Kayıtlar

Mutluluğun Yedi Adımı

Mutluluğun Yedi Adımı 1- Daha az düşün daha fazla yaşa! 2- Daha az somurt, daha çok gülümse! 3- Daha az konuş, daha çok dinle! 4- Daha az yargıla, daha fazla kabul et! 5- Daha az izle, daha çok yap! 6- Daha az şikâyet et, daha çok takdir et! 7- Daha az kork, daha çok sev!

Kırmızı Gül

Resim
Kırmızı Gül Bir ülke varmış eskiden. Ve bu ülkede hiç ama hiç kırmızı gül yokmuş bütün güller beyaz renkteymiş. Bir de birbirini çok seven bir kız ve bir delikanlı varmış bu ülkede... Birbirlerine çok yakışıyorlarmış. Kız çok güzel delikanlı ise çok yakışıklıymış... Delikanlı bu kız için her şeyi yaparmış... Kıza evlenme teklif etmiş. Kız ise bir şartla demiş. ''Bana kırmızı renkte bir gül getirirsen seninle evlenirim''. Delikanlı çok üzülmüş çünkü hiç kırmızı gül yokmuş. Beyaz güllerle dolu bir bahçeye gitmiş aramış ama yok... Sonra oradaki bir bülbüle derdini yanmış... Bülbül dinlemiş genci... Ve en sonunda "Üzülme delikanlı, yarın buraya aynı saatte gel ve kırmızı bir gül göreceksin onu al kıza götür, evlenin mutlu olun... Sen onu çok seviyorsun mutluluk hakkın!" demiş. Çocuk biraz şaşkın ayrılmış oradan... Ertesi gün bahçeye gitmiş koskoca bahçe beyaz güllerle dolu yalnızca en ortada kıpkırmızı bir gül! Delikanlı biraz şaşkın biraz heyecanlı, ...

Emr-İ Bi'l-Ma'ruf Nehy-İ Ani'l-Münker

Emr-İ Bi'l-Ma'ruf Nehy-İ Ani'l-Münker Yazar: İslam Ansiklopedisi (Bütün ibadetlere verilen sevap, Allah yolunda cihada [savaşa]verilen sevaba göre, deniz yanında bir damla su gibidir. Cihad sevabı da, emr-i maruf ve nehy-i anil-münker sevabı yanında, denize nispetle bir damla su gibidir.) [Bir Hadis-i Şerif Meali, Kaynak: Deylemi] İyiliği emretme, kötülükten alıkoyma. Maruf, şerîatın emrettiği; münker, şerîatın yasakladığı şey demektir. Başka bir deyimle Kur'an ve sünnete uygun düşen şeye maruf; Allah'ın râzı olmadığı, inkâr edilmiş, haram ve günah olan şeye de münker denilir (Râğıb el-İsfahânı, el-Müfredât, s.505; M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, IV, 2357-2358; V, 3118). Yani marufu emretmek iman ve itaata çağırmak; münkerden nehyetmek de küfür ve Allah'a başkaldırmaya karşı durmaktır (Kadı Beydâvî, Envârü't-Tenzil, 2/232). Kur'an-ı Kerîm'de, ''Sizden hayra çağıran, marufu emreden, münkerden vazgeçirmeye çalışan bir ü...

Komşularının Yemediğini Yemeyen Bir Peygamber

Komşularının Yemediğini Yemeyen Bir Peygamber Bir gün mescidin avlusunda Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimize bir sepet turfanda hurma ikram edilir: - Buyur Ya Rasûlallah Sallallahü Aleyhi Vesellem, mevsimin ilk turfanda hurması, derler. Uzatılan sepete tereddütle bakar ve sonra şöyle sorar: - Komşularımız da şu anda böyle mevsimin ilk taze hurmasını yemeye başladılar mı? - Hayır, derler, henüz kimsenin bahçesinde hurma olgunlaşmadı. Mevsimin ilk turfanda hurması bizim bahçede olgunlaşır. Biz de herkesten önce siz tadasınız diye getirdik... Çevresine bakar, yolda oynayan çocukları görür, parmağıyla işaret ederek der ki: - Götürün bu taze hurmayı şu çocuklara verin. Ben yiyemem. Derler ki: Ya Rasûlallah Sallallahü Aleyhi Vesellem haram şüphesi yoktur. Tamamen kendi bahçemizin mahsulüdür. Buyurur ki; hurmanızı almayışım haram olma ihtimalinden dolayı değildir. Ben komşularımızın yemediklerini yiyerek, giymediklerini giyerek onlardan ayrı yaşamayı tercih e...

Çoban Çocuğu

Çoban Çocuğu Bir zamanlar her soruya insanı şaşırtacak cevaplar veren akıllı bir çoban çocuğu varmış. Şöhreti etrafa öyle yayılmış ki, kral da merak edip çocuğu saraya davet etmiş: “Sana üç soru soracağım.” demiş. “Birinci sorum şu: Dünyadaki bütün denizlerde kaç damla su vardır?” “Haşmetli kralım... Yeryüzündeki bütün ırmakların akışını durdurun bir süre... Ben sayarken yanlış olmasın. Sonra ben size denizlerde kaç damla su olduğunu söyleyeceğim...” Bu akıllıca cevaba hayret eden kral ikinci soruyu sormuş: “Gökyüzünde kaç yıldız vardır?” Çoban çocuğu: “Bana büyük bir tabaka kâğıt verin.” demiş. Kâğıt getirilince, üzerine sayılamayacak kadar nokta koymuş. Sonra kâğıdı krala uzatarak: “Bu kâğıdın üzerinde ne kadar nokta varsa gökyüzünde de o kadar yıldız vardır. Sayın inanmazsanız.” demiş. Kral son soruyu sormuş: “Sonsuzluk nedir?” “Bizim köyde bir dağ vardır. Yüksekliği, genişliği, uzunluğu tam bir saat çeker. Oraya yüzyılda bir kuş gelir ve gagasını bir k...

Türkiye ile İslam Dünyasının Kara Bağlantısını Kesmek

Türkiye ile İslam Dünyasının Kara Bağlantısını Kesmek DAEŞ'in tasfiyesi 'üst akıl'dan! DAEŞ bahanesiyle uluslararası destekle başlatılan operasyonun amaçlarından biri Türkiye ile İslam dünyasının kara bağlantısını kesmek. Son bir ayda Irak ve Suriye'de devlet ve bölgesel güçlerin uluslararası destekle gerçekleştirdiği DAEŞ operasyonları, zamanlaması ve hızıyla dikkat çekti. Irak ordusu, Felluce'den sonra Musul'a, Esed ise Rakka'dan sonra Tabqa'ya yönelecek. “Maksat; Türkiye'nin İslam dünyası ile bağlantısını kesmek, İsrail'i büyütmek” yorumları öne çıkıyor. Haziran 2013'te Irak ordusunun DAEŞ terör örgütü karşısında Musul'u tek kurşun sıkmadan teslim edişi, Felluce'den çekilmesi, DAEŞ'in Suriye rejiminin gözleri önünde Rakka'da yuvalanışı ve Münbiç'i ele geçirmesindeki muamma akıllardaki yerini korurken, son bir ayda terör örgütüne yönelik alelacele başlatılan operasyonlar dikkat çekti. Baş döndürücü hızla gel...

Okumayı Sevmeyen Bir Milletiz…

Resim

Böyle örnek oluyordu insanlığa!

Böyle örnek oluyordu insanlığa! Onun ideali, insanlığa hizmetti, yoksa insanlığın kendisine hizmeti değildi. O sebepten eline geçene yemek yedirir, içmez içirir, yönettiği insanların mutluluğuyla mutlu olurdu. Yine âdeti üzere bir miktar imkân biriktirmiş, çevresine de münadiler göndermişti. Sesleniyorlardı Medine sokaklarında münadiler: - Resulullah mescidin önünde muhtaçları bekliyor. Miskin derecesinde ihtiyaç sahibi olanlar gelsin, hisselerine düşecek yardımı alsın, kimse mahrum kalmasın! Az sonra mescidin önüne muhataplar toplanmışlardı. Mutluydular. Çünkü kasıp kavuran ihtiyaçlarının hiç olmazsa bir kısmını karşılayacak imkâna kavuşacaklardı. Nitekim düşündükleri gibi de oldu. Efendimiz gelenleri Şöyle bir gözden geçirdikten sonra mevcudu da hesap ederek önünden geçenlere hisselerini veriyor, onlara tebessümle bakarak mutluluğunu da açıkça hissettiriyordu.   Mutluydu. Çünkü O'nun en büyük mutluluğu insana yardım, insana hizmetle meydana geliyordu. İşte o anda...

Bill Gates

Bill Gates   Bill Gates Microsoftsun bir seminerinde bilgisayar sektöründeki gelişmenin hızını anlatmak için şöyle bir benzetme yapmış. "Eğer Volkswagen firması son 25 yıl içinde bilgisayar sektörü kadar hızlı gelişmiş olsaydı bugün 500 dolara alacağımız arabalara 25 dolarlık benzin koyup dünya turu atmamız mümkün olacaktı" Birkaç gün sonra VW firmasının bir basın açıklaması yayınlanmış. "Eğer otomotiv sektörü Bill Gates in işletim sistemi gibi gelişmiş olsaydı, her alacağımız arabada tek koltuk olacak, diğer koltuklar için ekstra lisans parası ödemek zorunda kalacaktık; arabamız sadece bizim ürettiğimiz benzinle çalışacak; gösterge tablosundaki tüm ikaz ve uyarı ışıkları yerine üzerinde: “Arabanız Geçersiz Bir İşlem Yürüttü Ve Kapatılacaktır!” yazan tek bir lamba olacaktı. Ayrıca her kazadan sonra arabanın hava yastıkları açılmadan önce bir düğmenin üzerinde  “Hava Yastıkları Açılacak Emin Misiniz”  diyen bir ışık yanaca...

Bilgisayar Acemisi (Komik Gerçek Olay)

Bilgisayar Acemisi (Komik Gerçek Olay) WordPerfect'in yardım hattında banda alınmış bir telefon konuşması. Bu konuşma sonrası helpdesk elemanı işinden kovuluyor. Kovulduktan sonra da şirketi kendisini  "Gerekçesiz" isten çıkardığı için mahkemeye veriyor. İşte Telefon Konuşması : - Yardım hattı, buyurun, nasıl yardımcı olabilirim? - Bir sorunum var. - Nasıl bir sorun? - Yazı yazıyordum, birden bütün kelimeler gitti? - Gitti mi? - Yok oldu! - Ekranda şu anda ne görüyorsunuz? - Hiç bir şey! - Hiç bir şey mi? - Yazdığım hiç bir şey ekrana çıkmıyor. - Hala Wordperfect programında mısınız yoksa programdan çıktınız mı? - Bunu nereden bileyim? - Ekranda bir "C" harfi görüyor musunuz? - Bir "hece" mi... - Boş verin. Ekranda yanıp sönen bir çizgi var mı? - Söyledim ya hiç bir şey yazmıyor. - Monitör üstünde yanan bir lamba var mı? - Monitör ne? - Ekranı olan yer, televizyon gibi... Çalıştığını gösteren küçük bir lamba var mı? - Bilmiyorum...

