Kayıtlar

Sur'a Üflendikten Sonra

Sur'a Üflendikten Sonra (Sorularla İslamiyet) Sur'a üflenip te herkes kabirlerinden çıktıktan sonra, insanlar yakınlarını mahşer yerinde nasıl bulacaklar, nasıl birbirlerini tanıyacaklar? Cevap Değerli kardeşimiz, Konuyla ilgili şu ayetler Haşir meydanında herkesin biri birini bulacağını ve tanıyacağını göstermektedir: "- O gün kişi kaçar, kardeşinden... - Anasından, babasından... - Eşinden ve oğullarından... - Onlardan her birinin o gün başından aşan işi vardır. - Yüzler var ki, o gün parıl parıl… - Güler, sevinir. - Yüzler de var ki, o gün tozlanmış, - Onları karanlık bürümüş, - İşte onlardır kâfirler, haktan sapanlar..." (Nebe, 78/34 - 42) Bu ayetlerde her insanın akraba ve tanıdıklarıyla karşılaşacağı ve bazılarının bundan rahatsız olup kaçacağı, bazılarının da bundan memnun olacağı bildirilmektedir. Ayetteki, "kaçma" ile kelimenin zahiri manası olan, uzaklaşmak, kaçınmak ve sakınmak kastedilmiş olabilir. Bu...

Ali Havvâs'ın Huysuz Hanımı

Ali Havvâs'ın Huysuz Hanımı Ali Havvâs Berlisî hazretleri Mısır evliyâsındandır. Kahire çarşısında esnaflık yapardı, dükkânını erken saatlerde açar ve: “Ey Allah’ım! Kullarına faydalı bir iş yapmaya niyet ettim” derdi. İnsanların ihtiyacı olan; yağ, un, tahin, pirinç, bakla, sepet gibi şeyleri satardı. İkindi vaktine kadar çalışır, vakit dolunca; “Şimdiden sonra Allah’ü Teâlâ’ya ibadet için hazırlanmalıyım” diyerek dükkânını kapatırdı. Düşkünlerin sığınağı idi... Ali Havvâs Berlisî, zâlimlerin ve onların yardımcılarının yemeklerini yemezdi. Onların verdiği parayı, kendisinin ve çoluk-çocuğunun ihtiyaçları için harcamazdı. Onlardan kazandığı paraları, dul kadınlara, iş yapamayacak durumda olan yaşlılara ve yetimlere taksîm ederdi... Bir gün, Ali Havvâs’ın yanına nur yüzlü birisi uğramıştı. Ona doğru baktı ve şöyle buyurdu: “Allah’ım! Bizi kötü hâle düşmekten muhafaza buyur...” Sonra devam ederek; “Şüphesiz, Allah’ü Teâlâ bir kulu hakkında hayır Murad edince, nuru o...

Müslümanın Karşılaşabileceği Tehlikeler

Müslümanın Karşılaşabileceği Tehlikeler Ali Havvâs Radıyallahü Anh'a, “Müslümanın karşılaşabileceği tehlikeler nelerdir?” diye sorulduğunda şu cevabı vermişti: 1- Aklın âfeti, devamlı ve lüzumsuz çekişme ve mücadele yapmasıdır. 2- İmanın âfeti, inkârdır. 3- Amelin afeti, tembelliktir. 4- İlmin âfeti, iddia sahibi olmaktır. 5- Sevginin âfeti, şehvet yolunu tutmasıdır. 6- Tevazünün afeti, tahkir olunacak derecede, kendini aşağı tutmaktır; tezellüldür. 7- Sabrın âfeti, Allah Teâla'dan başkasına şikâyette bulunmaktır. 8- Azizliğin ve büyüklüğün âfeti, kibirlenmek, böbürlenmektir. 9- Cömertliğin âfeti, israftır. 10- Arkadaşlığın âfeti, kavgadır. 11- Anlayışın âfeti, münakaşadır. 12- Allah Teâla'ya dua etmenin âfeti, baş olmaya, liderliğe meyilli olmaktır. 13- Zulmün âfeti, yayılmasıdır. 14- Adaletin âfeti, intikam duygusuna bürünmesidir. 15- Hürriyetin âfeti, sınırları aşmak, halden taşmaktır.

Hz. Ömer Radiyallahü Anh'dan Adli Bazı Esaslar

  Hz. Ömer Radiyallahü Anh'dan Adli Bazı Esaslar Hz. Ömer Radiyallahü Anh'ın Ebu Musa el-Eş'ariye yazdığı mektuptan: “İnsanları adalet önünde eşit tut. Ta ki mevki sahipleri senden tarafgirlik ümidine düşmesinler. Zaif olanlar da me'yus ve kalbi kırık olmasınlar.” “Müslümanlar arasında sulh, yapılması caizdir. Ancak, haramı helal; helâli de haram kılacak bir sulh caiz değildir.” “Dünkü gün vermiş olduğun bir hüküm, daha doğrusuna ve isabet­lisine yol bulduğun takdirde, seni hakka dönmekten menetmesin. Çün­kü hak kadimdir. Hakka dönmek, batılda sebat etmekten hayırlıdır.”

