İnsanlar Neden Ölmek İstemezler?
İnsanlar Neden Ölmek İstemezler?
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
· İnsanlar neden Ölmek istemezler, çünkü dünyalarını mamur, Ahiretlerini Harap ederler. İnsan mamur edip harap ettiği yere hiç gitmek ister mi?
· Ölen birini geri gönderseler o kimse melek olurdu, çünkü oradaki durumları gördü bir daha günah işleyebilir mi? Bu fırsat sizde var, ölmeden önce ölün yani günah işlemeyin, melek gibi olun.
· Ölmek felaket değil, öldükten sonra başına gelecekleri bilmemek,
tedbirini almamak felakettir.
· Dünya, zıll-i zâildir, yani yok olan bir gölge, bir görüntüdür.
Aynadaki görüntü gibi. Bu görüntü ahiretin görüntüsüdür. Ahirette ne var,
Cennet, Cehennem. İbadetlerimiz, iyiliklerimiz, Cennetin dünyadaki
görüntüsüdür. Günahlar, kötü yerler, karanlık sıkıntılı izbe yerler de
Cehennemin görüntüsüdür. Cennetlik, Cennetlik işleri, Cehennemlik olan da
Cehenneme götürücü işler yapar. Demiri çürüten, kendi pası olduğu gibi, insanı
Cehennemlik eden de kendi günahlarıdır. Mıknatıs demiri nasıl kendine
çekiyorsa, haramlar Cehenneme, ibadetler Cennete çeker.
· Kıyamette nereye gitmek istiyorsak, ona göre hazırlık
yapmalıyız. Ahirette Cennet ve Cehennemden başka yer yoktur. Cennete girmek
için, doğru iman sahibi olmak ve dine uymak gerekir. Cehenneme götürücü
tuzaklara yakalanmamalı. Bu tuzaklar âyet-i kerimede mealen şöyle bildiriliyor:
· (Dünya hayatı ancak bir laib [oyun], lehv [eğlence], ziynet
[süs], aranızda tefahür [övünme] ve mal ve evladı çoğaltma isteğinden
ibarettir.) [Hadid 20]
· Bunların bir tanesine yakalananın gönlü ölür.
· Çalışın ve nefislerinizi, içinde yer alacakları ölüm ötesi için
hazırlayın. Önünüzde çözümü zorlaşan şeyleri Allah’ın ilmine havale edin. Öbür
âleme geçmeden önce bir şey hazırlayın ki, oraya vardığınızda karşınıza çıksın.
Çünkü Allah’ü Teâlâ buyuruyor ki:
· (O gün [kıyamette] herkes, dünyada ne hayır yapmışsa, onu
karşısında hazır bulacak, ne kötülük yapmışsa, onlarla kendi arasında uzun bir
mesafe olmasını arzu edecektir. Kullarına karşı şefkatli, esirgeyici olan Allah
size kendinden korkmanızı emreder.) [Al-i İmran 30]
· O halde, Allah’tan korkun, yani Onun emir ve yasaklarına riayet edin. Sizden önce gelip geçenlerden de ibret alın. Unutmayın ki, yarın küçük büyük bütün davranışlarınızın karşılığını bulacaksınız.
· Ölüme hazırlanan, yakın bilen, seven kimsenin bir tek alameti
vardır. Güler yüz ve tatlı dil. Ölümü seven kimsenin yüzü güler. Müslüman bu
dünyada gurbettedir. Müminin vatanı ahirettir. İnsan dünyada bile uzun yıllar
ayrı kaldığı memleketine geldiğinde sevinir. Onun için mümin, asıl vatanına
kavuşacağı için ölümüne sevinir.
· İnsan, ölümü değil yaşamayı ister ve sever. Halbuki ölüm, imanı
olan için hayırlıdır. Çünkü salih bir mümin, ölüm ile, dünyanın eziyet ve
yorgunluğundan kurtulmaktadır.
· Ölmek, yok olmak değil, ruhun bedene olan bağlılığının sona
ermesi, ruhun, bedenden ayrılması, insanın bir halden başka bir hale
dönmesidir. Bir evden, başka bir eve göç etmek gibidir. Ömer bin Abdülaziz
hazretleri; “Sizler, ancak ebediyet, sonsuzluk için yaratıldınız! Lakin bir
evden, bir eve göç edersiniz!” buyurmuştur.
· Ölüm, imanı olan için hediyedir, nimettir. Ancak imanı
olmayanlara, günah bataklığına saplananlara ise, bir musibettir. Ölümü
hatırlamak, en büyük nasihattir. Her iman sahibinin, ölümü çok hatırlaması
sünnettir. Ölümü çok hatırlamak, emirlere sarılmaya ve günahlardan sakınmaya
sebep olur. Haram işlemeye cesareti azaltır. Zira Peygamber efendimiz;
(Lezzetleri yıkan, eğlencelere son veren ölümü çok hatırlayınız!) buyurmuştur.
· Eğer insanlar, öldükten sonra yani kıyamet günü başlarına
gelecek olanları iyi bilselerdi, bu dertle dertlenselerdi, dünyada dert diye
bir şey tanımazlardı. Zaten insanlar arasındaki bütün geçimsizliklerin sebebi,
hep ölümü unutmaktan kaynaklanmaktadır.
· Ölen birini, mümkün olup dünyaya geri göndermiş olsalar, bu kimse
melek gibi olurdu. Çünkü öldükten sonra olacakları bizzat yakînen gözleri ile
görmüştür. Hal böyle olunca, o kimse bir daha günah işleyebilir mi? Bu fırsat,
şu anda hayatta olanların elinde mevcuttur. Ölmeden önce sanki ölmüş gibi
hareket etmek, günah işlememek, melek gibi olmak ve böylece de ahireti mamur
etmek mümkündür. Dünya ve içindekiler, geçicidir, bir görünüştür ve bir gölge
gibi, yavaş yavaş çekilmekte, geçip gitmektedir. Hadis-i şerifte; (İnsanlar
uykudadır, ölünce uyanırlar) buyuruldu.
· Dünya hayatı, rüya gibidir. Ölüm uyandırıp, rüya bitecek, hakiki
hayat başlayacaktır. Yusüf Nebhani hazretleri buyuruyor ki:
· “Ey insan! Başına gelecekleri düşün! Ömrün tükenmeden, aklını
başına topla! Etrafında gördüğün, konuştuğun, sevdiğin, korktuğun kimselerin
hepsi, birer birer öldüler. Birer hayal gibi, gelip gittiler. İyi düşün! Ebedi
ateşte yanmak, ne büyük azaptır! Sonsuz nimetler içinde yaşamak ise, ne büyük
nimettir. Bunlardan birini seçmek, şimdi senin elindedir. Herkesin sonu, bu ikisinden
biri olacaktır. Bundan kurtulmak imkânsızdır. Bunu düşünmemek ve tedbir
almamak, büyük cahillik ve cinnettir.”
· Süfyan-ı Sevri hazretleri, talebelerinden birisi sefere çıkacak
olsa, ona;
· -Eğer gittiğiniz yerlerde, satılık bir ölüm görürseniz onu benim
için satın alınız buyururdu. Vefatı yaklaştığında çok ağlıyordu. Sebebi
sorulunca;
· -Ölmeyi çok arzu ediyordum, lakin şimdi ölümümün nasıl olacağını
bilemediğim için çok korkuyorum. Bu sefere çıkmak gayet güçtür. Başka seferlere
çıkmak gibi, bir asa ve bir su kabı yetmiyor buyurdu. Bunun üzerine dostları;
· Cenneti beğeniyor musunuz? Diye sordular. Bunlara cevaben;
· Siz ne söylüyorsunuz? Benim gibi birine, hiç Cenneti verirler
mi? buyurdu.
· Ata-i Horasani hazretleri buyuruyor ki:
· “Dünyanın sıkıntısı geçicidir. İnsan bir gün sıkıntı ile
karşılaşır, öbür gün, o sıkıntıdan kurtulabilir. Fakat ya ahiretin devamlı olan
dayanılmaz acı ve ıstıraplarına yakalanırsak, halimiz nice olur? Bu bakımdan
insanların en akıllısı, ahiret için iyi hazırlanandır.”
· Uzun emel sahipleri, ibadetleri vaktinde yapamaz, tövbeyi terk
ederler, kalbleri katı olur ve ölümü de hatırlamazlar. Çünkü böyle kimseler,
hep dünya malına ve mevkiine kavuşmak için ömürlerini harcarlar, dünyalarını
mamur edip ahireti unuturlar. Yalnız zevk ve sefalarını düşünürler. Bu sebeple
ölümü ve ölmeyi istemezler, sevmezler.
· Allah’ü Teâlâ’nın en büyük nimeti imandır yani Müslüman
olmaktır. Bu en büyük nimeti seçtiği kullarına verir. Allah’ın seçtiğini
beğenmemek, kendi beğendiğini ileri sürmek ne çirkin şeydir. Bir kimse bu en
büyük nimetin kıymetini bilmezse, bu nimet gider haberi olmaz. Bu en büyük
nimetin şükrü için birbirimizi sevmek şarttır. Müslüman Müslümana âşık olmalı,
niye, Allah’ü Teâlâ seçmiş, seçilmişler. Bir Müslüman başka bir Müslümanı
görünce rengi uçacak, sararacak. Niye, acaba yanlış bir hareketim olur da onu
üzer, kırar mıyım diye.
· Şeytan, emri yapmadığı için kâfir olmadı. Bu emir yanlış, ben bu
adama secde etmem dedi. Onun için Allah’ü Teâlâ’nın emirlerine uyamayanlar,
yapamayanlar, yapamadığı için az da olsa üzülenler günahkârdır, çünkü Allah’ü
Teâlâ’nın emrini beğenmemezlik etmiyorlar. Ama böyle şey olur mu, bu yanlış, bu
saçma, buna lüzum yok diyenler dinden çıkar.
· Şimdi sana mevki makam sahibi birisi bir şeyi yap derse
yaparsın. Mevki makamı yükseldikçe, yapman süratli ve itinalı olur. Bunun gibi,
dinimizin emir ve yasaklarını farklı yapman, çok süratli ve itinalı yapman
lazım. Bir fark olacak. Çünkü Allah ve Resulü buyuruyor. İşte Allah’ü Teâlâ
secdeyi emredince bunu ilk yapan Cebrail oldu. Onun içinde Cibril-i Emin oldu.
(En büyük melek)
· İman nimetinin şükrü, Hubbi-u fillâh, bugdi fillâh’tır. Allah dostlarını sevmek, Allah düşmanlarını sevmemek, imanın esasıdır.
· İnsan bedeni ve sıhhati için doksan yere soruyor, hangi doktor
iyi diye. Kasaba gitmiyor, bakkala gitmiyor, mütehassıs doktora, meşhur
hastaneye gidiyor. Akıllı olduğu için gidiyor tabii. İnsan, Allah korusun
ahireti için rast gele adama, rast gele çağırana, rast gele kitaba vs. nasıl
dinini teslim eder, bu mümkün değil, bu mümkün değil, bu mümkün değil.
· Ehlisünnet âlimlerinin kitapları çok kıymetlidir, misli yoktur.
Çünkü onlara ait içinde bir kelime yoktur. Bütün sözleri nakle dayanır.
Kendilerinin de, sözlerinin de kıymetli olması bu yüzdendir.
· Büyüklerin sözleri şifadır, rızktır. Siz farkına varmazsınız.
Birisi okur, (Aa benim ilacım bu) der, diğeri (Allah Allah bu benim için) der.
Herkes rızkını böylece alır.
· Büyüklerin kitaplarını okumak, sözlerini anlatmak sohbettir.
Sohbet böyle olur, sohbet buna denir. Kendinden anlatmaya illet denir.
· Bazıları, bize gelin biz sizi kurtarırız diyorlar. Böyle şey
olmaz, Ehlisünnet Büyüklerinin kitaplarına tâbi olarak, beraber kurtulalım
denir. Yol levhası olmaya çalışmalıdır.
· Rızk mukadderdir. Yani herkesin rızkı bellidir, artmaz eksilmez,
rızkını almadan dünyadan ayrılmaz. İsteyene helalden gelir, isteyene haramdan.
Gelen miktar aynıdır. Ecel mukadderdir. Yani herkesin ömrü bellidir, uzamaz
kısalmaz, vakti dolunca dünyadan ayrılır. Kaza ve kader, hayır ve şer, zaten
imanın şartlarındandır. Peki, daha ne diye isyan ediyorsun, daha ne diye
şükretmiyorsun? Rızkın belli, ömrün belli, başına gelenler Allah’tan. İster
isyan et, ister şükret. Değişen bir şey yok. İsyan edenin yeri Cehennem,
şükredenin ki Cennet. Yani aynı şeyler için, ya Cennete gideceksin ya
Cehenneme.
· Dünya misafirhanedir. Dünyayı ele geçirmek için ahireti vermek
ve insanlara yaranmak için Allah’ü Teâlâ’yı bırakmak ahmaklıktır. Göğsünü
kıbleden çevirenin namazının bozulduğu gibi, yüzünü İslamiyet'ten çevirenin hem
dünyası hem ahireti bozulur.
· Laf ile Müslümanlık olmaz. Dinin emir ve yasaklarına önem
vermeyenin imanı gider. Önem vermemek, işlediği günaha zerre kadar da olsa
üzülmemek demektir.
· Kıyamet derdini bilseydiniz, dünyada dert diye bir şey
tanımazdınız. Bütün geçimsizlikler, ölümü unutmaktandır.
· Dinin en büyük düşmanı cehalettir. Cahillik Cehenneme götürür.
· Dini, ehlisünnet âlimlerinin kitaplarından öğrenmeli, yoksa
insan, şeytanın oyuncağı, kötü din adamlarının kuklası olur da ruhu bile
duymaz.
· Arkadaş, seni Allah’ü Teâlâ’nın razı olduğu işleri yapmaya
teşvik eden kimsedir.
· İhtiyaçsızlık azgınlığa sebep olur.
· Mütevazı olan ne şikâyet eder, ne şikâyet edilir.
· Hakiki sevgi, iyilik gördüğünde artmayan, kötülük gördüğünde de
eksilmeyendir.
· İstediklerini vermediğiniz zaman kızan ve küsen hakiki dost
değildir.
· Başarı nedir? Manisi nedir? Başarı, öldükten sonra ahirette işe
yarar şeydir. Ahirette işe yaramıyorsa, o başarı değildir. Manisi insanın
kendisidir, yani aklına nefsine uymasıdır.
· Acılar ve sevinçler paylaşıldıkça insanlar rahat olur.
· Silsile-i aliyye büyüklerini tanımak ve sevmek, dünya ve ahiret
saadetlerine kavuşturur.
· İbadetler insanın vazifesidir. Güzel ahlak ise meziyetidir.
· Ehlisünnet itikadı nimeti güneş gibidir. Sıkıntılar yıldızlar
gibidir. Evet yıldızlar var elbet, inkâr edilmez ama göremezsin! Güneşin olduğu
yerde yıldızlar yok olur. Yıldızların adı olmaz.
· Her sıkıntının, her başarısızlığın, her derdin ilacı namaz ve
istiğfardır. Allah’ü Teâlâ günah işleyen bir kulunu muvaffak etmez.
· Allah’ü Teâlâ günah işlemeyenlerden ve günah işlenmeyen
yerlerden razıdır. Siz, günah işlememeye ve arkadaşlarınızı günahtan korumaya
çalışın.
· Allah’ü Teâlâ’ya sığınan hıfz-ı eman-ı ilahide olur.
· İhlas, muhabbet ve itaat, üçü ayrılmazsa feyz gelir. Ayrılırsa,
büyük zat feyz vermek istese de, feyz gelmez.
· Allah’ü Teâlâ bir kulundan razı olursa, ona, her şeyi vermiş
demektir.
· Her şeyin, her işin bir gayesi, kıblesi vardır. Esas gaye imanla
ölmek, Allah demektir. Allah’ı unutarak iş yapan, Cehennem ateşini talep
etmektedir. Samimiyet varsa, iyilikle, tatlı dille bu hatırlatılmalı, ona
yardım etmeli.
· Müsafeha edince, el ayrılmadan günahlar dökülür.
· Günah işlenmeyen yerde huzur vardır. Günah işlenirse huzursuzluk
başlar. Günahlar kalbi sıkar, zikri ilahi ile meşgul olmak, insana ferahlık
verir, günahlara karşı soğukluk getirir. Bir Müslüman günah işlemese Cennet
nimetleri başlar.
· Şeytan, öfke anında aklı örter, avucunun içine alır, her şeyi
yaptırır.
· Nice küçük amel, niyetle büyür, nice büyük amel ise niyetle
küçülür.
· Fasıklar Allah’ü Teâlâ’nın sıfatlarına, kâfirler ise Zatına
düşmandırlar.
· Cömertlik et, iyilikte bulun. Fakat başa kakma, çünkü
cömertliğin faydası sana aittir.
· Müslümanın ikramında şifa vardır. Hediye vermek de almak da
sünnettir.
· İyiliği, sayarak değil, saçarak yapın!
· Eline, diline, beline sahip olana, kötülükler uzak kalır.
