Kayıtlar

Hayattan Ders Almalı

Hayattan Ders Almalı Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde bir kasabada yaşayan dünyalar güzeli bir kız varmış. Bu kız öyle güzelmiş ki çok uzak şehirlerden ve ülkelerden çok zengin, çok yakışıklı, asil pek çok delikanlı onu görmeye gelirmiş. Kendisiyle evlenmek isteyen nice prensi, nice şövalyeyi reddeden güzel kız kimseleri beğenmezmiş. Bu arada aynı kasabada yaşayan ve bu kıza âşık olan bir delikanlı da bu kızı istemiş. Ama kız onu da reddetmiş. Aradan uzun yıllar geçmiş. Bizim delikanlı kasabadan ayrılmış. Kendine başka bir hayat kurmuş ve evlenmiş, çoluk çocuğa karışmış. Bir gün yolu bir zamanlar yaşadığı güzel, küçük kasabaya düşmüş. Orada tanıdık birine rastladığında aklına bir zamanlar orada yaşayan dünyalar güzeli kız gelmiş ve ona ne olduğunu sormuş. Yaşlı adam önünde gül bahçesi olan bir evi göstererek kızın evlendiğini söylemiş. Bizimki bir zamanlar herkesi reddetmiş olan kızın kocasını çok merak etmiş. Bir gün gizlenip kocasını evden çıkarken görmüş. Kızın kocası ...

Gülümseme!

Gülümseme! Genç kız üzgün görünen yabancıya gülümsedi. Adam kendini daha iyi hissetti. Geçmişte bir arkadaşının yaptığı bir iyiliği hatırladı ve ona bir teşekkür mektubu yazdı. Bu mektup arkadaşının öyle hoşuna gitti ki yemek yediği lokantada iyi bir bahşiş verdi. Bu bahşişin miktarına şaşıran garson, paranın bir kısmını yolda gördüğü fakire verdi. Fakir adam çok sevindi çünkü iki gündür ağzına bir lokma koymamıştı. Yemeği bittikten sonra kaldığı izbe odaya gitmek üzere yola koyuldu. Yolda soğuktan titreyen bir köpek yavrusuna rastladı ve onu alıp eve götürdü. Soğuktan kurtulup başını sokacak yer bulduğu için köpekçik çok mutluydu. Gece evde yangın çıktı. Köpek yavrusu havlamaya başladı. Bütün ev halkını uyandırana dek havladı ve böylece bütün ev halkı kurtuldu. Kurtulan çocuklardan birisi büyüdü ve cumhurbaşkanı oldu. Bunların olmasını sağlayan ise bir kuruşa bile mal olmayan masum, sıcak ve içten bir "Gülümseme" idi

Meleğin Adı: Anne

Meleğin Adı: Anne Bir zamanlar dünyaya gelmeye hazırlanan bir çocuk varmış. Bir gün Tanrı'ya sormuş: Tanrım, beni yarın dünyaya göndereceğini söylediler, fakat ben o kadar küçük ve güçsüzüm ki, orada nasıl yaşayacağım? Tüm meleklerin arasından senin için bir tanesini seçtim. O seni bekliyor olacak ve seni koruyacak. Meleğin sana her gün şarkı söyleyecek ve gülümseyecek. Böylece sen onun sevgisini hissedecek ve mutlu olacaksın. Peki... İnsanlar bana bireyler söylediklerinde, dillerini bilmeden söylenenleri nasıl anlayacağım? Meleğin sana dünyada duyabileceğin en güzel ve tatlı sözcükleri söyleyecek, sana konuşmayı dikkatle ve sevgiyle öğretecek. Peki, Allah’ım, ben seninle konuşmak istersem ne yapacağım? Meleğin sana ellerini açarak bana dua etmeyi de öğretecek. Dünyada kötü adamlar olduğunu duydum, beni kim koruyacak? Meleğin seni kendi hayatı pahasına dahi olsa daima koruyacak. Fakat ben seni bir daha göremeyeceğim için çok üzgünüm. Mel...

Abraham Lincoln'un Oğlunun Öğretmenine Yazdığı Mektup

Abraham Lincoln'un Oğlunun Öğretmenine Yazdığı Mektup Öğrenmesi gerekli biliyorum; tüm insanların dürüst ve adil olmadığını, fakat şunu da öğret ona, her alçağa karşılık bir kahraman, her bencil politikacıya karşılık kendini adamış bir lider vardır. Zaman alacak biliyorum fakat eğer öğretebilirsen ona kazanılan bir doların bulunan beş dolardan daha değerli olduğunu öğret. Okulda hata yapmanın hile yapmaktan çok daha onurlu olduğunu öğret ona... Kaybetmeyi öğrenmesini öğret ona ve hem de kazanmaktan neşe duymayı. Ona kendi fikirlerine inanmasını öğret, herkes ona yanlış olduğunu söylediğinde dahi... Eğer yapabilirsen, üzüldüğünde bile nasıl gülümseyeceğini öğret ona... Ona kuvvetini ve beynini en yüksek fiyatı verene satmasını, fakat hiçbir zaman kalbi ve ruhuna fiyat etiketi koymamasını öğret. Nazik insanlara karşı nazik, sert olanlara karşı da sert olmasını öğret ona. Herkes birbirine takılmış bir yöne giderken kitleleri izleyemeyecek gücü verm...

Şeyh Edebali Kimdir?

Şeyh Edebali Kimdir? Şeyh Edebali (1206 – 1326), Osmanlı Devleti'nin kuruluş yıllarında yaşamış bir İslam ilahiyatçısı-din bilgini, Ahi şeyhi, Osman Gazi'nin kayınbabası ve hocası, Orhan Gazi'nin dedesi bir anlamda da sonradan imparatorluk olacak Osmanlı Devleti'nin fikir babasıdır. Ciddi kaynaklara göre, aslen Karamanlı'dır. İlk tahsilini memleketinde yapan Edebali, tahsilini Şam'da tamamlamıştır. Tefsir, hadis ve özellikle İslam hukukunda uzmanlaşmıştır. Mevlana gibi, zamanının büyüklerinin sohbetinde bulunmuştur. Tasavvuf yoluna girdiği, Baba İlyas halifelerinin ileri gelenlerinden olduğu belirtilmektedir. Doğum tarihi kesin olmamakla beraber, 1206 yıllarında doğduğu tahmin edilmektedir. Alim, faal, varlıklı, çevresi için örnek teşkil eden bir kişi olan Şeyh Edebali, Eskişehir yakınlarında İtburnu denilen köyde yaşar, yaptırmış olduğu zaviyede öğrenci yetiştirir ve halkı aydınlatırdı. Bilecik'te bir dergah yaptırmış, Osman Gazi'yi de birç...

Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye Nasihati 3

Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye Nasihati 3 Sabırsız olmaz oğul! Sabırsız menzile varılmaz! Kaf Dağı sabırsız ulaşılmaz. Sabır kara bir dikeni yutmak, diken içini parçalayıp geçerken de hiç ses çıkarmamaktadır! İnsan ocaklar gibi yanmalı, yanmalı da kimselere gamını ilân etmemelidir… Gözünü ötelere dikesin oğul! Hesabını idealine göre yapasın! Şunu da asla unutmayasın: Her şeyin vakti tayin edilmiştir. Vaktinden önce öten horozun başı kesilir… Vazifen çetin, yükün ağırdır oğul! Hizmette önde, ücrette geride olasın… Vazifenin en ağırına talip olmakta kaçınmayasın! Vazifenin ağırlığı, Yaratan'ın kullarına ihsanıdır. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördüğünü söyleme, bildiğini bilme, sözünü unutma, sözü söz olsun diye söyleme! Bizler nefreti eritmek için, muhabbetin asaletini dünyaya yeniden hâkim kılmak için çıktık yola... Bu yolda utanacak bir şeyimiz yoktur. Muhabbet yolunun gizlisi saklısı yoktur oğul! Ama altının değerini de sarraf bili...

Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye Nasihati 2

Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye Nasihati 2 Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke, sâdece id a re edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar... [1] İnsan, bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi, kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca, laflamaya başlar. Laf, dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflâh etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir! Kişinin gücü, günün birinde tükenir; ama bilgi, yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür, eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı! Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli. Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş, yaşatmak için o...

Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye Nasihati 1

Resim
Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye Nasihati 1 “Ey Oğul! Beysin! Bundan sonra, öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana... Suçlamak bize; katlanmak sana... Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana... Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adâlet sana... Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana... Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana… Ey Oğul! Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı… Allah’ü Teâlâ, yardımcın olsun! Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın, uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız; kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize vaat edilenin önünü açmalıyız, tıkanıklığı temizlemeliyiz. Oğul! Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelâmlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını...

Ertuğrul Gazi’nin Oğlu Osman Gazi’ye Nasihati

Resim
Ertuğrul Gazi’nin Oğlu Osman Gazi’ye Nasihati     Bak oğul! Geçmişini bilmeyen geleceğini bilemez! Osman. Geçmişini bil ki, geleceğe sağlam basasın! Nereden geldiğini bil ki, nereye gideceğini bilesin! Beni kır, şeyh Edebalî’yi kırma. O bizim boyumuzun ışığıdır! Terazisi dirhem şaşmaz! Bana karşı gel, ona gelme! Bana karşı gelirsen üzülür, incinirim! Ona karşı gelirsen gözlerim sana bakmaz! Baksa da görmez olur! Sözümüz Edebalî için değil senceğiz içindir! Bu dediklerimi vasiyetim say! Durmaya ve dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü zaman yok, süre ise çok az... Ertuğrul Gazi

Stanford Üniversitesi

Stanford Üniversitesi Kaba saba, soluk, yıpranmış giysiler içindeki yaşlı çift, Boston treninden inip utangaç bir tavırla rektörün bürosundan içeri girer girmez, sekreter masasından fırlayarak önlerini kesti... Öyle ya, bunlar gibi ne idüğü belirsiz taşralıların Harvard gibi üniversitede ne işleri olabilirdi? Adam, yavaşça rektörü görmek istediklerini söyledi. İşte bu imkânsızdı. Rektörün o gün onlara ayıracak saniyesi yoktu. Yaşlı kadın, çekingen bir tavırla; "Bekleriz" diye mırıldandı...Nasıl olsa bir süre sonra sıkılıp gideceklerdi.. Sekreter sesini çıkarmadan masasına döndü.. Saatler geçti, yaşlı çift pes etmedi.. Sonunda sekreter, dayanamayarak yerinden kalktı. "Sadece birkaç dakika görüşseniz, yoksa gidecekleri yok" diyerek rektörü iknaya çalıştı. Anlaşılan çare yoktu.. Genç rektör, isteksiz bir biçimde kapıyı açtı. Sekreterin anlattığı tablo içini bulandırmıştı. Zaten taşralılardan, kaba saba köylülerden nefret ederdi. Onun gibi bir adamın ofisin...

Fark

Fark Bakan olan görgüsüz birisi şoförüne sorar. "Şoför söyle bakalım eşekle şoför arasında ne fark vardır?" Şoför bir süre düşündükten sonra mahcup bir şekilde; "Bilemedim bakanım" diyor. Bakan cevap olarak: "Eşeğe çüş deyince, şoföre ise dur deyince durur" demiş. Bunun üzerine şoför çok sinirlenmiş ama karşıdaki bakan olduğu için bir şey söyleyememiş. Belirli bir süre sonra bu defa şoför bakana: "Bir soru sorabilir miyim bakanım" der. Bakan da: "Sor bakalım" der. Şoför sorar: "Eşekle bakan arasında ne fark vardır?" Bakan bir süre sonra: "Bulamadım şoför söyle bakalım" diyor. Bunun üzerine şoför de: "Vallahi bakanım ben de bulamadım herhalde hiç fark yok"

Başarılı Olanlar Ve Olmayanlar

Başarılı Olanlar Ve Olmayanlar Başarılı insan daima çözümün bir parçasıdır; Başarısız insan daima sorunun bir parçasıdır. Başarılı insanın her zaman bir programı; Başarısızın ise her zaman bir mazereti vardır. Başarılı insan her soruna bir çözüm bulur; Başarısız her çözümde bir sorun görür. Başarılı insan en olumsuz durumda bile bir çıkış noktası görür; Başarısız ise en olumlu durumda bile engeller bulur. Başarılı insan "Zor olabilir, ama imkânsız değil" der; Başarısız "Mümkün olabilir ama çok zor" der. Başarılı insan evrenin uçsuz bucaksız olduğunu bilir; Başarısız insan evreni kafasının büyüklüğü kadar sanır.

Sana Bir Mailim Var

 Sana Bir Mailim Var  O, yaşanan gelişmelerin gerisinde kalmayanlardandı. Hatta fazla ilerisine gidenlerden biri olduğu dahi söylenebilirdi. Hangi teknolojik yenilik olsa, onu herkesten önce öğrenip edinmeye çalışır; bunun kendisi için gerekli olup olmadığı, gerekliyse dahi ne kadar gerekli olduğu, nerede kullanıp nerede dur demesi gerektiği gibi konulara pek kafa yormazdı. En yeni aletler, en gelişmiş bilgisayar programları, en son keşifler... O bu işlerin adamıydı. Arkadaşları ‘teknik adam’ adını takmışlardı bu yüzden kendisine.  Yaşadığı ülkenin internet denilen yeni gelişmeyle ilk tanıştığı yıllarda, bu gelişmeyle ilk tanışanlardan biri oydu. İnternete kendisini öyle kaptırmıştı ki, işten gelir gelmez bilgisayarın başına oturur, çoluk çocuğun yüzüne bakmadan önce e-mail var mı diye bilgisayara bakar bir haldeydi. En başta hanımı rahatsız olmuştu bundan. “Benim kumam bilgisayar” diye dert yakınmaya başlamıştı arkadaşlarına. “Kocam onun yüzüne bakmaktan bizi görm...

Geri Alınan Dua

Geri Alınan Dua  Bir imam ve müezzin, câmilerine getirilen bir cenazeyi kaldırdıktan sonra, mezarcıyı da yanlarına alarak aynı kabristanda yatan bir evliyayı ziyaret etmişler. Mezarcı, tam ayrılacakları sırada: - Muhterem hocam, demiş. Bu fırsat, bir daha ele geçmez. Hazır dua ederken, diğer insanlarda olmayan bir şeyi isteyelim. İmam, Allah’ın verdiği nimetlerin herkese yettiğini ve daha fazlasına göz dikmenin nankörlük sayılacağını defalarca söylemiş ama boşuna. Sonunda mezarcıyı kıramamış ve hiç kimsenin göremediği şeyleri görecek gözlere sahip olmak için Allah’a niyazda bulunmuşlar. Duaları, icabet saatine rasgeldiği için kabul edilmiş. Ve bunu ilk fark eden de imam olmuş. İmam efendi, o evliyaya son bir Fatiha okuduktan sonra “âmin” demek için ellerini havaya kaldırdığında bir de ne görsün? Gökyüzünde dolaşan koca bir göl, üzerlerine doğru gelmiyor mu? Rengi bir anda sapsarı kesilen imam, anında kelime-i şahadet getirdikten sonra: - Hakkınızı helâl edin kardeşle...

Şems-i Tebrizi’den Güzel Sözler 2

Şems-i Tebrizi’den Güzel Sözler 2 ·     Allah’ü Teâlâ bir insanı senin elinle ayağa kaldıracaksa, sen nasıl elini uzatmazsın? Allah’ü Teâlâ seni insanlara sevdirmek istiyor, Allah’ü Teâlâ senin dağılmış parçalarını topluyor. Aşka nankörlük etme! ·      Âşık odur ki, Allah’ü Teâlâ’dan aldığı aşk emanetini Allah’ü Teâlâ’ya verir. Aşk mezhebinde her şey Yüce Aşk'a kurbandır. ·      Sen, Kıyamet günü; “Nefsim! Nefsim! Diyeceksin. Hz. Muhammed Sallallahü Aleyhi Vesellem, “Ümmetim! Ümmetim!” diyecek. Cennet-i Âlâ, “Hissem! Hissem!” diyecek. Nar-ı Cehennem, “Payım! Payım!” diyecek. Rabbu'l-Âlemin Celle Celâlüh, “Kulum!” Kulum!” diyecek. ·      Sen nasıl bir pınarsın Mevlana'm, içtikçe daha çok susadığım... Hz. Şems-İ Tebrizi Rahmetullâhi Aleyh