Kayıtlar

En Büyük Yâr

En Büyük Yâr Özledim, özledim, çok özledim seni YÂR! Sevdana talip olmuşum, Kevser Irmağının yanında buluşmaya kaç var? EN BÜYÜK YÂR'e: Ya rab sana havale, kula zulm eden başlar; Susturulsa da dilim, susturulmaz ki yaşlar… Gündüz güneş üşütür, gece yangınlar başlar; Beni sevdaya hicran, aşklara yâr kıl rabbim… Ey Gül Yüzlü Sevdiğim, Gül yetimi yüreğimin sana bir maruzatı var; Bir gün senin isminle yanaştı bir yabancı yanıma kadar, "Gül kokusu getirdim" dedi mutaf diyârından sana Ve o anda Allah biliyor ya; yıkıldım ayaklarıma… Seherlerde mübarek gül kokunu kokladığım, sevgini yüreğime damıttığım anın hükmünden bu yana çıkmıyor aklımdan o kutlu sevdan..." Gözyaşlarımın duru durağı yok bilesin. Oysa bu hasreti zincirlemeyi ne çok isterdim... Ama özlemin biterse ben de biterim YÂR… Ezanlara beş vardı, benim gönlüm sana akardı, Tüm sevdalarım şaha kalkmış, isyanlardaydı. Serçelerin ötüşleri ile kendimi avuturken, selamımı meleklerle sa...

Yeryüzündekiler Siz Rahmet Edin Gökyüzündekiler de Size

Yeryüzündekiler Siz Rahmet Edin Gökyüzündekiler de Size İmam Ahmed Bin Hanbel Hazretlerinin, zühd ve takvası ile perhizkârlığı son dereceye ulaşmıştı. Hatta Bağdad şehrindeki mahsulü, Hz. Ömer Radiyallahü Anh gazilere vakfetmiştir, diye, kendi gıdası olan buğdayı Musul'dan getirtirmiş. Bir sene getirtmiş olduğu buğdayın içinde biraz karınca olduğunu görünce, o karıncalı buğdayı bir kap içine koymuş ve Musul’daki karınca arkadaşlarına paylaştırmak üzere tekrar Musul'a göndermiştir. Nitekim hadis-i şerifte; “Yeryüzünde olanlara sizler rahmet ve şefkat edin ki, semada olanlar sizi esirgeyip rahmet ve şefkat etsinler.” buyurulmuştur. Buradaki rahmet edilmesi lâzım gelen şeyler, akıl sahibeleri ise de, takva ehli için bütün mahlûkata şümulü vardır. (Alıntı)

Küçük Bir Dikenin 4000 Yıl Süren Azabı

Küçük Bir Dikenin 4000 Yıl Süren Azabı İmam Muhammed Hazretlerinden rivayet edilmiştir: Hz. İsa Aleyhisselâm bir gün kabristandan geçerken, kabir ehlinden birini azapta görür. Ve o azaba ne sebeple müstahak olduğunu sual eder. Cenabı Hak'kın izni ile o mevta açık bir dille: - Ya Ruhullah! Öleli 4 bin yıl oldu. Daha ölüm acısı gitmemiştir. Bundan başka, bir gün yemek yerken dişlerimin arasında bir miktar yiyecek kalmıştı. Onu çıkarmak için, bir kimsenin avlusundan diken almıştım. İşte bu azaba sebep odur, diye cevap verir.

Allah-ı Zikr Edenlere Muhabbet

Allah-ı Zikr Edenlere Muhabbet Bir Hadîs-i Şerîf’te şöyle buyurulmaktadır: Cenâb-ı Hakk’ın amelleri yazan meleklerinden başka, yollarda dolaşarak Allâh’ı zikredenleri arayan melekleri vardır. Zikirle meşgul olan bir topluluk bulurlarsa, bulanlar diğerlerini; “Geliniz aradıklarınız burada” diye çağırırlar ve zikredenlerin etrafını çevirir ve onlarla semâ arasını doldururlar. Zikredenler dağılıp melekler semaya gittiklerinde, kullarının haline vakıf olan Allâhü Teâlâ sorar ve meleklerde cevap verirler:             “Benim kullarımı nasıl buldunuz?” Melekler: “Hamd ve sena ediyorlar. Zatı Sübhâniyeni tekbîr, taz’îm, tesbîh ediyorlar.” Allâh (c.c) buyurur: “Onlar beni gördüler mi?” Melekler: “Hayır görmediler.” Allâhü Teâlâ: “Eğer görselerdi ne yaparlardı?” Melekler: “Daha ziyâde hamd, tâzım ve tekbir ederlerdi.” Allâhü Teâlâ: “Onların benden talebi nedir?” Mele...