· Göz iki, kulak iki, ağız tek, çok görüp, çok dinleyip, az
söylemek gerek.
· İçi aydın olan, dışına ışık verir.
· İnsanın sözü hikmet, bakışı ibret ve susması ders olmalı.
· Küçük bir delik, büyük bir gemiyi batırır.
· Musibete sabırsızlık göstermek, ondan da büyük musibettir.
· Nasihat tutmayanı musibet tutar.
· Zalim ölmek yerine mazlum olarak öl.
· Nefsin bütün istekleri beden içindir, onun ihtiyaçları içindir.
Aklın da böyle. Ancak, dünyadaki her şey insan için yaratıldığından bu
isteklerin, ihtiyaçların ardı arkası gelmez, yani sonu yoktur. Akıl ve nefs, bu
isteklerini kalbe bildirirler. Kalb de bunlardan gelene göre hareket eder.
· Bu akıl, İslamiyet’e kavuşunca, kıymetlenir. Yine istekleri
beden içindir ama bu sefer ahireti görür, ebedi hayatı görür, bu bedenin orada
da saadete kavuşması için çırpınır. Nefsin her isteğine boyun eğmez. Sınırlama
getirir. Şunları şunları ancak şu kadar yapabilirsin der yani bu talimatı kalbe
gönderir. Nefs ise yine isteklerine devam eder. Kâfirdir çünkü. Kalb yine akıl
ve nefsten gelenlere göre hareket eder. Ancak kalbin doğru, sıhhatli karar
verebilmesi için sağlam olması, hasta olmaması lazım. Kalbin hasta olmaması
için, mezhep imamlarımızın, ehlisünnet âlimlerinin yolunda olmak lazım,
salihlerle beraber olmak lazım.
· Dinimizde ruhbanlık yoktur. Nefsi öldürmek, bütün isteklerini
reddetmek diye bir şey yoktur. İslamiyet nefsi öldürmeyi değil, kontrol altına
almayı istemektedir. Nefsin isteklerinden helal olanları yapmaya izin veriyor.
Haram olanlarına izin vermiyor.
· Eshab-ı kiram efendilerimizi çok sevin. Ama istisnasız hepsini.
Hepsi Cennetlik çünkü. Hepsi Allah Resulünün arkadaşı çünkü. Onların işlerine
sözlerine sakın karışmayın. Onların işine sözüne aklıyla giren mürted olarak
çıkar. Bundan çok sakının. Hepsi Cennetliktir. Allah’ü Teâlâ hepsinden razı
olduğunu ve hepsine Cenneti vaad ettiğini Kur’an-ı kerimde açıkça
bildirmektedir.
· La ilahe illallah Muhammedün rasulullah.
· Öyle bir kelime ki söylemesi hafif ama değeri çok yüksek. İmam-ı
Rabbani hazretleri, (Bu kelime-i tevhidin sevabını terazinin bir kefesine
koysalar, yedi kat yerler, yedi kat gökler günahlarla dolsa, bu kelime-i
tevhidin bulunduğu yer ağır gelir) buyuruyor.
· İmanı olanı ateş yakmaz. Çünkü kelime-i tevhid onu korur.
Asırlarca, imansızlar bu kelimeyi söylememek için öldüler, Cehenneme gittiler,
asırlarca Müslümanlar bu kelimeyi söyletmek için şehit oldular, Cennete
gittiler.
· Bu kelime-i tevhidi söylemeyi yani buna iman etmeyi, Allah’ü
Teâlâ kime nasip etmişse, ondan daha zengin, ondan daha mutlu, ondan daha
bahtiyar hiç kimse olamaz bu dünyada. Onun için bunu söylemeyi kime cenab-ı Hak
nasip etmişse onun bundan başka herhangi bir talepte bulunması doğru değildir.
Çünkü en kıymetlisini verdi Allah’ü Teâlâ, en kıymetli. Bundan daha kıymetli
yoktur.
· Allah’ü Teâlâ’ya hamd olsun ki bize bu kelime-i tevhidi söylemek
nasip etmiş. Mesela Peygamber efendimizi gördükleri halde, Hazret-i Ebu Bekir
kelime-i tevhidi söyledi, Hazret-i Ömer söyledi, Ebu Cehil, Ebu Leheb
söylemedi. Yani şaka değil bu iş. Cennet ve Cehennem bahis konusu. Söyleyen
Cennete, söylemeyen Cehenneme. Allah’ü Teâlâ muhafaza buyursun. Onun için boş
kaldıkça kelime-i tevhid söylemeli.
· Eğer bir kişinin kalbinde ahiret derdi varsa, hiçbir dert onun
için dert olmaz. Ama kalbinde dünya derdi varsa her türlü sıkıntı onun için
derttir.
· Güçlü insan mütevazı, aciz insan kibirli olur.
· Maiyetiniz sizi sevmiyorsa noksanlık sizdedir. Maiyete hizmet
edin. Emir vermeyin.
· Rahat etmek istiyorsanız iki şeye riayet edin:
· Günah işlemeyin. Bütün sıkıntıların başı günah işlemektir.
· Kalb kırmayın. Kâbe’yi yıkmaktan daha büyük günahtır.
· Bu bana lazım, bu bana lazım diyen huzur bulamaz. Bu bana lazım
değildir diyen huzur bulur.
· Bir kişi var veriyor, bir kişi var vermiyor. Bunlardan hangisini
insanlar sever? Elbette vereni severler. Bu kişiyi insanlar sever de Allah’ü
Teâlâ sevmez mi? Elbette sever. O halde vermek lazım.
· Kötülerle münakaşa etme üzerler, iyilerle münakaşa etme küserler.
· Tevazu kendini başkaları ile bir görmektir. Başkalarından daha
üstün ve daha aşağı görmemektir.
· (Benimki benim seninki de
benim) diyen, hayvan sıfatlı kimsedir. (Seninki senin benimki benim) diyen
zararsızdır. Makbul olan, (benimki senin seninki de senin) demektir. Bunu salih
Müslüman söyler.
· Hedefi olmayan gemiye rüzgar fayda etmez.
· Dağlar ne kadar yüksek olursa olsun, üstünden yol geçer.
· Bid’at itikadı sahiplerine ve suizan sahiplerine tevbe nasip
olmaz. Bunlar yaptıklarını doğru zannettikleri için tevbe etmezler.
· Allah’ü Teâlâ iki amelin karşılığını bildirmemiştir. Bunlardan
biri oruç, diğeri iftiraya uğradığı halde sabretmektir. Bu ikisine kat kat
sevap verilecek.
· Vaktin kıymetini bilin. Gözyaşı yerine kan akıtsanız geri
gelmez. Ahirette her nefesten hesaba çekileceksiniz.
· Müslüman, Allah katında kıymeti olan insan demektir. Allah’ın
sevdiği insan demektir. Bir Müslümanın hatalarını görmemek, ona kin tutmamak
lazımdır, kusurlarını affetmek lazımdır. Hatta affetmek mecburiyetindesin.
Niye? Allah’ın seni affetmesini istiyorsan, sen de Onun Müslüman kulunu
affetmen lazım. Yani, affedilmek için affetmek lazım. Din kardeşinin kusurunu
affedeni, Allah’ü Teâlâ affeder.
· Bütün mevcudat, fen ilimleri, fizik kimya biyoloji vs. hepsi
Allah’ü Teâlâ’nın varlığını ve birliğini göstermektedir. İslamiyet ise bu yüce
Rabbimize nasıl inanılacağını, nasıl ibadet edileceğini bildirmektedir.
· Doğru iman nimeti en büyük nimettir. Nimetlerde zirvedir. Bunun
dışında başka şeylere bakmak, aşağıya bakmak demektir. Aşağı, adi olanı istemek
demektir. Kendini zelil etmektir.
· Allah’ü Teâlâ (Nimetlerimin kıymetini bilirseniz arttırırım,
bilmezseniz elinizden alır, şiddetli azap ederim) buyuruyor. Bunun için
şükretmek lazım, elimizden gitmemesi için korkmak lazım. Bu vaadi ilahidir.
Allah’ü Teâlâ vaadinden dönmez, onu yapar.
· Korkmak lazım, imanı muhafaza etmeye çalışmak lazım. İman çok
kıymetlidir, Müslüman çok kıymetlidir. Kıymetini bilmek lazım. Bir fasık
müminin, kalbindeki nuru dünyaya çıkarsalar, müminin iman nuru güneşin ziyasını
kapatırdı.
· Bugün çürük olan, yarın da çürük olur.
· İnsan hür iradesi ile uçağa, gemiye, otobüse binmekte
serbesttir. Ama bindikten sonra kaptanın işine karışılmaz.
· İnsan, kalbinde bulunan sevgi ile ölür. Kalbinde hangi sevgi
varsa onunla gider. Yani bu sevgiye göre dünyadan imanla ya da imansız ayrılır.
· Niyet çok önemli; haramlardan kaçıp, farzları yerine getiren,
dinimize hizmet niyetinde olanın, her adımı zikir sayılır. Niyeti unutmamalı.
Her sabah, (Allah Rızası için, ibadet ve dinime hizmet etmeye, rızkımı
helalinden kazanmaya) diye niyet edenin, yaptığı her iş, attığı her adım zikir
sayılır.
· Nefsin gıdası haramdır, nefs harama doymaz, işledikçe işler.
Ruhun gıdası, ilim ve iyi hâldir.
· Hiçbir şeyimizi beğenmeyeceğiz, kendimizi ne kadar alçaltırsak,
o kadar yükseliriz, ama cemiyet içinde değil, makam ve mevkiimizin gerektirdiği
şeyi muhafaza edecek, kendimizi aşağılatmayacağız. Tevazu sahibi de olacağız,
cemiyetteki durumumuzu da muhafaza edeceğiz.
· Müslüman olarak, Müslümanlar arasında insanı imana davet eden
şeylerle uğraşmak yanlıştır. Biz zaten iman edilmesi gerektiğini biliyoruz,
bunu kabul etmişiz, lazım olan, doğru nasıl itikat edileceği ve fıkıhtır. Ne
kadar bilirsek, o kadar yaşar, ne kadar yaşarsak imanımızı o kadar tehlikeden
korumuş oluruz. Kelam ilmini gerekenler okusun. Fıkıh ilmi temeldir.
· Allah’ü Teâlâ ile kulu arasında, nefs bir perde, bir baraj, bir
duvardır. Bu yıkılmadıkça, Allah’ü Teâlâ’nın rızasına kavuşulmaz.
· Bir kişinin hidayetine vesile olmak, bin yıl salih amel
işlemekten daha iyidir. Nafile ibadetler değil, farzlar da bu bin yıla
dâhildir.
· Küfre düşmekten korkmayan küfre düşebilir. Çok korkacağız ve bu
korku sebebiyle hazırlıklı olacağız. Dünya imtihanında, bütünleme yok, ya geçer
ya kalır. Geçerse Cennete geçer, kabri Cennet bahçesi olur. Namazlarda son
nefesi imanla vermek ve şehid olmak için muhakkak dua edilmelidir.
· Her gün 5000 yerine 5 zikir yapın, ama ehlisünnet âlimlerinin
kıymetli eserlerinden en az 11 sayfa okuyun. Kadın erkek her Müslümana dini
öğrenmek farz-ı ayndır.
· İlmin iki ayağı vardır. Biri edep diğeri mal. Bir büyüğe karşı
hayatında veya vefatından sonra kasten bir edepsizlik yapan kimse mahvolur.
Bunun için, ilmi edepsize öğretmemelidir, buyurmuşlardır. Eğer mal olmasa,
yazılan kıymetli kitaplar raflarda kalır. Okunmaz. Okunmayan, raflarda duran
kitabın ne faydası olacak. Onun için mal da önemlidir, kıymetlidir. Hadis-i
şerifte, (Âlimlerin mürekkebi şehitlerin kanından ağır gelir) buyuruldu. Bu,
kitapları okunan, istifade edilen ehlisünnet âlimlerin mürekkebidir.
· Allah’ü Teâlâ her şeyi bir sebeple yaratır, evliyasına ve Peygamberlerine bu âdetini bozar. İnsanların konuşmaları için havayı sebep olarak yaratmıştır. Hava olmasa sesler işitilmezdi. Bunun gibi, bu Büyüklerden istifade etmek için bir sebep vardır. Bu sebep nedir? İsimlerini söylemek yeter... (Evliya anılınca rahmet yağar) hadis-i şeriftir.
Netice olarak,
· İnsanların ölmeyi istememesinin sebebi, dünyalarını mamur,
ahiretlerini de harap etmelerindendir. Çünkü hiçbir insan, mamur, imar edilmiş
olan bir yerden, harap olmuş bir yere gitmek istemez.
· Bişr-i Hafi hazretlerinin buyurduğu
gibi:
· “Dünyayı seven, ölümü sevmez!”
Yorumlar
Yorum Gönder