Öfke Kontrolü
Öfke Kontrolü
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“O takvâ sahipleri ki,
bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları
affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.” (Âl-i İmrân, 134)
Rasûlullah (sav)
buyurdular:
“Gerçek babayiğit, güreşte
rakîbini yenen değil, öfkelendiği zaman nefsine hâkim olan kimsedir.” (Buhârî,
Edeb, 102; Müslim, Birr 106-108)
Hayat kitabının öfke
faslı, bir fâcia târihidir. Bu vahim tehlikeden kurtuluş çaresi, bu hoşa
gitmeyen feveran karşısında kardeşlik ve sabır gücünü kullanmak, muvâzeneyi
bozmadan sükûnete bürünmektir. Ebû Derdâ (ra), Peygamber (sav) Efendimiz'e:
"-Bana cennete girmek
hususunda bir şey öğret!" deyince; Fahr-ı Kâinât Efendimiz:
"-Öfkelenme!"
buyurdu.
Yine aynı şekilde bir kişi
Peygamber Efendimiz'e:
"-Yâ Rasûlallâh! Çok
şey belleyecek gücüm yok! Bana, seâdetime mucib olacak kısa bir şey
buyur!" deyince, ona da:
"-Öfkelenme!"
buyurdu.
Diğer hadîs-i şerîflerde
de:
"Öfkesini tutanın
Allâh Teâlâ ayıbını örter!"
"Allâh indinde rızâya
nâil olabilmek için bir kulun öfke yudumunu yutmasından daha sevaplı bir yudum
olmaz!"
"Güçlü ve kuvvetli
pehlivan herkesi sallayıp yere yatıran değildir. Asıl kahraman kişi, öfke
zamanında kendini tutandır." buyurulmaktadır.
Peygamberler, evliyâ ve
ulemâ, öfkeyi yenmeyi telkîn husûsunda dâimî bir gayret ve hassâsiyet içinde
bulunmuşlar ve afv yolunu kendilerine âdetâ bir seâdet kılmışlardır. (Osman
Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi Eylül-2000)
Her Güne Bir Esma-ül
Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
ez-Zâhir: Varlığını, birliğini belgelendiren,
birçok delili bulunan, aşikar olan, eserleri ile tanınan, bilinen, sıfatlarıyla
zâhir olan demektir.
Kısa Günün Kârı
Öfke, kötü ahlâkın en
korkuncu, felâketi ve en müthişidir. Aklı ve gönlü perdeleyen bir gadap
hâlidir. Öfkeli insan; iç dünyâsı "intikam, kin, hakâret, kavga ve
cinâyet" gibi şerlerle dolu bir musîbettir.
Lügatçe
takvâ: Dinin yasak ettiği şeylerden sakınıp
buyurduklarını yerine getirme.
muvâzene: 1. İki şey, vezince, ağırlıkça birbirine
denk olma. 2. Karşılıklı iki şeyin denkliği, uygunluğu. 3. Kıyas, ölçü.
sükûnet: 1. Durgunluk, dinginlik, dinme, azalma.
mucib: 1. Îcâbeden, lâzımgelen, gereken
gerektiren. 2. Sebep, vesîle.
telkîn: 1. [Fikir] Aşılama, kulağına koyma.
musîbet: Ansızın gelen felaket, sıkıntı veren
şey.
Yorumlar
Yorum Gönder