Düşlerimizin Gerisindeki Kırıntılar
Düşlerimizin
Gerisindeki Kırıntılar
Hayatımıza usulca giren ve
daha sonra yüreğimizde derin izler bırakıp, adı konulmamış hüzünler yaşatarak
çıkan insanlar aslında bize kavuşmanın tadını duyumsatırlar...
Acıyı, kederi, inceden
içimize akan hasreti tanımadan mutluluğun resmini çizebilir miyiz? Ayrılık
acısı yaşamadan, baharın gelişini, taze çimen kokusunu genzimizde algılayabilir
miyiz?
Umutlarımızın bittiği
yerde bize yeni umutlar yaşatan o insanlar, hayatımızdan çıkarken bıraktıkları
acı tatlı hatıralarla, çocuksu korkuları üzerimizden atmamıza, mutluluk düşleri
kurmamıza yardımcı olurlar. O düşlerle uyuyup uyanmamızı sağlayarak, sevinçle
hüznü bir arada yaşadığımız dünyamıza coşku vererek, yalnızlıkla izole edilmiş
hayatımıza ortak sesler katarlar.
Bugün bize;
“ Daha sılanın ne yana
düştüğünü bilmeden sıla türküleri dinleyerek sıla hasreti çektiğimiz,
Uyaklı şiirlerle
desteklediğimiz aşk mektuplarımız,
Sevgilimizle el ele
yürürken adımlarımızda tutuk heyecanların yaşandığı yollarımız,
Hatıra defterlerine,
ayrılığı tatmadan ayrılık hakkındaki ezbere yazılarımız,
Ve geride bir siluet
olarak, yarım kalan sevdalarımız “ değil mi, kekremsi hüzünler ve coşkular
yaşatan. Ve tüm bu yaşanılanlar bugün yaşamaya çalıştığımız hayatımızın bir
izdüşümü değil mi?
Kentlerin, yüzlerin, okul
yollarına dizilmiş günlerimizin birer anı olması, yılların yolların bizi
eksilterek yarılanması, yüreğimizin artık asla eskisi gibi atmayacak olması,
bizi yaralasa da, beklenen birilerimizin hiçbir zaman gelmeyeceğini
öğrendiğimizde, beynimizden sol yanımıza akan sızı, bizi boğulurcasına
kederlere, ağlatırcasına özlemlere savursa da; Dilimizde neşeli çocuk
şarkıları, bilincimizde al yanaklı bir sabah, kıyılarına sarı papatyaların
üşüştüğü, ayakları perdeli küçücük sapsarı ördek yavrularının yüzdüğü nazlı bir
dere ve gitme sekte görme sekte o köy bizim köyümüzdür diye sahiplendiğimiz,
Kırmızı çatılı beyaz badanalı evleriyle, çeşmesiyle, camisiyle, pürüzsüz
gökyüzünde mutluluğa takla atan beyaz güvercinleriyle, karlı dağlarının
eteklerinde koyun kuzu sürülerinin otlandığı, tarlası sarı, dalı yeşil olan,
şirin mi şirin bir köy olsun.
Gökten üç elmanın düşmesi
yalnız masallarda, yüreğimizde besleyip büyüttüğümüz hayallerimiz, yitip giden
anılarımız da ne yazık ki sadece düşlerimizde kalıyor. Ama Şehrazat’ın bin bir
gece masallarını aratmayacak sevgilere yelken açmak elimizde. Uzaklardan
beklenmedik bir konuk gibi, dostlarımızın kapılarını çalmakta…
Alıntı
Yorumlar
Yorum Gönder