı kabul eder. Peygamber Efendimiz Sallallahü
Aleyhi Vesellem şöyle bir hikaye anlatıyor:
Mağaradaki Üç Kişinin Kıssası:
İbnu Ömer (ra.)
anlatıyor: "Resulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular ki:
"Sizden
önce yaşayanlardan üç kişi yola çıktılar. (Akşam olunca) geceleme ihtiyacı
onları bir mağaraya sığındırdı ve içine girdiler. Dağdan (kayan) bir taş
yuvarlanıp, mağaranın ağzını üzerlerine kapadı. Aralarında:
"Sizi bu kayadan, salih amellerinizi şefaatçi kılarak
Allah'a yapacağınız dualar kurtarabilir!" dediler. Bunun üzerine birincisi
şöyle dedi:
"Benim yaşlı, ihtiyar iki ebeveynim vardı. Ben onları çok
kollar, akşam olunca onlardan önce ne ailemden ne de hayvanlarımdan hiçbirine
yedirip içirmezdim. Bir gün ağaç arama işi beni uzaklara attı. Eve döndüğümde
ikisi de uyumuştu. Onlar için sütlerini sağdım. Hâlâ uyumakta idiler. Onlardan
önce aileme ve hayvanlarıma yiyecek vermeyi uygun bulmadım, onları uyandırmaya
da kıyamadım. Geciktiğim için çocuklar ayaklarımın arasında kıvranıyorlardı.
Ben ise süt kapları elimde, onların uyanmalarını bekliyordum. Derken şafak
söktü:
"Ey Allahım! Bunu senin rızan için yaptığımı biliyorsan,
bizim yolumuzu kapayan şu taştan bizi kurtar!"
Taş bir miktar açıldı. Ama çıkacakları kadar değildi.
İkinci şahıs şöyle dedi:
"Ey Allah’ım! Benim bir amca kızım vardı. Onu herkesten çok
seviyordum. Ondan kâm almak istedim. Ama bana yüz vermedi. Fakat gün geldi
kıtlığa uğradı, bana başvurmak zorunda kaldı. Ona, kendisini bana teslim etmesi
mukabilinde yüz yirmi dinar verdim; kabul etti. Arzuma nail olacağım sırada:
"Allah'ın mührünü, gayr-ı meşru olarak bozman sana haramdır!"
dedi. Ben de ona temasta bulunmaktan kaçındım ve insanlar arasında en çok
sevdiğim kimse olduğu halde onu bıraktım, verdiğim altınları da terk ettim.
Ey Allah’ım, eğer bunları senin rızayı şerifin için yapmışsam,
bizi bu sıkıntıdan kurtar."
Kaya biraz daha açıldı. Ancak onlar çıkabilecek kadar açılmadı.
Üçüncü şahıs dedi ki:
"Ey Allah’ım, ben işçiler çalıştırıyordum. Ücretlerini de
derhal veriyordum. Ancak bir tanesi [bir farak pirinçten ibaret olan] ücretini
almadan gitti. Ben de onun parasını onun adına işletip kâr ettirdim. Öyle ki
çok malı oldu. Derken (yıllar sonra) çıkageldi ve:
"Ey Abdullah! Bana olan borcunu öde!" dedi. Ben de:
"Bütün şu gördüğün sığır, davar, deve, köleler senindir.
Git bunları al götür!" dedim. Adam:
"Ey Abdullah, benimle alay etme!" dedi. Ben tekrar:
"Ben kesinlikle seninle alay etmiyorum. Git hepsini al
götür!" diye tekrar ettim. Adam hepsini aldı götürdü.
"Ey Allah’ım, eğer bunu senin rızan için yaptıysam, bize şu
halden kurtuluş nasip et!" dedi. Kaya açıldı, çıkıp yollarına devam
ettiler." Buhârî, Enbiya 50, Büyû 98, İcâre 12, Hars 13, Edeb 5; Müslim,
Zikr 100; Ebu Davud, Büyû' 29.
Bu hadisten İslam'ın
güzel ahlakından üç tanesini görüyoruz:
1) Anne-babaya hürmet, onların hukukuna riayet.
2) Allah rızası için insanların iffetlerine riayet.
3) Başkasının hakkına riayet.
Anne
babalarımız haklarını ödeyemeyeceğimiz kimseler:
Hasan-ı Basri
hazretlerinden aktarılan bir kıssada baba hakkı ise şöyle vurgulanmaktadır.
Hasan-ı Basri Hazretleri Kabeyi tavaf ederken sırtında yük olan bir zat görüp
der ki:
Niçin yükle tavaf
ediyorsun?
Bu yük değil, babamdır. Bunu Şam’dan getirip, yedi defa tavaf
ettim. Çünkü bana dinimi, imanımı öğretti. Beni İslam ahlakı ile yetiştirdi.
