Belam Bin Baura


Belam Bin Baura

Bismillahirrahmanırrahıym.
 Bel’am bin Baura çok büyük bir âlim ve çok büyük bir Veli idi. Sahrada vaaz ettiği zaman, her yönde ve her yüz adıma bir adam dikilerek onun sesi duyurulur, on binlerce insan dinlerdi. Allah Celle Celâlüh onun duasını hiç reddetmedi, kendisini bile kendi duası ile helâk etti. Dünya onu bile aldattı ve imansız olarak göçtü.
 Musa Aleyhisselâm orduları ile bir memleketten geçecek idi. O memleketin kıralı bunu istemiyordu. Kral ve adamları Bel’am bin Baura’ya, Musa Aleyhisselâm’ın ordusunun oradan geçmesini engellemesi için dua etmesini istediler ve bunun için de kendisine çok büyük hediyeler gönderdiler.
 Bel’am bin Baura: “O Allah’ın peygamberidir, dinimiz onun dini ile aynıdır. O’nun yanındakiler de melekler ve mü’minlerdir. Şayet ben onların aleyhinde dua edersem dünyam da, ahiretim de helâk olur” diyerek, önce reddetti. Ama kral ve adamları işin peşini bırakmıyorlardı. Bel’am’a her şeyi vaad ettiler. Ama yine de kabul etmiyordu. Sonra o memleketin güzelliği ile dillere destan olmuş bir kadını vardı, onu da Bel’am’in peşine taktılar. Artık her şey Bel’am’ın emrinde olacaktı; para, mal, mülk, kralın en yakın adamı olmak, dünyanın en güzel kadını ile evlenmek... Bütün bunlara karşı yapması gereken ise sadece Allah’ın Peygamberi ve ordusu aleyhine lânet okumak, yani Allah’a isyan etmek... Şeytan Bel’am’ın aklını çeldi, “Önce lânet okursun, sonra da tevbe edersin, olur-biter” diye vesvese verdi.
 Nihayet kadınlı erkekli gurup toplanıp, Bel’am’ın her zaman dua ettiği tepeye doğru hareket ettiler. Bel’am’in meşhur merkebi tepeye yaklaşınca birden yere yattı. Bel’am merkebi döverek kaldırdı, fakat merkep gerisin geri döndü. Dağa doğru çevrilen merkep yere yatıyor, kalkınca da geriye dönüyordu. Allah Celle Celâlüh’ün izni ile merkep konuşmaya başladı “Yazıklar olsun sana ey Bel’am; şu önümde beni durduran melekleri görmüyor musun? Durmadan beni dövüyorsun. Ben, Allah’ın Peygamberi ve mü’minler aleyhine dua etmek için seni nasıl sırtımda taşırım” dedi. Bu mucize uyarıya da kulak asmayınca, Allah Celle Celâlüh kendisinin yolunu açtı ve dağa vardılar.
 Bel’am Musa Aleyhisselâm ve mü’minler için dua etmeye; kendisine ve o memleket halkına ise lânet okumaya başlamıştı.
 Etrafındakiler: “Ey Bel’am, sen yanlış dua ediyorsun, Musa ve ordusuna yapacağın lâneti bize yapıyorsun, duanı düzelt...” diye uyarıyorlardı, ama...
 Bel’am: “Vallahi dilime sahip olamıyorum, bütün söylediklerimi Allah söyletiyor.” Dedikten sonra dili uzamaya başladı, hem de ta beline kadar...
 Bel’am: “Artık korktuğum başıma geldi, dünyam da ahiretim de mahvoldu. Artık duam da kabul olmaz, olsa bile zaten istediğimi söyleyemiyorum. Ama olanlar oldu zaten, bundan sonra Musa ve ordusuna hile ve tuzak kurmaktan başka bir çaremiz de kalmadı. Şimdi söyleyeceklerimi uygulamaya koyacaksınız; En güzel kızlarınızı ve kadınlarınızı getiriniz, onları soyunuz ve güzel kokularla cazip hale getiriniz. Ellerine çiçekler vererek Musa’nın ordusunun konakladığı yere gönderiniz. Kendilerine sıkı sıkıya tembih ediniz, sakın ola ki onlara zina teklif eden askerleri reddetmesinler. Şayet bir kişi bu kadınlardan biri ile zina yapacak olursa, onların hepsi helak olacak... Durmayın elinizi çabuk tutun...”
 Bel’am’in dediğini yaptılar ve kadınlarını süsleyip askerlerin arasına saldılar. Askerlerin ileri gelenlerinden çok kuvvetli birisi vardı, kızlardan birisini kucaklayıp doğru Musa Aleyhisselâm’ın bulunduğu yere vardı ve: “Zannederim, şimdi sen bana bu güzel kadının haram olduğunu söyleyeceksin”
 Musa Aleyhisselâm: “Evet, o sana haramdır, sakın ona yaklaşma!”
 Asker: “Vallahi bu konuda seni asla dinlemeyeceğim, bana engel olmaya kalkanları da öldüreceğim!” dedi ve kadını çadırına götürdü. Hiç kimse çadıra girmeye cesaret edemiyordu. Allah Celle Celâlüh, o andan itibaren taun hastalığını gönderdi oraya... Asker kırılmaya başlamıştı. Askerin içinde çok güçlü ve Musa Aleyhisselâm’ın da yakını olan başka birisi vardı, bu asi askerin hakkından ancak o gelebilirdi. Hemen onu buldular ve dosdoğru çadıra varıp, zina halindeki çiftin ikisini birden mızrağına sapladı. Onları havaya kaldırarak; “Rabbime  isyan edenleri, böyle cezalandırırım!” deyince taun hastalığının sebep olduğu ölüm durdu. Tefsirlerde bir saatin içinde yetmiş bin civarında askerin taundan öldüğü belirtilmektedir.
 Bu olay Kur’an’ı Kerim’de şöyle anlatılmaktadır:
 “Onlara (Yahudilere), kendisine ayetlerimizden verdiğimiz ve fakat onlardan sıyrılıp çıkan, o yüzden de şeytanın takibine uğrayan ve sonunda azgınlardan olan kimsenin haberini oku.”
 “Dileseydik elbette onu bu ayetler sayesinde yükseltirdik. Fakat o, dünyaya saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu tıpkı köpeğin durumuna benzer: Üstüne varsan da dilini çıkarıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte ayetlerimizi yalanlayan kavmin durumu böyledir. Kıssayı anlat; belki düşünürler.”
 “Ayetlerimizi yalanlayan ve kendilerine zulmetmiş olan kavmin durumu ne kötüdür!”
 “Allah kimi hidayete erdirirse, doğru yolu bulan odur. Kimi de şaşırtırsa, işte asıl ziyana uğrayanlar onlardır.”
 “And olsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.” (Araf: 175-179)

Kıssadan Hisse: Burada anlatılan olay, ilahi kitaplar tarafından tasdik edilen, tarihi bir gerçektir. Burada yazmamızdan maksadımız ise; peygamberlerin haricinde, hiç bir kimsenin iman ile gitme garantisini olmadığını vurgulamak, sahih bir imana sahip olmaya ve bu imanı son nefese kadar korumaya teşvik amacı iledir.
(Alıntı)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis