Abbasiye Abla

Abbasiye Abla

İçimde bir yaradır Abbasî’ye Abla. Geriye dönüp baktığımda, öğretmenlik yaşantımda içime kor gibi düşen bir yara.
Abbasî’ye öğrencimdi. Öğretmenliğimin ilk yıllarında Silifke’nin bir dağ köyünde okuttuğum, babası ölmüş bir kız çocuğu. Ama nasıl çocuk... Dünyaya sevgiyle bakan gözleri, masum bakışları, bu saf bakışlara inat keskin bir zekâ. Herhangi bir konuyu bir kere anlatmanız yeterdi. İkinciye gerek yok. O anlatılanı kendi mantık süzgecinden geçirip kendine göre yorumlayarak daha bir güzel sonuç çıkarırdı her konudan.
Bulunduğumuz köyde genç öğretmenler olarak eşimle birlikte çalışıyorduk. O yıllarda çocuklarımızda çok küçüktü. Öğrencimiz Abbasî’ye bizim çocukların Abbasî’ye Ablasıydı. Evimizden hiç çıkmaz, gördüğü her şeyi sorar, öğrenmeye çalışırdı. Yeni bir eşya, yeni bir davranış, sözcük, problem ne olursa, en ince ayrıntısına kadar merak eder öğrenirdi. O kendi köyü dışındaki dünyayı sorardı. Ötelerde ne vardı? Öteler, daha, daha öteler.
Birleştirilmiş sınıfta dördüncü ve beşinci sınıfları bir arada okutuyordum. Dersleri küme çalışması yöntemi ile işliyordum. Küme çalışması, öğrencilerimi sosyal yönden çok geliştiriyordu. Onlar kümelerde her biri ayrı bir görev alıyor, kimi küme başkanı, kimi yazman, kimi sözcü, kimi de materyal toplayan eleman oluyorlardı. Sınıfta altı yedi öğrenciden oluşan dört ya da beş küme oluyordu. Böylece hepsi ilerde hayatta üstlenebilecekleri rollerin bir modelini gerçekleştiriyordu. Hazırladıkları küme dosyaları inanılmazdı. O dağ başında bu resimleri, bu bilgileri nereden bulup küme dosyalarına koyuyorlardı doğrusu bende şaşırıyordum. Bunda Abbasiye’nin rolü büyüktü. Çoğu zaman benim de aklıma gelmeyen işler yapıyordu. Örneğin bizim evde okunmuş eski gazete ve dergilerin yazı ve resimlerini benden habersiz o dosyalara koyuyordu. Abbasî’ye bu kümelerde arkadaşları tarafından sürekli başkan olarak seçilirdi. Öğrenciler onu ayrıca hep sınıf başkanı olarak seçiyorlardı. Onun bir gün hayatta ümit ettiğim şeyleri başaracağına emindim. Bu duygularla ona destek oluyor, kitaplar getiriyor, dünyayı ve olayları anlamasına yardımcı olmaya çalışıyordum.
Evimin kapıları ona, diğer öğrencilerime olduğu gibi her zaman açıktı. Ona çok güveniyordum. Evdeki ansiklopedileri didik didik ediyor, her şeyi öğreniyordu. Eşimin yanında ev bilgilerine de ayrı bir ilgisi vardı. O yıllarda beşinci sınıfın sonunda yatılı okul sınavları vardı. Şimdiki Devlet Parasız Yatılı sınavları gibi. O sınavlara girmesi için evraklarını hazırladım. İl merkezindeki sınava kendim götürdüm. Sınavı kazandı. Ancak ailesi yatılı okula göndermiyordu. Ona verecek yol parası, giyecek alacak imkânları olmadıklarını söylüyorlardı. Ayrıca yörenin kız öğrenciyi yatılı okula göndermedeki çekingenliği de buna etkendi. Çok uğraştım. Annesi, akrabaları, köy muhtarı, kim varsa. Bu çocuğun okuması gerek, çok zeki, köyünüzün yüz akı olur dedimse de sözümü dinletemedim. Göndermediler. Yatılı okula göndermediler. Köyde ortaokul yoktu. Bundan sonra okula gidemedi.
O yaz tayinle Mersin'in başka bir köyüne gittik. Birkaç yıl sonra kendi köyünden bir gençle evlendirdiklerini duydum. Çok üzüldüm. O yıllardaki maddi imkânlarım ona daha fazla yardım etmeye yetmedi. Belki daha fazlası yapılabilirdi, ama gençliğin verdiği tecrübesizlikte de buna engel oldu sanırım.
Anadolu’nun pek çok köşesinde dünyayı yerinden oynatacak nice değer ilgisizlikten, düzensizlikten ve çaresizlikten kaybolup gidiyor. Bu değerler ortaya çıksa ülkemiz nerelere varmazdı ki. Ama olmuyor işte. Şairin dediği gibi “Görüyorum ama erişemiyorum!”.
İçimde bir yaradır. Abbasî’ye abla. Geriye dönüp baktığımda, öğretmenlik yaşantımda içime kor gibi düşen bir yara.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis