Münâcât

Münâcât

 

1.Hak tealâ azamet âleminin pâdişehi

Lâ-mekândır olamaz devletinin taht-gehi

 

2.Hâsdır zât-ı ilâhîsine mülk-i ezelî

Bî-hudûd anda olan kevkebe-i lem-yezeli

 

3.Eser-i hikmetidir yerle göğün bünyâdı

Dolu boş cümle yed-i kudretinin îcâdı

 

4.İzzet ü sânını takdîs kılar cümle melek

Eğilir secde eder pîş-i celâlinde felek

 

5.Emri vech üzre yer eyler gece gündüz hareket

Değişir tazelenir mevsim-i feyz ü bereket

 

6.Pertev-i rahmetinin lem’asıdır ayla güneş

Tâb-ı hışmından alır alsa cehennem âteş

 

7.Şerer-i heybet-i ulviyyesidir yıldızlar

Anların şulesi gök kubbesini yaldızlar

 

8.Kimi sabit kimi seyyar be-takdîr-i

Kadîr Tanrı’nın varlığına her biri bürhân-ı münîr

 

9.Varlığın bilme ne hacet küre-i âlem ile

Yeter isbâtına halk ettiği bir zerre bile

 

10.Göremez zâtını mahlûkunun âdî nazarı

Hisseder nurunu amma ki basiret basarı

 

11.Vahdet-i zâtına aklımca şehâdet lâzım

Cân u gönlümle münâcât ü ibâdet lâzım

 

12.Neş’e-i şevk ile âyâtına tapmak dilerim

Anla var Hâlik’ima gayri ne yapmak dilerim

 

13.Ey Şinâsî içimi havf-ı ilâhî dağlar

Suretim gerçi güler kalb gözüm kan ağlar

 

14.Eder isyanıma gönlümde nedamet galebe

Neyleyim yüz bulamam ye’s ile afvım talebe

 

15.Ne dedim tövbeler olsun bu da fi’l-i serdir

Benim özrüm günehimden iki kat bed-terdir

 

16.Nûr-i rahmet neye güldürmeye rû-yı siyehim

Tanrı’nın mağfiretinden de büyük mü günehim

 

17.Bî-nihâye keremi âleme şâmil mi değil

Yoksa âlemde kulu âleme dâhil mi değil

 

18.Kulunun za’fına nisbet çoğ ise noksanı

Ya anın kahrına galip mi değil ihsanı

 

19.Sehvine oldu sebeb acz-i tabiî kulunun

Hem odur âlem-i ma’nîde şefîi kulunun

 

20.Beni afv eylemeğe fazl-ı ilâhîsi yeter

Sanma hâşâ kerem-i nâ-mütenâhîsi biter

 

Günümüz Türkçesiyle:

1.Allah, ululuk âleminin padişahıdır. O’nun devletinin taht yeri yoktur. Çünkü Allah “mekândan münezzeh”tir, belli bir yeri yoktur.

 

2.Ezelden beri varlığını sürdüren bu evren onun ilâhî zatına özgüdür. Bu âlemin sonsuz yıldızları da sınırsızdır.

 

3.Yer yüzü ile gök yüzünün oluşumu, O’nun yaratıcı gücünün eseridir. Hayat belirtisi olan veya olmayan bütün âlemlerin yaratılması O’nun kudreti iledir.

 

4.(Ey ulu Tanrı) Senin yüceliğini ve ululuğunu bütün melekler takdis eder, âlem senin büyüklüğün önünde eğilir, secde eder.

 

5.Dünya O’nun emri doğrultusunda hareket eder, gece ve gündüzün oluşması, bolluk ve bereket mevsimlerinin değişmesi ve yeniden canlanması yine O’nun emri iledir.

 

6.Ay ile güneş rahmet ışığının parıltısıdır. Cehennem ateş alırsa O’nun hışmının ateşinden alır.

 

7.Yıldızlar, O’nun görkemli heybetinin kıvılcımıdır, bu yıldızların ışığı gökyüzünü yaldızlar.

 

8.Tanrı’nın takdiri ile kimi hareketli kimi hareketsiz bu varlıkların her biri O’nun varlığına açık bir delildir.

 

9.O’nun varlığını bilmek için âleme bakmaya ne gerek var, yarattığı bir zerre bile O’nun varlığını ispata yeter.

 

10.O’nun zatın yarattıklarının sıradan bakışı göremez, ancak gönül gözü açık olanlar nurunu algılayabilir.

 

11.Zatının birliğine akla uygun, aklın kavrayabileceği deliller gerek; böylece yürekten ve gönülden yakarmak ve ibadet etmek gerek.

 

12.Gönül dolusu şevk coşkusu ile ayetlerine tapmak dilerim. Tanrıma ne yapmak, nasıl yakarmak istediğimi artık anla.

 

13.Ey Şinasi, içimi Allah korkusu dağlar, her ne kadar dışım gülerse de gönül gözüm kan ağlar.

 

14.İsyanıma gönlümde pişmanlık ağır basar; ne yapayım, üzüntü ile bağışlanmamı istemeye yüz bulamam.

 

15.Ne dedim, tövbeler olsun, bu da bir kötü iştir. Benim özrüm günahımdan iki kat daha beterdir.

 

16.Tanrı’nın rahmetinin nuru kara yüzümü niçin güldürmesin, benim günahım Tanrı’nın bağışlama gücünden büyük müdür?

 

17.Onun sonsuz cömertliği âlemi kaplamıyor mu, yoksa yaratmış olduğu kul bu âleme dâhil değil mi?

 

18.Kullarının zaaflarına oranla kusurları da çoktur, ancak O’nun bağışlama ve yardım gücü kahrına üstün değil mi

 

19.Kulunun yaratılıştan gelme güçsüzlüğü birtakım hatalara yol açtı, gene de mânâ âleminde kullarının şefaatçisi, O olacaktır.

 

20.Beni bağışlamaya O’nun ilâhî fazileti yeter, çünkü sonsuz keremi, hâşâ, biter sanma.

 

Şinasi Rahmetullahi Aleyh

 

Hak-teâlâ: Allah.

Azamet: büyüklük, ululuk.

Lâ: olumsuzluk eki.

Taht-gehi: taht yeri.

Zât-ı ilâhisine: ilahi zatına, kendisine.

Ezelî: başlangıcı, öncesi olmayan.

Mülk-i: mülk.

Bî: olumsuzluk eki.

Hudûd: sınır, uç, bucak.

Kevkeb: yıldız.

Lemyezelî: bakilik, kalıcılık.

Bünyâdı: asıl (esas) temel, yapı.

Yed-i kudretinin: kudret elinin.

Eser-i hikmetidir: hikmet eseri.

İzzet: yücelik, ululuk, değer, kıymet.

İzzet ü şânını: yücelik şanı.

Takdîs: kutsallaştırma, ululama, kutsal tutma, kutsal bilme.

Celâlinde: büyüklük, ululuk.

Pîş: ön, ileri.

Pîş-i celâlinde: büyüklüğünün önünde.

Vech: yer, basılan yer, toprak.

Mevsim-i feyz ü bereket: feyiz ve bereketli mevsim.

Pertev: ışık.

Pertev-i rahmetinin: rahmet ışığı.

Lem’a: parlayış, prıltı.

Tâb: parlayan, parlatan, aydınlatan.

Hışm: kızgınlık, öfke.

Şerer: kıvılcım.

Heybet: korku ile saygı duygularını birden uyandıran hal veya gösteriş.

Şerer-i heybet-i ulviyye: korku ile saygı duygularını birden uyandıran yüce hal.

şu’le: alev, ateş alevi, parıltı.

Takdir-i kadîr: Allah’ın takdiri.

Bürhân: kanıt, delil, ispat.

Münîr: nurlandıran, ışık veren, parlak.

Bürhân-ı münîr: ışık veren kanıt.

Küre-i âlem: yuvarlak alem (dünya).

Hacet: ihtiyaç, lüzum, gereklilik, muhtaçlık.

Zât: kendi ile ilgili, kendine ait, sahip.

Mahlûk: yaratılmış, Allah'ın yarattıkları.

Nazar: bakma, bakış, göz atma.

Basîret: önden görüş, seziş.

Basarı: göz, görme.

Basîret basarı: gözün sezişi.

Vahdet: yalnızlık, teklik, birik.

Zât: kendi ile ilgili, kendine ait, sahip.

Münâcât: Allah'a dua etme, yalvarma.

Münâcât ü ibâdet: dua ve ibadet.

Neş’e-i şevk: keyf neşesi.

Ayâtı: Kur'an'ın cümleleri, ayet.

Hâlik: yaradan, yoktan var eden, Allah.

Gayrı: başka.

Fi'l-i şer: kötü iş.

Havf: korkma, korku.

Havf-ı ilâhî: Allah korkusu.

Galebe: galip gelme, yenme, üstünlük.

Nedâmet: pişmanlık.

Ye's:ümitsizlik, elem, keder.

Afv: suçunu bağışlama, bağışlanma, özür dileme.

Taleb: istek.

Siyeh: siyah, kara.

Rûy-ı siyehim: kara yüz.

Bi: olumsuzluk eki.

Nihâye: sonsuz.

Alem: dünya.

Çoğ: çok.

Sehv: yanlış, yanılma.

Acz: becerisizlik.

Acz-i tabiî: doğal beceriksizlik, doğal acizlik.

Alem: dünya, cihan.

Alem-i mâ’nide: mana alemi, mana dünyası.

Şefî : bir suçun bağışlanması için aracılık eden.

Fazl: fazla, ziyade, artık, baki, fazlalık, üstünlük, iyilik, fazilet, erdem.

Fazl-ı ilâhîsi: Allah’ın üstünlüğü.

Hâşâ: asla, katiyen, hiçbir vakit,Allah göstermesin, uzak olsun.

Mütenâ: biten, sona eren.

Kerem: asalet, asillik, soyluluk, cömertlik, el açıklığı, lütuf.

Kerem-i nâ-mütenâhîsi: sonsuz keremi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis