Verimsiz Çalışma ve Kalitesiz Üretimle Bir Yere Varılmaz!

Verimsiz Çalışma ve Kalitesiz Üretimle Bir Yere Varılmaz!
Değerli dostlar diğer ülkelere göre ülkemiz çok geri kalmış durumda. Ben bu konularda çok kafa düşünüyorum. Acaba neden diye??? Sürekli kafa patlatıyorum. Âcizane birkaç neden buldum. Hemen sıralayalım.
1- Çalışmıyoruz, görevimizi yapmıyoruz. Çok tembeliz. Kamu görevlileri arasına görevini hakkıyla yapan yüzde kaç dersiniz? İnanın çok az.
2- Eğitime, çocukların iyi yetişmesine gerekli önemi vermiyoruz. Yirmi beş yıl devlette, on sekiz yıl özel okulda çalıştım. Ailenin bütçesinde en ufak bir sarsıntı olsa ilk iş eğitim bütçesi kısıtlanıyor. Hz. Ali (Radiyallahu Anh); “Çocuklarınızı yaşadığınız çağa göre değil, onların yaşayacakları zamana göre yetiştirin. " Buyuruyor. Bunu hangimiz yapıyoruz. Hangi din adamı yapıyor. Fatih’in, Yavuz’un, Kanuni’nin hocaları böyle yetiştiriyordu.
3- Hangimizin, işyerlerinin; misyonu, vizyonu, hedefleri, ilkeleri, değerleri, metotları, kazanımlar var? Hangimiz çocuklarına bunları veriyor.
4- Proje hazırlama, kaliteyi yakalama, organize olma ve organizasyon, ekip ruhu gibi… Başarıya götürecek yolları çocuklara vermek gerekiyor. Oysa vermiyoruz.
5- Dünyadaki bilimsel, eğitimsel, sosyal, tarihi gelişmeleri kim takip ediyor. Peki, bunları takip etmezsek, kendimizi sürekli yenilemezsek çağa nasıl ayak uyduracağız.
6- Çalışanlara baktığımız zaman görevlerini hakkıyla yapanların çok az olduğunu görürüz. Hele kamuda çalışanların çok büyük bir bölümü; “salla başını al maaşını” yapıyor. Verimli çalışma olmadan hiçbir yere varılmaz.
7- Okumuyoruz. Okuma alışkanlığı olmayan insanların ve milletlerin kalkınması, ileri gitmesi imkânsızdır.
8- Araştırma, inceleme, soru sorma, deney, gezi ve gözlem gibi bilimsel metotlardan yeterince yararlanmıyoruz.
9- Çalışanları da küstürüyoruz, bıktırıyoruz, canından bezdiriyoruz. Bir öğretmen arkadaşım teneffüslerde ve boş derslerinde bilimsel araştırımalar yapıyordu. Diğerleri fal bakıyor, bilgisayar oyunları oynuyor, maç veya müzik sohbeti yapıyorlardı. Bilimsel araştırmalar yapan arkadaşımı bilgisayardan uzaklaştırmak için onunla alay ediyorlar, sürekli onu aşağılıyorlardı.
-Be adam memleketi sen mi kurtaracaksın?
-Einstein mı olacaksın?
-Sen çok sıkıcı birisin!
-Bu kaba sofuyla yaşanmaz… Daha nice saçma ve aşağılayıcı sözler yersiz alaylar…
10- Başladığımız işi yarım bırakıyoruz, bitirmiyoruz. “Türk gibi başla, Alman gibi devam et, İngiliz gibi bitir.” Atasözünü çok severim. Bütün başarılarda bu sözün anlamı gizlidir.
11- Geri bildirim yapmıyoruz. Beğendiğimiz veya beğenmediğimiz işleri ilgiliye ve ilgili yere bildirmiyoruz. Diyelim bir ürün aldık. Çok hoşumuza gitti. Beğendiğimiz veya beğenmediğimiz yönlerini bildirmek gerekiyor ki yeni ürün tasarımında ona da yer verilsin.
12-Deneyimli kişilerin deneyimlerinden, yetenekli kişilerin yeteneklerinden, akıllı kişilerin fikirlerinden yararlanmasını bilmiyoruz.
13- Yeni buluş yapanları veya parlak fikir ortaya atanları ödüllendirmiyoruz.
14- Genellikle aile şirketlerinde profesyonellere yer verilmediğinden dolayı verimlilik çok az. Bu şirketlerin birçoğu kısa sürede batıyor.
Milletimizin milli ve manevi değerlerine sahip çıkarak, bu değerleri layık oldukları en yükseklere çıkarmak, herkesin birinci öncelikli görevidir.
Biz çalışmazsak kirli eller memleketimizi ele geçirir. Genci yaşlısı maddi ve manevi alanlarda durmaksızın çalışacağız… Ta ki Allah’ü Teâlâ’nın rızasını kazanıncaya kadar. Ölümü vuslat bileceğiz. Süleyman Hilmi Tunahan [kuddise sırrıhû] Hz. leri “Bu dünyanın cefasından sefasına sıra gelmez, gafil olmayın, ilme çalışın, geçen günler geri gelmez. ”
Dünya “bir imtihan yeridir. ” İmtihan süresince rahat aranmaz. Başarı için her türlü gayret gösterilir, her çeşit sıkıntılara katlanılır. Bütün bu zahmetler zevk ile çekilir ve rahatlama, imtihan sonrasına bırakılır. Dünya lezzetlerinin tamamı, çok kısa sürer. Hiçbir öğrenci biraz gezip geleyim, eğleneyim sonra sınava devam ederim demez. Çünkü imtihan salonu, zevk ve safa yeri, yeme içme yeri, şarkı türkü yeri, içki kumar yeri değildir… Orada mide ve diğer organlar değil beyin ve kalem çalışacaktır.
Dünya bir “ziraat yeri”dir. Ziaraatte gayret vardır, alınteri vardır, yorulma vardır, çalışma ve didinme vardır. En güzel ürünü yetiştirme ve devşirme vardır. Bazı ürünler itinayla yetiştirilemez veya devşirilemezse çiftçi onun dayanılmaz pişmanlığını yaşar.
Bu imtihan yeri olan dünyada da insan gerekli gayreti göstermez, gerekli sınavı aksatır, gerekli ürünleri yetiştiremez vaktini malayani, eğlence, sefahat, başkalarının haklarını gasp, içki ve kumarda geçirirse ahirette sonsuz pişmanlıklara düşecek eline bir şey geçmeyecektir. Bütün insanlar ansızın gelen ölümle ruhlarını teslim eder, sınavlarını sonlandırırlar. Herkes öleceğini bilir ama kimse ecelinin ne zaman geleceğini bilemez. İnsanların çoğu ecel sanki hiç gelmeyecek gibi rehavette kapılır.
Hakiki Müslüman ise ecele her zaman hazırlıklıdır. Asla zamanını boşa geçirmez. Her işi ya dünyası ya da ahireti içindir. Parasını kaybetse çok az canı sıkılır ama zamanını kaybetse canını veya malının tamamını kaybetmiş gibi çok üzülür. Her işini son işi gibi, her ibadetini son ibadeti gibi yapar. Her anını yararlı bir iş yaparak geçirir.
Hasan-ı Basrî (rh. ) buyurdu ki: “Âdemoğluna kıyâmet gününde ömrü saat saat gösterilir. Hayırlı bir şey söylemediği her an için pek çok pişmanlıklar çeker. ” Hikmet Ehli Zatlar buyurdular ki: İbâdet etmek bakımından dünyanın bir saati, kıyâmetin bin senesinden daha iyidir. Zîra bu bir saatte, sâlih faydalı amel işlenebilir…
İmam-ı A’zam Ebu Hanife Hazretleri der ki: “Bir parça fıkıh öğrenmek, bir saat yani bir miktar ilimle uğraşmak, sabahlara kadar ibadet etmekten kıymetlidir. ”
Victor pauchet der ki: “Günün her saatini dün olduğundan daha iyi olabilmek için kullanmalısın. ” Montesqieu der ki: “Çeyrek saatlik bir okumanın gideremediği bir üzüntüm olmamıştır. ” William Whately der ki: “Sabahleyin kaybedeceğin bir saatin, bütün gün zararını çekersin. ” Şeyh Sadi der ki: “Dünya değirmen taşına benzer, her saat nice kalpler öğütür. ”
Şu güzel hikâyeyi dikkatlice okuyup dinleyelim:
İmamın birinin bir köye tayini çıkmış. Bakmış ki kimse camiye gelmiyor. Ezanı okuyor kapı kapı dolaşıyor, kapıları çalıyormuş. Ev sahibi;
-Ne istiyorsun? Dediği zaman;
-Ben caminin yeni imamıyım. Ezanı okudum. Buyurun camide beraber namaz kılalım! diyormuş. Halk çok cahil ve dinden habersizmiş;
-Hocam biz namaz kılmayı bilmiyoruz, hem de abdestsiz kılsak olur mu? Diyorlarmış. İmam Efendi de;
-Olur olur. Siz camiye gelin bana bakarak namazı kılın diyormuş.
İmam Efendi sürekli imandan namazdan anlatıyor halkı camiye ısındırıyormuş. Belli bir başarıya ulaşınca abdestin farziyetinden faziletlerinden anlatmaya başlamış. Artık herkes abdest de alıyormuş. Bir gün;
-Hocam ayakları yıkamak çok zor oluyor. Çoraplara mesh versek olur mu demişler. İmam efendi;
-İsteyen o şekil alabilir demiş. Cemaatin bir kısmı çoraplara mesh vererek abdest alıyormuş. İmam efendi tam da ayakları yıkamanın farziyetini, faziletlerini anlatacağı zaman tayini çıkmış.
Yeni gelen İmam Efendi bir de ne görsün. Cemaatin çoğu çoraba mesh veriyor. Hocam;
-Bunları görmedin mi? Demiş. İmam efendi ona sus işareti yapmış. Baş başa kaldıkları bir zaman yeni gelen İmam efendiye durumu anlatmış.
-Hocam vaziyet böyle böyle ben bu kadar alıştırdım. Sen de çorapları çıkartır tam abdesti öğretirsin! Demiş.
Yeni imam efendi de çorapları çıkarttırmış. Halk artık abdestin nasıl alınacağını, namazın nasıl kılınacağını, orucun nasıl tutulacağını öğrenmiş.
Ama yılın çoğunda camiye uğramayan imamlar; yılın büyük bölümünü raporla geçiren öğretmenler, memurlar da var. Kalbinde görev aşkı ve ihlâs olmadıktan sonra neye yarar?
Kardeşim çalışacaksın. Görev aşkı ve ihlâs olmazsa olmaz. Hakkıyla çalışırsan; hem dünyanı hem de ahiretini garanti edersin. Aldığın para helâl olur. Az kazansan bile aldığın para helâl ve bereketli olur. Dünyada refaha kavuşursun. Helâl kazanç seni Cennet’e götürür. Ahiretini de garanti etmiş olursun.
Ama görevini aksatırsan aldığın haram para bir gün çıkmazsa başka bir gün misliyle çıkar. Bereketsiz, haram kazanç yüzünü güldürmez. Ahirette de Cehennem’i boylarsın! Üstelik çoluk çocuğuna da haram yedirerek onları da zehirlersin.
Buradan kamuda veya özelde çalışan herkese sesleniyoruz.
-Ey kardeşlerim! Çalıştığınız işin hakkını verin. Sen kaytarırsan ekip arkadaşların, amirlerin seni idare edebilir. Ama seni her an görüp gözeten Rabbini asla unutma! İlahi kameraya alındığını sakın unutma! Yetim hakkı, yaşlı hakkı, çocuk hakkı, dul hakkı, her türlü insan hakkı olduğunu unutma! Mahşer günü milyonlarca insan: “Hakkımızı ver! Sen çalışmadığın halde maaşını tam aldın!” Diyecekler, o zaman nereye gideceksin?
İnanın çarşıdan bir ürün alıyorum. Evde kendim tamir ediyorum. Geçen kitaba uzanmak için sandalyeye çıktım. Sandalyeye çıkmam ile düşmem bir oldu. Sandalyenin oturak yerini üç adi vida ile tutturmuşlar. Küçük vidalar suntadan kurtulmuş. Allah muhafaza ölümden veya felçten döndüm. Bu sandalyeleri başka ülkelere satabilir misin?
Sanayi bakanlığı üretim yapan tüm iş yerlerine belli bir süre vermeli. Arkadaş şu kalitede ürün yaparsan yap yapmazsan kapatırım. Bitti, o kadar…
5 Ocak 2016 Salı tarihli gazetelerde şu habere bakar mısınız?
“İzmir polisi ve Çalışma Bakanlığı, sahte can yeleği üreten ve satan işyerlerine baskın yaptı. Binlerce sahte yeleğe el konuldu.”
İçkinin sahtesi var, onun sahtesi var, bunun sahtesi var. Türkiye’den kim mal alır?
Bütün iş yerleri iş güvenliği ve kalite yönünden sürekli denetlenmelidir. Sahte ve kalitesiz üretim yapanlara en ağır cezalar verilmelidir.
Ne iş yaparsan yap; en iyisini en kalitesini yap! O zaman sen iyi insansın! O zaman insan da kalkınır, ülke de kalkınır.
                                                                                         Yaşar AKKAŞ

Yasal Uyarı: “Bu eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Uzun Ömür İçin Dua

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)