Ölümden Önceki Hastalığın Güzelliği
Ölümden Önceki
Hastalığın Güzelliği
Allah
Teâlâ’nın peygamberlerin bedenlerine âdetâ bir emâneti teslim ediyormuş gibi
çeşitli hastalık ve sıkıntılar vermesinin, vefât edecekleri sırada onlara
üstüste acı ve ıstıraplar çektirmesinin bir hikmeti de, bu sıkıntıların onların
rûhi güçlerini zayıflatması, böylece ruhlarının bedenlerinden kolayca
ayrılması, can çekişme hâlinin sıkıntısız olması içindir
Hastalık
çekmeden ansızın gelen ölümler ise böyle kolay değildir, ölmek üzere olan
kimsenin hâline bakınca ona ölümün sert mi, yumuşak mı, zor mu. kolay mı
geldiği anlaşılır. Nitekim Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Mümin,
bir demet ekin gibi yumuşak ve dayanıklıdır; rüzgâr onu kâh o tarafa, kâh bu
tarafa yatırır.“ (Buhari, Merda 1, nr.5643,5644)
Ebû
Hüreyre Radıyallahu Anhın rivayetine göre ise Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurmuştur;
“Mümin bir
demet ekine benzer; ekin yumuşak ve dayanıklı olduğu için rüzgâr onu estiği
yöne doğru eğer. Rüzgâr sakinleşince, eğilmeden dosdoğru kalır. Mümin de
öyledir; başına belâ gelince ona katlanır. Kâfir ise sert ve düz dağ servisine
benzer; belâlar karşısında eğilip doğrulmayı bilmez. Ölüm gelip de Allah onu
bir defada söküp devirinceye kadar hep öyle kalakalır.” (Buhari,Merda
1,5644,Tevhid 31,nr.7466)
Bu hadîs-i
şerifte anlatılan şudur: Mü’minin başına belâlar ve hastalıklar gelir; Cenâb-ı
Hakk’ın ona takdir buyurduğu her şeye razı olup boyun büker. Başına gelen
sıkıntılardan dolayı şikâyette bulunmaz, itiraz edip öfkelenmez. Tıpkı bîr
demet ekinin rüzgâra boyun eğişi, estiği yöne doğru eğilişi gibi o tüm
sıkıntılara sabreder. Hava sakinleşip rüzgâr kesince ekinler sapları üzerinde
nasıl doğrulursa, Allah Teâlâ da mü’minin üzerine görıderdiği bela rüzgârlarını
kesince, âfiyet bulup kendine gelir: Taşındaki sıkıntıları kaldırmak sûretiyie
nimetlerini ihsan eden Rabbine şükreder; çektikleri karşılısında rahmetini
umar; lütfedeceği sevabı bekler.
Mümin belâ
ve sıkıntılar karşısında böyle dayanıklı olunca, son hastalığa yakalanışı,
ölümün ona gelişi ve can verişi de zor olmaz. Çünkü o daha önce de başından
eksik olmayan elem ve ıstıraplara alışmıştır, sıkıntılara sabrettiği takdirde
âhirette kazanacağı sevapları bilmektedir.
Şerh:Şu
ayet i kerime bunun misâlidir: “Müjdele o sabredenleri! Onlar, başlarına bir
felâket gelince ‘Bizim bütün varlığımız Allah’ındır ve sonunda yine O’na
döneceğiz’ derler. Bütün günahları Rableri tarafından bağışlanıp merhamet
edilenler işte böyle davrananlardır. Ve onlar doğru yolu bulanlardır.
(Bakara,155-157)
Şu hadis-i
şerifler de sabreden mü’minin kazancını göstermektedir: “Bir kul sıkıntıya
düşüp de ‘Bizim bütün varlığımız Allah’ındır ve sonunda yine O’na döneceğiz.
Allahım, başıma gelen sıkıntının ecrini ver ve bana bundan daha hayırlısını
lütfet’ diye duâ ederse, Allah Teâlâ ona uğradığı sıkıntıdan dolayı hakettiği
karşılığı ve kaybettiğinden daha hayırlısını verir!” (Müslim,Cenaiz 4,nr.918)
“Çocuğunu
kaybeden bir Müslüman: ‘Bizim bütün varlığımız Allah’ındır ve sonunda yine O’na
döneceğiz’ deyince, Allah Teâlâ meleklere: ‘Kulum için Cennet’te bir köşk yapın
ve ona Hamd Köşkü adını verin’ buyurur. (Tirmizi, Cenaiz 36,nr.1021)
Hastalığın
Güzelliği
Peygamberlerin
ve seçkin kimselerin çeşitli belâlara yakalanmasının üçüncü hikmeti şudur:
Hastalıklar
ölümün habercisidir; hastalık ne kadar çok olursa, uyarısı da o nisbette fazla
olur. Hastalığa yakalanan mü’min, sâlih ameller yaparak ve her türlü zevkten
uzak durarak âhirete hazırlanır ve Rabbine kavuşmak için hazırlanmak
gerektiğini bilir; elem ve sıkıntı yurdu olan dünyadan yüz çevirir; kalbini
âhirete bağlar; üzerindeki Allah ve kul haklarının başına getireceği kötü
sonuçlan düşünerek onlardan kurtulmak ister ve her hak sahibine hakkını vermeye
çalışır. Vefâtından sonra geride kalanlara ve işini üstlenecek olanlara
yapacağı vasiyeti düşünür.
Bu konuda
Sevgili Peygamberimiz en güzel örneğimizdir. Onun, yaptığı ve yapacağı bütün
günahları bağışlandığı hâlde, son hastalığı sırasında, mâlî ve bedenî bakımdan
kendilerine borçlu olduğu kimselere borcunu ödemeyi arzu etti, kendisinden
alacağı olanların gelip almasını istedi; mal borcu olanlara borcunu ödedi;
bedeni üzerinde alacağı olanlarında kısas yapmasına imkânı verdi. Resûl-i
Ekrem’in amcasınınoğlu Fazl ibn Abbâs’ın rivâyet ettiği hadıs-i şerifte
görüldüğü üzere, bir bedevi ondaki hakkını kısas yaparak alma imkânı buldu.
Resûlullah
Efendimiz, son hastalığı sırasında ümmetine, vefatından sonra iki önemli şeye,
Allah’ın kitabı Kur’ân-ı Kerime ve Ehli beytine sarılmalarını ve onlara sahip
çıkmalarını vasiyet etti. (Müslim, Fezailüs Sahabe 36, nr. 2408)
Peygamber
Efendimiz son günlerinde ümmetine, Medineli Müslümanlara yani Ensâr-ı kirama da
sahip çıkmalarını vasiyet etti.
Şerh:
“Resulullah’ın Ailesine ve Soyuna Saygı” bahsinde Ehl-i Beyt tanıtılmış ve
onlar hakkında geniş bilgi verilmiştir.Kısaca belirtilcek olursa Ehl-i Beyt;
Peygamberimiz’in hanımları ile “sadaka almaları haram olan”yakınları,yani amca
oğulları, Hz.Ali’nin, Âkil’in, Cafer’in ve amcası Hz. Abbas’ın aileleridir.
Özellikle de Hz. Ali, Hz.Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’dir.
Allah’ın
Resûlü vefatından sonra ümmeti yolunu şaşırmasın diye veya kendisinden sonra
kimin halîfe olacağı bilinsin diye yahut da konusunu Cenâb-ı Hakkın daha iyi
bildiği bir vasiyetname kaleme almak istedi, sonra onu yazmamanın hayırlı
olacağını görüp vazgeçti.
Cenâb-ı
Hakkın mümin kullarının ve müttaki dostlarının hayat tarzları işte böyledır.
Kâfirler ise bütün bunlardan mahrûmdur. Onların kendi başlarına ne geleceğini
bilmeden daha çok günah işlemesi ve helake doğru yavaş yavaş ilerlemesi için
Allah Teâlâ kendilerine bol bol süre verir.
Bunu
Cenâb-ı Mevlâ şöyle ifâde buyurmuştur: “Onların beklediği tek bir sestir ki,
birbirleriyle çekişip dururken onları yakalayıverir. O zaman ne bir vasiyet
yapmaya fırsat bulurlar, ne de ailelerinin yanına dönebilirler.” (Yasin,49-50)
Kadı İyaz,
Şifa-i Şerif Şerhi (Yaşar Kandemir) – Cilt:3,sayfa; 279-280,283-284-285
Yorumlar
Yorum Gönder