Padişahın Velayeti, Adaletidir

Padişahın Velayeti, Adaletidir Akşemseddin Rahmetullahi Aleyh, Ebu Eyyub el-Ensari Radiyallahü Anh’ın türbesini bulup çıkardıktan sonra, Fatih Sultan Mehmed Rahmetullahi Aleyh, gördüğü bu keramet karşısında tasavvufa meyletmiş, Hz. Şeyh'in müridi olmak istemişti. Fakat Akşemseddin Rahmetullahi Aleyh: “O takdirde mü'minlerin işleri görülmez olur. Adaletle hükmetmek gerek.” Adaletle iş yapmak, padişahların velayet ve kerametidir, buyurarak Fatih'in isteğini reddetmiştir.

Adaletle Hükmet, Adaletle

Adaletle Hükmet, Adaletle Halife Harun Reşid'in mürşidi Behlül-ü Dânâ Rahmetullahi Aleyh, bir gün, sarayın kapısında görünür. Halife, uzun yoldan geldiğini tahmin ettiği Behlül'e sorar: “Nereden geliyorsun böyle ey Behlül?” “Cehennemden geliyorum ya Harun?” “Hayrola cehennemde ne işin vardı?” “Efendim, ateş lâzım oldu da, oraya ateş almaya gitmiştim.” Fakat cehennemin bekçileri, "Burada ateş yoktur. Herkes, ateşi bu­raya kendi getirir" diyerek beni geri çevirdiler. Dolayısıyla eli boş dön­düm. “Peki, öyle ise, ben ne yapayım ki, oraya ateş götürmeyeyim?” “Oraya ateş götürmemek için, adaletle hükmet, adaletle...”

Adalet

Adalet Şehrinizi Adaletle Koruyun Halife Ömer bin Abdülaziz Rahmetullahi Aleyh Hazretleri, "Şehrimizi korumak için etrafını surla çevirmek istiyorum. Gerekli parayı gönderiniz" diye müracaat eden bir valisine şu cevabı yazmıştı: “Şehrinizi surla değil, adaletle koruyunuz ve zulümden arındırınız.”

Firavun Aç Olsaydı

Firavun Aç Olsaydı Beyazid-i Bistamî Kuddise Sirrûh: “Neden açlığı medh-ü sena diyorsun? Diyenlere: “Çünkü, dedi, Eğer Firavun aç olsaydı, "En büyük Rabbiniz Benim!" demezdi. Açlık bir yağmur bulutudur. Kul açken, kalbe hikmet yağar. Açlık öyle bir gıdadır ki, Allah sıddıkların bedenlerini bu gıda ile besler.   (Alıntı)

Yavrum Döner Diye Bekleme Anne!

Yavrum Döner Diye Bekleme Anne!   İçteki hainler kazan kaldırdı, Gidiyorum hakkın helâl et anne!                                 Alçak düşman pusu kurdu saldırdı, Yavrum döner diye bekleme anne!   Vatanım yanarken; nasıl yatayım? Gündüz savaş gece; nöbet tutayım! Dedelerim şehit, ben de olayım! Oğlun savaşıyor düşünme anne!   Ölmeyi isterim; kalmayı değil, Cenneti isterim; dünyayı değil, Vatanım sağ olsun; canımı değil, Kendini yıpratıp; üzülme anne!   Hep dua ederdin  “Şehit ol!”  diye! Allah’a vatana  “Kurban ol!”  diye! Rabbim kabul etti  “Mutlu ol!”  diye! Daha ne beklersin şehidim anne!   Sakın saç baş yolup boşa ağlama! Yüreğine hançer; vurup dağlama, Artık sevinçli ol; kara bağlama! Şehit anasısın; bayram et anne! ...

Niçin Ağza, Burna Su Veriyoruz?

Niçin Ağza, Burna Su Veriyoruz? Rükneddin Ebü'l Feth Hz.’lerine: “Abdest ve gusülde, ağzı ve burnu yıkamanın hikmeti nedir?” Diye bir sual sorulmuştu. Cevaben buyurdu ki: “Suyun temiz olması için 3 sıfat lâzımdır. Bunlar, renk, koku ve taddır. Dinimiz, mazmaza ve istinşakı, yani ağız ve burna su vermeyi, bu sebeple öne almıştır. Zira, tat mazmaza ile (ağza su almakla); koku ise, istinşakla (burna su çekmekle) anlaşılır. Böylece suyun temiz olup olmadığı ortaya çıkar.” (Alıntı)

Acele Edilecek Yerler

Acele Edilecek Yerler Hatem-i Esam, bir gün vaaz ederken, teenni'den bahsetmişti. “Acele edilecek yer yok mu hiç?” Diye soruldu. Şöyle cevap verdi: “Var elbette. Bilhassa şu 5 yerde acele edilmelidir: 1. Bir günaha maruz kalınca, hemen tevbe etmekte acele edilmelidir. 2. Misafirin önüne yemeğini getirmekte acele edilmelidir. 3. Cenazeyi defnetmekte acele edilmelidir. 4. Borcu ödemekte acele edilmelidir. 5. Buluğ çağına ermiş genci evlendirmekte acele edilmelidir.”  (Alıntı)

Abdest Suyu İle Birlikte Günahlar Dökülür

Abdest Suyu İle Birlikte Günahlar Dökülür Bahsi Halife, bir gün camide vaazında abdest almanın faziletlerini anlatırken, alınan abdest suyu ile günahların döküldüğünü söylemişti. Cemaat arasında bulunanlardan birinin kalbine, “Bu nasıl olur?” Diye bir düşünce geldi. O zaman Bahsi Halife, kollarını sıvayarak dirseklerine kadar havaya kaldırdı. Ve: "Böyle olur!" dedi. Cemaat, Bahsi Halifenin kollarından nur fışkırdığını gördüler. Bu hadiseden sonra, ona, "Akbilek" lâkabı verildi. (Alıntı)

Daha Ne Yazdığını Bilmiyorum!

Resim
Daha Ne Yazdığını Bilmiyorum! Bir turist İstanbul gezisi sırasında sahaflar çarşısına uğramış. Orada gezinirken bir dükkânın yan duvarında asılı duran levhayı çok beğenmiş ve satın almak istemiş. Fakat esnaf vermek istememiş; bir şeyler anlatmaya çalışmış ama lisanda da anlaşamayınca yabancıyı kırmayıp levhayı vermiş. Yabancı büyük bir heyecan ve zevkle levhayı sardırıp almış. Memleketine döndüğünde de evinin salonunda en güzel yere koymuş. Sonra bir gün evine bir Türk’ü davet etmiş. Bu zat Osmanlıca’yı da iyi bilen birisiymiş. Misafirin evin salonundaki o levhaya gülümseyerek baktığını gören ev sahibi, levhayı nasıl elde ettiğini heyecanla anlatarak; “Ancak!” demiş, “Daha ne yazdığını dahi bilmiyorum!” Bunun üzerine misafir tekrar gülümseyerek açıklamış: “Bu levhada ‘Helâya gider’ yazıyor.” Bu sefer ev sahibi kahkahalarla gelerek cevap vermiş: “Sizin bu yazınızla; ne yazılsa güzel oluyor!”

Kalp Hastalıkları Ve Alınması Gereken Önlemler

Kalp Hastalıkları Ve Alınması Gereken Önlemler Dünyadaki en önemli sağlık sorunlarının başında kalp hastalıkları gelmektedir. Ülkemizde kalp krizi geçirme yaşı 35-65 yaş aralığındadır. Burada en büyük problem genç nüfus üzerindedir. Bunun nedeni; gençlerin damar gelişimleri tamamlanmadığından yaşanan bir kalp krizi yaşam kayıplarına yol açabiliyor. Köprü damarlar hayat kurtarmakta: Genç yaştaki kişiler yaşlılara nazaran çok daha şanssızdırlar. Bunun nedeni, kişilerin yaşı ilerledikçe oluşan köprü damarlarıdır. Köprü damarlar, kalbe kan taşıyan herhangi bir damarda tıkanıklık meydana geldiğinde diğer damardan kan alarak beslenmesine devam edebilmektedir. Genç kişilerde bu yapılanma olmadığından, kalp krizi genlerde ölümle sonuçlanabilmektedir. Köprü damarlar kişide 50 yaşından sonra oluşmaktadır. Çocuğunuzda nefes daralması varsa: Çocuklarda 10 yaş ve sonrasında spor aktiviteleri ve beden eğitimlerinde ani kalp ölümleri olabiliyor. Burada ailenin kalp öyküsü bilin...

Beyin Fırtınası ve Besmelenin Sırrı

Öğrencilerime bir ödev vermiştim. Amacım bir beyin fırtınası yaparak küçücük beyinlerin neler düşündüğünü öğrenmekti. Öğrenciler araştırmışlar kimisi dedesinden, kimisi ninesinden bir şeyler öğrenmişler, kimisi de internetten araştırmış çok güzel şeyler yazmışlardı. Tembel öğrenciler bulamadım, yazamadım derken çalışkan öğrenciler büyük bir iştahla yazdıklarını okuyorlardı. Sıra Esra isimli süper zekâlı öğrencime gelmişti. Tek bir cümle ile işi bitirmişti. “Öğretmenim  “Besmele Allah’ü Teâlâ’dan izin istemektir!”  Dedi. Tam anlamıyla şok olmuştum. O anda başka bir öğrencim parmak kaldırarak: “Öğretmenim ‘Besmele söylemek’: Bizi kâinatı ve her şeyi yoktan yaratan, mülkün sahibi yüce yaratanımızdan yardım istemektir!” . Dedi. Evet, iki öğrencim besmelenin sayısız sırlarını özetleyivermişti. “Yüce yaratıcımızdan izin ve yardım istemek…” Bunlar ne müthiş zekâydı. Bunlar ne müthiş tespitti. Yıllarca düşünsem benim aklıma bile gelmezdi. Evet, Besmele...