Ünlü Türkolog Kayıların Başarısının Sırrını Açıkladı

Ünlü Türkolog Kayıların Başarısının Sırrını Açıkladı

Ünlü Türkoloji uzmanı Kemal Eraslan Kayıların başarılarının sırrının töreye olan bağlılık olduğunu söyledi. Ünlü Türkolog Kayıların başarısının sırrını açıkladı Ünlü Türkolog Kayıların başarısının sırrını açıkladı Ünlü Türkolog Kayıların başarısının sırrını açıkladı

ESKADER’in düzenlemiş olduğu Bâbıâli Sohbetleri’nin 290’ncısı Timaş Kitapkahve’de gerçekleştirildi. “Türkistan’dan Dünyaya Yayılan İrfan Güneşi Hoca Ahmet Yesevi ve Hikmetleri” başlıklı toplantının takdimini Mehmet Nuri Yardım yaparken; konuşmacı olarak Hoca Ahmet Yesevi’ye bir ömür adayan; İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi emekli öğretim üyesi ve Türkoloji dünyasının tanınmış bilgini Prof. Dr. Kemal Eraslan katıldı.

Prof. Dr. Kemal Eraslan, sözlerine şöyle başladı: “24 Oğuz boyu içinde varlık gösteren ve Türk birliğini kuran Kayı Boyu’dur. Kayı Boyunun öne çıkması ve Türk Birliğini kurmasındaki etken, töreye bağlılık ve bir ideale sahip olmaktır. Oğuzname’de işaretler vardır. ‘Bir yere yerleşmezsek yok oluruz.’ diyor.
Türkler üç grup halinde yaşıyor, Oğuz Boyları da bu üç gruptan biri. Biri doğu grubu, doğu grubunu temsil eden Uygurlar, bugünkü Çin’ e bağlı Uygurlar ve devamında Özbekler.
İkinci grup batı grubu. Batı grubunun da temsilcisi Oğuzlar ve Türkmenler, aslında Türkmen ile Oğuz aynı, İslâmiyet’ten sonra Müslüman olan Oğuzlar’a Türkmen demişler. Daha sonra Oğuzlar da Müslüman oluyor.
Üçüncü grup Kuzey grubu, bu grubun temsilcileri de Kazaklar, Kırgızlar. Türklerin gücünü ilk defa birleştiren, tek bir idare altında toplayan Göktürkler. Göktürkler’in dağılmalarına sebep, Çinlilerin çeşitli siyasi manevralarıdır. Tarihte süre bakımından devam eden en büyük imparatorluk, altı asır hüküm süren Osmanlı İmparatorluğudur.

“Din en büyük birleştirici unsurdur”

Orta Asya’nın tarih sahnesindeki yeri üzerinde duran Eraslan, sözlerine şöyle devam etti:

“Uygurlar Müslüman olmadan önce Oğuzlar ve Türkmenler’in batıya doğru gelişleriyle Araplar ile temas kurdular. Daha sonra coğrafi ve sosyal şartlar, inanış bakımından uygun bulma gibi etkenler ile İslâmiyet’i kabul ediyorlar. İslâmiyet’i kabul ettikten sonra Türkler daha büyük bir varlık gösteriyorlar. Din en büyük faktör olarak birleştirici unsur oluyor.

11 ve 12’nci asra gelindiğinde Orta Asya’yı batıda değiştiren en büyük güç İslâmiyet’tir. İslâmiyet sadece inanç değişikliği yapmamış, yönetme şeklinde, dünyaya bakış, hâkimiyet anlayışı, bilhassa vatan anlayışında da büyük rol oynamıştır. İslâmiyet parça parça kabul edilmiştir. Büyük kitleler daha sonra küçük kitleler ve bir süre Müslüman olan Türkler ile henüz Müslüman olmayan Türkler bir arada yaşıyor. Toplumlara yön veren bazı kuvvetler var, bunlardan şüphesiz birincisi din kuvveti, ikincisi etnik yapıdır. Her topluluk, devlet kurma becerisine sahip değil, bunu kabul etmek lâzım. Üçüncüsü ideal yapı veya coğrafi sosyal şartlar. Bir toplumun büyük değişiminde din başta gelir. İkincisi yerleşik hayat gelir, üçüncüsü yerleştiğiniz bölgede komşularınız ile olan kültür alışverişi gelir. Bunlar bir toplumu şekillendirir. Türklerin en büyük değişimi İslâmiyet, ikinci büyük değişim batıya göç ederek, İran ve Arap medeniyetleri ile yakın temasları, üçüncüsü ise Bizans’tır. Bir devlet için en önemli coğrafya Anadolu’dur. Anadolu ilahî bir lütuftur bize. Üç tarafı denizlerle çevrili, dört mevsimi yaşayan bir bölge, dağı var, gölü var, nehri var, yaylası var, ovası var. Böyle bir vatan coğrafyası kolay kolay bulunmaz.

Yesevi Hazretleri, ‘Helâl Lokma’ya Önem Vermiştir

Kemal Eraslan, Ahmed Yesevi’yi okuduğumuzda dört unsurun öne çıktığını belirtti ve bunları açıkladı: “Allah inancı, bağlılık ve sevgi”, “Peygambere aşırı saygı ve sünnetine uyma.”, “Züht ve takva yani ibadeti yerine getirme ve dinin yasak ettiği şeylerden kaçınıp, onlara yaklaşmamak, günah korkusu”, “Helâl lokma sahibi olma yani kendi emeği ile geçinme.” Eraslan, konuşmasına şöyle devam etti:

“Onun için sufilerin bir kısmı kasaptır, bazısı ekmekçidir, bazısı kerpiç döker kerpiç keser. Helâl lokma yeme, önemli bir noktadır. Hoca Yesevi Hazretleri de kaşıkçıdır. Kaşık yapıyor, satıyor onunla rızkını temin ediyor. Sufiler tezkeresinde, sufilerin meziyetini, akidelerini, ideal veya prensiplerini anlatırken diyor ki: ‘Helâl lokma esastır.’ Helâl lokmadan kasıt kendi emeği ile temin ettiği lokmadır. Onun için gerçek sufiler bir kuruş dahi başkasından almaz, ne kazanırsa; kuru ekmek parası mı kazandı o günü kuru ekmek ile geçirir. Bu esastır değişmez. Yesevi Hazretleri de böyledir; dine bağlıdır, Peygambere aşırı saygısı, sevgisi, hürmeti vardır. Mürşit olan kimselere rağbet var ve ‘bunun peşinde koşmanız gerekir’ diyor.”

“Mürşidini yirmi yedi yaşında buldu”

Ahmed Yesevî Hazretleri, “Ben yirmi yedi yaşında mürşidimi buldum.” der. Yirmi yedi yaşına kadar yetişmiş değil. Mürşidi kim; Merv’de yaşayan Yusuf-u Hemadanî’dir. Özelliği, aşırı züht ve takva sahibi oluşudur, şeriate bağlılığı ve bundan taviz vermeyişidir. Çok büyük bir Hanefi fakihi, çok büyük bir mutasavvıf. Yesevî yirmi yedi yaşında Merv’de onunla karşılaşıyor ve “Asıl Hocamı buldum.” diyor. Onun tevkin ettiği züht takva esaslarına bağlanıyor.

