Dağ Başında Ermek mi, Şehir İçinde Ermek mi?
Dağ Başında Ermek mi, Şehir İçinde Ermek mi?
İki kardeştiler. Biri köyde çobanlık
yapmayı tercih ederek diyordu ki: Bu zamanda şehre gitmek, oranın günahlı
hayatına karışmak çok kötü. İyisi mi, ben köyün çobanlığını yapayım,
günahlardan uzak kalayım.
Diğeri ise şehre gitti. Bir mahallede
küçük bir tamir kulübesi açıp başladı ayakkabı tamirine.
Çoban dağda koyunları, keçileri
otlatıyor, hiçbir namazını kaçırmıyor, hiçbir şekilde de namahreme nazar
etmiyordu. Bütün gün ormanın sessizliği içinde zikirle, fikirle, şükürle
yaşayıp gidiyordu.
Bu sebeple de manen bir hayli ilerledi,
kerametlere mazhar oldu.
Düşünüyordu ki, kardeşi şehirde bir sürü günah ve namahreme
nazar ile manen sükût ediyor...
Bir ara ona acıyarak ziyaretinde
bulunmayı düşündü. Otlattığı koyunlarından bir miktar süt sağıp bir bez torbaya
doldurarak ağzını bağlayıp şehrin yolunu tuttu.
Sora sora bir mahalledeki eskici
kulübesinde kardeşini buldu.
Torbadaki sütünü duvardaki bir çiviye asıp oturarak hal hatır
sormaya başladı. Bu sırada bir hanım geldi, ayakkabısını çıkarıp topuğunu
gösterdi. Kardeşi baktı. Tamir edebileceğini söyledi. Hanım çıplak ayakla
beklemeye başladı.
Kadın az sonra ayakkabısını giyip
giderken ormanda görmediğini gören çobanın zihnindeki temizlik de gitmeye başladı.
Düşüncesi değişti, aklına kötü şeyler geldi.
İşte o sırada yukarıdan bir şeyler
dökülmeye başladı. Başlarını kaldırıp yukarıya baktıklarında bunun süt damlası
olduğunu anladılar. Meğer o anda torbadaki süt de damlamaya başlamış.
Eskici kardeş şöyle bir baktı ve
söylendi:
- İnsanlardan kaçarak dağ başında ermiş
olmak kolay şey... Bütün mesele işte bu insanların içinde ermiş olabilmek...
Anladın mı şimdi farkı?
Çoban başını sallayarak cevap verdi:
- Sen haklısın şehirli kardeşim. Demek
senin manen yükselmene mani bu gibi manzaralar. Bunun için düşüş var sende...
Eskici cevap verdi:
- Nereden bildin bende düşüş olduğunu?
- Baksana, bir anda düştüm senin
yanında. Sen ise her gün bunlarla yüz yüze, göz gözesin. Düşmemen mümkün mü?
Eskici cevap verdi:
- İşte ben de onu söylüyorum sana. Asıl
mesele bunların içinde kendini muhafaza edebilmektir. Rabb'ime şükürler olsun
ben kendimi şimdiye kadar muhafaza ettim, bundan sonra da muhafaza ederim, inşallah.
Çoban buna itiraz etti.
- Beni bir anda makamımdan düşüren
manzara seni her gün neden düşürmesin? Sen çoktan düşmüşsün de haberin bile
yok.
Eskici buna bir cevap vermek istiyordu.
Bunun için şehadet parmağını ağzına götürüp dilinin ucuyla ıslattıktan sonra
doğruca torbanın süt akan yerine Bismillah diyerek bastırdı.
Bir de baktılar ki, şıp şıp diye akan
süt anında kesildi.
Birbirlerine bakıştılar. Bir anlık sessizliği yine çobanın
feryadı bozdu. Kucakladığı kardeşine şöyle diyordu:
- Sen haklıymışsın şehirli kardeşim!
Asıl mesele, dağ başına ermek değil, insanlar içine ermek, onların arasında
durumunu muhafaza etmekmiş.
Siz ne dersiniz bu olaya? Dağ başına mı
gitmeli, yoksa şehir içinde mi muhafaza olmalı?
Yorumlar
Yorum Gönder