Kayıtlar

Kim Yahudi?

Kim Yahudi? Kûfe'de bir adam, kendisinin Müslüman olduğunu söylemekle beraber Hazreti Osman'ın Radiyallahü Anh Yahudi olduğunu iddia eder dururmuş. Etrafındaki ilim adamları her ne kadar adamı iknaya çalışıyorlarsa da, bir türlü ikna edemezlermiş. Bu meseleyi İmam- ı Âzam Hazretlerine arz edip adamı susturmasını rica etmişler. İmam- ı A'zam Hazretleri bir akşam adamın evine misafir olmuş. Hoş- beşten sonra ev sahibi zamanın en büyük âliminin evine gelmesinde bir sebep olduğunu tahmin ederek, isteğinin ne olduğunu sormuş. İmam- ı A'zam Hazretleri: - Senin güzel ve dindar bir kızın varmış, ona düğürcü geldim, deyince adam hayret etmiş ve: - Ya İmam! Sizi buraya kadar gönderen o adam, nasıl bir kimsedir? Diye sormuş. Hazreti İmam, başlamış damat adayının meziyetlerini saymaya: - Dindar, Allah'tan son derece korkar, hayâdan melekler bile ona yetişemez, âlim, hafız... Diye saymaya devam edince. Adam: - Yeter, demiş. Senin bu anlattık...

Münazara

Münazara Emevîler zamanında ayaklanan Haricîlerden Dahhak b. Kays Küfe Mescidine baskın yaptı. Onlara göre Haricîlerden başka bütün müslümanların kanı helâldi. Mescidde İmam- ı A'zam Hazretlerinin karşısına geçip: - Tövbe et, dedi. O: - Neden tövbe edeyim? dedi. Dahhak: - Neden olacak? Hazreti Ali Radiyallahü Anh ve Muaviye ihtilâfında hakemleri caiz görmeden tövbe edeceksin!, deyince Hazreti İmam: - Beni öldürecek misin? Yoksa münazara mı yapalım? Dedi. Dahhak: - Münazara yapalım, dedi. - Münazara yaptığımızda bir mes'ele hakkında ihtilâf edersek senin veya benim haklı olduğuma kim hükmedip arabulucu olacak? - Kimi istersen olsun! Dahhak hakeme razı olmuştu artık. İmam- ı A'zam Hazretleri Dahhak'ın adamlarından birine: - Şuraya otur bakalım, ihtilâf edersek; ihtilâf ettiğimiz mes'ele hakkında bizim aramızda hakemlik yapacaksın, dedi. Sonra da Dahhak'a dönerek: - Aramızda bunun hükmüne razı mısın? Diye sordu....

İmam- ı A'zam'ın Zekâsı

İmam- ı A'zam'ın Zekâsı İmam- ı A'zam Hazretleri son derece zeki ve meselelere pratik yönden çözüm bulan bir ferasete sahipti. Buna misâl olarak mühim hâdiseyi naklediyoruz: Adamın biri ölürken İmam- ı A'zam Hazretlerini vasi tâyin etmiş, İmam, zamanın kadısı, Şübrüme'ye durumu arzedip vasiliğinin tasdikini istiyor ve: - Adam ölürken ben orada yoktum. Şu iki kişi şahiddir ki, filân şahıs beni vasi tâyin etmiştir, diye... İbni Şübrüme, Ebû Hanife Hazretlerine soruyor: - Sen bu iki kişinin doğru şahidlik ettiklerine yemin eder misin? İmam- ı A'zam Hazretleri: - Ben orada yoktum... Bana yemin düşmez, diyor. Şübrüme: - Bu durumda senin mikyasların şaştı, deyince, Ebû Hanife: - Nasıl olur? Bir körün başını yarsalar, iki şahid kimin yardığına şahidlik etseler, âmâ onların doğru şahidlik ettiklerine dair yemin edebilir mi? Benden de görmediğim bir şey hakkında yemin şahitlik ettiriyorsunuz!, diyor. Söyleyecek bir söz bulamayan İbni...

Bir Fetva Ve Altı Hata

Bir Fetva Ve Altı Hata Adamın biri deli bir kadını kızdırmış olacak ki, kadın ona: - Sen zina yapan iki kişinin oğlusun, demiş. Bunun üzerine adam kadını mahkemeye vermiş. O zaman Küfe Kadısı bulunan îbnî Leylâ, iftira ettiği için kadına sopa vurulmasına hükmetmiş ve bir camide had vurulmuş. İmam- ı A'zam Hazretleri bunu duyunca: - İbnî Leylâ 6 yerde hata etmiş, buyurdu. 1 - Mescidde had vurdurmuş. Hâlbuki mescidde had vurulmaz. 2 - Kadına ayakta dayak attırmış. Hâlbuki kadınlara oturtularak dayak vurulur. 3 - Babası için bir had, anası için bir had olmak üzere iki had vurdurmuş. Hâlbuki bir adam bir kalabalık cemaate bile iftira etmiş olsa bir had lâzım gelir, hepsi için ayrı ayrı lâzım gelmez. 4 - Hadlerin ikisini bir arada toplamıştır. Hâlbuki iki had birden vurulmaz. 5 - Deli bir kimseye had vurdurmuş, hâlbuki deliye had lâzım gelmez. Çünkü o mükellef değildir. 6 - Anası ve babası için had vurdurmuştur. Hâlbuki onlar kayıptır ve mah...

Halife Mansur'un Evlenmesi Ve İmam-ı A'zam

Halife Mansur'un Evlenmesi Ve İmam-ı A'zam Halife Mansur, hanımının üzerine tekrar evlenmek istemişti. Hanımı buna karşı çıktı. Bu meselede anlaşamadılar. Halife karısına: - Aramızda hakem olarak kime razısın? Diye sordu. O: - Ebû Hanife'nin hakemliğine razıyım deyince, İmam- ı A'zam Hazretlerini çağırıp meseleyi halletmesini istediler. Halife Mansur söze başladı: - Ya İmam, bir erkek kaç kadınla evlenebilir? - Dört. - Cariyelerden kaç? - Onlar için bir sayı konmamıştır!. - Bunun hilafını söyleyen var mı? - Hayır! Bu konuşmadan sonra Ebû Cafer- i Mansur, karısına dönerek: - Söylediklerini işitiyorsun ya, bunlar şeriatın hükmüdür, dedi. İmam- ı A'zam Hazretleri, tekrar söz alıp konuşmaya başladı: - Bunlar şeriatın sözüdür. Fakat bu kadar evliliğe Cenab- ı Allah, karıları arasında adaleti tatbik edecek kimselere müsaade etmiştir. Adaleti bozma ihtimali olanlar, birden fazla kadınla evlenmemelidirler. Bize yakışan d...

İmamı A'zam, Kadılığı Kabul Etmedi

İmamı A'zam, Kadılığı Kabul Etmedi Emevîler zamanında Küfe Vali si, İbni Hübeyre idi. İrak'ta kaynaşmalar başgösterince, bu hareketi önlemek için devrinin ilim adamlarına hep birer mühim vazife verdi. Bunlar arasında İbni Ebi Leylâ, İbni Şübrüme, Davud bin Ebi - Hind gibi büyük âlimler de vardı. İmam- ı A'zam'a verilmek istenen vazife ise hepsinden ağır ve mes'uliyetli idi. Vali nin teklifine göre İmam- ı A'zamın izni olmadan, Beytülmalden bile bir şey verilmeyecekti. Yani mühür onun elinde olacaktı. Fakat İmam- ı A'zam Hazretleri bu vazifeyi kabul etmiyordu. Vali ise, vazifeyi kabul etmediği takdirde döveceğine dair yemin etmişti. Diğer Âlimler İmam'a: - Bu vazifeler, bizim de benimsediğimiz işler değil aslında... Ne olur, gel sen de bu vazifeyi kabullen, bizi kırma, biz senin kardeşleriniz, Biz kabul etmekten başka çare bulamadık, dediler. Ebû Hanife Hazretleri şu cevabı verdi onlara: - Bana Vasit mescidinin kapılarını saymayı...

İlmi Münakaşa Usulü

İlmi Münakaşa Usulü İmam- ı A'zam Hazretleri, oğlu Hammad'ı itikadî mevzularda münakaşa yaparken görüp, bundan men'etti. Münazara yapanlar: - Biz seni münakaşa yaparken görüyoruz, bizi neden ilmî münazara yapmaktan men'ediyorsun? dediler. İmam- ı A'zam Hazretleri: - Biz ilmî mevzularda münazara yaparken, arkadaşımız kayıp düşecek, yanılacak, Diye başımızda kuş varmış gibi dururduk. Sizse münazara yapıyorsunuz, arkadaşınızın yenik düşmesini istiyorsunuz. Arkadaşının düşmesini isteyen, arkadaşını tekfir etmek istiyor, demektir. Arkadaşının küfrünü isteyen kimse ise, kendisi küfre gider, buyurdu. (Alıntı)

Yıkılamayan Türbe

Yıkılamayan Türbe Nevşehir - Göreme yolu üzerinde bir türbe vardı. Nevşehir Belediyesi, şehrin çıkışındaki yolu genişletme gayesiyle, bazı tadilâtlar yaptı. Bu arada yolun genişletilmesi ve gidiş - gelişli bir yolun yapılmasına da karar verilmişti. Yol yapımı türbenin bulunduğu yeri de' içine alıyor ve türbenin yıkılması icab ediyordu. Fakat bir gün Belediye Başkanına bir şikâyet geldi. Bazı işçiler ellerinde kazma olduğu halde türbeyi yıkmak istiyorlar, fakat yıkamıyorlardı.  Bu hâdise üzerine halk ve belediye başkanı türbenin bulunduğu mevkie geldiler ve elleriyle türbeyi yıkmak istediler. Fakat Allah Teâlâ, onun yıkılmasına müsaade etmediği takdirde nasıl yıkacaklardı. Türbeyi yıkmak için kazmayı alıp da elini kaldıran işçilerin elleri, halkın bakışları arasında havadan inmiyor ve adam yıkmaktan vazgeçip geri çekildiği zaman ise, hiçbir şey yokmuş gibi eski haline avdet ediyordu. Bu durum karşısında, Belediye türbeyi yıkmaktan vazgeçti ve gidiş - gelişli yol tü...

Kuyruğu Yazılı Balık

Kuyruğu Yazılı Balık 1985 yıllarında, Afrika ülkelerinden Tanzanya'nın başkenti Dar- es Selâm limanında kuyruğunda “Ya Malik- el Mülk” yazılı bir balık bulundu. Kuyruğunda yazı olan balığın bulunması, etrafta heyecan husule getirdi. Kuyruğunun öbür yüzünde ise “Sani Allah” yazılı olan balık, Londra İslâm Araştırma Enstitüsünde incelemeye tâbi tutulduğunda ilim adamları tarafından da yazının doğru olduğu tesbit edildi. Balık, siyaha yakın bir renkte olup, kuyruğundaki yazılar ise beyazdır. Balığın alışılmışın dışında kelebeğe benzediği o zamanki gazetelerde yer almış, zamanında günün mevzuu haline gelmişti. (Alıntı)

Fatih Sultan'nın Hediyesi

Fatih Sultan'nın Hediyesi Hazreti Fatih'in dervişlere karşı çok zaafı vardı. Bir gün onun bu zayıf tarafından istifade etmek isteyen, pejmürde kılıklı bir adam huzura girip: - Devletlû Sultanım, ben senin kardeşinim. Malının yarısını bana vermen gerek, dedi. Fatih, kesedarına: - Bu fakire bir mangır ver! dedi. Fakat miskin, parayı az bulup: - Senin gibi şanlı bir hükümdara, kardeşine bu kadar az para vermek yakışır mı? dedi. Hazreti Fatih: - Seninle nerden kardeş oluyoruz? Diye sorunca. Adam: - Senin de, benim de ilk anamız Havva, ilk babamız Âdem Aleyhisselâm değil mi? dedi. Bu sefer Hazreti Fatih'in cevabı şöyle oldu: - Sen verdiğim parayı az görüyorsun, hâlbuki öteki kardeşlerin duyarsa hissene bu kadar düşmez. Şimdilik bu sana yeter! (Alıntı)

