Zikre Dalmış Her Şey
Zikre Dalmış Her Şey
Bir sahâbî Allâh
Resûlü'ne gelerek:
– Hangi cihâdın ecri
daha büyüktür? Diye sordu. Peygamber Efendimiz:
“– Yüce Allâh’ü Teâlâ’yı
en çok zikredeninki!” buyurdu. Adam:
– Hangi oruçlunun ecri
daha büyüktür?” diye sordu. Efendimiz:
“–Allâh’ü Teâlâ’yı en
çok zikredeninki!” buyurdu.
Bundan sonra adam, namaz kılanlar, zekât
verenler, hacca gidenler ve sadaka verenler için de aynı soruyu tekrarladı.
Fahr-i Kâinât Efendimiz bunların hepsine de:
“– Yüce Allâh’ü Teâlâ’yı
en çok zikredeninki!” buyurdu.
Bunun üzerine. Ebûbekir -radıyallâhu anh-, Hz.
Ömer'e:
– Yâ Ebâ Hafs! Allâh’ü
Teâlâ’yı zikredenler, hayrın tümünü alıp götürdü! Dedi.
Bunu duyan Kâinâtın
Efendisi onlara doğru yöneldi ve:
“– Evet, öyledir!”
buyurdu.
(İbn-i Hanbel, III, 438; Heysemî, X, 74)
Zikir, insanın kalbini
cilâlayıp temizlediği için, böyle bir kalble yapılan ameller ihlâs ve samîmiyet
itibariyle, böyle olmayan kimselerin yaptıklarından çok daha farklı olmaktadır.
Mevlâna -Kuddise Sirruh- kalbini cilâlayıp
saflaştıran kimselerin kıymetini ifâde etmek üzere şöyle der:
“Her halde bunu
işitmişsindir, hatırlar olmalısın. Padişahların bir âdeti vardı. Yiğitler,
pehlivanlar padişahların sol taraflarında dururlardı. Çünkü yiğitlik ve cesaret
duygusunun yeri olan yürekler, bedenin sol yanındadır. Defterdarlarla
kâtiplerin yeri ise sağ tarafta idi. Çünkü yazı yazmak ve defter tutmak sağ
elin işidir.
Sûfîlere ise padişahın
karşısında yer verirlerdi. Zîrâ sûfiler, cânın aynasıdır, ve mânen aynadan daha
parlaktırlar. Onlar, gönül aynasında hiç görülmemiş, dokunulmamış şekiller,
hayaller belirsin diye, onu zikirle ve tefekkürle cilâlamışlardır. Aynayı
mayası ve yaratılışı temiz olan güzel kişilerin önüne koymalıdır. Çünkü güzel
kendi güzelliğini görmek ister. Bu sebeptendir ki güzel yüz aynaya âşıktır.
Güzel, câna cila verir, kalbi kuvvetlendirir.”
(Mesnevî, beyt:
3150-3156)
Gönüllere cilâ ve câna
şifâ olan zikrin, ashâbının kalbine iyice yerleşmesini isteyen Efendimiz,
onların her zaman ve her yerde Allâh’ü Teâlâ’yı anmalarını emretmiştir.
Muaz bin Cebel -radıyallâhu anh- şöyle
anlatır:
Bir gün Resûlullâh
-sallallâhu aleyhi ve sellem- elimden tuttu ve:
“– Vallâhi seni
seviyorum ey Muâz!” buyurdu. Ben:
– Ben de sizi
seviyorum yâ Resûlallâh! Dedim. Bunun üzerine Efendimiz:
“– Her namazın
ardından;
“Allah’ım! Seni
zikredebilmem, sana şükredebilmem ve en güzel şekilde kulluk yapabilmem hususunda
bana yardım eyle!” demeyi hiçbir zaman bırakma!” dedi. (Nesâî, Sehv, 60; Ebû
Dâvûd, Vitir, 26)
“Bilesiniz ki kalpler
ancak Allah’ü Teâlâ’yı zikri ile mutmain olur.”
(er-Ra'd 13/28)
Yorumlar
Yorum Gönder