O Kadın 30 Yıldır Bizdedir Tek Gözlü Olduğunu Bilmiyorum

O Kadın 30 Yıldır Bizdedir Tek Gözlü Olduğunu Bilmiyorum Yine Şeyh Ebû Abdullah Hazretlerinin evlerinde tek gözlü bir kadın, 30 yıl hizmet ve ibadet etmiş, bir gün Hz. Şeyhin huzurunda, o kadının sözü geçer. Şöyle saliha, böyle zahide diye vasfederler. Hz. Şeyh; “Söylediğiniz kadın nerededir?” diye sorar. Onlar da: - Efendim, sizin evinizde olan tek gözlü kadından bahsediyoruz, derler. Bunun üzerine Hz. Şeyh yemin ederek: - 30 senedir o kadın bizdedir. Bir gözlü olduğuna vakıf değilim, buyurur. Demek ki, onda şevk ve muhabbet-i ilâhî o derece imiş ki, başka hiçbir eşyayı görmüyor. (Alıntı)

Anne Duasının Yüksek Bereketi

Anne Duasının Yüksek Bereketi Bayezid-i Bistami Hazretleri, yaşadığı müddet kendisini Allah'a ibadete, O'nun rızasını kazanmaya yönlendiren ve "Seni Allah'a teslim ettim" diyen annesine hizmette en ufak bir kusur göstermemiştir Annesinin küçük bir arzusunu büyük bir emir kabul edip, her durumda yerine getirmeye çalışırdı. Çünkü Allah'ın emri de böyle idi. Elinde olmadan iki sefer annesinin arzusunu yerine getiremeyen hazret, bu hususu büyük bir pişmanlık içinde şöyle anlatır; "Hayatımda yalnız iki defa annemin emrini değil, arzu ettiği işin niyetini anlayamadım ve yerine getiremedim. Her defasında bu iki olaydan dolayı bana mutlaka zararı dokundu. Birinde düştüm burnum ezildi, diğerinde ayağım kaydı düştüm, omuzumdaki su testisi kırıldı" dedi. Yine soğuk ve dondurucu bir kış gecesinde annesi yattığı yerden oğluna seslenip su istedi. Hazret hemen fırlayıp su testisini almaya gitti. Fakat testide su kalmamış olduğundan çeşmeye gidip, ...

Bir Ot Koparmanın Beş Zararı

Bir Ot Koparmanın Beş Zararı Zamanın Şeyhi Ebû Abdullah Hazretleri ile Şeyh Ahmed Bin Hazî Hazretleri bir gün, sahraya dolaşmaya çıkarak bir yerde otururlar. Ahmed Bin Hazî oturduğu yerden taze bir ot koparır. Fakat bu, Şeyh Ebû Abdullah'ın hoşuna gitmez ve şöyle buyurur: - Ya Şeyh Ahmed, bu otu koparmakla kendine beş şeyi zarar aldın. Birincisi:   Kalbini Cenabı Hak'kın tesbihinden gâfil ve boş kıldın. İkincisi:   Allahu Teâlâ Hazretlerinin zikrinden başka şey ile meşgul oldun. Üçüncüsü:   İnsanların önderi olduğundan, çok kimselerin de size bakarak böyle yapmasına sebep oldunuz. Dördüncüsü:   Kopardığın otu Rabbini tesbihten men ettiniz, Beşincisi:   Kıyamette nefsinizi sorguya mes'ul kıldınız, buyurdu. Bunun üzerine Şeyh Ahmed: - Ya Şeyh Abdullah, bu diyarda senin gibi vaiz ve nâsih bir kimse daha yoktur, diyerek kusurunu itiraf eder ve pişman olur. (Alıntı)

Kasîde-i Bürde

Kasîde-i Bürde   I- Bölüm: Rasûlullah Sallallahü Aleyhi VesellemAşkı بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيمِ Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla… اَ مِنْ تَذَكُّرِ جِيراٰنٍ بِذِي سَلَمِ مَزَجْتَ دَمْعاً جَرٰي مِنْ مُقْلَةٍ بِدَمٍ   Selem’deki yâranlarını-dostlarını mı hatırladın da, Gözünden akan gözyaşına kanını katıp karıştırmaktasın? Kanlı gözyaşı dökmektesin!   اَمْ هَبَّتِ الرِّيحُ مِنْ تِلْقٰآءِ كٰاظِمَةٍ وَوَاَوْمَضَ الْبرْقُ فِي الظَّلْمَاءِ مِنْ اِضَمٍ Yoksa, o şerefli şehir Medine-yi Münevvere tarafından bir rüzgâr mı esti? Yoksa, zifiri karanlık içindeyken İzam Dağı’ndan bir şimşek mi çaktı geçti?   فَمَا لِعَيْنَيْكَ اِنْ قُلْتَ اكْفُفَا هَمَتَا وَمَا لِقَلْبِكَ اِنْ قُلْتَ اسْتَفِقْ يَهِمِ Gözlerine ne oldu böyle ki “ağlama artık!” dedikçe coşuyor Gönlüne ne oldu böyle ki “yapma artık!” dedikçe gamı tasası artıyor… اَيَحْسَبُ الصَّبُّ اَنَّ الْحُبَّ مُنْكَتِمٌ مَا بَيْنَ مُنْسَجِمٍ مِنْهُ وَمُضْطَرِمٍ Gönülden ...