Kayıtlar

Goethe'nin Hz. Muhammed Aleyhisselâm'a Yazdığı Şiir

Goethe'nin Hz. Muhammed Aleyhisselâm'a Yazdığı Şiir   Sevinç sevinç berrak Ve yıldız yıldız parlak Bir dağ pınarı Üstünde beyaz bulutların Ve kuytusunda bir yeşil yamacın Aziz ruhlar sallamış beşiğini Veda edip çocuk tazeliğiyle bulutlara Raks eder gibi iner mermer kayalara Haykırır sevincini semalara Dağ geçitlerinde Önüne katar renk renk çakılları Ve bağrına basar kardeş pınarları Çiçeklenir ayak bastığı yerler Ve nefesiyle yeşerir çimenler Yoldaşı olur şimdi ırmaklar Ovaları doldurur gümüş ışıklar Bir ses yükselir pınarlardan   "Kardeş ayırma bizi koynundan, Bekliyor Yaratan. Yoksa bizi çölün kumları yutacak Güneş kanımızı kurutacak Kardeş, Dağın ırmaklarını, ovanın ırmaklarını Hepimizi alıp koynuna Eriştir bizi yüce Rabbına Ezelî Deryâ'nın yanına." Peki, der, dağ pınarı Kendinde toplar bütün pınarları Ve haşmetle kabarır göğsü, kolları Ülkeler açılır uğradığı yerlerde Yeni şehirler doğar ayaklar

Muhammed Ali Clay’dan İnciler

Resim
Muhammed Ali Clay’dan İnciler   Mahmut TOPTAŞ             Türklerin Mehmet Ali, diğer halkı Müslüman ülkelerin Muhammed Ali dedikleri ve çocuklarına verdikleri bu isim Sevgili peygamberimize çocukken iman eden, kâfirlik pisliğinden hiç etkilenmeyen hazreti Ali sevgisinin ifade edildiği addır. 03.06.2016 günü 74 yaşında Anavatanına kavuşan eski adıyla Cassius Marscellus Clay olan, 22 yaşında Müslüman olunca kâfirlik döneminin kötü çağrışımı adını Muhammed Ali Clay diye değiştirmiş. “Clay” çamur anlamına gelen, tevazuyu temsil eden, hepimizin atası Hazreti Âdem Aleyhisselâm’ın da çamurdan yaratıldığını anlatan “Clay” ismini kullanmaya devam etmiş. İnkârı hatırlatan eski şaşaalı adından o kadar iğrenmiş ki bir gün ringde rakibi Emie Terrell, ona Muhammed Ali demeden yalnız Clay diye bağırdığında ona Muhammed Ali dedirtinceye kadar döver. Hem maçı kazanır hem adını söyletir, sonra salondakilere döner ve adını sorar: “- Benim adım ne?” Salondakiler koro halinde “Muhammed A

Cennet’in Dereceleri

Cennet’in Dereceleri   Cennet’te yüksek derecelere kavuşanlar: ·         Müslümanlara selâm verenler, ·         Fakirlerin ihtiyaçlarını giderenler, ·         Geceleyin herkes uykuda iken namaz kılanlar, ·         Cemâat ile namaz kılmak için yaya yürüyenler, ·         Sünnet üzere mükemmel abdest alanlar, ·         Mescidlerde namaz kıldıktan sonra, sonraki namaz vaktini gözetenlerdir. Cennet’te bulunanlar yüzyirmi saf olur. Seksen safı Muhammed aleyhisselâmın ümmetinden, kırk safı diğer ümmetlerden olur. Nitekim hadîs-i şerîfde: "Cennet’tekiler yüz yirmi saf olur. Sizler o saflardan seksen saf olursunuz!" buyuruldu. Cennet’te derecelerin yükselmesi için şefâat vardır. Allahü teâlâ Tûr sûresinin 21. âyet-i kerîmesinde meâlen; "Kendileri mü’min olup, evlâdları da îmânda kendilerine uyanların evlâdlarını onlara ilhak ederiz. Yâni aynı derecede olurlar. Amellerinden bir şey eksiltmeyiz, Fadl-ı ilâhî ile evlâdlarının dereceleri onlara ulaşır." b

İnsanlara Dert, Belâ, Musibet Birkaç Bakımdan Gelir

İnsanlara Dert, Belâ, Musibet Birkaç Bakımdan Gelir   1- Bunlardan birisi işlediğimiz günahlar sebebiyledir 2- Belâ, hastalık ve musibetler, günahların kefareti [af olması) için gelir. 3- Cennette yüksek derecelere kavuşması için mü’mine musibet gelir. Bunlardan birisi işlediğimiz günahlar sebebiyledir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Belâların gelmesine sebep günah işlemektir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:   “Size gelen musibet, işlediğiniz [günahlar) yüzündendir.” (Şura, 30)   “Sana gelen kötülük, kendindendir, günahların yüzündendir.” [(Nisa, 79)   2- Belâ, hastalık ve musibetler, günahların kefareti (af olması) için gelir.   Dünyada musibetlere maruz kalıp da güzelce sabreden kimse, ahirete günahsız gider.   Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:   “Her musibet, affedilecek bir günah için gelir.” (Ebu Nuaym)   “Mümine gelen her sıkıntı, günahlarına kefaret olur.” (Buhari)   “Müminin günahları af oluncaya kadar belâ ve ha

İki Lahmacuna Satılan Ev!

Resim
İki Lahmacuna Satılan Ev! Yaşı 75’e dayanmıştı Muhammed Baba’nın. İki katlı evinin üst katını oğlu ve gelinine vermiş, kendisi de kapıcı dairesi gibi olan alt kattaki evde hayatını eşiyle sürdürüyordu. Hayatı boyunca çalışmış helâl rızk peşinde koşturmuş, dişinden tırnağından arttırdığı bir miktar para ile de gecekondu karışımı bu yeri on sene önce alabilmişti. Şükür borcu da bitmişti. Ayda bir aldığı Bağkur emekliliği maaşı ile de namerde muhtaç değildi, kira da vermiyordu zaten. Kıt kanaat geçiniyordu çok şükür. Oğlu da iyi bir meslek sahibi idi, zengin değildi, orta gelirliydi. Gelininin arada bir iğneleyici sızlanmaları vardı. “- Cahildir, ileride anlar iyiyi kötüyü…” diye bakardı. Bu konuşmaları duymazdan gelirdi hep. Kıymetli oğlunun ve gelininin haftada bir ziyareti, gönülsüz de olsa bir iki defalık verdikleri bir tas yemeğe memnun olurlardı. Günlerden pazar, vakit de öğlen vakti idi. Muhammed Baba fırına gidip iki ekmek almıştı. Fırıncı: “- Muhammed Emmi, ak

Üç Şey

  Üç Şey   Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtüh!   Geçen derslerden hatırımda kalan üç şey var ki, onu hatırlatmak isteyeceğim: Cenâb-ı Peygamber Aleyhisselâm buyurmuş ki:   “İki huy, iki haslet var ki, onlardan daha üstün bir şey yoktur.”   İki tane:   Birincisi,  Allah Teâlâ’ya iman; İkincisi,  Müslümanlara faydalı olmak!”   Müslümanlara faydalı olmakta çok şey var: Açı doyurmak var, giydirmek var, barındırmak var… Birçok şeyler var... Fakat asıl mühimi: (Hayruküm men teallemel-kur’ân, ve allemehû) Kur’an’ı öğrenip, öğretmektir! Müslümanlara fayda bu cihettendir. Karnını doyursan, üstünü giydirsen, ev bağışlasan… Bunlar hep geçici şeylerdir. Ve kıymetsiz şeylerdir.   Asıl ona lâzım olan: Dinini öğrenmesi! Dinini öğrenmesi için de, din bilgisini okumak lâzım! Öğrenmek, sonra da öğretmek lâzım!   Bütün fitnelerin başı, başı iki şeymiş:   Hani birçok fitneler oluyor ya, ta Âdem Aleyhisselâm’dan beri; kıyamete kadar gider bunlar…