Kayıtlar

Bir Dervişten Nasihatler

Bir Dervişten Nasihatler Emanete ihanet etmeyin, Halinizden şikâyet etmeyin, Büyüğünüze emretmeyin, Boş şeylerde ısrar etmeyin, Cahillerle sohbet etmeyin, Nefesinizi boşa tüketmeyin, İnsanları bekletmeyin, Etrafınızı kirletmeyin. Hayatinizi mahvetmeyin, Kimseye minnet etmeyin. İnsanları yüzüne karşı methetmeyin, Kimseye küfretmeyin, Kötülüğe meyil etmeyin, Malınızı boşa sarf etmeyin, Sırrınızı açık etmeyin, Her şeyi merak etmeyin, Suçunuzu inkâr etmeyin, Şerefinizi kaybetmeyin, Vatanınızı terk etmeyin, İyiliğe niyet edin, Büyüklere hürmet edin, Sıkıntıya sabredin. Aza kanaat edin, Sözünüzde sebat edin, Bildiğinizle amel edin, Hatanızı kabul edin, Yaramaz ise def edin, Varken tasarruf edin, Âlimlerle sohbet edin, Nefsinizle inat edin, Sofranıza davet edin, Zararlıysa men edin, Seviyorsanız ifade edin, Kalpleri fethedin, Misafire ikram edin, Muhtaca yardım edin, Bilseniz de istişare edin, Tehlikeye dikkat e...

Ben Dervişim Diyene

Ben Dervişim Diyene Ben dervişim diyene, Bu yolda hiç ar olmaz, Derviş olanın gönlü, Geniştir hiç, dar olmaz… Derviş gönülsüz olur, Sövene dilsiz olur, Dövene elsiz olur, Kimseden bizar almaz… Derviş bağrı taş gerek, Gözü dolu yaş gerek, Koyundan yavaş gerek, Kimseye kızar olmaz… Derviş ise bir kişi, Bulunmaz onun eşi, İyi geçinmek işi, Arada ağyar olmaz… Dervişin yok kimsesi, Yoksulluk sermayesi, Miskinlikten gayrısı, Ona asla yâr olmaz… Er elini almışsa, Ona gönül vermişse, İkrar ile gelmişse, Gayri hiç inkâr olmaz… Yunus gördün sen eri, Bırak başka her piri, Bozma girdiğin yeri, Bunda tarumar olmaz… Yunus Emre Rahmetullahi Aleyh

Su, Ateş ve Namus'un Hikâyesi

Su, Ateş ve Namus'un Hikâyesi Su, Ateş ve Namus arkadaş olmuşlar çok iyi bir dostlukları varmış. Yedikleri içtikleri ayrı gitmezmiş. Bir gün ayrılmaları gerekmiş... "Bir daha nasıl buluşabiliriz" diye birbirlerine sormuşlar... Su: "Nerede bir şırıltı duyarsanız bilin ki ben ordayım gelirseniz görüşürüz." Ateş: "Nerede bir duman görürseniz bilin ki ben ordayım, gelirseniz buluşuruz." Su ve Ateş Namus'a dönüp: "Seni nasıl bulabiliriz" diye sormuşlar.. Namus: "Beni kaybederseniz bir daha bulamazsınız!!! "

Aşk da O, şık da O, Mâşuk da O’dur

Aşk da O, şık da O, Mâşuk da O’dur Ve her vücûdun cânı “AŞK”’tır… Hakîkat her vücûdun cânı AŞK’tır Ne cân kim cân içinde cânı AŞK’tır Bu AŞK elinde âciz cümle eşya… Ne sır kim kamu ser-gerdân-ı AŞK’tır Gehî Leylî olur Mecnûn gözünden Geh olur Leylâ’nın hayrânı AŞK’tır Ene’l- hak çağırır Mansûr dilinden Cüneyd’de cübbev-ü irfân-ı AŞK’tır Vücûdun cübbesin “AŞK” ile çâk et Dala gör ona kim ummân-ı AŞK’tır Yunus Emre

Nâr-ı Aşk Dedikleri Buysa Şayet

Nâr-ı Aşk Dedikleri Buysa Şayet Nâr-ı aşk dedikleri buysa şayet; Yanarım kor gibi, etmem gayrı şikâyet. Düşürdün beni sen aşk havzına; Gayri yüzsem de “SEN”, batsam da “SEN”derim. Söz söylenir, niceleri içerimde beslenir; Devasal hâl alınca, yüreğime serildikçe serilir. “Cennet içün men’ eden âşıkları dildârdan Bilmemiş kim cenneti âşıklarun dîdâr olur. Işk sevdasına sarf eyler Fuzûlî ömrünü Bilmezem bu hâb-ı gafletden kaçan bîdâr olur.” Fuzuli

Vücudun Hoş İmarettir

Vücudun Hoş İmarettir   Vücudun hoş imarettir, Harap olmak ne müşküldür... Çürüyüp toprak altında, Turab olmak ne müşküldür...   Tutmaz olur tutan eller, Çürür nazlı bülbül diller. Şol köşkler ile saraylar, Viran olmak ne müşküldür...   Hasta olup yıkılınca, Gözün göğe dikilince, Ecel şerbet içilince, Canın vermek ne müşküldür...   Teneşire korlar seni, İncitmeden yurlar seni, Kabre koyunca da seni, Cevap vermek ne müşküldür...   Kurulur mizan terazi, Hüda olur kendi kadı, Mahşere sürerler bizi, Rüsva olmak ne müşküldür...   Huriler cennet içinde Misk anber kokar saçında, Mahşer halkının içinde Rüsvay olmak ne müşküldür...   Gel ey yunus eyle zikir Ne haldesin eyle fikir, Kabr içinde Münker-Nekir Sual sormak ne müşküldür...   (Yunus Emre Kuddise Sirrûh)

Abid Kadınla Recep Ayı

Abid Kadınla Recep Ayı Vakti zamanında bir kadın vardı. Zamanını devamlı olarak Kâbe'de ibadet etmekle geçiriyordu. Recep ayı girdiğinde de, Allah'a olan sonsuz sevgi ve saygısını dile getirmek için, günde on bir defa ihlâs sûresini okuyordu. Ayrıca Recep ayına karşı beslediği saygısını ifade için de atlas elbisesini çıkarıp, en değersiz elbisesini giyiyordu. Abid kadın bir Recep ayında hasta düştü. Çok sevdiği oğluna da öldüğü takdirde kendisini üzerindeki değersiz elbisesiyle defnetmesini vasiyet etti. Nihayet kadın bir gün ruhunu teslim edip bu fani âlem veda etti. Oğlu, sanki annesinin vasiyeti yokmuş gibi, ötekine berikine gösteriş olsun diye, annesini en şık ve pahalı elbisesiyle defnederek onun son sözünü yerine getirmedi. Ölümünden sonra bir gece rüyasında annesini gören oğlana annesi, "Sevgili oğlum, niye vasiyetimi tutmadın? Ben senden razı ve hoşnut değilim"  diye şikâyette bulunuyordu. Sabah uykudan uyanan oğlan gece rüyasında gördü...

Son Nefeste Şeytanın Hilesi

Son Nefeste Şeytanın Hilesi Ali Bekka hazretleri çok ağlardı. Öyle ki, gözyaşı tuzlu olduğu için yüzünde aktığı yerde iz bırakmıştı, yani devamlı aktığı için geçtiği yerleri kısmen çürütmüştü. Bu yüzden kendisine “Bekka” yani “Çok ağlayan” lakabı verilmişti. Ancak böyle ağlamasının sebebini kimse bilmiyordu. Bir gün sevenleri çok ısrar etti, yalvarıp yakardılar, sebebini sordular bu ağlamanın, o da sonunda şöyle anlattı: Seneler önce, aç ve susuz kalarak harikulade hallere sahip olan bir arkadaşım vardı. Bir defasında ikimiz birlikte tayyi mekân ile Bağdat’tan çok uzaktaki şehre bir anda gittik. Orada bana, “Ali, falan tarihte benim evimde ol, vefat ederken, sen yanımda bulun!” dedi, “Sakın ihmal etme, bu sana vasiyetimdir!” diye de sözüne ekledi. Sonra işimizi görüp, yine tayyi mekân ile Bağdat’a döndük. Aylar sonra bu sözü hatırıma geldi, dediği gün evine gittim, ölüm döşeğinde idi. Son anlarını yaşıyor ve can çekişiyordu. Ama yüzü doğu tarafına dönmüştü. Tutup kıbley...

Mevlana’da Aşk Ve İlim

Mevlana’da Aşk Ve İlim Çağının ve yaşadığı coğrafyanın sınırlarını aşan Mevlânâ; sufi kimliğinin yanısıra, alim, şair ve mütefekkir bir şahsiyettir. O düşüncelerinin merkezine insanı ve ilahi aşkı yerleştirmiş, bütün dünya insanlığını muhatap alarak eserlerini dile getirmiştir. Mevlana’nın yaşadığı dönemden sekiz asır sonra bile düşüncelerinin rağbet bulmasında, eserlerinin günden güne artan ilgiyle okunmasındaki sebepler arasında ilim anlayışı ile aşka bakış açısının önemli bir yeri vardır. Bugün Amerika’da Mevlana’nın eserleri en çok satan kitaplar arasında yer almaktadır. Mevlâna ve Mevlevîlik Batılı aydınlar arasında da ilgiyle takip edilmekte ve olumlu etkiler uyandırmaktadır. Mevlana hakkında araştırma yapan bazı kişiler ona hümanist, filozof vb. bir takım sıfatlar ekleyerek onun gerçek kimliğini gözardı etmektedirler. Aslolan Mevlana’nın iyi bir Müslüman olduğudur. Ondaki güzelliklerin kaynağı mensup olduğu İslam dininden kaynaklanmaktadır. Ona eklenen hiçbir sıfat...

Kabirde Sual

Kabirde Sual Berâ radıyallahu anh şöyle anlatıyor: Ensârdan bir müslümanın cenazesinde çıktık, hazırlanmış olan kabre geldik. Cenaze, Kabrin içerisine konulunca, Peygamber aleyhisselâm oturdu. Biz de kendisinin etrafında toplandık. Sanki başlarımızda kuş varmış gibi hepimiz hareketsiz kalmıştık. Resûlullah aleyhisselâm elindeki bir sopa ile yeri çiziyordu. Birden başını kaldırdı ve iki yahut üç defa: — Kabir azabından Allah'a sığının, diye söylendikten sonra: Mümin kabre konulduğunda, arkadaşları terk edip gittikleri zaman, onların ayak sesini işitir bir vaziyette, (Münker ve Nekîr denilen) iki melek gelir, kendisini oturturlar ve: — Rabbin kimdir? Diye sorarlar. Mümin: — Rabbim Allah'ü Teâlâ’dır, diye cevap verir. Melekler: — Dinin nedir? Diye sorarlar. Mümin: — Dinim İslâm, diye cevap verir. Melekler: — İçinizde Allah'ü Teâlâ tarafından gönderilmiş olan o zât kimdir? Derler. Mümin: — O zât Allah'ın Resulüdür, der... Melekler: — Bunu nereden...

Abdestsiz Süt Vermedim

Abdestsiz Süt Vermedim             Ahmed-i Bîcân bir gün, Gelibolu'nun en büyük câmisinde vâz veriyordu. Herkes huşû içinde söylenenleri dinliyordu. "Kardeşlerim! İnsanı Rabbinden uzaklaştıran perdelerin en büyüğü, kalbi öldürmek, karartmaktır. Kalbin ölmesine kararmasına sebep de dünyayı sevmektir. Bir hadîs-i kutsîde buyruldu ki:"Ey Âdemoğlu! Kanâat et zengin ol. Hasedi terket, râhat ol! Dünyâyı terket, dînin halis olsun." Kim gıybeti terkederse, Allahü teâlâya karşı olan sevgisi çoğalır. Kim az ve doğru konuşursa, aklı tam olur. Kim aza kanâat ederse, gerçekten Allahü teâlânın ahdine inanmış olur. Kim dünyâ için kaygılanırsa Allahü teâlâdan uzaklaşır." Ahmed-i Bîcân hazretleri vâz ettiği kürsüden bir ara başını kaldırdı. Câminin giriş kapısında ağabeyini gördü. Ayakta bekliyor ve kendisine tebessüm ediyordu. İçeri girip bir yere oturmamasına hayret etmişti. Sonra mânevî bir huzurla vâzına devâm etti. Ağabeyinin ...