Hz. Muhammed Sallallahü Aleyhi Vesellem'in Aile İçindeki Örnek Davranışları
Hz.
Muhammed Sallallahü Aleyhi Vesellem'in Aile İçindeki Örnek Davranışları
İslâm
dini, aileyi daha yaratılışın başlangıcıyla birlikte ortaya çıkan, bir erkekle (Hz.
Âdem) bir kadının (Hz. Havva) yaratıldığı andan itibaren gerçekleşen,
insanlığın en eski ve en köklü kurumu olarak göstermiş; bütün insanlığın bu
kurum sayesinde gelişip çoğaldığını bildirmiştir. (1) Modern antropolojik
araştırmalar da Kur'an-ı Kerim'in verdiği bu bilgiyi desteklemektedir. Bu
birliğe bütün insanlık tarihinde rastlanmakta olup, hatta bugün bile, modern
toplumların temelini oluşturmaktadır. (2)
Evlenme ve
aile hayatı; eşlerin hem düzenli ve meşru tarzda cinsel ihtiyaçlarını
karşılamasına, böylece neslin devam ettirilmesine, hem de birbirlerine maddî ve
manevî destek olarak hayat arkadaşlığı kurmasına vesile olduğundan çok yönlü
yarar ve hikmetler taşır. Şu ayette de bu farklı yönlere işaret vardır: ''Size
onlar sayesinde veya onlarla, huzur ve sükûnete ermeniz için kendi cinsinizden
eşler yaratması ve aranızda sevgi ve merhamet halk etmesi O'nun kudretinin
alametlerindendir. Bunda düşünen bir topluluk için işaretler vardır.'' (3)
Kur'an-ı Kerim aile hayatını karşılıklı
anlayış ve olgunlukla yürütülecek insanî bir müessese saydığından, aile
fertlerinin hak ve görevlerini tam olarak yerine getirebilmeleri için, onlar da
temel insanî ve ahlâkî erdemlerin oluşmasını, kişilerin Allah'tan çekinir,
kuldan utanır bir sorumluluk bilincine ulaşmasını, aile hayatının sağlam
kurulması ve iyi işlemesi için vazgeçilmez bir ön şart olarak tanıtmıştır.
Aileyi sağlıklı bir toplumun esası kabul eden
Hz. Muhammed, evliliği kolaylaştırıp özendirmiş, bugün bilinen tarzın dışındaki
nikâh şekillerini kaldırmıştır. Evlilik dışı ilişkiler yasaklanmıştır. Eskiden
kadın, ancak çocuk doğurduktan sonra aileye dâhil edilirken, bu defa nikâhla dâhil
edilmiştir. Anne-baba hakları ve anne-babanın çocukla ilgili hak ve görevleri
belirlenmiştir.
Hz. Peygamber, kadınları erkeklerin
mülkiyetinde olan bir mal veya köle değil, aynı haklara sahip kimseler olarak
kabul etmiştir. Erkek ailenin reisidir; ancak kadın üzerinde mutlak hâkim,
zorba veya despot değildir. Kadına miras hakkı tanınmıştır. Kocası, hanımını
haklarından mahrum bırakamaz; onun karşısında zavallı bir mahkûm değildir.
Nikâh akdi tek taraflı olarak erkeğin iradesiyle değil; iki taraflı irade ile
oluşan bir akittir. Aile müessesesi sevgi, şefkat ve merhamet üzerine
kurulmuştur.
Sevgili Peygamberimiz birçok hadislerinde,
ailenin önemine işaret etmiş ve onun bir huzur yeri olduğunu belirtmiştir. O,
aile reisi olarak bir Müslümanın aile fertlerine nasıl davranması gerektiğini
emir ve tavsiyeleriyle ifâde ettiği gibi, bizzat kendi uygulamaları ile de
ortaya koymuştur. Erkeğin kadına iyi davranması gerektiğini çok açık ve kesin
bir şekilde dile getirmiştir. Bu anlamda şöyle buyurmuşlardır: "En
hayırlınız ailesi için hayırlı olandır. Bana gelince, ben aileme karşı en
hayırlı olanınızım." (4)
"En hayırlınız hanımlarına karşı iyi
davrananınızdır." (5)
O'nun, iman, ahlâk ve aile fertlerine yumuşak
davranma arasında kurduğu bağlantıyı dile getiren şu sözü çok manidardır;
''Mü'minlerin imanca en mükemmel olanı, ahlâkça en güzel olanı ve aile
fertlerine yumuşak davrananıdır.'' (6)
Hz. Peygamber yirmibeş yaşına kadar,
hemşehrileri arasında iffetli, şerefli ve namuslu bir şahsiyet olarak
tanınıyordu. Yirmibeş yaşında iken, kendisinden yaşça büyük ve iki defa evlenip
dul kalmış olan Hz. Hatice ile evlenmiş; onunla yirmibeş yıl mutlu bir hayat
geçirmiştir. Hz. Peygamber'in, Hz. Hatice ile beraberliğinde göze çarpan en
önemli husus, sıcak bir dostluk ve arkadaşlıktır. Hz. Peygamber Allah'tan
aldığı vahyi, gelip ilk defa ona anlatmış ve onunla paylaşmıştır. Hz. Hatice de
kendisini anlayış ve olgunlukla karşılamıştır. Hz. Hatice'nin vefat ettiği yıl,
Rasul-i Ekrem'in en çok üzüldüğü yıl olarak "hüzün yılı'' tabiriyle
anılmıştır. Hz. Peygamber, onun sağlığında başka bir kadınla evlenmemiştir.
Halbuki, o dönemin örf ve adetleri, çok kadınla evliliğe müsaitti. Hz.
Hatice'nin vefatından sonra, onun aziz hatırasına saygı duyarak, yaklaşık
ikibuçuk yıl yalnız ve bekar olarak yaşadıktan sonra Sevde binti Zem'a ile
evlenmiştir.
Hz. Peygamber, Hz. Hatice'nin saygısı ve
fedâkarlığını, onun sağlığında olduğu gibi, vefatından sonra da unutmamış, her
fırsatta onu sevgi ve saygı ile anmıştır. Yine onun hatırasını andığı bir
günde; Hz. Aişe:
"O yaşlı kadını ne anıp duruyorsun? Allah
onun yerine sana daha iyisini verdi" deyince; Peygamberimiz buna kızmış
ve;
"Allah bana ondan daha hayırlısını
vermedi. O, hiç kimsenin kabul etmediği bir zamanda bana iman etti, herkesin
beni yalanladığı bir zamanda o beni tasdik etti, kimsenin bana bir şey
vermediği esnada; o, malını benim için kullandı ve kimsenin çocuk vermediği bir
dönemde o, bana çocuk verdi" diye cevap vermiştir. (7)
Diğer taraftan, kendisine en sevgili kim
olduğu sorusuna, "Aişe", erkeklerden de "O'nun babası" (yani
Ebu Bekir) şeklinde cevap vermesi, Hz. Peygamber'in eşlerine duyduğu sevgi ve
saygıyı gösteren bir husustur.
İnsanın
üzerinde hakkı olan kişilerin başında aile fertleri gelmektedir. Kişinin
sevincini ve üzüntüsünü ilk önce paylaştığı kimseler aile fertleridir. Hz.
Peygamber, çeşitli vesilelerle erkeklerin kadınlar üzerinde, kadınların da
erkekler üzerinde hakları bulunduğunu söylemiştir. Kadınlar hakkında Allah'tan
korkulmasını, onlara haksızlık yapılmamasını istemiştir. Kocasını şikayet için
kendisine gelen kadınların sayısı artınca, bu tür davranışta bulunanların iyi
kimseler olmadığını söylemiştir. (8)
Hz. Peygamber, eşleri arasında eşitsizliğe ve
muamele farklılığına neden olacak davranışlardan şiddetle sakınmıştır. Bu
hususla ilgili olarak Onun bir sefere çıkacağı zaman eşleri arasında kura
çekmesi ve sırayla eşlerini yanında götürmesi, yine, her eşi için bir gün ve
gece tahsis etmesi onların haklarına gösterdiği titizliğin örnekleridir.
Hanımlarına iyi davranmış, onları dövmemiştir.
Kendisi bunu yapmadığı gibi, hanımlarını dövenleri de, "Kadınlarınızı
nasıl dövüyor, sonra da akşam olunca beraberce yatıyorsunuz" (9) diyerek
kınamıştır. Kadınların dövülmemesi, hele yüze hiç vurulmaması, kötü sözlerle
tahkir edilmemesi ve evinin terkedilmemesi konularında ikazda bulunmuştur:
"Kadınları ancak kötüleriniz döver"10) buyurmuşlardır.
Kur'an-ı Kerim'de Hz. Peygamber'in hanımları
ve aile hayatı hakkında bilgi verilmektedir. Eşleri ile aralarında geçen
tartışmalarda hem Peygambere ve hem de hanımlarına öğütlerde bulunulmakta ve
yol gösterilmektedir. (11) Bunun yanısıra Hz. Peygamber'in eşlerinin
mü'minlerin anneleri oldukları bildirilmekte ve mü'minlerin o'ndan sonra, onun
eşleriyle asla evlenemeyecekleri belirtilmektedir. (12)
Hz. Peygamber, ev halkına gayet iyi davranır,
onlarla şakalaşırdı. Hz. Aişe, O'nunla yaptığı iki yarışı şöyle nakleder;
"Bir yolculukta Hz. Peygamber'le yarıştım ve O'nu geçtim. Şişmanladığımda
yaptığım diğer bir yarışı ise Hz. Peygamber kazandı." (13)
Ev içindeki davranışları da o'nun ne kadar mütevazi
olduğunu göstermektedir. Hz. Aişe'den, ev içinde Peygamberimizin
davranışlarından sorulduğunda şu bilgiyi vermiştir: "Hz. Peygamber, evine
girdiği zaman herhangi bir fevkaladelik ve inziva göstermeden, insanlardan
herhangi biri gibi tevazu ile davranırdı. Kendi elbisesinin söküğü ile meşgul
olur, koyunları eli ile sağar, eşlerine ev işlerinde gerekli hallerde yardımcı
olurdu. Çarşıya, pazara gider, bizzat alış-veriş yapar ve aldığı şeyleri
kendisi taşırdı. Ashab-ı Kiram; "zin verin de biz taşıyalım"
dediklerinde, "Herkes kendi yükünü kendi taşısın" (14) buyururdu.
O, hizmetçisiyle yemek yer, onlarla oturup
sohbet ederdi. Gelen misafirlerine kendisi hizmet ederdi. Habeş kralı
tarafından bir heyet gönderilmişti. Onlara bizzat hizmet etmeğe başladığını
gören ashabı:
"Ey Allah'ın Rasulü! Siz bırakın biz
hizmet edelim, dediler. Hz. Peygamber şu cevabı verdi:
"Bunlar bizim ashabımıza ikram ettiler.
İlk muhacirleri hoş karşıladılar. Ben onlara bunun karşılığını bizzat vermek
isterim." O, işte böyle vefalı idi. Ve herkesi de daima hayırla anardı. (15)
Hz. Peygamber aile fertlerinin eğlenme ve
dinlenme gibi ihtiyaçlarını karşılar, meşru eğlencelerden onları
yararlandırmaya çalışırdı. Ramazan ve kurban bayramı merasimlerine kızlarını ve
hanımlarını da götürürdü. (16) Nitekim, bir bayram günü, Habeşliler tarafından
oynanan kalkan ve mızrak oyununu eşi Hz. Aişe, omuzuna dayanarak birlikte
seyretmişlerdi. Yine Hz. Aişe'nin hane-i saadette muganniye kızlara bazı
ezgiler söyletmesine ses çıkarmamıştır. (17)
Hz. Peygamber'e göre kişinin ailesiyle
geçirdiği vakit, boşa harcanmış bir zaman değildir. Hz. Peygamber, insanlara,
bildiğini anlatacağı ilk kişilerin aile fertleri olduğunu öğretmiştir. O,
kendisine gelen heyetlere: "Ailenize dönün ve onlara öğrendiklerinizi öğretin"
derdi. (18)
Bir hadislerinde O, "Erkek ailesinin
çobanıdır ve aile efradından sorumludur. Kadın kocasının evinin çobanıdır ve
onlardan sorumludur" buyurduktan sonra; "Hepiniz çobansınız ve
güttüklerinizden sorumlusunuz"19) diyerek çerçeveyi en geniş şekliyle
göstermiştir. Bu, aile içerisinde edep, ahlâk, fazilet ve bilgi açısından
eğitime işaret etmektedir. Kendisi de tasvip ettiği veya etmediği durumları
açıklamak suretiyle, aile içi eğitimin en güzel örneklerini vermiştir. Diğer
yandan Hz. Peygamber, çocuklarını İslâmî terbiye altında yetiştirmiş,
evliliklerinden sonra da onlarla ilgilenmeye devam etmiştir. Bu ilgi, onların
birtakım maddî ihtiyaçları açısından olduğu kadar, manevî ihtiyaçları açısından
da olmuştur. Bu konuda kendi çocukları ile daha sonra evlendiği hanımların
önceki evliliklerinden olan çocukları arasında bir fark olmamıştır. Onlara da
aynı sevgi ve şefkati göstermiş, zaman zaman da gerekli uyarılarla onları
eğitmiştir. Bir defasında Hz. Peygamber, Ümmü Seleme'nin önceki eşi Ebu Seleme'den
olan oğlu Ömer'in yemek yerken tabağın her tarafından yediğini görünce onu:
"Oğul, besmele çek, sağ elinle ye ve hep önünden ye" (20) diyerek onu
uyarmıştır. Medine döneminde kızı Fatıma ile damadı Ali'nin evlerine, her gün
sabah namazına kalktığı zaman, uğrayıp onları namaza kaldırması da, (21) O'nun
çocuklarının evliliklerinden sonra bile eğitimlerine verdiği önemi
göstermektedir.
Hz. Peygamber, bir baba olarak, çocuklarının
sevinçleriyle sevinmiş, üzüntüleriyle üzülmüştür. Büyük kızı Zeyneb'in kocası
Ebu'I-As, Bedir harbinde müşrikler safında savaşa katılmış ve müslümanlara esir
düşmüştü. Fidye karşılığında esirlerin serbest bırakılması esnasında Ebu'I-As
da hanımının bir gerdanlığını vermek suretiyle serbest kalmak istemişti. Hz.
Peygamber, Hz. Hatice'nin evlilik hediyesi olarak kızına verdiği bu gerdanlığı
görünce çok üzülmüş ve ashabına: "İsterseniz bunu alır, isterseniz geri
verirsiniz" demişti. Peygamberimizin çok üzüldüğünü gören ashabı da bu
gerdanlığı hemen kendisine iade etmişlerdi. Daha sonra Hz. Peygamber,
Ebu'I-As'dan kızını Medine'ye getirmesini istemiş, o da verdiği söz üzerine
Zeyneb'i Rasulüllah'a getirmişti. Kızının kendi yanına gelmesine sevinen Hz.
