40 Kudsi Hadis-i Şerif 65
40 Kudsi Hadis-i Şerif 65
001- Allah’ü Teâlâ şöyle
buyurmaktadır:
·
“Ey
Âdemoğlu!” Öleceğini kesinlikle bilen bir kimsenin, nasıl sevindiğine şaşarım! Yine,
hesaba çekileceğine kesin olarak inanan bir kimsenin nasıl mal topladığına,
kabre gireceğini kesin olarak bilen bir kimsenin nasıl güldüğüne şaşarım!
·
Ahirete
inancı olanın dünyada nasıl huzur bulduğuna, dünyanın geçiciliğini bilen birinin
ona nasıl güvenip bel bağladığına şaşarım!
·
Yine
dili ile âlim kalbi ile cahil olana, su ile bedenini yıkayıp temizleyen fakat
kalbi temiz olmayana insanların kusurları ile meşgul olduğu halde kendi
kusurlarına hiç bakmayana şaşarım!
·
Yüce
Allah’ın kendisini gördüğünü bildiği halde O’na isyan edene şaşarım!
·
Tek
başına öleceğini, kabre gireceğini, hesap vereceğini bilen birinin beni
bırakıpta nasıl insanlarla yakın dostluk kurduğuna şaşarım!
·
Hiç
şüphesiz benden başka ilâh yoktur ve Muhammed benim kulum ve rasulumdur.
002- Allah’ü Teâlâ şöyle
buyurmaktadır:
·
“Ben,
benden başka ilâh olmadığına, hiçbir ortağımın bulanmadığına ve Muhammedin benim
kulum ve elçim olduğuna kendi nefsimi şahit tutarım.
·
Her
kim benim kaderime razı olmaz, verdiğim belaya sabretmez, nimetlerime şükretmez,
verdiğim rızka kanaat etmez ise benden başka bir rabbe kulluk etsin.
·
Her
kim dünya için hüzünlenir ve kederlenirse bana kızmış gibidir. Kim bir musibetten
şikâyette bulunursa benden şikâyette bulunmuş olur.
·
Her
kim bir zenginin yanına çıkar ve ona sırf zenginliği sebebiyle tevazuda bulunursa
dininin üçte biri gider.
·
Biri
öldü diye dövünerek yüzünü yırtan kimse, mızrağını alarak benimle savaşmış gibidir.
Bir kabrin üstündeki bir ağacı kesen kimse, eliyle Kâbe’nin kapısını yıkmış gibidir.
·
Kazancını
hangi yoldan elde ettiğine aldırış etmeden yiyen biri; Allah’ın onu hangi kapıdan
cehenneme atacağına aldırış etmiyor demektir.
·
Her
yeni gününde dini için kazançta olmayan herkes kayıptadır. Kayıpta olan kişi için
de ölüm daha hayırlıdır.
·
Her
kim ki bildiğiyle amel ederse Allah ona bilmediği ilimleri öğretir.
·
Emelini
uzun tutanın ameli hâlis olmaz.”
003- Allah’ü Teâlâ şöyle
buyurmaktadır:
·
“Ey
Âdemoğlu!”
·
Kanaat
et, ihtiyaç duymaktan kurtul! Hasedi bırak, rahat et! Haramdan sakın, dinde
ihlâs sahibi ol!
·
Gıybeti
terk edene muhabbetimi tattırırım.
·
İnsanlardan
uzak duran, zararlarından korunur.
·
Kimin
kelâmı az olursa aklı kemale erer: Aza razı olan, yüce Allah’a güvenmiş olur.
·
Ey
Âdemoğlu! Sen bildiğinle amel etmiyorsun, bilmediğin şeylerin ilmini nasıl istersin?
·
Ey
Âdemoğlu! Sanki yarın ölmeyecekmiş gibi dünya için çalışıp didiniyor ve ebediyen
kalacakmış gibi mal topluyorsun.
·
Ey
dünya! Sana hırsla tutunup sarılanı kendinden mahrum bırak, senden uzak durup gönlünü
çekenin peşinden git ve ona hizmet et, sana bakanların gözüne şirin görün.
004- Allah’ü Teâlâ şöyle
buyurmaktadır:
·
“Ey
Âdemoğlu!”
·
Her
kim dünyalık bir şey için üzüntü duyup kederlenirse, bu sadece Allah’tan uzaklaşmasını;
dünyada ise sadece sıkıntısını ve ahirette de perişanlığını artırmaktan başka
bir işe yaramaz.
·
Yüce
Allah, dünya için kederlenenin kalbini arkası kesilmeyen tasalarla ve hiç boş vakit
bulamayacak meşgalelerle doldurur. Allah o kalbe öyle bir fakirlik hissi verir ki,
hiçbir zaman zenginliğe ulaşamaz, ona vereceği emeller ise onu sürekli meşgul eder.
·
Ey
Âdemoğlu! Ömrün her geçen gün biraz daha kısalır ama bunu idrak etmezsin.
·
Sana
her gün rızkını gönderirim ama şükretmezsin. Aza kanaat etmez, çokla da doymazsın.
·
Ey
Âdemoğlu! Katımda sana rızkın ulaşmadığı gün yoktur; ancak meleklerin huzuruma
senin tarafından işlenmiş çirkin fiilleri ulaştırmadıkları gün de yoktur.
·
Sen
hem benim verdiğim rızkı yiyor hem de bana isyan ediyorsun.
·
Bana
dua ediyorsun, sana icabet ediyorum. Benden sana hep iyilikler inip dururken, senden
bana kötülüklerin çıkıp duruyor. Ben senin için iyi bir dost ve koruyucu iken,
sen benim için ne kötü bir kulsun! Sana verdiğim nimeti benden gizlemeye kalkışıyorsun.
·
Ben,
peş peşe yaptığın kötülüklerini örter ve senden utanırken, sen benden utanmıyorsun.
Beni unutuyorsun ama benden başkasını hatırında tutuyorsun.
·
İnsanlardan
korkuyor fakat benden korkmuyorsun. Onların ezasından çekiniyor ama benim
gazabımdan çekinmiyorsun.”
005- Allah’ü Teâlâ şöyle
buyurmaktadır:
·
“Ey
Âdemoğlu!”
·
Tövbede
kusurlu davranıp emelini uzun tutanlardan olma! Amel etmeden ahiret saadetini
bekleyen, âbidlerin sözlerini söyleyip münafıkların amellerini yapanlardan da
olma!
·
Bu
kimse, nimet verildiğinde doymaz, verilmediğinde sabretmez, başkasına hayrı emreder
ama kendisi yapmaz, insanları kötülükten sakındırır ancak kendisi sakınmaz. O,
salihleri sever ama onlar gibi olmaz, münafıklardan nefret eder fakat onlar
gibi olur. Yapmadığı şeyi söyler, emredilmediği şeyi yapar. Başkasından vefakârlık
bekler ama kendi vefasızdır.
·
Ey
Âdemoğlu!
·
Her
yeni günde yeryüzü sana şöyle seslenir: Ey Âdemoğlu! Benim üzerimde yürüyorsun
lâkin bir gün içime gömüleceksin. Üzerimde istediklerini yiyorsun ama bir gün
içime gömüldüğünde böcekler seni yiyecek. Ey Âdemoğlu! Ben, insanı ürperten bir
evim. Ben sorgulama, yalnızlık ve karanlıklar yurduyum. Akreplerin ve yılanların
eviyim. Öyleyse beni (salih amellerinle) mamur eyle, (kötülüklerinle) harap
eyleme!”
006- Allah’ü Teâlâ şöyle
buyurmaktadır:
·
“Ey
Âdemoğlu!”
·
Sizin
çokluğunuzla azlıktan, ünsiyetinizle yalnızlıktan kurtulayım diye sizi yaratmadım.
Yapmaktan âciz kaldığım bir şey için sizden yardım alayım diye de sizi yaratmadım.
Bir menfaati ele geçirmek veya bir zararı defetmek için de sizi yaratmış
değilim. Bilakis sizi bana sürekli kulluk, çokça şükür, gece ve gündüz beni teşbih
edesiniz diye yarattım.
·
Ey
Âdemoğlu!
·
Öncekileriniz
ve sonrakileriniz, cinleriniz ve insanlarınız, küçükleriniz ve büyükleriniz,
hürleriniz ve köleleriniz hepiniz bana kulluk etmekte birleşseniz, bu yaptıklarınız
benim mülkümde zerre kadar bir şey artırmaz.
·
Her
kim hayırlı işlerde gayret ederse sırf kendi iyiliği için eder. Şüphesiz ki
Allah’ın hiç kimseye ihtiyacı yoktur.
·
Ey
Âdemoğlu! Verdiğin zararın aynısıyla karşılaşırsın ve yaptığının aynısı sana yapılır.”
007- Allah’ü Teâlâ şöyle
buyurmaktadır:
·
“Ey
Âdemoğlu!”
·
Ey
altın ve gümüşün kulu kölesi olan insan! Ben o ikisini sizin için kendileriyle rızkımı
yiyesiniz, yarattığım giysileri giyesiniz, beni teşbih ve takdis edesiniz diye yarattım.
Siz ise buna karşılık kitabıma sırtınızı dönüp onunla ameli terk ediyor, altın
ve gümüşe sarılıp onları baş tacı ediniyorsunuz.
·
Evlerinizi
yükseltiyor ama benim evlerimi (mescidlerimi) alçaltıyorsunuz. Bu halinizle siz
ne hayırlı ne de hürsünüz; ancak dünyanın kulu ve kölesisiniz. göze hoş gözükür,
lâkin içi çirkindir.
·
Yine
sizler, insanlar için halinizi güzelleştiriyor, tatlı sözlerle ve hoşa giden davranışlarınızla
onlara sevimli görünmeye çalışıyor, fakat katı kalpleriniz ve çirkin hallerinizle
aslında onlardan uzak bulunuyorsunuz.
·
Ey
Âdemoğlu! Amelini ihlâslı yap ve benden ne istersen iste! Ben sana istek sahiplerinin
istediklerinden daha fazlasını veririm.”
008- Allah’ü Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
·
“Ey
Âdemoğlu!”
·
Ben
sizleri boşuna ve başıboş bırakmak için yaratmadım. Ben sizden gafil değilim, her
şeyinizden haberdarım.
·
Siz
benim katımdaki nimet ve müjdelere, . ancak hoşunuza gitmeyen şeylere karşı benim
rızam için sabrederek ulaşabilirsiniz.
·
Sizin
bana itaatte göstereceğiniz sabır, sizin için, bana isyanda gösterilecek sabırdan
daha kolaydır. Günahı terk etmeniz, cehennem ateşi karşısında benden özür
dilemenizden daha kolaydır. Dünya azabı, sizin için ahiret azabından daha hafiftir.
·
Ey
Âdemoğlu! Benim hidayete ulaştırdıklarım hariç, tümünüz sapık yolda kalırsınız.
·
Yine
benim koruduklarım hariç hepiniz günahkârsınız. Öyleyse bana tövbe ediniz ki size
merhamet edeyim. Kendisine hiçbir sırrınız gizli kalmayacak rabbiniz yanında gizli
günahlarla sırrınızı ortaya dökmeyiniz.”
009- Allah’ü Teâlâ şöyle
buyurmaktadır: “Ey Âdemoğlu!”
·
Yaratılmışlara
lanet okumayın, sonra lanet size döner.
·
Ey
Âdemoğlu! Gökler boşlukta benim isimlerimden biri ile direksiz olarak dosdoğru durmakta
iken, sizin kalpleriniz kitabımın binlerce öğüdüyle bile dosdoğru olamamaktadır.
·
Ey
insanlar! Su, içindeki sert taşı yumuşatmadığı gibi, güzel öğütler de katı
kalplere tesir etmez.
·
Ey
Âdemoğlu! Allah’ın kulları olduğunuza şahitlik ettiğiniz halde nasıl olur da
O’na isyan ediyorsunuz? Yine ölümün hak olduğuna inandığınız halde ondan nasıl hoşlanmıyorsunuz?
·
Hakkında
hiçbir bilginiz olmayan nice şeyleri söylüyor ve bunu önemsiz görüyorsunuz;
oysa bunun günahı Allah katında çok büyüktür.”
010- Allah’ü Teâlâ şöyle
buyurmaktadır:
·
“Ey
insanlar, size rabbinizin katından bir öğüt ve kalplerdeki hastalıklar için bir
şifa gelmiştir. Öyleyse neden yalnız size iyilik edene iyilikte bulunuyor,
sadece size gelene gidiyor, sizinle konuşanla konuşuyor ve yalnız size ikram
edene ikramda bulunuyorsunuz?
·
Hiç
kimsenin bir diğerine üstünlüğü yoktur. Müminler, ancak Allah’a ve Rasûlü’ne iman
eden kimselerdir. Onlar, kendilerine kötülükte bulunana iyilik ederler, gelmeyene
giderler, kendilerine vermeyeni affederler, ihanet edene hainlik yapmazlar.
Kendilerini terk edenlerle konuşur ve hakaret edenlere ikramda bulunurlar.
Şüphesiz ben sizin her yaptığınızdan haberdarım.” Yûnus 10/57.
011- Allah’ü Teâlâ şöyle
buyurmaktadır:
·
“Ey
insanlar!
·
Dünya,
yurdu olmayanların yurdu, malı olmayanların malıdır. Dünya malını aklı olmayanlar
biriktirir, onunla anlayışı kıt olanlar sevinir. Tevekkülü olmayanlar dünya
için hırs gösterir ve marifete ulaşamayanlar dünya zevklerinin peşine düşerler.
·
Her
kim yok olacak bir nimeti ve sonu olan bir hayatı isterse, şüphesiz o, nefsine zulmetmiş,
rabbine isyan etmiş, ahireti unutmuş, dünyası kendisini aldatmış, açığıyla
gizlisiyle günahı arzu etmiştir. Çünkü günah işleyenler, yaptıklarının cezasını
mutlaka çekeceklerdir. Ey Âdemoğlu! Bana kulak ver ve benimle ticaret yap, bana
çalış ve kârını yanımda saklayıp ahirette al. En’âm 6/120.
·
Benim
yanımda hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı ve hiçbir beşerin kalbine
gelip hayal etmediği nice nimetler vardır. Benim hazinelerim ne biter ne de eksilir.
Ben hesapsız ihsan edenim ve sonsuz ikram sahibiyim.”
012- Allah’ü Teâlâ şöyle
buyurmaktadır:
·
“Ey
Âdemoğlu!”
·
Size
bahşettiğim nimeti hatırlayın ve ahdime (emrime) vefa gösterin ki, ben de size verdiğim
ahdi yerine getireyim. Birde (ahde vefasızlık hususunda) benden korkun. (Buhârî,
Tevhîd, 35, Bed’ü’l-Halk, 8; Müslim, İmân, 312; Tirmizî, Cennet, 15; İbn Mâce,
Zühd, 39; Dârimî, Rikâk, 98, 105; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/313, 438 Bakara
2/40)
·
Yola
kılavuzsuz çıkamayacağın gibi cennete de amel dışında hiçbir yolla ulaşamazsın.
Yorulmaksızın mal toplanamayacağı gibi bana ibadet üzere sabretmeksizin de
cennete giremezsin. Öyleyse Allah’a (farzların yanında) nafile ibadetlerle
yaklaş.
·
Benim
rızâmı, miskinlerin (garip ve çaresiz kimselerin) sizden razı olmasında arayın.
Rahmetimi âlimlerin meclislerinde bekleyin. Zira benim rahmetim göz açıp kapama
süresince, dahi onlardan ayrılmaz.”
·
Allah
Teâlâ şöyle buyurdu:
·
“Ey
Musa, söyleyeceğimi iyi dinle! Şu bir gerçektir ki, kim bir miskine karşı kibirlenirse
kıyamet günü onu karınca suretinde (küçük, hor ve hakir bir halde) hasrederim.
Miskine karşı tevazu göstereni dünya ve ahirette yüceltirim. Her kim, bir
miskinin sırlarını (özel hayatını) açığa çıkarıp utandırmak için uğraşırsa
kıyamet günü onu, bütün gizli halleri açık bir halde haşr ederim.
·
Kim
bir fakire hakaret edip onu küçük düşürürse bana karşı harp ilân etmiş demektir.
·
Kim
bana iman ederse meleklerim dünya ve ahirette onunla musafaha eder.”
013- Allah’ü Teâlâ şöyle
buyurmaktadır:
·
“Ey
Âdemoğlu!”
·
Nice
(ilim ve ibadetle kalpte parlayan) ışıklar vardır ki, onu kötü arzuların
rüzgârı söndürmüştür. Nice ibadet edenler vardır ki, kendini beğenme duygusu
onları felâkete götürmüştür.
·
Nice
zenginler vardır ki, zenginlik onları ifsat etmiştir.
·
Nice
fakirler vardır ki, fakirlik onları bozmuştur.
·
Nice
sıhhatli kişiler vardır ki, afiyette olmak onları yoldan çıkarmıştır.
·
Nice
âlimler vardır ki, ilim onları saptırmıştır.
·
Nice
cahiller de vardır ki, cehaletleri onları helake sürüklemiştir.
·
Eğer
aranızda çokça rükû eden yaşlılar, takvaya sarılmış gençler, süt emen çocuklar ve
otlayan hayvanlar olmasaydı (yaptığınız isyanlar yüzünden) üzerinizdeki göğü demir,
yeri kuru bir çöl ve toprağı da safi kül yapardım. Böylece gökten bir damla olsun
yağmur yağdırmaz, yerden bir tek yeşillik çıkartmaz ve üzerinize azabı daimî kılardım.”
014- Allah’ü Teâlâ şöyle
buyurmaktadır:
·
“Ey
Âdemoğlu!”
·
Bana
olan ihtiyacınız kadarınca benden isteyin. Ateşe dayanabileceğiniz kadar bana isyan
edin.
·
Ecelinizin
uzak, rızkınızın elinizin altında ve günahınızın gizli olduğuna bakıp aldanmayın.
·
O’nun
zâtı hariç her şey helak olacaktır. Hüküm O’na aittir ve sonuçta O’na döndürüleceksiniz.”
015- Allah’ü Teâlâ şöyle
buyurmaktadır:
·
“Ey
Âdemoğlu!”
·
Dinin
sağlam ve güzel olursa amelin, kanın ve bedenin de güzel olur. Dinin bozuk olursa
amelin, bedenin ve kanın da bozuk olur.
·
İnsanları
aydınlattığı halde kendini yakıp kül eden çıra gibi olma. Dünya sevgisini kalbinden
çıkar. Çünkü ben dünya sevgisi ile benim sevgimi asla bir kalpte birleştirmem.
Kasas 28/88.
·
Rızık
toplama hususunda nefsini zorlama; zira rızık paylaştırılmış haldedir. Hırslı kişi
mahrum kalır, cimri ise kınanır. Nimet daimî değildir. İşlerin lâzım olmayan yönlerinin
araştırılması hayır getirmez. Ecel bellidir. Hak ise malûmdur.
·
Allah’ın
kuluna verdiği en hayırlı hikmet, huşudur (Allah korkusu). En hayırlı zenginlik,
kanaattir. En hayırlı azık, takvadır. Kalbe ikram edilen en hayırlı şey yakîndir.
Size verilen en hayırlı şey ise afiyettir.”
16-
Allah’ü
Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
·
“Ey
iman edenler, yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?
·
Sizler
çoğu defa hayırları söyler ama zıddını işlersiniz. Kendinizin sakınmadığı nice şeylerden
başkalarını sakındırırsınız. Nice şeyleri başkalarına emreder, fakat kendiniz
yapmazsınız. Yine yiyemeyeceğiniz nice malı toplar ve tövbeyi günden güne,
yıldan yıla ertelersiniz, sonra size mühlet verilmez.
·
Yoksa
yanınızda ölüme karşı bir güvence mi var? Ya da cehenneme karşı bir kurtuluş
beratınız mı mevcut? Yoksa cenneti hak edip kurtulduğunuza dair bir bilgiye mi
sahipsiniz?
·
Sizinle
rahman arasında bir rahmet (bağı) mi var?
·
Nimetler
sizi şımarttı. İhsanlar sizi ifsat etti. Uzun emel sizi dünya ile aldattı.
·
Sağlık
ve afiyet içinde olmak sizi yanıltmasın; günleriniz belirli, nefesleriniz sayılıdır.
Elinizde kalan ömrü kendi hesabınıza ahiret için kullanın.
·
Ey
Âdemoğlu! Sen her gün alıştığın işinle uğraşıp duruyorsun; fakat annenden doğduktan
sonra her gün, ömründen birazını yok etmekte ve her geçen gün içine girene
kadar seni kabre biraz daha yaklaştırmaktadır.
·
Ey
Âdemoğlu! Sizin dünyadaki haliniz bala düşen sineğe benzemektedir; o bala her düşüşünde
ona yapışıp içinde kalır. İşte siz de böylesiniz.
·
Kendisini
başkaları için ateşte yakıp yok eden odun gibi olmaktan sakın!”
17-
Allah’ü
Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
·
“Ey
Âdemoğlu!”
·
Sana
emrettiğim gibi amel et ve seni sakındırdığım şeyden uzak dur. Böyle yaparsan
sana öyle bir (manevî) hayat veririm ki (rahmetimle) ebediyen yaşarsın.
·
Şunu
bil, devamlı hayatta olup asla ölmeyecek olan benim. Ben bir şeye ‘ol’ dersem,
o derhal olur.
·
Ey
Âdemoğlu! Sözün tatlı ama amelin çirkin olursa sen münafıkların başısın demektir.
·
Dışın
güzel ama için çirkin olursa helak olanlardan olursun. Böyle olanlar Allah’ı kandırmaya
çalışanlardır. Oysa Allah kendi oyunlarıyla onları kandırmıştır. Hâlbuki onlar
ancak kendilerini aldatırlar ve farkında değillerdir.
·
Ey
Âdemoğlu! Cennete ancak benim azametime boyun eğen, gündüzlerini beni zikretmekle
geçiren, yalnız benim için şehvetlerden el çekenler girer.
·
Ben
(bana sığınan) garibi himaye ederim, fakiri emniyette tutarım, yetime ikramda bulunur,
kendisi için merhametli bir baba gibi olurum. Dul kadınlara şefkatli kocaları
gibi merhametle davranırım.
·
İşte
her kim bu sıfatlara sahip olursa, onun duasına icabet ederim; bana dua ettiğinde
karşılık verir ve benden bir şey istediğinde onun isteğini yerine getiririm.”
18-
Allah’ü
Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
·
“Ey
Âdemoğlu!”
·
Beni
kime şikâyet ediyorsun? Hâlbuki benim dengim ve benzerim yok ki şikâyet edesin!
·
Beni
ne zamana kadar unutacaksın? Oysa benim sizden istediğim bu değildir.
·
Beni
ne zamana kadar inkâr edeceksin? Hâlbuki ben kullarıma zulmedici değilim.
·
Ne
zamana kadar nimetimi inkâr edeceksin? Ne zamana kadar kitabımı hafife alacaksın?
Oysa ben sana güç yetiremeyeceğin şeyleri yüklemedim.
·
Ey
Âdemoğlu! Ne zamana kadar isyanınla bana cefa edeceksin? Benden gayri rabbiniz
yok iken, ne zamana kadar beni inkâr edeceksin?
·
Hastalandığınızda
benden başka hangi tabip size şifa verebilir ki? Fakat siz benden şikâyetçi
olmakta ve kaderime kızmaktasınız. Gökten üzerinize yağmuru bolca ben indirdiğim
halde siz, ‘İşte biz şu yıldız sayesinde yağmura kavuştuk’8 diyorsunuz.
·
Böylece
beni inkâr etmiş, yıldıza iman etmiş oldunuz.
·
Zeyd
b. Hâlid el-Cühenî şu hadisi nakleder: Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem
bize Hudeybiye’de henüz ortalık karanlıkken yağan yağmurun ıslaklığı üzerinde
sabah namazını kıldırdı. Namazın ardından insanlara yönelerek, “Rabbinizin ne
buyurduğunu biliyor musunuz?” dedi. Oradakiler, “Allah ve Rasulü daha iyi
bilir” dediler. Rasûlullah Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:
“Allah şöyle buyuruyor: Kullarımdan kâfir ve mümin olarak sabahlayan vardır.
‘Allah’ın fazlı ve rahmetiyle yağmura kavuştuk’ diyenler bana iman edip
yıldızları inkâr ettiler. ‘Falan yıldızın doğuşu ile yağmura kavuştuk’ diyenler
ise beni inkâr edip yıldızlara iman ettiler.” (Bk. Buhârî, istiskâ’, 28;
Müslim, İmân, 125; Ebû Dâvûd; Tıbb, 22, Nesâî, İstiskâ,16; Ahmed b. Hanbel, Müsned,
4/117)
·
Ben
size rahmetimi belli bir ölçüde, hesaplı, belirli ve« taksim edilmiş halde indiriyorum.
Sizden birine üç günlük gıdası geldiği halde, o, ‘Ben kötü bir haldeyim, hayırdan
mahrumum!’ deyip nimetimi inkâr ediyor.
·
Her
kim malının zekâtını vermezse, kitabımı hafife almış olur.
·
Her
kim namaz vaktinin girdiğini bildiği halde, onu yerine getirmek için harekete geçmezse,
o benden gafildir.”
19-
Allah’ü
Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
·
“Ey
Âdemoğlu!”
·
Sabırlı
ve mütevazı ol ki, seni yücelteyim. Bana şükret ki, sana nimetimi artırayım.
·
Benden
affını iste ki, seni bağışlayayım. Bana dua et ki, sana karşılık vereyim; tövbe
et ki affedeyim.
·
Benden
iste, vereyim, sadaka ver; malını bereketlendireyim. Akrabanla ilişkini devam
ettir, ömrünü uzatayım.
·
Benden
sıhhatle birlikte afiyet iste. Yine benden yalnızlıkta selâmet, bir şeye yöneldiğinde
ihlâs, tövbende Allah’a karşı vera’ ve kanaatte zenginlik iste.
·
Ey
Âdemoğlu! Karnın tam dolu iken ibadette manevî hazza ulaşmayı nasıl arzularsın?
Mal sevgisi ile beraber Allah sevgisini nasıl umarsın? Fakirlikten korkar halde
iken aynı anda Allah korkusuna nasıl sahip olursun? Dünyaya hırsla yapışmış haldeyken
vera’yı nasıl beklersin? Miskinlerin rızasını almadan Allah’ın rızasını nasıl elde
edersin? Cimrilikle rızaya nasıl ulaşırsın? Dünya sevgisi ve övülmek arzusu ile
cennete girmeyi nasıl arzularsın? Az ilimle ahiret saadetini nasıl umarsın?”
20-
Allah’ü
Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
·
“Ey
insanlar!
·
Tedbir
gibi güzel geçim, halka zarar vermekten kaçınmak gibi vera’, edepten daha yüce
bir muhabbet, tövbe gibi şefaatçi, ilim gibi ibadet yoktur.
·
Yine
haşyet gibi dua, sabır gibi zafer, tevfik gibi saadet, akıldan daha güzel bir
süs ve hilimden daha cana yakın bir arkadaş yoktur.
·
Ey
Âdemoğlu! Vakitlerini bana ibadet etmeye ayır ki, kalbini zenginlikle doldurayım,
rızkını bereketlendireyim ve vücuduna rahatlık vereyim.
·
Beni
zikretmekten gafil olma! Gafil kaldığın takdirde kalbini fakirlikle doldurur, vücudunu
yorgun ve halsiz kılar, göğsünü dert ve gama salarım. Ne kadar ömrün kaldığını
görebilsen, düşünü kurduğun emellerden gönlünü çekerdin. Ey Âdemoğlu!
·
Sana
bahşettiğim afiyet sayesinde bana kulluk etmeye güç buldun. Benim özel yardımımla,
sana farz kıldığım ibadetleri yerine getirebildin. Benim rızkımı yiyerek bana
karşı yaptığın isyana kuvvet buldun. Benim dilememle, istediklerini istiyorsun.
·
Dilediğin
her şey benim irademledir. Benim nimetimle ayakta duruyor, oturuyor ve dönüyorsun.
·
Benim
korumam sayesinde geceliyor ve sabahlıyorsun. Benim ihsanım içinde yaşadın ve
nimetim içinde dönüp durdun. Verdiğim afiyetle güzelleştin. Lâkin ardından beni
unutup başkalarını hatırında tuttun. Neden benim hakkımı ve şükrümü eda
etmedin?”
21-
Allah’ü
Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
·
“Ey
Âdemoğlu!””
·
Ölüm
senin tüm sırlarını açığa çıkaracak, kıyamet seninle ilgili bütün haberleri verecek
ve azap yüzündeki perdeyi yutacaktır.
·
Bir
günah işleyeceğinde, günahın küçüklüğüne değil, onunla kime isyan ettiğine bak!
Sana az bir rızk verildiğinde, rızkın azlığına değil, onu sana kimin verdiğine bak!
·
Küçük
günahları hafife alma; çünkü sen Allah’a hangi günahla (affedilmeyecek ve azabı
hak edecek) isyanı yaptığını bilemezsin. Benim tuzağımdan emin olma; zira benim
imtihanım senin için, bir karıncanın karanlık bir gecede bir kaya üzerindeki yürüyüşünden
daha gizlidir. Ey Âdemoğlu!
·
Bir
isyan ettiğinde benim gazabımı hatırlayıp günahtan el çektiğin oldu mu?
·
Sana
emrettiğim gibi farzlarımı yerine getirdin mi?
·
Miskinlere
malından verdin, sana kötülük eden kişiye iyilik ettin mi?
·
Sana
zulmedeni bağışladın mı?
·
Senden
akrabalık bağını koparanla sen ilgilendin mi?
·
Sana
ihanet edene sen insaf ettin mi? Seninle küs olanla konuştun mu?
·
Çocuğuna
edep verdin, komşunu kendinden razı ettin mi?
·
Âlimlere
dinin ve dünyan hakkında sorular sordun mu?
·
Şüphe
yok ki ben, sizin görünüşlerinize ve dış güzelliklerinize bakmam ancak kalplerinize
bakarım.
·
İşte
bu sıfatlar kimde varsa ben ondan razı olurum.”
·
Rasûlullah
Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah’ü Teâlâ sizin
cisimlerinize ve suretlerinize bakmaz. O ancak kalplerinize bakar (ve sizi ona
göre değerlendirir).” (Bk. Müslim, Birr; 33, ibn Mâce, Zühd, 9; Ahmed b. Hanbel,
Müsned, 2/285, 359)
22-
Allah’ü
Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
·
“Ey
Âdemoğlu!”
·
Nefsine
ve tüm yarattıklarıma bak; eğer kendin için nefsinden daha kıymetli birini bulabilirsen
onun ikram ve iyiliklerini kendine çek. Yok, eğer senin için nefsin kıymetli
ise, o halde ona tövbe ve salih amellerle ikramda bulun. Allah’ın sana verdiği
nimetlerini ve sizinle yaptığı sözleşmeyi hatırla. Hani siz ‘işittik, itaat
ettik’ diyerek Allah’a söz vermiştiniz!
·
Kıyamet
günü gelip çatmadan önce Allah’tan korkun ve O’na dönün. O gün niceleri için bir
aldanma ve zarar günüdür. O gün gelmesi hak olan bir gündür. O gün, bir günü
dünya günleriyle elli bin güne denk bir gündür.
·
O
gün, kimsenin konuşmaya güç yetiremediği ve mazeret sunmalarına izin verilmeyen
bir gündür.
·
O
gün, her şeyi alt üst eden bir gündür.
·
O
gün, sayha (çığlık) günüdür.
·
O
gün, çok çetin ve belâlı bir gündür.
·
O
gün hiç kimsenin (kendi başına) kimseye bir şey yapmaya imkan sahibi olmadığı bir
gündür. O gün, bütün iş ve emir Allah’a aittir.
·
O
gün, dünyanın harap olduğu göndür. O gün, yeryüzünün sarsıldığı ve birbirine çarpıp
toz duman olduğu gündür.
·
O
gün, dağların kökünden sökülüp atıldığı bir gündür.
·
O
gün, azabın gelip çattığı, yok oluşun çabuklaştırıldığı, yıkım için görevli
meleğe Sûr’a üfürülme emrinin verildiği ve kâinatın yıkıldığı gündür. O gün,
dehşetten küçük çocukların saçları ağarır. Artık sizler hakkı duyduk deyip te
duymayanlar gibi olmayın.
23-
Allah’ü
Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
·
“Ey
iman edenler, Allah’ı çokça zikrediniz ve O’nu gece ve gündüz teşbih ediniz.
·
Ey
İmrân oğlu Musa!
·
Ey
beyan sahibi, kelâmıma kulak ver! Ben deyyân (hüküm sahibi) olan Allah’ım.
·
Benimle
senin aranda tercüman yoktur. Faiz yiyenleri, rahmanın gazabı ve şiddeti kat
kat artırılmış ateş ile müjdele!
·
Ey
Âdemoğlu! Kalbinde bir katılık, bedeninde bir rahatsızlık, rızkında bir daralma
ve malında bir azalma bulduğun vakit sana yararı olmayan bir konuda (mâlâyâni) konuştuğunu
bil.
·
Ey
Âdemoğlu! Dilin dosdoğru olmadıkça dinin de dosdoğru olmaz. Sen rabbinden hayâ
etmedikçe de dilin dosdoğru olmaz.
·
Ey
Âdemoğlu! İnsanların ayıpları ile uğraşarak kendi ayıbını unuttukça şeytanı kendinden
razı eder ve rahmanı kendine gazap ettirirsin.
·
Ey
Âdemoğlu! Dilin bir aslan gibidir; onu kendi başına bırakırsan seni öldürür.
Senin helak olman dilinin başıboş kalıp pervasızca konuşmasındandır.”
24-
·
Allah’ü
Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
·
“Ey
Âdemoğlu!”
·
Şeytan
sizin düşmanınızda; öyleyse siz de ona düşman olun. Fâtır 35/6.
·
Bilin
ki bugün gruplar halinde haşr edileceğiniz, rahmanın huzurunda saflar halinde duracağınız,
kitabı (amel defterinizi) harf harf okuyacağınız, gizli veya açık işlediğiniz
her şeyden sorulacağınız bir gündür. Ogün, muttakileri binek üzerinde rahmanın
huzuruna götürdüğümüz, günahkârları ise susuz olarak cehenneme sürdüğümüz
gündür.^
·
Sizin
için hem müjde hem de tehdit vardır.
·
Şüphesiz
ki ben, benzeri olmayan Allah’ım. Kimsenin benimki gibi bir saltanatı ve hükümranlığı
yoktur.
·
Her
kim benim için aralıksız oruç tutar ise ona çeşitli nimetlerimle iftar
ettiririm.
·
Kim
gecesini ibadetle geçirirse, kendisine sevdiğim hallerden bir hal veririm.
·
Her
kim gözünü haram kıldığım şeylerden korursa, onu ateşimden emin kılarım.
·
Rab
benim; beni iyi tanıyın! Nimetleri veren benim; öyleyse bana şükrediniz.
·
Koruyucu
benim; siz de benim haklarımı gözetin! Yardım eden benim; (siz de dinime yardım
suretiyle) bana yardım ediniz. Affeden benim; bana istiğfarda bulununuz. Maksud
benim; beni gaye edininiz. Veren benim; benden isteyiniz.
·
Mabud
benim; bana ibadet ediniz. Her şeyi bilen benim; benden korkunuz.”
25-
Allah’ü
Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
·
“Ey
Âdemoğlu!”
·
Allah,
kendisinden başka ilâh olmadığına şahittir. Melekleri ve adalet sahibi âlimler de
O’ndan başka ilâh olmadığına şahittir. O, her şeye hükmü geçen ve her işini hikmetle
gerçekleştirendir. Hiç şüphesiz Allah katında gerçek din İslâm’dır. Âl-i İmrân
3/18-19.
·
Her
kim İslâm’dan başka bir dine yönelirse bu ondan asla kabul edilmeyecek ve o ahirette
hüsrana uğrayanlardan olacaktır.
·
O,
güzel olan her şeye cenneti müjdelemiştir.
·
Kim
Allah’ı ihlâs ile tanır ve O’na itaat ederse kurtulur.
·
Kim
şeytanı tanır ve ona isyan eden selâmet bulur.
·
Kim
hakkı tanır ve ona tâbi olursa azaptan emin olur. Bâtılı tanıyıp ondan sakınan başarıya
kavuşur.
·
Her
kim dünyayı ve şeytanı tanıyıp onları reddederse saadete erer.
·
Kim
ahireti tanıyıp onu talep ederse hidayete kavuşur. Şüphesiz Allah dilediğini hidayete
erdirir. Hepiniz sonuçta O’na döndürülürsünüz. Al-i Imrân 3/85.
·
Ey
Âdemoğlu! Allah rızkına kefil olmuşken senin rızık için çektiğin bu uzun süreli
endişen neden? Allah, verdiğinin yerini dolduracak olduktan sonra bu cimriliğin
niçin? Şeytan Allah’ın düşmanı iken bu gafletin neden?
·
Allah’ın
cezalandırması cehennemle olacağı halde senin keyif içinde olmanın sebebi ne?
·
Allah’ın
hayır sahiplerine mükâfatı cennet olduğu halde, senin isyan halinde olman niçin?
·
Her
şey benim kaza ve kaderimle meydana geldiği halde bu sabırsızlık ve feryadın niye?
·
Biz
her şeyi takdir edip kitaba yazdık ki, elinizden çıkana tasalanmayasınız ve
O’nun size verdiği ile de sevinip şımarmayasınız. Allah çok böbürlenen kibirli
kimseleri sevmez.” Hadîd 57/23.
26-
Allah’ü
Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
·
“Ey
Âdemoğlu!”
·
Çokça
azık edininiz (hayırlı, salih amel biriktirin); çünkü yol uzundur. Allah a
karşı kulluğunuzu güzel ve sağlam yapın; zira deniz derindir. Ameli hakkıyla
yerine getirin; çünkü sırat incedir. Yaptıklarınızı ihlâsla yapın; zira sizi
hesaba çekecek olan Allah her şeyi görmektedir.
·
Senin
bütün arzuladıkların cennette, rahatın ahirettedir. Orada senin için güzel huriler
vardır. Sen benim için ol, ben de senin için olayım. Dünyayı küçümseyip iyileri
severek bana yaklaş. Şüphesiz Allah, iyilik sahiplerinin sevabını zayi etmez.”
27-
Allah’ü
Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
·
“Ey
insanlar!
·
Siz
nasıl oluyor da Allah’a isyan ediyorsunuz? Hâlbuki siz daha güneşin verdiği hararete
feryat ediyorsunuz, cehennemin ateşine nasıl dayanacaksınız?
·
Cehennemin
yedi tabakası vardır. İçindeki ateşin harareti birbirini yer.
·
Her
bir tabakasında yetmiş bin ayrı ateş bölümü vardır. Her bölümde yetmiş bin bina
vardır; her binada yetmiş bin ev vardır. Her evde, yetmiş bin kuyu vardır. Her kuyuda
ateşten yetmiş bin tabut ve her tabutta ateşten yetmiş bin akrep vardır.
·
Tabutların
her birinin üstünde de yetmiş bin adet zakkum vardır.
·
Bu
ağaçların her birinin altında ateşten yetmiş bin görevli ve her bir görevlinin emrinde
ateşten yetmiş bin melek ile ateşten yetmiş bin koca yılan bulunmaktadır.
·
Bu
ateşten yılanların boyu yetmiş bin zirâdır. Her bir yılanın karnında öldürücü siyah
zehirden bir deniz bulunmaktadır.
·
Her
bir akrebin bin tane kuyruğu vardır. Kuyruklardan her bir tanesinin boyu yetmiş
bin zirâdır. Kuyruklarda yetmişer bin rıtl öldürücü zehir bulunur. ‘Zâtıma,
Tûr’a, yayılmış ince deri üzerinde yazılı kitaba (Kur’an’a), Beyt-i Ma’mur’a,
yükseltilmiş göğe, dolan denize and olsun ki rabbinin azabı muhakkak vuku
bulacaktır.’
·
Ey
Âdemoğlu! Ben bu ateşi ancak kâfir, kovucu, riyakâr, malının zekâtını vermeyen,
zina eden, faiz yiyen, içki içen, yetimlere zulmeden, ölünün ardından
dövünenler ile komşusuna eziyet eden ve işçi çalıştırdığı halde ücretini
ödemeyenler için yarattım. ‘Ancak tövbe edip iman ederek salih amel işleyenler
müstesnadır.
·
İşte
onlar, Allah’ın kötülüklerini iyiliklerle değiştireceği kimselerdir. Allah çok affedici
ve çok acıyandır.
·
Ey
kullarım! Nefislerinize acıyın; zira bedenler zayıf, yol uzun, yük ağır, sırat incedir.
Hepinizin hesabını görecek olan zât ise, her şeyi görendir. Hüküm verecek olan
hâkim, âlemlerin rabbidir.”
28-
Allah’ü
Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
·
“Ey
insanlar!
·
Fâni
bir dünyaya ve sonu olan bir hayata nasıl rağbet ediyorsunuz? Hiç şüphesiz itaat
edenler sekiz kapısından cennetlere girerler.
·
Her
bir cennette yetmiş bin bahçe bulunmaktadır. Bu bahçelerden her birinde de yakuttan
yapılma yetmiş bin köşk vardır.
·
Bu
köşklerde ise zümrütten yetmiş bin ev ve bu evlerin her birinde kırmızı
altından yetmiş bin oda vardır.
·
Bu
odaların her birinde beyaz gümüşten yetmiş bin asma kat vardır ki, bu asma katların
her birinde de yetmiş bin siyah renkli sofra bulunmaktadır.
·
Bu
sofralardan her birinde mücevherden yapılma yetmiş bin tabak ve her tabakta yetmiş
bin çeşit yemek vardır. Her bir asma katta kırmızı altından yetmiş bin yatak,
bunların her birinde yetmiş bin ipek, kalın ve ince atlastan yapılmış yetmiş bin
döşek bulunur.
·
Yine
yatakların her birinin yakınında içinden hayat suyu, süt, şarap ve balın aktığı
yetmiş bin nehir vardır. Bu nehirlerin her birinin ortasında yetmiş bin çeşit
meyve bulunur. Her bir evde yetmiş bin erguvandan çadır ve her bir döşekte de
beyaz tenli gözde hurilerden biri bulunmaktadır. Bu hurilerin her birinin
elinin altında henüz ergenliğe adım atmamış saklı cevherler misali yetmiş bin
hizmetkâr kız vardır.
·
Her
bir köşkün tepesinde yetmiş bin kubbe, her bir kubbede de kimsenin gözünün görmediği,
kulağının işitmediği ve hiçbir beşerin hayal dahi edemeyeceği (güzellikte)
rahman tarafından verilmiş yetmiş bin hediye, bulunmaktadır. Onlar için
diledikleri meyveler, iştahla arzu duyacakları kuş etleri ve şahin gözlü, saklı
incilere benzeyen huriler vardır. Bunlar onlara işledikleri iyi amellere
karşılık bir mükâfat olarak verilir.
·
Cennetlikler
cennette ölmez, yaşlanmaz ve üzülmezler. Oruç tutmaz, namaz kılmaz ve
hastalanmazlar. Onların küçük veya büyük abdeste çıkmak gibi bir ihtiyaçları
olmaz. (Hadisler için (bk. Buhârî, Bed’ü’l-Halk, 8; Müslim, Cennet, 15-17; Tirmizî,
Sıfatü’l- Cennet, 7; İbn Mâce, Zühd, 39; Dârimî, Rikâk,104; Ahmed b. Hanbel,
Müsned, 2/232, 253, 316; 3/316, 349, 354, 364, 384)
·
Onlar
oradan çıkarılacak da değiller.
·
İşte
her kim bu cennetlere girmeyi arzu eder, ikramımı, yakınlık ve nimetimi isterse;
her işinde sadakat, dünyayı değersiz görmek ve aza kanaat etmek ile bana yaklaşsın.”
29-
Allah’ü
Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
·
“Ey
Âdemoğlu!”
·
Mal
benim malım, sen ise benim kulumsun. Benim malımdan sahip olacağın, ancakyiyip
tükettiğin veya giyip eskittiğin yahut sadaka vererek ebedî kıldığın kısmıdır.
·
Bana
ve sana ait olan şeyler üçe ayrılır: Biri bana, biri sana aittir. Diğeri de
ikimiz arasındadır.
·
Bana
ait olan senin ruhundur. Sana ait olan işlediğin amelindir. İkimizin arasında olan
ise senin dua etmen, benim de duana karşılık vermemdir.
·
Ey
Âdemoğlu! Şüpheli şeylerden sakın, verdiğime kanaat et, ahirette beni görürsün.
·
Bana
ibadet edersen, bana ulaşırsın. Beni ararsan, bulursun.
·
Ey
Âdemoğlu! Sen, işledikleri suçlar yüzünden cehenneme giren yöneticiler, isyan eden
cahiller, haset eden âlimler, hain tüccarlar, kulun hiçbir amelinden mesul olmadığını
söyleyen cahil kimseler, gösteriş yapan hayır sahipleri ve ibadet yapanlar,
kibirli zenginler, yalancı fakirler gibi olacaksan; cenneti isteyenlerle ne ilgin
olabilir?”
30-
Allah’ü
Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
·
“Ey
iman edenler! Allah’tan hakkıyla korkun ve ancak müslüman olarak ölün.
·
Ey
Âdemoğlu!
·
Amelsiz
ilim, peşinden yağmur gelmeyen şimşek ve yıldırıma benzer.
·
İlimsiz
amel, meyvesiz ağaç gibidir.
·
Ameli
olmayan âlim, oksuz yaya benzer (hedefine ulaşamaz).
·
Zekâtsız
mal, taş üzerine tuz ekmeye benzer (ondan bir hayır çıkmaz).
·
Ahmak
birine yapılan öğüt, hayvanlara sunulan inci ve mücevhere benzer.
·
Kalbi
katı olanın yanında bulunan ilim, içinde su bulunan taşa benzer (İçindeki su taşa
etki edemediği gibi, kalbi katı kimseye de içindeki ilim tesir etmez).
·
İsteksiz
kimselere verilen vaaz, kabirlerin yanında güzel sesle nâme okumaya benzer.
·
Haram
maldan verilen sadaka, elbiseye bulaşan bir necaseti sidikle yıkamaya benzer.
·
Zekâtsız
namaz, ruhu olmayan bedene benzer.
·
Tövbesi
olmayan âlim, temelsiz kurulan eve benzer.
·
Onlar
Allah’ın mekrinden (gizli imtihanından) güvende mi oldular? Hâlbuki helak olan
kimselerden başkası Allah’ın mekrinden emin olmaz. A’râf 7/99.”
31-
Allah’ü
Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
·
“Ey
Âdemoğlu!”
·
Benim
yanımdaki değerin, dünyaya olan meylin ve kalbinde taşıdığın muhabbetim kadardır.
Zira ben dünya sevgisi ile benim sevgimi bir kalpte asla birleştirmem.
·
Ey
Âdemoğlu! Takva sahibi ol, beni tanırsın. Açlık çek, beni görürsün. Yalnız bana
ibadete yönel, bana ulaşırsın. Amelini gösterişten temiz tut, sana muhabbet elbisesini
giydireyim. Beni zikretmek için vakit ayır, seni meleklerimin yanında anayım.
·
Ey
Âdemoğlu! Kalbinde Allah’tan başkası varken ve sen O’ndan başkasından bir şey umarken,
ne zamana kadar hem, ‘Allah her şeyden yücedir’ diyeceksin hem O’ndan başkasından
korkmaya devam edeceksin?
·
Allah’ı
hakkıyla tanısaydın, düşünceni O’ndan başkasıyla meşgul etmezdin, O’ndan başkasından
korkmazdın ve O’nun zikrini dilinden hiç düşürmezdin.
·
Ey
Âdemoğlu! Fakirlikten korktuğun kadar cehennemden korkmuş olsan, seni hiç ummadığın
yerden rızıklandırırdım.
·
Ey
Âdemoğlu! Dünyaya duyduğun rağbet kadar cennete rağbet etseydin, seni her iki âlemde
de mesut kılardım. Bazılarınızın bazılarını zikrettiği kadar olsun beni zikretseydiniz,
melekler sabah akşam sizi selâmlardı.
·
Dünyayı
sevdiğiniz ölçüde benim için ibadet etmeyi sevseydiniz, peygamberlere ikram
ettiğim nimetlerden size de ikramda bulunurdum.
·
Kalplerinizi
dünya sevgisiyle doldurmayın; onun yok olup gitmesi yakındır.”
32-
Allah’ü
Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
·
“Günah
işlememek için göstereceğin azıcık sabır, senin için, cehennem azabının çoğuna
sabretmenden daha kolaydır. Doğrusu O’nun azabı daimî olup geçici değildir.
·
Azıcık
taat için sabretmen, sana içinde daimî nimetler barındıran uzun bir rahatlık kazandırır.
·
Ey
Âdemoğlu! Rızkını başkasına yedirmeden önce benim sana vereceğimi ahdettiğim
şeye güven. Ben senden vazgeçmeden evvel, sen dünyadan vazgeç.
·
Hesap
gününde iyiliklerin yok olup gitmeden evvel kendini şüphelerden arındır.
·
Ahireti
zikrederek kalbini mamur et. Şunu bil ki, senin kabirden başka bir barınağın yoktur.
·
Ey
Âdemoğlu! Cennete girme arzusu olan, hayırlı işlere koşar. Ateşten korkan kimse,
kötülüklerden el çeker. Nefsini şehvetlerden (kötü arzulardan) meneden kimse,
en üstün dereceleri elde eder.
·
Ey
İmrân oğlu Musa! Sen taharet (abdest) üzere değilken sana bir musibet erişirse,
sakın kendinden başkasını kınama.
·
Ey
Musa! Fakirlik, bir çeşit iyiliktir; ancak o, (nefis için) en büyük ölümdür.
·
Ey
Musa! İstişare etmeden iş gören pişman olur. İstihare eden pişman olmaz.”
33-
Allah’ü
Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
·
“Amelleri
ile gösteriş peşinde olan kimse, dağın zirvesine sırtında su taşıyan kimseye
benzer. Ona yaptığı işten, ancak zorluk ve yorgunluk kalır. Kendisinin hiçbir
ameli kabul edilmez.
·
Bu
kimse, her ne zaman su ile buluşsa, su onu yumuşatmaz (Gösterişçi de böyledir; birçok
hayırlı amelle iç içe olur, fakat kalbi yumuşayıp ihlâs sahibi olmaz).
·
Ey
Âdemoğlu! Ben ancak benim rızâm için yapılan bir ameli kabul ederim. Ne mutlu ihlâs
sahiplerine!
·
Ey
Âdemoğlu! Fakirliğin sana doğru geldiğini gördüğünde, ona, ‘Ey salihlerin süsü
ve şiarı, merhaba!’ de (onu gönül hoşluğu ile karşıla). Zenginliğin sana doğru
geldiğini gördüğünde de, ‘Bu (işlediğim bir hatadan dolayı) bana peşin olarak
verilmiş (ahirete bırakılmış) bir cezadır’ de (hemen sevinmeyip dikkatli ol).
·
Bir
misafirin, (kimsenin ilgilenmediği için) bir yerde mahsur kaldığını görürsen (bunun
vebalinden kork ve), ‘Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım!’ deyip onunla
ilgilen.
·
Ey
Âdemoğlu! Mal benimdir, sen benim kulumsun ve misafir de benim elçimdir.
·
Nimetimi
senden çekip almamdan korkmaz mısın? Rızık benim rızkımdır, sana düşen ise
şükürdür. Bu şükrün faydası da sana dönecektir. Sana verdiğim nimetlerden
dolayı bana hamd etmek istemez misin?
·
Ey
Âdemoğlu! Yerine getirmen gereken üç emir vardır: Malının zekâtını vermen, akrabanı
gözetip onun hukukunu koruman, ailene ve misafire karşı gerekeni yapman. Sana
vacip kıldığım bu emirleri yerine getirmezsen, seni âlemlere ibret olacak
şekilde cezalandırırım.
·
Ey
Âdemoğlu! Ailenin hakkını gözetir gibi komşunun haklarına saygı göstermezsen, sana
bakmam, amelini kabul etmem ve duana da icabet etmem.
·
Ey
Âdemoğlu! Tıpkı senin gibi yaratılmış birine dayanıp bel bağlama; seni ona havale
ederim (senden özel desteğimi çekerim). Yarattıklarıma kibirle muamele etme;
çünkü senin aslın, erkeğin beli ile kadının göğüs kemiği arasından çıkan ve sidik
kanalından dışarı atılan bir menidir.
·
Sana
haram kıldığım şeye bakma; zira böcekler ilk önce gözlerinden yemeye başlayacaktır.
Şunu bil ki, her bakış ve sevgiden dolayı hesaba çekileceksin.
·
Öyleyse
yarın benim huzurumda hangi makamda olacağını düşün; çünkü ben bir an olsun
senin gizli hallerinden gafil değilim. Hiç şüphesiz ben, kalplerin içinde saklı
olan düşünceleri bilirim.”
34-
Allah’ü
Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
·
"Ey
Âdemoğlu!
·
Bana
hizmet et; ben bana hizmet edeni sever ve kullarımı onun hizmetine koştururum.
·
Sen,
ömrünün geçip giden kısmında bana isyanının ne ölçüde olduğunu bilemezsin. Yine
ömrünün kalan kısmında da bana ne derece isyan edeceğini bilemezsin.
·
Beni
unutma, hatırında tut; zira ben dilediğim her şeyi yaparım. Bana kulluk et,
çünkü sen zelil bir kulsun. Ben ise yüce olan rabbim.
·
Eğer
kardeşlerin ve sevenlerin senin günahlarının kokusunu alabilseler ve senin
işlediğin ameller hakkında benim bildiklerimi bilselerdi, (günahlarının kötü
kokusundan dolayı) seninle oturmaz ve yakınlık kurmazlardı.
·
Nasıl
oluyor da, ömrün annenin seni doğurduğu günden bu yana eksilip dururken,
günahların her geçen gün artıyor?
·
Ey
Âdemoğlu! Gemisi battıktan sonra denizin ortasında etrafı dalgalarla
çevriliyken bir tahta parçasına tutunmak zorunda kalan birinin uğradığı
felâket, senin şu an içinde bulunduğun durumdan daha kötü değildir.
·
Günahlarının
cezasını kesin olarak göreceğini kabul et; yaptığın hayırlı amellerinin kabulü
hususunda ise korku içinde bulun.
·
Ey
Âdemoğlu! Ben sana afiyet nazarı ile bakıyor ve günahlarını örtüyorum. Oysa
benim sana bir ihtiyacım yok. Sen ise bana muhtaç olduğun halde isyan
içindesin.
·
Ey
Âdemoğlu! Ne zamana kadar böyle idare edeceksin? Fâni olduğu halde dünyayı imar
ediyorsun ve baki olduğu halde ahireti harap bırakıyorsun.
·
Ey
Âdemoğlu! Yarattıklarımı idare ediyor ama yine de zararlarından korkuyorsun.
·
Ey
Âdemoğlu! Yer ve gök ehlinden herkes senin bağışlanman için talepte bulunsa
bile senin günahların için ağlaman gerekir. Çünkü hangi hal üzere benimle
karşılaşacağını bilmiyorsun.
·
Ey
İmran oğlu Musa! Söyleyeceklerimi iyi dinle! Ben hakkı söylerim. İnsanlar onun
şerrinden, zulmünden, hilesinden, haset, kin ve koğuculuğundan emin olmadıkça
hiçbir kulum bana iman etmiş değildir.
·
Ey
Musa, ‘De ki: İşte bu, size rabbinizden gelen haktır. Artık dileyen iman etsin,
dileyen inkâr etsin.’" 28 Kehf 18/29.
35-
Allah’ü
Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
·
“Ey
Âdemoğlu!”
·
İki
nimet içinde ve bunlardan hangisinin daha fazla aleyhine olduğunu kestiremez halde
sabahlarsın. Bunlardan biri; günahlarının örtülerek insanlardan saklanması; diğeri
de insanların seni iyi bilip övgü ile anmalarıdır.
·
İnsanlar,
senin hakkında bildiklerimi bilmiş olsalar sana selâm bile vermezlerdi.
·
Afiyet
içinde olman, insanlara muhtaç bulunmaman, onların sana ihtiyaç duymaları ve
şerlerinin senden uzak tutulması ise bundan daha büyük bir nimettir.
·
Bana
hamd et, senin üzerindeki nimetimin büyüklüğünü bil, amelini gösterişten uzak
tut, korku üzere bulunan bir yolcu gibi azık edin ve hayırlı amelini arşımın altında
yap.(Amelini ahirete kadar zayi etme.
·
Ey
Âdemoğlu! Katı kalpleriniz işlediğiniz amelleriniz yüzünden, amelleriniz bedenleriniz
yüzünden ve bedenleriniz de dilleriniz yüzünden ağlamaktadır.
·
Ey
Âdemoğlu! Benim hazinelerim ebediyyen tükenmez. Senin infak ettiğin ölçüde sana
infak eder, cimrilik ederek kıstığın ölçüde de senden kısarım.
·
Sana
verdiğim rızıktan miskinlere karşı cimrilikte bulunman; bana karşı kötü zannın,
fakirlikten korkman ve bana güven duymamandandır. Ben seni rızka çok önem
verecek şekilde yarattım. Sen rızkı düşündüğünde seni ben rızıklandırdım.
·
Öyleyse
infakta bulun ve benim rızkımla kullarıma karşı cimrilik etme. Çünkü ben, verdiğinin
yerini dolduracağıma söz verdim, ayrıca sana sevap vaat ettim.
·
Durum
bu iken sen niçin kitabım hakkında şüphe içindesin? Benim vaadimi ve peygamberlerimi
tasdik etmeyen kimse, benim rab olduğumu inkâr etmiş demektir.
·
Rab
olduğumu inkâr edeni yüzükoyun ateşe atarım.”
36-
Allah’ü
Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
·
Ey
Âdemoğlu! Ben kendisinden başka hiçbir ilâhın olmadığı Allah’ım. Bana şükredin ve
beni inkar etmeyin.
·
Ey
Âdemoğlu! Her kim benim bir velime düşmanlıkta bulunursa bana savaş ilanında bulunmuş
olur.
·
Benden
başka yardımcısı olmayana zulmedene karşı gazabım şiddetli olur.
·
Benim
kendisi için yaptığım taksime razı olanın rızkını bereketlendiririm; kendisi istemese
bile dünya ona koşarak gelir.”
37-
Allah’ü
Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
·
“Ey
Âdemoğlu!”
·
Elini
vicdanına koy ve kendin için istediğin şeyi başkası için de iste.
·
Ey
Âdemoğlu! Bedenin zayıf, dilin hafif meşrep (ileri geri ayarsız konuşur),
kalbin ise merhametsizdir.
·
Ey
Âdemoğlu! Sonun ölümdür. O sana gelmeden önce sen onun için amelde bulun.
·
Ey
Âdemoğlu! Uzuvlarından hiçbirini ona ait rızkı yaratmadan var etmedim.
·
Ey
Âdemoğlu! Seni gözsüz yaratmış olsam göze hasretlik duyacak; sağır yaratmış olsam
duymaya özlem çekecektin. Sana bahşettiğim nimetlerimin kıymetini bil ve bana
şükürde bulun; nankörlük etme, sonunda dönüş banadır.
·
Ey
Âdemoğlu! Taksim edip sana ayırdığım rızkı elde etmek için kendine sıkıntı verme.
Sana ayırdığım rızık, sen onu tümüyle elde edene kadar seni aramaktadır.
·
Ey
Âdemoğlu! Benim adımla yalan yeminde bulunma! Benim adıma yalan yeminde bulunanı
ateşe atarım.
·
Ey
Âdemoğlu! Rızkımı yediğin vakit hemen ardından bana kulluğa yönel.
·
Ey
Âdemoğlu! Benden yarının rızkını isteme; çünkü ben senden yarının amelini istemiyorum.
·
Ey
Âdemoğlu! Ben senin az ameline razı olurken, sen benim sana bahşettiğim çok rızka
bile razı olmuyorsun.
·
Ey
Âdemoğlu! Dünyayı kullarımdan birine bırakacak olsam; kullarımı bana itaate davet
etsinler ve emirlerimi uygulasınlar diye peygamberlerime bırakırdım.
·
Ey
Âdemoğlu! Ölüm sana gelmeden önce nefsin için çalış. Hatalarının örtülmesi ve cezasının
hemen verilmemesi seni aldatmasın; şüphesiz onları takip edip yazan melekler
vardır.
·
Hayatın
devamı ve uzun emel sana tövbeyi unutturmasın. Yoksa tövbeyi, pişmanlığın sana
bir fayda yermeyeceği zamana tehir ettiğine pişman olursun.
·
Ey
Âdemoğlu! Benim sana verdiğim maldan zekâtını ayırmaz ve fakirlerin hakkını esirgersen
zalimlerden biri sana musallat edilerek malın elinden alınır. Buna karşılık
sana sevap da vermem.
·
Ey
Âdemoğlu! Rahmetimi dilersen bana itaate sarıl. Azabımdan korkuyorsan bana isyan
etmekten sakın.
·
Ey
Âdemoğlu! Dünya sana yöneldiğinde ölümü, günahlara arzu duyduğunda da tövbeyi
hatırla.
·
Mal
kazanacak olursan hesabını vereceğini, yemeğe oturacağın vakit aç olanları, nefsin
seni bir zayıfa karşı gücünü kullanmaya çağırdığında Allah’ın gücü ve kudretini
hatırla ve bil ki Allah dilese onu sana musallat edebilirdi.
·
Başına
bir belâ geldiğinde, ‘La havle ve lâ kuvvete illâ billâh (kötülükten korunmak, hayırlarda
muvaffak olmak ancak Allah’ın yardımı ile mümkündür)’ diyerek yardım dile.
·
Hastalanırsan
sadaka vererek bedenine şifa ara.
·
Sana
bir musibet erişecek olsa, ‘innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn (Biz Allah’ın mülküyüz
ve O’na döneceğiz) de!”
38-
Allah’ü
Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
·
“Ey
Âdemoğlu!”
·
Hayır
işle. Hayır, cennetin anahtarıdır ve oraya götürür. Serden sakın, o cehennemin
anahtarıdır; sonuçta sahibini oraya sürükler.
·
Ey
Âdemoğlu! Bil ki inşa ettiklerin yıkılacak, ömrün harap, bedenin toprak olacak.
·
Birikimlerin
vârislerinin, nimetler de başkasının eline geçecek. Bütün bunlardan sana kalan,
hesabı, pişmanlığı ve cezasını çekmek olacak.
·
Kabirdeki
arkadaşın amelindir. Hesaba çekilmeden önce sen kendini hesaba çek ve itaatime
yapış, bana isyandan sakın. Sana verdiğime rıza göster, şükredenlerden ol.
·
Ey
Âdemoğlu! Güle güle günah işleyeni ağlaya ağlaya ateşe atarım. Benden korkarak
ağlayanı, gülerek cennete koyarım.
·
Ey
Âdemoğlu! Hesaba çekileceği gün fakirlerden olmayı temenni edecek nice zenginler
vardır.
·
Nice
zalimler de vardır ki, ölüm onları zelil kılmıştır.
·
Nice
tatlılıklar var ki, ölüm onları acılaştırmıştır.
·
Hallerinden
memnun ve mutlu niceleri var ki, ölüm bu sevinçlerini zehir etmiştir.
·
Nice
kısa anlık sevinçlerin sonu, uzun hüzünler olmuştur.
·
Ey
Âdemoğlu! Hayvanlar senin ölüm hakkındaki bilgine sahip olsa açlık ve susuzluktan
ölene kadar yemeden içmeden kesilirlerdi.
·
Ey
Âdemoğlu! Sana ölümden ve onun şiddetinden başka bir ceza verilmeyecek olsaydı
dahi, bunun şiddetinden geceleri sükûnet içinde olmaman, gündüzleri rahat bulmaman
gerekirdi. Ölümün acısı bu ise, ya ardındaki daha şiddetli durumlarda halin
nice olur?
·
Ey
Âdemoğlu! Ahiret yaşamında ulaşacağın nimetler vesilesiyle ölüm sırrını arkanda
bırak, dünyada esef duyacağın tek şey elden kaçırdığın hayırlar olsun.
·
Dünya
hayatında elde ettiklerinle şımarma, elinden çıkanlar için de üzülme.
·
Ey
Âdemoğlu! Seni topraktan yarattım, tekrar toprağa döndüreceğim ve bir kez daha
topraktan dirilteceğim.
·
Dünya
ile vedalaş ve ölüme hazırlan. Bil ki ben bir kulu sevdiğimde, dünyayı ondan uzak
tutar ve onu ahiret için çalıştırırım. Ona dünyanın kusurlarını gösteririm; böylece
ondan sakınır, cennet ehlinin amelleri ile meşgul olur. Ben de bunun üzerine
onu rahmetimle cennete dâhil ederim.
·
Bir
kuluma da buğz edersem, ona beni bıraktırır, dünya ile meşgul eder ve dünya ameli
için çalıştırırım. Böylelikle ateş ehlinden olur, onu cehenneme dâhil ederim.
·
Ey
Âdemoğlu! Uzun bile olsa her ömür fânidir. Tıpkı bir gölgenin uzantısı gibi kısacık
bir an durur; fakat bir daha geri dönmemek üzere kaybolur gider.
·
Ey
Âdemoğlu! Seni yaratan benim, sana rızk veren de. Sana can veren de senden canını
alacak olan da benim. Yine seni diriltecek olan ve hesaba çekecek olan da benim.
Sen, kendine herhangi bir yarar yahut zarar vermeye, hayata, ölüme ve dirilmeye
sahip olmadığın halde, işlediğin kötü işlerin karşılığını göreceksin.
·
Ey
Âdemoğlu! Bana itaatte bulun ve bana hizmet et. Rızkın için endişe etme, ben onun
için sana yeterim. Senin için bizzat benim karşılayacağım şeylerin derdini kendine
yük etme!
·
Ey
Âdemoğlu! Sana takdir edilmemiş ve ulaşamayacağın bir şeyin yükünü niçin çekersin?
İşlemediğin bir amelin sevabını alamayacağın gibi sana takdir edilmemiş bir
şeye de sahip olamazsın.
·
Ey
Âdemoğlu! Yolu ölüm olan biri dünya ile nasıl sevinebilir? Evi kabir olan biri dünya
yurdundaki evi ile nasıl mutluluk duyabilir?
·
Ey
Âdemoğlu! Şükrünü eda ettiğin az bir mal, şükrünü yapamayacağın çok maldan hayırlıdır.
·
Ey
Âdemoğlu! En hayırlı malın, önden gönderdiğindir. En hayırsızı ise ardından dünyada
bıraktığındır. Nefsin için önden hayır yolla, ölümden önce onu yanında bulursun.
·
Ey
Âdemoğlu! Dertli olana dertten kurtuluş veren, istiğfar edeni affeden, tövbe edeni
sakındıran, çıplağı giydiren, korku içinde olanın korkusunu gideren, aç olanı doyuran
benim. Kulum bana itaat ve kulluk üzere bulunur, emrime razı olursa onun işlerini
kolaylaştırır, gücüne güç katar, göğsüne genişlik veririm.
·
Ey
Musa! Her kim yetimin ve fukaranın malı ile zenginleşirse onu dünyada fakirleştirdiğim
gibi ahirette de azaba çarptırırım. Kim fakirlere ve zayıflara karşı kibirlenip
merhametsizlik ederse, onun binasını harap eder, Cehennem’i ona mesken yaparım.
·
‘Şüphesiz
İd bunlar, evvelki sahifelerde, İbrahim ve Musa’nın sahifelerinde de mevcut
olan öğütlerdir. A’lâ 87/18-19.”
39-
Allah’ü
Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
·
“Ben
kulumun benim hakkındaki itikad ve zannına göre kendisine muamele ederim.
·
Artık
kulum nasıl isterse benim hakkımda öyle itikad etsin.
·
Kulum
beni zikrettiği zaman ben onunla beraberim. Beni içinde (kalbinden gizli olarak)
zikrederse, ben de onu zâtımla özel olarak zikrederim.
·
Kulum
beni bir topluluk içinde zikrederse, ben de onu, o topluluktan daha hayırlı bir
topluluk içinde (meleklerin arasında) zikrederim.
·
Kulum
bana güzel amelleri ile bir karış yaklaşırsa, ben ona bir karış yaklaşırım. O bana
bir karış yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kulum bana yürüyerek gelirse,
ben ona (rahmetimle) koşarak gelirim.”
40-
Allah’ü
Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
·
“Ey
kullarım! Ben zulmü kendime haram kıldım; onu sizin aranızda da haram kıldım; öyleyse
birbirinize zulüm yapmayın.
·
Ey
kullarım! Benim hidayete ulaştırdıklarım hariç, hepiniz sapıklık içinde
kalırsınız, öyleyse benden sizi hidayete ulaştırmamı isteyin ki, size hidayet
nasip edeyim.
·
Ey
kullarım! Benim doyurduklarım hariç, hepiniz açsınız; öyleyse benden sizi doyurmamı
isteyin ki,’ size yiyecek vereyim.
·
Ey
kullarım! Benim giydirdiklerim hariç, hepiniz çıplaksınız; öyleyse benden sizi giydirmemi
isteyin ki, size giyecek vereyim.
·
Ey
kullarım! Sizler gece-gündüz hata edip günah işliyorsunuz. Ben ise bütün günahları
affediyorum. Öyleyse siz de benden günahlarınızın affını isteyin ki, sizleri affedeyim.
·
Ey
kullarım! Sizin bana bir zarar vermeye gücünüz yetmez ki, zarar veresiniz. Aynı
şekilde, bana bir fayda vermeye de gücünüz yetmez ki, fayda veresiniz.
·
Ey
kullarım! Sizin ilk insandan son insana kadar hepiniz, insanlarınız ve
cinleriniz en muttaki bir insan gibi olsanız ve o sıfat içinde bana kulluk
etseniz, bu benim mülkümde hiçbir şey artırmaz, yüceliğime bir şey katmaz.
·
Ey
kullarım! Sizin ilk insandan son insana kadar hepiniz, insanlarınız ve
cinleriniz en günahkâr bir insan gibi olsanız ve o halde bana isyan etseniz, bu
benim mülkümde hiçbir şey eksiltmez, yüceliğime hiçbir zarar vermez.
·
Sizin
ilk insandan son insana kadar hepiniz, insanlarınız ve cinleriniz bir tepede toplansanız,
her biriniz benden bir şey istese ve hepinize istedikleri şeyleri versem, bu
benim mülkümde hiçbir şey eksiltmez.
·
Ey
kullarım! Siz amel etmektesiniz, ben ise amellerinizi sizin için tespit edip yazıyorum;
sonra onların karşılığını size tam olarak vereceğim.
·
Kim
amel defterinde bir hayır bulursa, (onu kendisine nasip eden) yüce Allah’a hamd
etsin. Kim de amel defterinde kötü işler bulursa, başkasını değil, sadece kendi
nefsini kınasın.”
·
Âlemlerin
rabbi yüce Allah’a hamd olsun.
Yorumlar
Yorum Gönder