İki Lahmacuna Satılan Ev!
İki Lahmacuna Satılan Ev!
Yaşı 75’e dayanmıştı
Muhammed Baba’nın. İki katlı evinin üst katını oğlu
ve gelinine vermiş, kendisi de kapıcı dairesi gibi
olan alt kattaki evde hayatını eşiyle sürdürüyordu.
Hayatı boyunca
çalışmış helâl rızk peşinde koşturmuş, dişinden tırnağından arttırdığı bir
miktar para ile de gecekondu karışımı bu yeri on sene önce alabilmişti. Şükür
borcu da bitmişti. Ayda bir aldığı Bağkur emekliliği maaşı ile de namerde
muhtaç değildi, kira da vermiyordu zaten.
Kıt kanaat geçiniyordu
çok şükür. Oğlu da iyi bir meslek sahibi idi, zengin değildi, orta gelirliydi.
Gelininin arada bir iğneleyici sızlanmaları vardı.
“- Cahildir, ileride
anlar iyiyi kötüyü…” diye bakardı.
Bu konuşmaları
duymazdan gelirdi hep. Kıymetli oğlunun ve gelininin haftada bir ziyareti,
gönülsüz de olsa bir iki defalık verdikleri bir tas yemeğe memnun olurlardı.
Günlerden pazar,
vakit de öğlen vakti idi. Muhammed Baba fırına gidip iki ekmek almıştı.
Fırıncı:
“- Muhammed Emmi,
akşam için lahmacun malzemesi verdi senin oğlan, ne zaman hazır olsun? Bana
demedi, var mı bir bilgin?” diye sordu.
“- Haberim yok oğlum!”
diye cevapladı.
Eve geldiğinde de 50
yıllık hayat arkadaşına:
“- Ayşe Hanım, oğlan
fırına lahmacun malzemesi vermiş akşama nasip olur herhalde, akşama bir şey
zahmet etme, iki tane verirler nasıl olsa…” diyerek ümitle beklemeye başlar.
Akşam namazı için
hazırlık yaparken oğlunun, elinde lahmacun dolu tepsi ile binaya girdiğini
görür tesadüfen...
“Şimdi gelir, şimdi
gelir…” diyerek bekler lahmacunu ümitle. İki sıcak lahmacun hayali iki soğuk
lahmacuna dönüşür. Gece yarısına kadar bekle babam bekle, nafile... Gelmez ki
gelemez… Açlık ve üzüntüyle bekler de bekler. Bir türlü gelmez o iki sıcak
lahmacun…
Muhammed Baba, sabah
erkenden kalkar! Mahalledeki eski arkadaşının oğlu emlakçıdır. Emlakçı
tanıdığın dükkânının yolunu tutar. Üçüne beşine bakmaz ve evi hemen satar. Ve
bir şart koşar:
“- Ben ölünceye
kadar alt kattaki evde oturmam şartıyla…” diyerek ekletir tapu kaydına. Oğlanı
hemen çıkartabilirsiniz diye de tembihler.
Bir kaç gün sonra
oğlunun heyecanlı, heyecanlı koşarak, büyük bir merakla kapıya geldiğini görür!
Oğlu içeri girmeden
sorar:
“- Baba bugün iki
kişi geldi ve evi boşaltmamı, senin evi sattığını söyledi. Böyle bir şey yok
değil mi? Haydi, satmadım de!” diye bağırır.
Muhammed baba susar,
seslenmez bile…
“- Baba ne oldu,
dilini mi yuttun?” der ve devam eder:
"- Haydi, yalan
desene…”
“- Diyemem oğlum
sattım, tapuları da verdim!” der, Muhammed Baba.
Üzgün de olsa
gerçeği söyler. Oğlan şokta, nutku tutulur, olduğu yere çöker ve:
“- Niye baba niye? Kaça
sattın, bari onu söyle?” der.
Muhammed baba buğulu
gözlerle burnunu çekerek:
“- İki lahmacun
fiyatına oğlum, iki lahmacun fiyatına sattım!” der ve girer içeriye…
Yâ Rabbi!
Evlâtlarımızı dindar ahlâklı helâl ve haramları bilen; senin yolunda giden
hayırlı evlâtlar eyle!
Onları, sağlıklı ve
mutlu eyle! Ömürlerini uzun eyle!
Her türlü hastalık,
kaza-belâ ve musibetten koru! Onların ağrısını ve acısını gösterme!
Onları dini, imanı
ve vatanı uğruna cihad eden birer mücahid eyle!
Soyumuzdan sana
isyan eden, nefis ve şeytanın peşinden koşan hayırsız nesiller verme!
Allahümme âmîn! Velhamdü lillâhi Rabbil âlemin!
Yorumlar
Yorum Gönder