Her Cuma Kazancını Ölmüşlerine Bağışlıyordu

Her Cuma Kazancını Ölmüşlerine Bağışlıyordu Çok parası yoktu. Bunun için ölmüşlerine hayır yapamıyor, sevap bağışlayamıyordu. Hâlbuki ölen akrabalarının kendisinden hediye beklediklerini biliyordu. Ölmüşler dirilerden mutlaka sevap hediyesi beklerdi. Düşündü, taşındı, nihayet kararını verdi: — Bundan sonra cuma günlerimin kazancını ölmüşlerime tahsis edeceğim. Ne elime geçerse onunla hayır işleyip sevabını geçmişlerime bağışlayacağım. Gariptir ki kararından sonra cuma günkü işleri açıldı, alıp sattığı şeylerden iyi kazanç elde etti. Akşamlan yoksulların evleri önünden geçiyor, rastladığı çocuklara parayı veriyor, bazan da aldığı giyim eşyasını gönderiyordu. Yine bir cuma günü, sabahın erken saatinde iş yerini açmış, müşteri beklemeye başlamıştı. Saatler geçti, gelip giden olmadı. Öğleyin cumayı kılıp tekrar iş yerine geldi, yine müşterinin geldiği görülmedi. O gün eline tek kuruş geçmemiş, ölmüşlerine bir sevap bağışlayamamıştı. İkindi namazını kıldığı caminin imamına üzüntü i...

Deneyim

Deneyim 60'lik ünlü ressam, bir lokantaya girer. Gerçi cebinde parası yoktur ama aldırmaz. Lokantacıya yapacağı portresine karşılık yemek yemek istediğini söyler. Güzelce karnını doyurur. Sonra bir çırpıda lokantacının portresini çizerek masaya bırakır. Kalkarken adam gelir, resme bakar, beğenir. "Güzel ama" der lokantacı "Bir dakikada yaptınız bunu, oysa bir saattir yiyorsunuz". Ressam; "Bir dakika değil, 60 yıl ve bir dakika" diye karşılık verir. Demek ki tecrübe bir dakikada kazanılmıyor. İnsanın yıllarını hatta ömrünü alıyor.

Affetmenin Hafifliği

Affetmenin Hafifliği Bir lise öğretmeni bir gün derste öğrencilerine bir teklifte bulunur: "Bir hayat deneyimine katılmak ister misiniz?" Öğrenciler çok sevdikleri hocalarının bu teklifini tereddütsüz kabul ederler. "O zaman" der öğretmen. "Bundan sonra ne dersem yapacağınıza da söz verin" Öğrenciler bunu da yaparlar. "Şimdi yarınki ödevinize hazır olun. Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz!" Öğrenciler, bu işten pek bir şey anlamamışlardır. Ama ertesi sabah hepsinin sıralarını üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine şöyle der öğretmen: "Şimdi, bugüne dek affetmeyi reddettiğiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun." Bazı öğrenciler torbalarına üçer-beşer tane patates koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur. Öğretmen, kendisine "Peki, şimdi ne ol...

Bizi de Duâna Dâhil Et!

Bizi de Duâna Dâhil Et! Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Şüphe yok ki, Safa ile Merve Allah'ın koyduğu nişanlardandır. Her kim Beytullah'ı ziyaret eder veya umre yaparsa onları tavaf etmesinde kendisine bir günah yoktur. Her kim gönüllü olarak bir iyilik yaparsa şüphesiz Allah kabul eder ve (yapılanı) hakkıyla bilir.” (Bakara, 158) Rasûlullah (sav) buyurdular: "Ramazan ayında yapılan umre, tam bir hac sayılır yahut da benimle birlikte yapılmış bir haccın yerini tutar." (Buhârî, Umre 4; Müslim, Hac 221.) Peygamber Efendimiz (sav), umre için kendisinden izin isteyen Hz. Ömer’e: “–Kardeşcağızım, bizi de duâna dâhil et, bizleri unutma!” buyurmuştur. (Tirmizî, Deavât, 109/3562) Hz. Ömer (ra), bu iltifatkâr talep karşısındaki hâlini: “–Rasûlullâh (sav)’in bu sözüne karşılık bana dünyâyı verselerdi bu kadar sevinmezdim.” diyerek dile getirmiştir. (Ebû Dâvûd, Vitir, 23/1498) (Osman Nûri Topbaş, Hacc-ı Mebrûr ve Umre, Erkam Yay.) Dua ederken yapacağımız duala...

Derviş İle Sarhoş

Derviş İle Sarhoş Sarhoşun biri şarap şişesiyle caminin önünden geçerken camiden çıkan bir dervişin dikkatini çeker ve derviş sarhoşa der ki: -Birader şu şişeni bana versene! Sarhoş şaşkın şekilde; - Sen yeni camiden çıktın şarabı ne yapacaksın be adam? Derviş der ki: -Şarabı caminin içene dökeceğim! Sarhoş hiddetlenir kızgın bir şekilde: -Sen nasıl Allah'ın evine şarap dökersin Allah’tan korkmaz mısın? Ben kırk yıldır içki içerim ama böyle bir şeyi asla yapmam. Şarabı da sana bu iş için vermem! Haydi, başka kapıya git. Beni bulaştırma ben Allahtan korkarım! Der... Ama dervişin de tam istediği cevabı bilmeden vermiştir. Derviş taşı gediğine ustalıkla koyar: -Be adam sen şu kul yapısı adına cami dediğimiz taştan topraktan yapılmış binanın içine saygından şarap döktürmezsin ama nasıl olurda Allah’ü Teâlâ’nın sana rahmeti ve lütfu ile emanet edip kendisine kul olup ibadet etmeni istediği şu mükemmel ve muazzam beden sarayının içine şarap dökersin? (Alıntı)

Yaşanmış Bir Hikâye: Lâstiklerini Değiştiremeyen Taksici

Yaşanmış Bir Hikâye: Lâstiklerini Değiştiremeyen Taksici İran- Irak Savaşında kaybettiği kocasının biriktirmiş olduğu imkânları da çoktan tüketmiş, bir gün aç, bir gün tok yaşar hale gelmişlerdi. Kendi neyse de geride kalan üç çocuk yokluk bilmiyor, acıkınca feryadı basıyorlardı. Kerkük'ün sokaklarında ise sefalet kol geziyordu. Kim kime yardım edecek, destek olacaktı? İşsizlik yaygındı. Çevresi de perişandı. Bir yanı yıkılmaya yüz tutmuş evceğizinin camından yola doğru ümitsizce bakarken bir taksinin kapının önünde durduğunu, içinden de bir yolcunun indiğini gördü. Demek ki taksi şoföründe az çok para olacaktı. Çünkü müşteri indirmişti. Bütün cesaretini ve ümidini toplayarak evden çıkıp yola koştu. Yaklaşıp direksiyon başında arabasını hareket ettirmek üzere olan şoföre seslendi: – Sakın beni dilenci falan zannetmeyin. Üç çocuğumla üç gündür aç beklemekteyim. Bu gidişle namusumun lekelenmesinden korkmaya başladım. Allah rızası için yardımda bulunun. Ben açlıktan ölmeye razı...

Cami Ve Gençlik

Cami Ve Gençlik “Cami” ve “Gençlik” İslam’ın “ Asr -ı Saadetini” hatırlatıyor. Gençliği pırıl pırıl, tertemiz bir peygamber, etrafında kenetlenmiş mübarek sahabesi, fethinden önce putlarla dolu, sonrasında kıblemiz olan Kâbe, Hicretle beraber Takva Mescidi Kuba ve İslam’ın en güzel yaşandığı Mescid-i Nebi. Buralarda fedakarlığın ve başarının zirvesine ulaşmış genç sahabîler. Asr Suresi’nin üçüncü ayetinde ifade edilen: “İman edip, salih amel işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler başka, Onlar ziyanda değillerdir.” (1) İfadesinin gerçek adresi ve sahibi o mübarek Sahabe-i Kiram’dır. (Allah hepsinden razı olsun).   Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) kadın-erkek, genç-ihtiyar, zengin-fakir, hür ve köle herkesi İslam’a davet etmiştir. Ancak bunlar içerisinde İslam’ı ka-bul edenlerin çoğunluğunun gençler olduğu bilinmektedir. Daha Mekke’de iken İslam’ı ilk kabul edenlerden Hz. Ali, Zeyd b. Harise, Abdullah b. Mesud, Zübeyr b. Avvam, Abdurrahman b. Avf, Sa’d b. ...