Yesevi Hazretleri sadece züht,takva sahibi bir kimse değil. Helâl lokma kazanan ve bununla geçinen bir kimse değil sadece; sosyal yönü de kuvvetlidir. Sosyal aksaklıklardan şikâyet ediyor. Bir çok hikmetinde; sahte ilim adamlarından, sahte din adamlarından, menfaatle fetva verenlerden, onun bunun yardımlarını elde etmek için riyadan kaçınmayanlardan sık sık şikâyet eder. Bu yönü ile Yesevi Hazretleri devrinin âdeta sosyal tenkitçisidir. Biz Anadolu’da uzak olduğumuz için bunun sosyal hayata tesirini pek yaşayamadık. Ama Orta Asya’dakiler çok daha kuvvetli şekilde bunu yaşadılar, Yesevi’ye bağlılıklarını çok kuvvetli devam ettirdiler. Bugün Yesi şehrindeki türbesi, Türk dünyasının her bölgesinden gelen insanların ziyaret ettiği kutsal bir mekân. İnsan ziyaret edince çok başka duygular içinde oluyor. Emeği ile geçinmiş, doğruluğu, dürüstlüğü telkin etmiş bunu hep dile getirmiş, hiç bir zaman kimseye menfaat için yanaşmamış. Bu kadar hikmetlerinin içinde birkaç mürşidi kabul eder, sosyal ya da siyasi hayatta yer alan kimselerin ismi geçmez. Çünkü onları zikretmek onlara yaltaklanmak demektir, onlardan beklentisi yok. Türbesinin yanında kırka yakın merdivenle inilen çilehanesi de var, küçük bir hücre. Çileyi orada çekmiş. Çile kırk gündür bu bir defada çekilir bir kaç defada çekilebilir. Birkaç defa çile çekmiştir. 63 yaşından sonra hayatı fazla görüyor ve çileye çekiliyor. Timur’un takdirini, saygısını kazanmış, türbesini son restore ettiren yaptıran Timur’dur. Bir rivayete göre bir oğlu olduğu kaynaklarda geçiyor. Oğlunu öldürmüşler, rivayete göre Yesi şehrinin kuzey kesiminde dağlık bölgede yaşayanlar öldürmüş. Onun için o bölge halkını sevmezler. Ailesinden soyunu devam ettiren yok, halifeleri var. Bunlardan en mühimi Musa Şeyh, Süleyman Bakır Gani en büyük halifeleri. Musa Şeyhin Türbesi Çimkent’te.”

Doğru Ve Dürüst Bir Müslüman

Kemal Eraslan, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: 

“Ahmed Yesevi çok seviliyor. Niçin? Halk neden çok seviyor; bir kere çok temiz bir Müslüman, dürüst bir Müslüman. Emeğe değer veren bir Müslüman, kimseden bir şey beklememiş, kendi emeği ile geçinen bir Müslüman. Doğruluğu, dürüstlüğü, iyiliği telkin edip, kötülüğün karşısında duran bir insan böyle bir insan asırlar geçse de değerinden kaybetmez, insanlar tarafından sevilmeye devam eder. Ülkemizde Yesevi’yi ilk inceleyen Fuat Köprülü’dür. Gerçekten Türk kültüründe yeri doldurulamayan çok büyük bir âlim. Tek başına bir deha ve muazzam gücü olan bir kimse. Türk Edebiyatını, dilini, tarihini vakıf idaresini, Bizans ile olan ilişkilerimizi ilk olarak çok güzel anlatan Fuat Köprülü’dür. Başkasının küçük diye değer vermediği noktalardan harika bir eser çıkarır. İlk defa edebiyatımızda Yesevi’yi en geniş şekilde anlatır. Yesevi Hazretleri’ne her zaman için dua edelim. Ahmed Yesevi gibi dürüst insanların telkinleri, insana güç veriyor, kuvvet veriyor. Hayatın manasını daha iyi anlıyorsunuz. Biz bugün bir dolu hatalarla beraber yaşıyoruz. Yesevi Hazretleri’nin hiç bir kaynakta en küçük bir tenkidine rastlamadım, türbesinde her an ziyaretçiler görüyorsunuz. Ben gördüm. Türk dünyasından geliyorlar insanlar öbek öbek.”

Kabri Bağdat’ta olan Genç Osman’dan Kufe’ ye kadar uzanan bölgede bulunan türbeleri tek tek anlatan Kemal Eraslan, çocukluk hâtıralarına da temas ederek, o dönemde yoksulluklar çekildiğini, ama bugün toplumun büyük bir zenginlik içinde olduğunu sözlerine ekledi. Dinleyicilerin de soru ve katkıları ile tamamlanan toplantı, hâtıra fotoğraflarının çekilmesiyle son buldu.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis