Allah'ü Teâlâ’dan Uzak Kalmamak İçin Ne Yapmalıyız?
Allah'ü Teâlâ’dan Uzak Kalmamak İçin Ne Yapmalıyız?
Gafletten
uzak kalabilmek için zikr-i dâim üzere bulunmak, yani Rabbimizi hiçbir zaman
unutmamak zarûrîdir. Zîrâ insanın günaha düştüğü ânlar, Cenâb-ı Hakkı unuttuğu
ânlardır. Farkında olarak veya olmayarak işlenen günahlar ve gafletle yapılan
hatalar, mânevî merkez olan kalbin üzerinde, mânen pas tutmasına sebep olur.
Neticede kalp körelir ve ibadetlerden haz almamaya başlar. Böyle bir hastalığa
dûçâr olan kul, uykusuna mağlup olarak seherlerini ziyân eder. Bu gafletin
neticesinde, hatalarının farkında olmadığı gibi ellerini açıp “yâ Rabbî, yâ
Rabbî” diye yalvarmaktan ve istiğfâr etmekten mahrum olur.
Bu sebeple Cenâb-ı
Hak Peygamber Efendimiz’e ve onun şahsında bütün mü’minlere dâimî zikri
emretmekte ve bir an bile bundan gaflet etmemelerini istemektedir:
“Sabah
akşam demeden, kendi içinden, korkarak ve yalvararak, alçak sesle Rabbini
zikret ve gâfillerden olma!” (el-A’râf, 205)
Kul, hayat
güzergâhında karşılaştığı bir kısım mânevî sarsıntıları, tevbe ilacıyla hemen
tedâvi edip ihlâsa sarılmalıdır.
Nitekim Cenâb-ı Hak
kullarından, sırf kendi rızâsını kastederek ihlâslı ameller yapmalarını
istemektedir. İbâdetlerin mânevî haz ve lezzetine de ancak bu yolla erişmek
mümkündür.
Âyet-i kerîmede
buyurulur:
“(Rasûlüm!)
Şüphesiz ki Kitab’ı sana hak olarak indirdik. O hâlde sen de dini Allâh’a has
kılarak (ihlâs ile) kulluk et.” (ez-Zümer, 2)
Dolayısıyla
ibâdetlerin fayda vermesi için onların ihlâs, huşû ve takvâ hissiyâtı ile yani
beden ve kalb ahengi içinde îfâ edilmeleri zarûrîdir. İçinde ihlâs olmayan
ibâdetler, rûhu olmayan sûretlerden, içleri boşalmış meyvelerden ve özü çürümüş
habbelerden ibârettir. İbadetlerin mânevî hazzını gideren en mühim sebep ise haram
ve şüpheli lokmalardır. Kul bundan ne kadar sakınırsa, gönlünde îmân neşvesi o
kadar artar ve ibadetlerden haz alır. Bununla alâkalı olarak şu kıssa ne kadar
ibretlidir:
Helâl Gıda
Ruhaniyete Akseder
İbrâhîm
Ethem Rahmetullahi Aleyh hazretleri anlatır:
Bir
gün Beyt-i Makdis mescidinde, hasıra sarınıp yatmıştım. Gece yarısı olunca
mescidin kapısı açıldı, içeri bir pîr girdi. İki rekât namaz kıldıktan sonra
arkasını mihrâba dönerek oturdu. Oraya kırk kişi daha geldi. İçlerinden biri:
“– Burada
bir kişi yatıyor.” dedi.
Pîr gülümseyerek:
“– O
İbrâhîm Ethem’dir. Kırk gündür, kıldığı namazın tadını bulamıyor!” dedi. O sözü
işitince dayanamayıp pîrin huzûruna geldim. Selam verip:
“– Allâh
aşkına, benim bu hâlimin sebebi nedir?” diye sordum. Şöyle dedi:
“– Falan
gün, Basra’da hurma satın almıştın. Farkında olmadan yere düşen hurmaları
kendinin zannederek heybene koydun. Hâlbuki onlar satıcıya âitti. Bu sebeple
mâneviyattan bir miktar uzak düştün.” dedi.
Hemen gidip hurma
aldığım kimseyle helalleştim. Bu durum, satıcıya da çok tesir etti ve infâk
sâhibi sâlih kimselerden birisi oldu. (Feridüddin Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ,
122-123)
İbâdetler,
rûhu besleyen mânevî gıdâların yanı sıra, bir de vücûdun maddî gıdâlardan
aldığı güç ve kuvvetle îfâ edilebilmektedir. Bünyeye helâl gıdâdan rûhâniyet ve
feyz aksederken, haram ve şüpheli gıdâlardan ise kasvet, sıklet ve gaflet sirâyet
eder.
Kul,
husûsiyle seher vakitlerini tevbe, istiğfâr ve zikir ile ihyâ ederek, ayrıca
seherin bereketini gündüzüne yayarak bu nevî mânevî sıkletlerden gönlünü
arındırmalı, Yüce Rabbi’nin huzur tecellîleriyle rûhânî bir dirilik içinde
semereli bir hayat sürmelidir.
Cenâb-ı
Hakk, cümlemizi ihlâs, takvâ ve rızâ-i ilâhî istikâmetinde kulluk eden, ibadetlerinden
lezzet alan bahtiyarlardan eylesin! Üzerimizdeki gaflet, sıklet, atâlet ve
kasvetleri kaldırıp, gönlümüze inşirâh ve huzûr hâli ihsan eylesin! Âmin.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Âb-ı Hayat Katreleri, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan
Yorumlar
Yorum Gönder