Ka’b bin Mâlik Radiyallahü Anh ve Arkadaşlarının Tövbesi
Ka’b bin Mâlik
Radiyallahü Anh ve Arkadaşlarının Tövbesi
Ka’b
bin Mâlik Radiyallahü Anh ile
birlikte üç sahabî Tebük seferi ile ilgili Peygamber Efendimiz’in Aleyhisselâm
çağrısına her nasılsa zamanında katılmamışlar, geri kalmışlardı. Daha sonra
arkadan askere yetişmekte de geç kaldılar ve nihâyet kadın, çoluk, çocuk, yaşlı
ve orada burada birkaç münafıkla birlikte Medîne’de kalıverdiler. Peygamber
Efendimiz de Aleyhisselâm, haklarında Allah’ın emri ve hükmü gelinceye kadar,
özrü olmadığı halde Tebük seferinden geri kalan, fakat doğru sözlü olmaktan da
çekinmeyen Kâ’b bin Mâlik Radiyallahü Anh de dahil üç sahabî ile Müslümanların
konuşmasını yasakladı. Müslümanlar, söz konusu sahabelerle konuşmaktan
çekindiler. Peygamber Efendimiz’in Aleyhisselâm bu şiddetli kararı, Kâ’b bin
Mâlik’i ve iki arkadaşını Radiyallahü Anh çok derin üzüntüye ve gözyaşlarına
boğdu. Âdetâ dünyaları başlarına yıkıldı. Tövbe etmeye başladılar. Allah’tan af
bekliyorlardı. Allah’ın hükmü geciktikçe de, her geçen gün dehşetli bir kâbûs,
her geçen dakîka dayanılmaz bir ıztırap yaşadılar. Her üç sahabînin de
gözyaşları sel olup aktı.
Elli
gün böyle gözyaşlarıyla, pişmanlıkla ve tövbe ile geçti. Nihâyet ellinci gün,
sabah namazından sonra o ebedî müjde geldi.
Kâ’b
bin Mâlik’i Radiyallahü Anh dinleyelim:
“İşte
tam bu sırada Seli’ dağı üzerinden birisinin, en yüksek sesiyle:
“-Yâ
Kâ’b bin Mâlik! Müjde!” diye olanca kuvvetiyle bağırdığını işittim. Hemen
secdeye kapandım.
“Meğer
ellinci günün sabah namazından sonra Resûlullah Aleyhisselâm, Allah’ın bizim
tövbemizi kabul ettiğini ilân etmiş de halk bize müjdelemeye koşmuş!
Arkadaşlarım tarafına da bir takım müjdeciler gitmişler. Bana da müjdelemek
için Zübeyir bin Avvâm kısrağını sürmüş. Eslem kabîlesinden bir koşucu olan
Hamza bin Amr da koşup Seli’ dağının üstüne çıkmış ve bunun sesi bana kısraktan
daha çabuk gelmişti.
“Müjdeci
bana gelince, üzerimdeki iki elbisemi çıkarıp müjdelik olarak ona giydirdim! Vallahi
o gün, bundan başka elbisem yoktu! Kendim Ebû Katâde’den emanet iki elbise
aldım ve giydim. Hemen Resûlullah’a Aleyhisselâm koştum.
“Halk
bölük bölük beni karşılıyorlar, tövbemin kabûlünü tebrik ediyorlardı. Bana:
“-Allah’ın
tövbeni kabûlünü tebrik ederiz!” diyorlardı.
“Mescide
girdim. Resûlullah Aleyhisselâm mescitte oturuyordu. Etrafında halk yer
almıştı. Talha bin Ubeydullah Radiyallahü Anh ayağa kalktı, koşarak geldi,
benimle musâfaha yaptı ve beni tebrik etti.
“Resûlullah’a
Aleyhisselâm selâm verdim. Resûlullah’ın Aleyhisselâm mübârek yüzü sevincinden
parlıyordu. Bana:
“-Annenin
seni doğurduğu günden beri geçen günlerin en hayırlısı olan bir günün hayır ve
saadeti ile sana müjdeler olsun!” buyurdu. Ben:
“-Yâ
Resûlallah! Bu müjde senin tarafından mı? Allah tarafından mı?” dedim.
Resûl-i
Kibriyâ Efendimiz Aleyhisselâm:
“-Hayır!
Doğrudan doğruya Allah tarafından!” buyurdu.
“Resûlullah
Aleyhisselâm sevindiği zaman mübârek yüzü bir ay parçası gibi parlardı. Biz de
onun Aleyhisselâm bu sevimli sîmâsından, sevinçli bir vahiy geldiğini anlardık.
Resûlullah’a
Aleyhisselâm:
“-Yâ
Resûlallah! Allah’a ve Resûlüne teslim edilmiş hâlis bir sadaka olmak üzere,
tövbemin kabûlü karşılığında bir şükür ve teşekkür olarak, malımın tamamından
sıyrılıp çıkacağım!” dedim.
Resûlullah
Aleyhisselâm:
“-Malının
bir kısmını kendine koy! Bu senin için daha hayırlıdır.” buyurdu. Ben de:
“-Şu
Hayber’deki hissemi alıkoyayım. Yâ Resûlallah! Allah beni bu bâdireden ancak
doğruluğumla kurtardı. Hayatta kaldıkça doğru söylemek de tövbemin tamamıdır!”
dedim. Müslim, Tevbe, 9. (Alıntı)
Yorumlar
Yorum Gönder