Ateist Yıldırım ile Çantacı Necmi Abinin Muhteşem Diyaloğu...
Ateist Yıldırım ile Çantacı Necmi Abinin
Muhteşem Diyaloğu...
Beyaz eşya pazarlamacısı kamyondan
iner. Beyaz eşya satan dükkâna girer. Dükkânda dini bir konuda sohbet
yapılmaktadır. Satıcı sohbet esnasında kafasını uzatarak:
-Merhaba, ben ateistim, sizinle dini
konularda tartışabiliriz, dedi.
Dükkânda bulunanlardan biri olan
Necmi Abi
-Hoş geldin Ateist kardeş,
-Hoş bulduk
-Buyur gel oturalım, sohbet edelim.
Ateist oturur.
-İsminiz nedir ateist kardeş?
-Yıldırım
-Merhaba Yıldırım memnun oldum benim
adım da Necmi.
-Sağ ol!
-Sen akıllı, zeki birine
benziyorsun, dedi Necmi Abi.
- Nerden bildin? Diye sordu
Yıldırım.
(Necmi abi baştan yağlama yapıyor ki kapı
sonra gıcırdamasın)
-Pazarlama müdürüsünüz, aptal adamı
müdür yapmazlar. Oradan anladım, dedi.
-Teşekkür ederim.
-O yüzden sen ateist olamazsın.
Ateist olmak için akılsız aptal olmak lazım. Çünkü şu kâinata baktığımızda her
şey Allah’ın varlığını bize gösteriyor, dedi.
Yıldırım sessiz beklemede... Necmi
abi cebinden gözlüğünü çıkardı.
-Yıldırımcığım madem sohbet edicez,
sevdim seni.
-Ben de sizi sevdim, severim
konuşkan insanları, dedi Yıldırım.
Necmi abi gözlüğü göstererek:
-Buna ne dersiniz Yıldırımcığım?
-Gözlük deriz, dedi.
-Biz de gözlük deriz.
Cebinden kalem çıkartıp:
-Buna ne dersiniz?
-Kalem deriz, dedi.
-Biz de kalem deriz, dedi Necmi abi.
Bu arada dükkân sahibi bir tepsi şeftali ortaya koydu sohbet esnasında afiyetle
yensin diye.
Necmi abi bir şeftaliyi eline
alarak:
-Peki, buna ne dersiniz
Yıldırımcığım? Dedi
-Şeftali deriz, dedi.
-Bak işte biz de şeftali diyoruz.
Demek ki görüş ayrılığımız yok. Şimdi sen buna şeftali desem ben patates desem,
diğerine kalem desen ben de baston desem herhalde bu adamla sohbet edilmez
deyip kalkıp giderdin. Demek ki baktığımızda aynı şeyleri görebiliyoruz.
Şimdi biz bu şeftaliyi nerden aldık
Yıldırımcığım?
-Manavdan, dedi.
-Hayır, öyle değil. Yani denizden mi
çıkardık, topraktan mı çıkardık, yoksa ağaçtan mı topladık?
-Ağaçtan dedi.
-Peki, bu ağacın aslı nedir?
-Nasıl yani? Diye sordu Yıldırım.
-Yani bu ağaç aslında bir odun değil
mi?
-Evet, doğru, biz ağaç diyoruz ama
aslı odun.
-Peki, bu odun şeftali yapmayı
öğrenmek için okula gitti mi? Kursa gitti mi?
-Gitmez tabi ki, dedi.
-Aklı var mıdır bu odunun? Düşünüp
desin ki: Ya ben bu insanlara şeftali yapayım de afiyetle yesinler.
Yıldırım düşündü:
-Aklı yok, dedi. Okula da gitmedi.
-Yani Yıldırımcığım, bu odun öyle
bir şey üretiyor ki tadı, rengi, kokusu hoşumuza gidiyor, içindeki vitamin
vücudumuzu besliyor. Yıldırımcığım bu şeftaliyi bize bizi tanıyan biri mi
verebilir yoksa bu odun mu verebilir?
Yıldırım dondu kaldı. Durdu,
düşündü:
-Sen, dedi. Bir deryasın.
Necmi abi gülümseyerek:
-Ben derya değilim, derya bizim okuduğumuz
Kuran Tefsiri kitaplarıdır. İşte Yıldırımcığım. Bizi tanıyan, seven, acıyan ve
neyden hoşlandığımızı bilen bir Rabbimiz var. O şeftaliye kokuyu veren,
burnumuza da o kokuyu alma kabiliyeti vermiş. Tadını veren, dilimize tat alma
kabiliyeti vermiş. İşte O bizim rabbimizdir, Allah’ımızdır.
Necmi abi devam ederek:
-Mesela dedi ineğin süt vermesi.
İnek bizi tanımaz. Arının bal vermesi, arı bizi tanımaz. Şimdi biz bilim
adamlarını toplayıp desek ki: Ya profesörler, bu arılar var ya çok terbiyesiz
şeyler, biz balını almaya gidince bizi sokuyorlar. Biz bundan sonra arı balı
yemek istemiyoruz. Biz siz bal yapın, bize profesör balı yapın biz ondan yemek
istiyoruz desek. Bize arı gibi bal yapabilir mi profesörler?
-Yapamazlar dedi.
-Peki, profesörün yapamadığı balı,
bir sinek nasıl yapabiliyor? Kuran’da Nahl suresi var. Orda Allah diyor ki: Ben
arıya vahyediyorum, emrediyorum insanlar için şifalı olan balı üretiyor.
Kuran’da iki yerde şifa kelimesi geçer. Birinde Allah’ın Peygambere vahyettiği
Kuran’ın inanlara şifa olduğu söylenir, diğerinde ise Allah’ın arılara vahyettiği
balın bütün insanlara şifa olduğu söylenir.
Yıldırım iyice şaşkın vaziyette
bakıyor. Necmi abi devam ederek:
-Mesela 5 kişilik bir taksi, saat
kulesinin etrafında kendi kendine döner mi?
-Tabi ki dönmez, dedi Yıldırım.
-Peki, 5 kişilik taksi kendi kendine
dönmezken 7 milyarlık dünya kendi kendine nasıl dönüyor? Demek ki onu bir döndüren
var. Yıldırımcığım hiç baklava baklavacısız baklavalaşır mı?
Yıldırım gülümseyerek –Hayır, dedi
-İşte maalesef modern bilim
baklavayı görüyor ama baklavacıyı görmek istemiyor.
-Yahu siz nereye takılıyorsunuz?
Hocanız kim? dedi Yıldırım
-Sevgili kardeşim benim Hocam
Bediüzzaman’dır, ben onun yazdığı eserleri okurum dedi Necmi abi.
-Yapma ya o mu hocanız?
Necmi abi:
-Sen bize takıl neşelenirsin, dedi
-Belli ya çok neşeli bir insansın,
bir odundan neler çıkardın, dedi Yıldırım.
-O bu bir şey mi Yıldırımcığım biz
de daha ne odunlar var.
Gülüşerek vedalaşıp ayrıldılar.
Yorumlar
Yorum Gönder