Bundan îmân kokusu geliyor!


Bundan îmân kokusu geliyor!

Ahmed bin Harb Rahmetullahi Kuddise Sirrûh Hazretlerinin’in Behram isminde ateşperest bir komşusu vardı.
Bu Behram, bir defasında ticâret için bir yere mal gönderdi. Yolda hırsızlar mallarını alıp kaçtılar. Ahmed bin Harb bu durumu haber alınca, yanında bulunanlara;
“- Haydi komşumuza gidelim. Başına gelen bu hâl için üzülmemesini söyleyip onu teselli edelim. Her ne kadar ateşe tapıyor ise de, komşumuzdur” dedi.
Behram’ın evine geldiler. Behram kendilerini hürmetle karşıladı. Ahmed bin Harb’ın elini öpüp çok saygı gösterdi. İkramlarda bulundu. O günlerde çok kıtlık olduğundan, bir şeyler yemek için gelmiş olabileceklerini düşünerek ayrıca yemek hazırlamak istedi.
Ahmed bin Harb;
“- Zahmet etmeyiniz. Malınızın çalındığını duyduk. Üzülebileceğinizi düşünerek, hâlinizi, hatırınızı soralım diye geldik” buyurdular.
Behram,
“- Evet, öyledir, ama bunda üç şeye şükretmem lâzım oluyor: Birincisi; başkaları benden çaldılar, ben başkalarından çalmadım. İkincisi; malımın yarısını aldılar, diğer yarısı bende kaldı. Ya hepsini alsalardı. Üçüncüsü; din bende kaldı, dünyâyı aldılar” dedi.
Bu sözler Ahmed bin Harb’ın çok hoşuna gitti ve;
“- Bu sözleri yazın. Bundan îmân kokusu geliyor!” dedi.
Behram’a;
“- Niçin ateşe tapıyorsun?” diye sordu.
Behram;
“- Ona tapıyorum ki yarın beni yakmasın, kendisine yakmak için odun verdim ki, beni Allahü teâlâya ulaştırsın!” diye cevap verdi.
Ahmed bin Harb;
“- Çok yanılıyorsun. Ateş zayıftır. Ona tapmakla hesaptan kurtulmak mümkün değildir. Bir çocuk, bir avuç su atsa ateşi söndürür. Bu kadar zayıf olan bir şey başkasına nasıl kuvvet verebilir? Bir parça toprağı bile kendinden atamaz. Seni Allaha nasıl kavuşturur. Ateş cahildir. Bir şey bilmez, yakarken misk ile necaseti ayıramaz. Hepsini aynı anda yakar ve hangisinin daha iyi olduğunu bilmez. Sen ki, yetmiş senedir ona tapıyorsun. Ben de ömrümde bir kere ona tapmadım. Gel, ikimiz de elimizi ateşe sokalım. Seni koruyup korumadığını gör” buyurdu.
Behram ateş getirdi. Ahmet bin Harb elini ateşe sokup bir saat kadar bekledi. Eli hiç yanmadı ve acımadı.
Bu hâli gören Behram çok şaşırdı, kalbinde bir değişme hissederek;
“- Size dört şey soracağım. Cevaplarını verirseniz îmân edeceğim!” dedi.
Ahmed bin Harb;
“- Sor!” buyurdu.
Behram dedi ki:
“- Allahü teâlâ, insanları niçin yarattı? Mademki yarattı niçin rızık verdi? Mademki rızık verdi. Niçin öldürdü: Mademki öldürdü. Niçin diriltecek?”
Ahmed bin Harb şöyle cevap verdi:
“- Allahü teâlâ kendini tanımaları için insanları yarattı. Razzâk (ziyadesiyle rızık verici) olduğunu bilsinler diye onlara rızık verdi. Kahhâr olduğunu anlamaları için onları öldürür. Kudretini tanımaları için onları tekrar diriltir.”
Behram bunları duyunca;
“- Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resûlühü” diyerek Müslüman oldu.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis