Kayıtlar

Helâl midir, Haram mıdır?

Helâl midir, Haram mıdır? Şeyh Ebû Abdullah Hazretleri mürid ve halifeleri ile bir gece Mescid-i Aksa'ya itikâfa girerler. Namaz kıldıktan sonra müridleri mescidin mumları etrafına toplaşarak kitab mütalâasına başlarlar. Hz. Şeyh ise oradan kalkıp gider. Halifeleri: - Efendim, bizim yanımızdan niçin kalkıp gidiyorsunuz, diye sorarlar. Hz. Şeyh: - Bu mescidin yağ ve mumları efraf-ı âlemden gelir. Helâl midir, haram mıdır? Ve niçin gelmiştir? Hakikatini bilmedikçe ışığında oturmam, diye cevap verir. (Alıntı)

Ağlamaya Devam Etti

Ağlamaya Devam Etti İmam Muhammed Hazretlerinden rivayet edilmiştir: Bir kimse bevl ettikten sonra o anda istinca edecek bir şey bulamayıp, birinin duvarına silinir. Fakat sonunda ziyadesiyle pişman olarak sahibinden izin almadım, hata ettim diye, 40 gün ağlar. Nihayet duvar sahibini bularak helâl etmesini rica eder. Fakat o da helâl etmeyince ağlamaya devam eder. (Alıntı)

O Buğdayların Hepsini Fukaraya Tasadduk Ettim

O Buğdayların Hepsini Fukaraya Tasadduk Ettim Salihlerden bir kimse Hasan-ı Basrî Hazretlerine zahitlikten sual eder. Hasan-ı Basrî Hazretleri hemen evine gider ve döndükten sonra cevap verir. O salih zat: - Ya Hasan-ı Basrî, evinize gidip geldikten sonra cevap vermenizin sebebi nedir? - Ey kimse, evimde dört ölçek buğday buldum. Hâlbuki o buğday benim evimde mevcud iken, sizlere veya başkalarına zahitlikten bahsedip, nasihatta bulunmayı lâyık görmediğim için, o buğdayların hepsini fukaraya tasadduk ettim. Sonra da gelip size cevap verdim, diye buyurmuşlardır. (Alıntı)

40 Gündür İbadetimden Hiç Lezzet Almıyorum!

40 Gündür İbadetimden Hiç Lezzet Almıyorum! İbrahim Edhem Hazretleri bir gece Mescid-i Aksa'ya gider ve kapılarını kapayarak tenhaca ibadet ile meşgul olur. Bir gün gecenin üçte birinden sonra bir de bakar ki, kapılar açılır ve bir şeyh ile 40 tane müridi içeriye girip ikişer rek'at namaz kıldıktan sonra, vaaz ve nasihat zamanında halka olup otururlar. Her nedense şeyh bazı düşüncelerinden dolayı susar. Müridleri de her halde yabancı birisi vardır da onun için konuşmuyor zannederek: «Ya Şeyh, burada bizden başka kimse olmamak gerekir.» dedikleri zaman şeyh: - Bilmez misiniz ki, İbrahim Edhem 40 gündür burada ibadet eder. Fakat asla ibadetin lezzet ve halavetini duyamaz, buyurur. İbrahim Edhem Hazretleri hemen şeyhin yanına gelerek: - Ya Şeyh, hakikaten 40 gündür burada ibadet ediyorum. Fakat hiç lezzetini duyamıyorum. Sebebini de anlayamadım. Lütfen hikmetini beyan buyurun, diye niyazda bulunur. Şeyh de: - Ya İbrahim Edhem, Basra'da bir hurmacıdan, hurma alı...

Eline Bulaşan Çamur İçin Helâllik İstedi

Eline Bulaşan Çamur İçin Helâllik İstedi Şeyh Ebû Abdullah, bir gün, bir Mecusi’nin avlusundan geçerken ayağı kayıp yere düşer. Ve tekrar yere dayanıp kalkarken de eline bir miktar çamur bulaşır. Hemen avlu sahibi mecusî'yi çağırarak, eline bulaşan çamurdan dolayı helâllik rica eder. Hz. Şeyhin bu ittikası ve sözü Mecusî'ye çok te'sir eder ve: - Ya Şeyh! Hiç bir din yoktur ki, bir kimse bu kadar hakka riayet etsin. Sizin dininiz Hak dindir, deyip kelime-i şehadet getirerek İslâm'a dahil olur. (Alıntı)

Eğer Bu Dağ Ova Olsaydı

Eğer Bu Dağ Ova Olsaydı Benî İsrail zamanında Mürdas isminde, zahid ve salih bir kimse vardı. Bir gün evinden çıkıp karşısında bulunan büyük bîr dağa giderek, şöyle bir bakınca içinden düşündü ki: -Eğer bu dağ ova olsaydı, bu belde insanlarının ekinleri daha çok olurdu. Bu düşüncesi Üzerine hemen taraf-ı izzetten, sırrına: - Ya Mürdas, o belde ehlinin rızkları senin üzerine midir ki, onlar için gam çekersin, diye hitab olunur. Bunun üzerine Mürdas, hatasını anlar ve tevbe eder. Tevbesinin de Cenabı Hak tarafından kabul edilip, mağfiret edilenceye kadar, yiyip içmemeye yemin ederek seyahate çıkar. Nice günler pişmanlık ateşi ile yanıp gezerken, bir gün belde ehli Mürdas'ı görürler. Yemek hazırlayıp davet ederler. Fakat Mürdas, o düşüncesinden dolayı irtikab ettiği günahı Cenabı Hak'kın afvedinceye kadar yiyip içmeyeceğini onlara da ifade eder. Onlar ise: - Bunda birşey yoktur. Sana gelecek olanlar bize gelsin, diye yemesi için İsrar ederler. Fakat Mürdas ahdine v...

Hile Yapmak

Hile Yapmak İslâmiyet, doğruluğa büyük önem verir. Her iş ve sözde doğru olmayı ahlâkın temeli ve bütün faziletlerin başı sayar.             Dinimiz yalan konuşmayı haram kıldığı gibi, iş ve ticarette hile yapmayı, Müslümanı aldatmayı da haram kılmış ve bunu büyük günahlardan saymıştır.             Bir insanın Müslüman kardeşini, onun saflığından yararlanarak aldatması, gerçekten çok kötü bir huy, çirkin bir davranıştır.             Peygamberimiz bir defasında pazar yerinde bir tahıl yığınının yanından geçerken, elini bu yığının içine soktu ve parmakları ıslandı. Bunun üzerine tahıl sahibine:              -Bu nedir? Diye sordu. Adam:             -Yağmurda ıslandı, ey Allah'ın Peygamberi, diye cevap verdi. ...

Kale

Kale Teknik direktör ilk yarı sonrası soyunma odasında oyuncusuna sordu. -“Neden kendi kalene gol attın? Oyuncu cevap verdi: -“Lanet olası kalelerin, ikisi de bir birine o kadar çok benziyor ki!

On yaş ihtiyarlamak istemiyorum!

On yaş ihtiyarlamak istemiyorum! Adamın biri şapka almak için şapkacı dükkanına girmiş. Bir tanesini denemiş. Oradakiler; -“Bunu al bu seni on yaş genç gösterdi!” demişler. Adam almak istememiş. -“Hediye edelim!” demişler. Adam yine almamış. -“Neden almıyorsun?” Diye sorunca -“Şapkayı her çıkarışımda on yaş ihtiyarlamak istemiyorum!” Demiş.