George Bernard Shaw Ve İslâmiyet

George Bernard Shaw Ve İslâmiyet 1950 senesinde ölen Bernard Shaw, ölümünden bir müddet evvel, bir dünya seyahatihe çıkmıştı. Bombay’dan geçerken “THE LIGHT” gazetesi “İslâmlaşmak” tabiriyle ne kastettiğini bizzat kendisinden öğrenmek üzere, meşhur yazardan bir röportaj talep etti. Bu husustaki görüşlerini Bernard Shaw The Light muhabirine, şu şekilde izah etti: – “Hayret verici bir canlılığa sahip olduğu için, Muhammed’in Sallallahü Aleyhi Vesellemin dinine karşı öteden beri yüksek bir hürmet beslerim. Bana öyle geliyor ki, daima değişmekte olan hayatın değişik safhalarında ve her devre uyacak bir görüntüsü olan yegâne dindir. Benim gibi, oldukça şöhret kazanmış kimselerin gelecek hakkındaki Kanaatlarına önem vermek gerekir. Ben İslâmiyet için, yarınki Avrupa tarafından kabul edileceğini söyledim. Nitekim bugünkü Avrupa, İslamiyet’i böyle görmeye başlamıştır. Ortaçağda kilise, tabilerine, taassup veya cehalet yüzünden İslamiyet’i karanlık renklerle tasvir etmişti. Onlar Muham...

Çanakkale Savaşında Namaz

Resim
Çanakkale Savaşında Namaz İngiliz’in, vakit vakit gemilerden, siperden... Yine bolca gülle, bomba savurduğu bir gündü. Hızlı hızlı geçiyordum, tehlikeli bir yerden Birden bire gözlerime büyük bir şey göründü. Böyle büyük görünen şey küçücük bir insandı, Fakat bana çok dokundu, ayaklarım bağlandı. Ateşlerin yaladığı bu düzlükten geçenler, Güllelerin cehennemlik yağmurundan kaçarken... Yolun biraz kenarında, tek başına bir nefer, Pervasızca bombalardan, ateşlerden, her şeyden... Kendisine, süngüsünden bir mihrapçık kurmuştu, Sonra onun karşısında namazına durmuştu. Ne havada ıslık çalan… Ve düştüğü yerlere, Kızgın çelik dahmelerle ölüm saçan gülleler... Ne semâda ifrit gibi, vızıldayan tayyâre, Ne dünyalık bir düşünce ne bir korku ne keder… Onun demir yüreğini oynatmaktan acizdi, Sanki toplar, şarapneller tehlikesiz... sessizdi!.. Potinleri yanındaydı... Onun büyük saygısı, Kunduralı ibadeti görmüyordu muvâfık. Böyle temiz bir yüre...

Asla Pes Etme!

Asla Pes Etme! Zamanın birinde Yunanistan’da yeni Avukat olmuş biri işe başlar. Aldığı davaları kaybeder. Hangi davayı alıyorsa kaybediyor bu yüzden davayı veren müvekkilleri ona hakaret, küfürler etmeye hatta döverler. Çünkü Bu avukat kekeme konuşma kabiliyeti oldukça zayıf bu nedenle müvekkillerinin davalarında istediği performansı yapamayıp konuşamıyordu…          Avukat, işe ara vererek yalnız başına sahil kenarında yaşamaya başlar. Her sabah deniz kenarına giderek Sahildeki çakıl taşlarını alarak ağzına bırakıp kendi kendine konuşmaya başlar. Her sabah bunu yapmaya başlar. Uzun süre sonra kekemesini bastırarak akışkan bir dil ile konuşmaya başlar. Daha sonra şehre geri döner ve işine başlar.  Dava almaya başlar ve kazanır. Sürekli kazanmaya başlar o denli olur ki artık bir dava bile kaybetmez. Aldığı ne dava varsa kazanır. Ülkenin her yerinde zengin iş adamları onu davalarına davet eder ve muazzam para teklif ederlerdi. O kada...