Emali Kasidesi
Emali Kasidesi
Doğru i’tikâd yazar,
Emâlî’nin başında,
İncîler gibi olan nazmı,
tevhîd hakkında.
Mevlâmız, mahlûkların
ilâhıdır biliniz,
Kemâl sıfatlar ile,
muttasıftır Rabbimiz.
O, Hayy’dır, hayattadır,
her işte tedbîr eder.
O, vardır, zülcelâldir.
Her şeyi takdîr eder.
Hayrı ve şerri ister,
irâde sıfatıyla,
Ancak şerden, kötüden,
râzı değildir asla.
Allahın sıfatları, değil
zâtının aynı,
Aynı zamanda bil ki,
olamaz zâtından ayrı.
Zâta ve fi’le âit, Allahın
sıfatları,
Öncesi yok, kadîmdir, yok
zeval bulmaları.
Ona (şey) deriz ancak,
hiçbir şeye benzemez.
(Zât) da denilir ancak,
altı yön düşünülemez.
Başka değildir ismi, O’nun
müsemmâsından,
Bildirildi bu ma’nâ, İslâm
ulemâsından.
Rabbim cevher değildir ve
hiç olamaz cisim.
Ne şümûllü bir bütün, ne
de ondan bir kısım.
Cüz’i lâ yetecezzâ, var
şeksiz inanmalı,
Ey Müslümanlar, bunu,
inkârdan sakınmalı.
Mahlûk ve hadîs değil,
asla, Kur’ân-ı kerîm,
Rabbin kelâm sıfatı,
vardır, zâtıyle kâim.
“Allah Arş üstündedir”
buyurur Rabbimiz,
Lâkin keyfiyyetini,
anlıyamaz aklımız.
Zât, sıfat ve fi’liyle,
benzemez mahlûklara,
Ey Ehl-i sünnet kanma,
böyle inanmayanlara.
Allahü teâlânın, üstünden
vakit geçmez.
Zamandan münezzehdir,
hâlden hâle de girmez.
Münezzehdir Rabbimiz,
hanımdan hizmetçiden,
Oğlu ve kızı yoktur,
beridir her birinden.
Keza yok ihtiyâcı,
yardımcıya mu’îne,
Herşeyin sahibidir, vardır
kendi kendine.
Öldürür her canlıyı, sonra
diriltecektir.
Amellerine göre, karşılık
verecektir.
Hayır ehli içindir.
Cennetler ve ni’metler.
Kâfir olanlar ise,
Cehenneme giderler.
Cennet ile Cehennem, hiç
yok olmıyacaktır.
İçlerinde olanlar, devamlı
kalacaktır.
Mü’minler Rablerini,
görecekler Cennette,
Ancak nasıl olduğu,
bilinemez elbette.
Onu gören mü’minler,
ni’metleri unutur.
Yazık Mu’tezileye, inkâr
eden mahrûmdur.
Hak teâlâ üstüne, kula en
yarar fi’li,
Yaratmak vâcib değil,
vâcib der Mu’tezilî.
Bütün Peygamberleri,
tasdik etmek lazımdır.
Meleklerin hepsine, îmân
etmek de farzdır.
Hâşimî ve zî-cemâl,
Nebîmiz en sondadır.
Ancak sadr-ı muallâ,
şerefi de O’ndadır.
İhtilafsız olarak,
İmâm-ül-enbiyâdır.
Şek şüphe olmaksızın, O,
Tâc-ül-asfiyâdır.
O’nun dîni, her vakit,
bakîdir, devamlıdır,
Getirdiği hükümler,
kıyâmete kadardır.
Mütevâtir ve meşhûr,
haberlerle mansûsdur.
Mi’râc-i Resûlullah,
yalnız O’na mahsûsdur.
Peygamberlerin hepsi,
elbette emandadırlar,
Asla isyan etmezler ve
azil olunmazlar.
Kâdından ve köleden, kötü
iş sahibinden,
Peygamber gelmemiştir,
bunların hiçbirinden.
Zülkarneyn ve Lokman’ın,
Peygamber veya velî,
Oldukları hakkında, cidali
terk etmeli.
Îsâ aleyhisselâm muhakkak
gelecektir.
Şaki, fesat Deccâli, elbet
öldürecektir.
Evliyânın dünyâda
kerâmetleri vardır.
Bunlar Rabbin velîye
ikramı, ihsânıdır.
Bir velî, hiçbir zaman,
Nebîden ve Resûlden,
Şerefte üstünlüğü, olamaz
hiçbir yönden.
Ebû Bekr-i Sıddîk’ın,
Esbâbın tamâmından,
Üstünlüğü açıktır, bir
ihtimâl olmadan.
Ömer İbn-ül-Hattâb’ın,
Osman ibni Affân’dan,
Rüchânı, fadlı vardır, bir
şüphe bulunmadan.
Osmân-ı Zinnûreyn de,
doğrusunu istersen,
Üstündür muharebe
safındaki Ali’den.
Üçünden sonra üstün, bu
ümmetin içinde,
Âişe-i Sıddîka, ba’zı
hasletleriyle,
Fâtıma-i Zehrâ’dan,
üstündür, inan böyle.
Birkaç fırkadan başka
haddi tecâvüz eden,
Olmadı Eshâba ve Yezîd’e
la’net eden.
Mukallidin îmânı,
kıymetli, muteberdir.
Çok çeşitli ve keskin,
delîlle müdelleldir.
Âlemleri yaratan, Rabbini
kim tanımaz,
Eğer akıllı ise, cehli
ma’zûr sayılmaz.
Daha önce îmânı, olmıyan
bir kimsenin,
Son nefeste îmânı, kabûl
olmaz bilesin.
Kerrâr olan Ali’dir, bu da
mühimdir dinde.
Îmândan sayılmazlar, bütün
hayırlı işler,
İbâdetler îmânın, parçası
değildirler.
Asla hüküm verilmez, kâfir
ve mürted diye,
Zinâ eden, katleden, mal
gasb eden kimseye.
Bir kimse irtidâda, ne
zaman niyet eder,
Hak dîninden sıyrılıp,
dışarı çıkar gider.
Küfür olacak sözü,
gafletle ve bilmeden,
Zor görmeden söyleyen,
denildi, çıkar dinden.
Sarhoş hâldeki insan,
düşünmeden hezeyan,
Ve lagv söyler ise, kâfir
olmaz o zaman.
(Mer’i) ve (Şey) denilmez
(Ma’dûma), yok olana,
Hilâli görmek kadar, açık
delîl var buna.
Tekvin ile mükevven bil,
farklı iki şeydir.
Böyle inananların, görüşü
kuvvetlidir.
Helâl gibi rızıktır, haram
olarak gelen,
Kötü görünse bile,
doğrudur böyle bilen.
Kabirde suâl vardır,
tevhîdden, i’tikâddan,
Her şahsa sorulacak, kaçış
yok imtihandan.
Fâsıkların bir kısmı,
kâfirlerin tamâmı,
Kötü işleri için, görür
kabir azâbı.
İnsanlar ameliyle, Cennete
giremezler,
Ancak Hak teâlânın fadlı
ile girerler.
Öldükten sonra tekrar,
insanlar dirilecek,
Sakınmalı günahtan, hesabı
verilecek.
Defterler verilecek, bir
kısmına sağ yandan,
Bir kısmına da soldan
veyahut da arkadan.
Ameller tartılacak,
geçilecek Sırattan,
Şüphesiz olacaktır,
değildir bunlar yalan.
Mü’minlerin günâhı, dağlar
gibi olsa da,
Şefaat edecektir, hayır
ehli orada.
Sapık yolda olanlar, inkâr
etseler bile,
İnanmamız lâzımdır, duânın
te’sîrine.
Sonra yaratıldığı için,
Dünyâ hadîstir,
Heyulanın aslı yok, bu söz
felsefededir.
Çok zamanlar ve hâller,
geçse de üzerinden,
Şimdi vardır muhakkak
Cennet ve Cehennem.
Günâhı fazla fakat, îmân
sahibi olan,
Cehennemde ebedî, kalmaz
böylece inan.
Ehl-i sünnet üzere, tevhîd
hakkında yazdım.
Fevkalâde bal gibi,
te’sîrli oldu nazmım.
Bu nazm, mü’min kalblere,
rahatlık, neş’e verir.
Âb-ı Zülâl gibidir,
rûhlara hayat verir.
İnanıp, ezberleyip,
anlamağa çalışın,
Ni’met içinde olup
ihsânlara kavuşun.
Tazarrû hâlinizde, yâd
ederek hayr ile,
Duâda bulununuz, zaman
zaman bu kula.
Umulur ki fadlıyla, Rabbim
beni effetsin.
Âhırette ebedî, se’âdet ihsân
etsin.
Hayır duâ ederse, biri,
bir vakit bana,
Ben de bütün gücümle, duâ
ederim ona.
(Siraceddin Ali Ûşî Rahmetullahi Aleyh)
Yorumlar
Yorum Gönder