Kimsenin Görmediği Yer

Kimsenin Görmediği Yer   Eski zamanda bir hoca, talebelerinden birini, çalışkanlığından, zekâ ve anlayışından dolayı diğerlerinden daha çok seviyor ve takdir ediyordu. Hocanın bu sevgi ve takdiri, diğer öğrenciler tarafından biliniyor ve için için kıskanılıyordu. “- Hocamız neden yalnız bu arkadaşa ilgi ve yakınlık gösteriyor, aramızdaki tek zeki ve çalışkan o mu?” şeklinde laflar ediyorlardı. Hoca da onların bu tür düşüncelerinin farkındaydı. Hoca efendi bir gün derse gelirken yanında öğrencilerinin sayısınca şeker getirdi. Her öğrenciye bunlardan bir tane vererek: “- Haydi, yavrularım, bu şekerleri hiç kimsenin görmediği bir yerde yiyin; ama dikkat edin, hiç kimse görmesin ha!” dedi. Bunun üzerine talebeler sağa sola dağıldılar. Bir müddet sonra da şekerleri yiyip dönmeye başladılar. Kimileri övünüyordu: “- Ben falan yerde yedim, hiç kimse görmedi!" gibi… Hoca da böyle övünenlere bir  “Aferin!"  çekiyordu. Biraz sonra bütün öğrenciler şekerleri yemiş olarak döndüler. E...

Oğuz Kağan Destanı

Resim
Oğuz Kağan Destanı Nuh aleyhisselâmın oğlu Yâfes’in büyük oğlu Türk, doğuda yerleşmişti. Bunun ülkesine Türkistan denildi. Türklerin ilk atası olan Türk’ün oğullarından büyüğü Kara-Han, Karı-Sayram şehrini başşehir edinmişti. Yaylakları, İpanç şehri yakınlarındaki Or-Tag ile Kür-Tag, kışlakları da Porsuk şehri yanındaki Kara-Kum idi. Kara-Hanın kardeşleri; Or-Han, Kür-Han ve Küz-Han adlarını taşıyorlardı. Kara-Han, hârika olarak doğan oğluna bir yaşında iken ad koyacağı sırada, bu çocuk; “Ben sarayda doğduğumdan, adım Oğuz olsun.” deyince, herkes şaşırmıştı. Allah’ın varlığına ve birliğine inanan Oğuz, putperest annesinin sütünü sâdece bir defâ emdi. Babası, Oğuz’u, kardeşinin kızı ile evlendirmek isteyince o, Hak dîne girmeyi reddeden amcasının kızları ile evlenmedi. Oğuz, gençliğinde; yılkıları (at sürüsü) ve insanları yiyen, çok korkulan, azgın bir canavarı öldürerek büyük şöhret kazandı. Oğuz’un, teklif edilen kızlar ile evlenmeyiş sebebini öğrenen babası Kara-Han i...

İmam Busirî Ve Kaside-İ Bürde

İmam Busirî Ve Kaside-İ Bürde Büyük bir şair ve edib olan Muhammed İbn Said el-Busirî Hazretleri (ö: 1295m./İskenderiye)  Bir gün evine giderken, yaşlı bir zat önüne çıkarak sorar:  - Ey Busirî! Bu gece Rasulullah’ı rüyanda gördün mü?  - Hayır, görmedim.  İhtiyar, başka bir şey demeden uzaklaşır. Busirî’nin gönlünde ise, o andan itibaren müthiş bir şekilde Peygamber aşkı ve muhabbeti yerleşir.  İşte o gece rüyasında Rasul-i Ekrem Aleyhisselâm’i görür.  Uyanınca, içinin neşe ve huzurla dolup taştığını fark eder.  Bunun üzerine Rasulullah’ı metheden birçok kaside yazar.  Bir zaman sonra, şairin vücudunun yarısı felç olur. Artık yürümekten acizdir. Nihayet, Peygamber’e olan sevgisini dile getirdiği 161 beyitlik muhteşem kasidesini yazarak, bunun hürmetine Yüce Allah’tan şifa diler. Kaside-i Bürde adıyla meşhur bu şiiri bitirdiği gece, Peygamber Aleyhisselâm’ı rüyasında görür ve kasidesini huzurunda okur.   Allah Rasu...

İmam-I Âzam Ve Kadılık

İmam-I Âzam Ve Kadılık Zamanında İmam-ı Azam ile herhangi bir konuda tartışmaya girip de galip çıkan görülmemiştir. Hem derya gibi ilmi, hem de herkese nasip olmayan zeka ve mantığı sayesinde hepsinden kendisi galip çıkıyordu. Abbasi Halifesi Me'mun İmam-ı Azam'ı Kufe'ye kadı yapmak istiyordu. İmamı çağırdı ve bu niyetini açıkladı. İmam-ı Azam yönetimin yanlışlıklarına alet olmamak için bu teklifi kabul etmedi. - Ben kadılık yapamam, dedi. Halife de herkes de kabul ederdi ki ondan iyi kadılık yapacak bulunamazdı. Bu nedenle Halife sert çıktı: - Yalan söylüyorsun, sen kadılık yaparsın! İmam-ı Azam akan suları durduracak şu cevabı verdi: - Eğer ben yalan söylüyorsam, yalan söylediğim için kadılık yapamam, çünkü yalancıdan kadı olmaz. Eğer "yapamam" dediğim zaman doğru söylüyorsam, sözümün gereği olarak kadılık yapamam. O halde her iki halde de kadılık yapamam...

Sarı Gelin Türküsünün Hikâyesi

Resim
Sarı Gelin Türküsünün Hikâyesi Eski dönemlerden birinde, Çoruh nehrinin kıyılarında yaşayan Kıpçak beyinin sarı saçlı kızı vardır. Erzurumlu bir genç Kıpçak beyinin kızına âşık olur. Hem Erzurumlu gencin ailesi hem de Kıpçak beyi karşı çıkar bu sevdaya. Kavuşmalarına engel olurlar. Erzurumlu genç ise sevdasının peşinden gitmeye karalıdır. Sevdiği Kıpçak kızına şiir yazar ve daha sonra kızı kaçırır. Kaçan iki sevdalı gencin peşine Kıpçak beyinin adamları düşer. Kovalamaca sonucunda Erzurumlu genç, beyin adamları tarafından öldürülür. Bu sevda da tarihin hüzünlü ve acılı sayfaları arasındaki yerini alır… Sarı Gelin türküsünün hikâyesi hakkında çeşitli rivayetler vardır. Kızın Türk değil Gürcü olduğu, Ermeni türküsü olduğu gibi veya farklı versiyonları vardır. Şeyh Abdülkadir Geylani’nin müritlerinden Sanani’nin başından geçen bir sevda hikâyesi olarak da anlatılır. Birçok türkünün, birden çok hikâyesi vardır. Bu bir hikâyenin doğru, diğerlerinin yanlış olduğu anlamına gelme...

Mezhep Temelli Fitne Ateşi

Mezhep Temelli Fitne Ateşi “İran mezhep temelli fitne ateşini yakıyor”, bu sözler Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adil el Cubeyr’e ait. Bir Suudi’nin İran’ı, her hangi bir İranlı yetkilinin de Suudi Arabistan’ı suçlaması çok sık görülen bir durum. Suudi Bakanın bu sözleri söylemesinin büyük nedeni de Suudi Arabistan-İran gerginliği. Ancak tüm bunlara rağmen işin bir de geniş pencereden bakıldığında ortaya çıkan boyutu var. Arap Değil Pers Baharı İran bugün kendi toprak sınırlarıyla yetinmeyen, daha fazlasını isteyen bir politika izliyor. 1979’daki devrimden bu yana Ortadoğu coğrafyasında yayılma planları vardı, 2011’deki Arap Baharı Tahran’ın yayılma planlarına çanak tuttu, Arap Baharı Araplar için kara kış, İran için ise Pers baharı oldu. Irak'ı Şii Ülkesi Haline Getirdiler ABD’nin 2001 Afganistan, 2003 Irak işgalini fırsata çevirmesini bildiler. Özellikle yıllardır ayak basamadıkları Irak’ı bir Şii ülkesi haline getirdiler. 2011’de Arap Baha...