Peygamber, bu konuda Ebu'l-As'ı takdir etmişti. Aynı şekilde kızı Rukiyye,
kocası ile Habeşistan'a hicret ettikten sonra, Peygamberimiz, uzun süre ondan
haber alamaması nedeniyle üzülmüş, bir kadının onları gördüğünü ve iyi
olduklarını haber vermesi üze2ine de sevinmiş4ir. Yine diğer kızı Ümmü
Gülsüm'ün kabri başında göz yaşı dökmüştür. Diğer kızı Fatıma, damadı Ali ile
birlikte torunları Hasan ve Hüseyin hakkındaki bu tür birçok örneği, tarih ve
hadis kaynaklarında görmek mümkündür. (22)
Peygamberimiz, yakınlarla ilgilenmeye,
komşularla ve diğer insanlarla iyi ilişkiler kurmaya, herkese -imkânlar
ölçüsünde- yardımcı olmaya önem verirdi. Özellikle anne ve babalara iyi
davranmanın ve ihtiyaçlarını gidermenin en kutsal görevler arasında olduğunu
ısrarla belirtmiştir. O, küçük yaşlarda iken annesini kaybetmişti; bu sebeple
onu daima hasretle anardı. Sütannesi Halime'ye özel yer gösterip oturtarak
saygıda kusur etmediği gibi, maddî ihtiyaçlarını da karşılardı. Yine bunun gibi
kendisine süt emziren Süreybe ile ölünceye kadar ilgilenmiş, daima mektup,
selam ve para göndererek gönlünü almıştır. Kendisine süt emzirdiği sanılan Ümmü
Süleym ve Ümmü Haram'a da çok saygı göstermiş, sütkardeşi Şeyma ile yakînen
ilgilenmiş; çocukluk yıllarının bir bölümünü evinde geçirdiği Ebu Talib'in eşi
Fatma Hanım'a da, "Anneciğim! Anneciğim!" diyerek yakın ilgi
göstermiş, dadısı Ümmü Eymen'e de "Anneciğim!" diye hitab etmiş ve
onun için "bu benim ailemin bakiyyesidir" demiştir. Bütün bunlardan,
Hz. Peygamber'in annelere ve anne mevkiindeki kadınlara ve genel olarak
hanımlara nezaket ve saygı ile davrandığı anlaşılmaktadır. (23)
Hz. Peygamber, hanımların ve diğer aile
fertlerinin yakınlarına da ilgi gösterirdi. Nitekim, eşi Hz. Hatice'nin bir
arkadaşı yanına geldiğinde ona iltifatta bulunmuştur. Her koyun kesişinde Hz.
Hatice'nin arkadaşlarına et gönderdiği rivayet edilir. (24) Ev halkından
sayılan Enes b. Malik'in annesi ve büyükannesi ile de ilgilenmiştir.
Hz. Peygamber'e Medine hayatı boyunca on yıl
hizmet eden ve O'nun aile hayatını en iyi bilenlerden biri olan Enes b. Malik
şöyle der: "Çoluk-çocuğuna ve aile fertlerine karşı Hz. Muhammed'den daha
şefkatli olan hiçbir kimse görmedim." (25)
Hz. Peygamber, bütün insan soyuna özellikle
çocuklara şefkat ve merhamet doluydu. O, her baba gibi çocukları dünyaya
gelince sevinmiş; vefatlarında ise üzülmüştür. Oğlu İbrahim'in doğum haberini
kendisine getiren Ebu Rafi'e hediye vermiş; İbrahim'in annesi Mâriye'yi de azat
etmiştir. İbrahim'in bakımı ve yetiştirilmesiyle ilgilenmiş; sütannesine bir
hurmalık tahsis etmiştir. Sık sık sütannesinin bulunduğu yere onu görmek için
gitmiştir. İbrahim, onaltı veya onsekiz aylık iken vefat etmişti. O'nun vefatı
üzerine gözlerinden yaş dökülmüştür. Bunun üzerine: "Sen de mi ağlıyorsun ey
Allah'ın Rasulü? diyen Abdurrahman b. Avf'a, bunun şefkatten kaynaklandığını,
üzüntülü olduğunu, ancak bağıra çağıra ve feryat ederek ağlamayı yasakladığını
söylemiştir. (26)
Çocuk insanın çiçeği ve meyvesidir. Ekmek ve
su kadar sevgi ve şefkate, ilgiye muhtaç olan çocuğun yetişmesi için en güzel
ortam, mutlu ve huzurlu aile yuvasıdır. Bu bakımdan Hz. Peygamber kendi
çocuklarına, öteki müslüman çocuklarına ve hatta müşrik çocuklarına karşı çok
şefkatli davranmıştır.
Bir savaş esnasında birkaç çocuk, çarpışan iki
taraf arasında kalmış ve ölmüşlerdi. Hz. Peygamber bundan haberdar olunca büyük
üzüntü duymuştu. Askerler, Hz. Peygamber'in üzüldüğünü görünce:
"Ey Allah'ın Rasulü, neden bu kadar
üzülüyorsunuz? Bunlar nihayet müşrik çocukları değiller mi?" Dediler. Hz.
Peygamber:
"Bu çocuklar, müşrik çocukları da olsalar
insandır. Bugün sizin en hayırlı olanlarınız vaktiyle müşrik çocukları değil
miydi? Dikkat ediniz, kesinlikle çocuk öldürmeyiniz. Her can Allah'ın fıtratına
göre yaratılmıştır" buyurdu. (27)
Bir gün, torunlarını öpüp okşarken bir bedevî
huzuruna gelmişti. Evlat şefkatinden mahrum olan bu kişi, gördüğü manzaraya
duyduğu hayretini gizleyemedi ve; 3Benim on çocuğum var, bunlardan hiçbirini
öpmüş değilim" dedi. Hz. Peygamber:
"Şayet senin kalbinden Cenab-ı Hak
merhameti söküp atmışsa ben ne yapabilirim?" buyurdu ve ilave etti;
"Merhamet etmeyene merhamet edilmez." (28)
Hz. Enes der ki: "Hz. Peygamber, biz
çocukların arasına karışır ve güler yüzle bize Iatife ederdi" (29)
Hz. Peygamber, evinde bulunan hizmetçi ve
işçilere son derece şefkat ve merhametle muamele eder, hiçbir zaman onları
incitecek söz ve davranışta bulunmazlardı. Hz. Enes bu konuda şöyle söyler:
"Rasul-i Ekrem'e on yıl hizmet ettim. Allah'a yemin ederim ki, bana hiçbir
zaman 'öff' demedi. Herhangi bir şey için de bana: "Bunu niçin böyle
yaptın? Şöyle yapsaydın ya" dememiştir. (30)
O, özellikle kız çocukları arasında
hizmetçilik yapanlara şefkatle davranır, onların her isteğini dinler,
ihtiyaçlarını gidermeye çalışırdı. Şu olay, bu açıdan çok ilginçtir. Hz.
Peygamber'in cebinde on lirası (on dirhemi) vardı. Elbise satıcısından dört
lirasına bir gömlek aldı. Dışarıya çıkınca yoksul bir Medineli:
"Ey Allah'ın Rasûlü o gömleğe çok
ihtiyacım var, onu bana verir misin?" Dedi. Peygamberimiz gömleği yoksula
verdi, elbiseciye tekrar girdi, geri kalan paranın dört lirasına da kendisi
için bir gömlek satın aldı. Dışarıya çıktığında küçük bir hizmetçi kızın
ağladığını gördü. Hemen yanına yaklaşıp sebebini sordu. Hizmetçi kız:
"Ev sahibim bana un almak için iki lira
vermişti. Onu kaybettim, onun için ağlıyorum" dedi. Hz. Peygamber, son
kalan iki Iirayı da bu kızcağıza verdi. Fakat küçük kız, ağlamaya devam
ediyordu. Peygamberimiz tekrar sordu:
"Kaybettiğin iki liraya yeniden kavuştun,
hala niçin ağlıyorsun?"
"Eve geç kaldım, beni dövmelerinden
korkuyorum" dedi.
Bunun üzerine Hz. Peygamber, küçük kızın
elinden tuttu: "Korkma yavrum, gel benimle" dedi. Onu eve kadar
götürdü, önce selam verdi, ancak üçüncü selamda kapı açıldı. Peygamberimiz:
"İlk selamımı duymadınız mı?"
Deyince, duyduk ama, selamınızın artmasını ve sesinizi daha çok duymayı arzu
ettik, sana canımız feda ey Allah'ın Rasûlü! Buraya kadar niye zahmet
ettiniz?" Dediler. Hz. Peygamber: "Şu kızcağız, geç kaldım diye
dövülmekten korkuyordu da, bunu size kadar getirdim" cevabını verdi. Ev
sahibi: "Ey Allah'ın Rasulü! Sizin evimize gelmenize sebep olduğu için bu
hizmetçi kızı azad ediyorum, artık o hürdür" deyince, Hz. Peygamber şöyle
buyurdu:
"Allah'ın bana verdiği on lira, ne kadar
bereketli imiş; Allah, onunla Peygamberine ve Medineli bir yoksula birer gömlek
giydirdi, bir kız çocuğunu da sevindirdi, hürriyetine kavuşmasına vesile oldu.
Şüphesiz bize sonsuz kuvvetiyle rızık veren O'dur" (31)
Sevgili Peygamberimiz örnek aile reisi idi.
Hanımlarına ve çocuklarına karşı görevlerini en iyi şekilde yerine getirirdi.
O'nun evi örnek bir evdi, hanesinde her zaman burcu burcu mutluluk kokardı.
Sonuç
olarak ifade etmek gerekirse, Hz. Peygamber'in aile hayatı ve aile içindeki
davranışları taşıdığı özellikler nedeniyle, maddî planda olduğu kadar, manevî
planda da örnek konumdadır. Onun aile hayatında uyguladığı ilkeler, her dönemde
önemini kaybetmeden varlığını sürdürmektedir. Toplumların en küçük ünitesi olan
ailenin mutlu ve huzurlu olması, toplumun huzurunu sağlayacağı gerçeğini, en
güzel örnekleriyle Hz. Peygamber'in aile hayatında görmek mümkündür.
1- Bkz. Hucurat,13.
2- Din Sosyolojisi, Çev. Ünver GÜNAY, Kayseri,
1990, s. 70.
3- Rum, 21.
4- İbn-i Mace, Nikah, 50.
5- İbn-i Mace, Nikah, 50.
6- Ahmed b. Hanbel, Müsned, II/272.
7- Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI/117-118.
8- Bkz. İbn-i Mace, Nikah, 51.
9- İbn-i Mace, Nikah, 51; Ahmed b. Hanbel,
IV/I7.
10- Feydu'I-Kadir, c. 3, s. 496.
11- Bkz. Ahzab, 28-29.
12- Bkz. Ahzab, 6.
13- Bkz. Dâvud, Cihad, 61.
14- Tirmîzi, Şemail, İst. 1300 H. s. 57.
15- A. H. BERKİ, O. KESKİOĞLU, Hz. Muhammed ve
Hayatı, D.İ.B.Yayını, Ankara 1991, s.215.
16- Bkz. İbn-i Mâce, İkametü's-Salat,165.
17- Bkz. Buhari, İdeyn, 2; Müslim, İdeyn, 4.
18- Doç. Dr. İbrahim SARIÇAM, Hz. Peygamber'in
Çağımıza Mesajları, T.D.V. Yayını, Ankara, 200, s. 28.
19- Buhari, Cum'a,11.
20- Buhârî, Etime, 2.
21- Bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, III/259.
22- Dr. M. Bahaüddin VAROL, Hz. Muhammed'in
Ailesi ve Yakın Akrabaları İle İlişkileri (Makale), Diyanet İlmî Dergi, Özel
Sayı 2000, s. I49-160.
23- Prof. Dr. Hüseyin ALGÜL, Alemlere Rahmet
Hz. Muhammed, T.D.V. Yayını, Ankara 1994, s.194,195.
24- Bkz. Tirmîzi, IV, 469.
25- Müslim, Fedail, 63; Ahmed b. Hanbel,
Müsned, III/112.
26- SARIÇAM, a.g.e, s. 24.
27- Ahmed b. Hanbel, Müsned, Ill/435.
28- Buhari, Edeb,18; Müslim, Fedail, 65.
29- Tecrid-i Sarih Tercemesi, c. I2, s. I52.
30- Müslim, Fedail, 51.
31- ALGÜL, a.g.e. s. I90-192.
(Diyanet
Dergisinden Alınmıştır)
Yorumlar
Yorum Gönder