Kıyamete kadar böyle
arkanda taşısan, bir defa kalbini kırmakla bu yaptığın hizmet boşa gider. Bir
defa da gönlünü yapsan, bu kadar hizmete karşılık olur
Vefatlarından sonra anne-babamız için ne yapabiliriz:
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ إِذَا مَاتَ الْإِنْسَانُ انْقَطَعَ عَنْهُ عَمَلُهُ
إِلَّا مِنْ ثَلَاثَةٍ إِلَّا مِنْ صَدَقَةٍ جَارِيَةٍ أَوْ عِلْمٍ يُنْتَفَعُ
بِهِ أَوْ وَلَدٍ صَالِحٍ يَدْعُو لَهُ
"İnsan ölünce amel defteri kapanır. Ancak şu üç şeyle
sevabı devam eder: Sadaka-ı câriye, insanların faydalanacağı bir ilim ve
arkasından hayır dua eden bir evlât" (Müslim, Vasıyyet 14.) İyi insan, iyi
Müslüman olursak anne babamızın amel defteri kapanmaz.
Ebû Saîd Malik b. Rebi'a es-Saidî (r.a.) şöyle demiştir: “Beni
Seleme kabilesinden gelen bir adam Peygamberimize:
–Ey Allah'ın Resûlü, anne ve babamın ölümlerinden sonra onlara
yapabileceğim bir iyilik var mı? diye sordu. Peygamberimiz:
–Evet, onlar için Allah'tan af dilemek, vasiyetlerini ve
taahhütlerini yerine getirmek, onlar vasıtası ile olan yakın kimseleri (amca,
hala, dayı, teyze gibi) ziyaret etmek ve onların dostlarına ikramda
bulunmaktır” buyurdu. (Ebû Davûd, Edeb, 129)
"Resûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem'ı işittim, şöyle
diyordu:
"Kişinin yapacağı en üstün iyiliklerden biri, ölümünden
sonra babasının dostlarına sıla-ı rahimde bulunmasıdır.” Müslim, Birr, 11-13.
Bütün bunlara
mukabil anne-babayı üzmek, azarlamak, onlara hürmet etmemek İslamın yasakladığı
bir davranıştır.
اَلاَ اُنَبِّئُكُمْ بِاَكْبَرِ الْكَبَائِرِ (ثَلَاثًا)
اَلْاِشْرَاكُ بِاللّٰهِ وَعُقُوقُ الْوَالِدَيْنِ وَشَهَادَةِ الزُّورِ (اَوْ
قَوْلُ الزُّورِ)
"Size, büyük günahların en büyüğünü bildireyim mi?"
diye sordu. Üç defasında da "evet bildir, Ey Allah'ın Resulü"
diyen-ashab-ı kirâma bunların sırasıyla; "Allah'a ortak koşmak, ana-babaya
karşı gelmek, yalancı şahitlik veya yalan söz söylemektir" olduğunu
belirtir. Müslim, İman, 143.
Ayet-i Kerime
ve hadis-i şeriflerde anne ve babaya iyilik yapılması emrediliyor. Bizim,
kısaca çocukların anne ve babalarına karşı görevlerine işaret etmemiz yerinde
olur:
- Anne ve babaya karşı güler yüzlü ve tatlı dilli olmak. Çünkü
asık surat ve sert sözler onları incitir.
- Onları incitici söz ve davranışlardan sakınmak.
- Çağırdıklarında bekletmeden hemen koşmak.
- Allah'a itaatsizlik olmadıkça isteklerini yerine getirmek.
- Yanlarında yüksek sesle konuşmamak.
- Yolda yürürken bir zarûret olmadıkça önlerine geçmemek.
- Geçim sıkıntısı içerisinde iseler yardım etmek ve
ihtiyaçlarını gidermek.
- Hastalık veya yaşlılık sebebiyle hizmete ihtiyaç duyuyorlarsa seve
seve hizmet etmek.
Öldükten sonra da onlar için yapılması gereken bazı
hizmetlerimiz daha vardır.
- Onları rahmetle anmak, bağışlanmaları için dua etmek.
- Ruhları için hayır yapmak, yoksullara ve kimsesiz çocuklara
yardım etmek.
- Vasiyet yapmışlarsa yerine getirmek.
- Dostlarına iyilik etmek ve onları kırıcı davranışlardan
sakınmak.
Sonuç:
Görüldüğü gibi
İslâm dini anne ve babaya iyi davranmayı, onların ihtiyaçlarını karşılamayı,
meşru ölçüler içerisinde isteklerini yerine getirmeyi, gönüllerini almayı ve
onlara merhamet kanatlarını gererek hayır dualar etmeyi emretmektedir. Onlarla
alâkayı kesmeyi, kaba ve sert konuşmayı, gönüllerini kırmayı, onlara karşı her
türlü isyankâr söz ve davranışlarda bulunmayı da kesin olarak yasaklamaktadır.
Anne ve babanın
rızasını kazanmak çocukları için büyük bir bahtiyarlıktır, manevi bir
kazançtır. Yaşadıkları sürece bunun yararlarını mutlaka göreceklerdir.
Cenab-ı Hak
bizleri anne-babalarına hürmet eden, hizmet eden, onların dualarını alan
kullarından eylesin. Yüce Rabbimiz bizlere hizmet edecek, saygıda kusur
etmeyecek Salih Saliha evlatlar lütfeylesin.
Kevser YAZICI
İl Vaizi
Yorumlar
Yorum Gönder