Hz. Peygamber Aleyhisselâm’ın Selâmı

Hz. Peygamber Aleyhisselâm’ın Selâmı Sultan III. Osman'ın (padişahlığı 1754-57 yılları arası) sadrazamlarından Hekimoğlu Ali Paşa başarılı ve yetenekli bir devlet adamı, oldukça dindar bir kimse idi. Bu Ali Paşa zamanında bir tüccar iflas etmiş, bütün mal ve servetini kaybetmiş, üstelik bir de borca girmişti. Bu sıkıntılı durumda iken müracaat ettiği bütün eş-dost kapıları, bu durumdaki herkese yapıldığı gibi yüzüne kapanmıştı. Adamcağız bu çaresiz haldeyken bir gece rüyasında Peygamberimizi gördü ve O'ndan yardım ve destek istedi. Peygamberimiz Aleyhisselâm ona; "Git Allah'ın makbul kulu Ali Paşa'ya benden selam söyle! Sana 100 altın versin!" dedi. Adam; -"Ya Rasûlallah Sallallahü Aleyhi Vesellem ben Ali Paşa'ya selamınızı iletir, bana 100 altın vermesini emrettiğinizi söylerim ama bana inanmaz!" dedi. Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu: "Sana inanması için ben sana belge vereceğim. Ali Paşa bana her a...

Padişah Sırtüstü Yere Düştü

Padişah Sırtüstü Yere Düştü Aziz Mahmud Hüdayi ile Sultan Ahmed'in dostluklarının ilginç bir başlangıcı vardır. Sultan Ahmed tahta çıktıktan bir süre sonra bir rüyasında, Macaristan kralı ile mücadele ederken sırtüstü yere düştüğünü, kralın da üstüne çıktığını gördü. Padişahın bu rüyasını gerek sarayda gerekse saray dışında makul bir yoruma bağlayan çıkmadı. Bunun üzerine padişaha bu rüyasını Üsküdar'da oturan, ünü yeni yeni yayılan Aziz Mahmud Hüdayi'ye yorumlatması teklif edildi. Sultan Ahmed rüyasını bir kâğıda yazıp cevaplandırması isteğiyle Aziz Mahmud Hüdayi'ye gönderdi. Hüdayi hükümdarın adamını dergâhının kapısında karşıladı, elindeki mektubu aldı daha okumadan "cevabı burada" deyip kendi mektubunu verdi ve geri çevirdi. Aziz Mahmud Hüdayi padişahın rüyasını şöyle yorumlamıştı: İnsanın rüyasında rakip karşısında sırtüstü yere düşmesi, gerçek hayatta ona galip geleceğine işarettir. Sırt insanın en kuvvetli yeridir. Toprak da en kuvvetli ...

Üçünü de Kısa Kes

Üçünü de Kısa Kes Bir adam acele acele berbere girer. Bakar ki koltuk boş hemen oturur. Geveze berberi önceden tanıyan adam saç tıraşı olacağını söyler. Berber nasıl keselim istersiniz? Deyince adam; -Üçünü de kısa kes! Der. Berber şaşırır. -Üçü de ne oluyor efendim? Der. Adam; -Saçı, sakalı, lafı der…

Keşke Geçmişi Geri Getirip, Yeniden Yaşamak Mümkün Olsa…

Keşke Geçmişi Geri Getirip, Yeniden Yaşamak Mümkün Olsa… İyi kalpli, nur yüzlü güngörmüş bir ihtiyarın haylaz mı haylaz; yaramaz mı yaramaz bir oğlu varmış. Ne yaptıysa oğlunu doğru yola getirememiş. Nihayet nur yüzlü ihtiyar hastalanmış. Yaramaz oğlunu yanına çağırarak: -Oğlum artık ben ölüyorum. Vasiyetimi dikkatle dinle! Eğer vasiyetime uyarsan sana hakkımı helâl ederim. Eğer uymazsan hakkımı helal etmem! Beni hayatta yeteri kadar üzdün, bari mezarda üzme! Mezarımda rahat yatayım! Ben dünyadan gidiyorum, Rabbim sana uzun ömürler versin! Ama ne kadar yaşarsan yaşa herkes gibi sen de ahiret yurduna geleceksin! Demiş. Haylaz oğlan istemeye istemeye babasına yaklaşmış. - Buyur babacığım seni dinliyorum! Demiş. - Oğlum herkes hata yapar, günah işler. Mühim olan insanın hatalarını görüp vazgeçmesi ve tevbe etmesidir. Allah’ü Teâlâ tevbe edenleri çok sever. Günahına devam edenleri hiç sevmez. Onlardan hem bu dünyada hem ahirette intikamını alır. Dünya hayatı çok kısadır. Ah...