Fatih, Medresesine İmtihanla Girdi

Fatih, Medresesine İmtihanla Girdi Hazreti Fatih, İstanbul'u fethettikten sonra, hemen kendi ismiyle anılan bir cami ve etrafına da büyük bir medrese yaptırdı. Bugünün üniversitesi sayılan medresede, Fatih de, bir oda almak istiyordu. Fakat Fatih'in bu isteğini medresenin ilim neyeti: - Siz ne talebesiniz, ne de hacegân sınıfındansınız. Bu durumda medresede bir odaya sahip olmanız mümkün değil, dediler. Hazreti Fatih, aldığı bu cevaba kızmadığı gibi: - Medresede bir odaya sahip olabilmem için, ne yapmam lâzım? dedi. - İmtihan olmanız lâzım, dediler. Fatih, aynı talebe imiş gibi imtihana girdi ve imtihanı kazanarak kendi yaptırdığı medresede bir odaya sahip oldu. (Alıntı)

Hakkın İlacı

Hakkın İlacı Cüneyd- i Bağdadî Hazretlerinin gözü ağrıdı. Doktor ona: - Sakın gözüne su dokundurma! Eğer aksini yaparsan gözün kör olur, dedi. Hazreti Cüneyd: - Ya abdest almak... Doktor ısrar etti: - Gözün sana gerekse böyle. Yoksa sen bilirsin... Tabipten ayrılıp eve gelen Cüneyd- i Bağdadî, abdest aldı iki rek'at namaz kılıp yattı. Uyandığında gözlerindeki bütün ağrılar geçmiş, hatta eskisinden daha iyi görür olmuştu. O sırada hafiften bir ses geldi: - Cüneyd, bizim için gözünden geçti. Eğer o bizi andığı vakit, bütün cehennem ehlinin affını istese idi, tamamı affolunurdu. Doktor hastasını ziyarete gittiğinde, hastanın gözlerindeki ağrının tamamen gittiğini ve hastalığın eserinin bile kalmadığını görüp: - Bu hakkın ilâcıdır. Buna bizim aklımız ermez. Asıl bizim gözümüz hasta imiş de haberimiz yokmuş, deyip imana geldi (Alıntı)

Osmanlı Devletî Ve Kanunî

Osmanlı Devletî Ve Kanunî Bugün memleketin her yerinde, hattâ İslâm dünyasının ve dünyanın her yerinde bir medeniyet alâmeti olarak kabul edilen ve genç - ihtiyar herkes tarafından icra edilen dans denen melanet, ilk defa Kanunî zamanında Fransa'da yapılmaya başlanmıştı. O zaman Osmanlı İmparatorluğunun sınırları Avrupanın ortalarında idi ve Fransa'ya dayanıyordu. Bu dans denen melanetin ilk yapılmaya başlandığını duyan Kanunî, zamanın Fransa Kralına bir mektup yazdı. Kanunî'nin Fransa Kralına yazdığı tarihî mektup aynen şöyledir: - Ben ki; kırksekiz krallığın hakanı, Kanunî Sultan Süleyman Han'ım. Sefirimden aldığım rapora göre, memleketinizde dans namı altında kadın - erkek birbirine sarılmak suretiyle, alâmeleinnas icra- i luğbiyat yapılmakta olduğu mesmu- u şahanem olmuştur. Hem Hud Aleyhisselâm ud olmaklığımız dolayısiyle, işbu rezaletin memleketime de sirayeti ihtimali muvacehesinde Name- i Hümayunum yedinize vusulünden itibaren, derhal son veril...

Bir Dakikada 7.320 Sevap Kazanmak İstemez Misin?

Bir Dakikada 7.320 Sevap Kazanmak İstemez misin?   ·       Bir dakikada 7.320 sevap kazanmak istemez misin? ·       Kur'an-ı Kerim Allah Teâlâ’nın kitabıdır. Her harfine 10 sevap verilir. ·       Kur'an-ı Kerimin her satırı 35-40 harftir. ·       Bir satır okursan 350-400 sevap amel defterinin sayfasına yazılır. ·       Bir satırı dört saniyede okunur.  ·       Kur’an’ı Kerim 600 sayfadır.  ·       Her sayfası 15 satırdır.  ·       Bir sayfası bir kaç dakikada okunur. ·       Bir sayfa okursan: 400 × 15 = 6.000 sevap kazanırsın. ·       Bir gün 1.440 dakikadan ibarettir.  ·       Bunun 3-5 dakikasını Kur'an-ı Kerim okumakla geçiremez misin?  ·       Ben Kur'an-...

Zembilli Ali Efendinin Dirayeti

Zembilli Ali Efendinin Dirayeti Bilindiği gibi Yavuz Sultan Selim, şiddetiyle ve hiddetiyle meşhur bir Osmanlı Padişahıdır. Yavuz zamanında, İranla İmparatorluğun arası son derece açılmıştı. Yavuz, Şah İsmail'i bozguna uğrattıktan sonra bütün Alevileri kılıçtan geçirmiş ve İstanbul'a dönerek, aynı şeyi Hristiyanlar için de plânlamaya başlamıştı. Bu mesele hakkında, yani Hristiyanların da kılıçtan geçirilmesi hakkında, Şeyhu'l İslâm’ı Zenbili Ali Efendiden fetva istedi. Şeyhu'l İslâm ise, gizlice patriğe haber gönderip meseleyi bildirdi ve padişahın huzuruna bir heyet göndermelerini tavsiye etti. Rum patriğinin padişahın huzuruna çıkmasını ise, Sadrazam Piri Mehmed Paşa ile görüşen Şeyhu'l İslâm Zenbili Ali Efendi temin etmişti yine... Rum Patriği padişahın huzuruna çıkmak üzere Edirne'ye geldiği zaman, Piri Mehmet Paşa sözünde durdu ve heyet huzura kabul edildi. Yavuz: - İsteğiniz nedir? Diye sorduğunda, onlar Şeyhu'l İslam’ın verdiği talim...

Yavuz Ve Zenbilli

Yavuz Ve Zenbilli Zenbilli Ali Efendi hakkında anlatılan ikinci mes'ele ise şöyledir: Yavuz Sultan Selim, İran'la bütün ticarî münasebetlerini kesmiş ve bilhassa ipek ticaretini kat'î surette yasak etmişti. Bu yasağı unutan dört yüz kadar tüccar ise, İran'la ticarî münasebet kurmuş ve ipek satışında bulunmuşlardı. Yavuz Sultan Selim' Han, bunların idam edilmesini istiyordu. Zenbilli Ali Efendi ise, idamlarına fetva vermiyordu. Aynı zamanda bu tüccarlar, Zenbilli'yi kurtulmaları için Padişaha aracı kılmışlardı. Zenbilli Ali Efendi, bu mes'eleyi Padişahla konuşurken bir ara padişah: - Sen devlet işlerine karışma! Dedi. Bu ağır konuşma üzerine Zenbilli Ali Efendi, padişahın huzurundan selamlamada bile bulunmadan çıkıp gidiyor. Daha sonra Zenbilli'nin haklı olduğuna kanaat getiren Yavuz, dört yüz tüccarı affettiği gibi Şeyhu'l İslâm'dan özür diliyor ve gönlünü almak için ona Rumeli ve Anadolu Kazaskerliklerini teklif ediyor. ...

Kanuni Ve Karınca

Kanuni Ve Karınca Kanunî Sultan Süleyman Han'ın, bahçede kıymetli bir ağacı vardı. Bu ağacı karıncalar sardı. Kanunî karıncalar için Şeyhu'l İslâm Ebussuûd Efendiye bir tezkere yazdı: “Ağacımı bürüdü karınca, Günahı var mıdır onu karınca?” Şeyhu'l İslâm Kanuniye cevap veriyor: “Yarın mahşer yerine varınca, Hakkını alır Süleyman'dan karınca...” (Alıntı)

Dokuz Büyük Günah

Dokuz Büyük Günah   Büyük günahlar İbn-i Ömer’den (radıyallahü anh) rivâyet edildiği üzere dokuz tanedir. 1- Allah’ü Teâlâ’ya şirk (ortak) koşmak. 2- Haksız yere adam öldürmek. 3- Nâmuslu ve iffet sahibi kadına zinâ isnâd etmek. 4- Zinâ yapmak. 5- Cihâddan, cephedeki düşman karşısından firar etmek. 6- Sihir yapmak. 7- Yetim malı yemek. 8- Müslüman olan anne ve babasının haklarına riâyet etmemek. 9- İlhad. Allahü teâlânın haram kıldığı hususlarda dinin emrinden çıkmak...

Receb- Ayının Zikirleri

Receb- Ayının Zikirleri 1- Receb- ayının ilk 10 günü (1’i ile 10’u Arası) Ebû Hureyre Radıyallâhu Anh’dan rivâyet edilen: “Ramazan ayının evveli büyük bir rahmettir, ortası tam bir mağfirettir, sonu ise cehennemden azattır.” hadîs-i şerîfinden dolayı olsa gerektir ki âlimlerimiz, her biri yüzer kere okunmak üzere: İlk on günde: ”سُبْحَانَ اللَّهِ الْحَيُّ الْقَيُّومُ جَلَّ شَانُهُ“ “100 defa “Subhanallahil Hayyi'l-Kayyûm” celle şanuhu “Ey acıyanların en merhametlisi!” 2- Receb- ayının 10-ile 20 sinde (10’u ile 20’si Arası) İkinci on günde: ”سُبْحَانَ اللَّهِ الأَحَدِ الصَّمَد جَلَّ شَانُهُ“ “100 defa “Subhanallahil Ehadi's-Samed” celle şanuhu “Ey tüm günahları çokça bağışlayan!” 3- Receb- ayının son 10 günü (20’si ile 30’u Arası) Üçüncü on günde: ”سُبْحَانَ اللَّهِ غَفُورٌ رَحِيمٌ جَلَّ شَانُهُ“  “100 defa “Subhanallahil Gafuru'r-Rahîm” celle şanuhu “Ey boyunları cehennemden âzâd eden!” zikirlerini okumayı müstehap görmüşlerdir. ...

Büyük Odunları, Önce Küçük Odunları Tutuşturuyorlar

Büyük Odunları, Önce Küçük Odunları Tutuşturuyorlar Malik bin Dinar Kuddîse Sırrûh Hazretleri, bir gün, bir sabiye (küçük çocuğa ) rastladı. Çocuk toprak ile oynuyordu. Bazen gülüyor ve bazen de ağlıyordu. Malik bin Dinar Kuddîse Sırrûh buyurdu: İçime O çocuğa selam vermek doğdu. Nefsim kibirlenip selam vermekten vazgeçti. Ben nefsime şöyle seslendim: -Ey nefsim! Peygamber efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem Hazretleri küçük ve büyük herkese selam verirdi. Sende bu çocuğa selam ver! Ve O çocuğa selam verdim, Çocuk: -Ve aleykümselam ve rahmetullahi ve berekâtuhû, Ey Malik bin Dinar Kuddîse Sırrûh. Sordum: -Beni nereden tanıdın? Daha önce beni görmüşlüğün yoktu? Çocuk: -Melekût âleminde ruhum, senin ruhunla karşılaştı. Ölmeyen ve sürekli Hayy olan Allah’ü Teâlâ bizleri tanıştırdı. Ben ona sordum: -Akıl ile Nefsin arasındaki fark nedir? Çocuk: -Nefsin, seni bana selam vermekten alıkoyandır. Aklın ise seni selam vermeye teşvik eden ve zorlayandır. Yin...