Oğuz Kağan Destanı
Oğuz Kağan Destanı
Nuh aleyhisselâmın oğlu Yâfes’in büyük oğlu Türk,
doğuda yerleşmişti. Bunun ülkesine Türkistan denildi. Türklerin ilk atası olan
Türk’ün oğullarından büyüğü Kara-Han, Karı-Sayram şehrini başşehir edinmişti.
Yaylakları, İpanç şehri yakınlarındaki Or-Tag ile Kür-Tag, kışlakları da Porsuk
şehri yanındaki Kara-Kum idi. Kara-Hanın kardeşleri; Or-Han, Kür-Han ve Küz-Han
adlarını taşıyorlardı. Kara-Han, hârika olarak doğan oğluna bir yaşında iken ad
koyacağı sırada, bu çocuk; “Ben sarayda doğduğumdan, adım Oğuz olsun.” deyince,
herkes şaşırmıştı. Allah’ın varlığına ve birliğine inanan Oğuz, putperest
annesinin sütünü sâdece bir defâ emdi. Babası, Oğuz’u, kardeşinin kızı ile
evlendirmek isteyince o, Hak dîne girmeyi reddeden amcasının kızları ile
evlenmedi.
Oğuz, gençliğinde; yılkıları (at sürüsü) ve insanları
yiyen, çok korkulan, azgın bir canavarı öldürerek büyük şöhret kazandı.
Oğuz’un, teklif edilen kızlar ile evlenmeyiş sebebini öğrenen babası Kara-Han
ile amcaları, onun gizli ve kendi dinlerine uymayan bir din taşıdığını
anlayarak, bir av sırasında öldürmeyi plânladılar. Suikastı anlayınca, baba ve
amcasını öldürdü. Avlanırken Gök-Işık içinde beliren Gök-Kızı ile evlendi.
Gök-Kızından üçüz oğlu olup; Gün-Han, Ay-Han,
Yıldız-Han, bir rivayete göre de Gün-Alp, Ay-Alp, Yıldız-Alp adlarını verdi.
Başka bir gün yine avlanırken, göl içindeki küçük
bir adada, dünyâ güzeli Göl-Kızını gördü. Bununla da evlenen Oğuz, Göl-Kızından
doğan üçüz oğullarına Gök-Han, Dağ-Han, Deniz-Han, başka bir rivâyete göre de
Gök-Alp, Dağ-Alp, Deniz-Alp adlarını verdi.
Sonra, Oğuz Han bütün halkını toplayarak, ulu bir
toy (ziyâfet) verdi. Kırk yerde ağır sofralar kurdurdu. Toydan sonra Oğuz Han,
beğler ile halka yarlıg (ferman) çıkararak, şöyle buyurdu:
“Ben sizlere oldum kağan. Alalım yay hem de kalkan. Tamga
olsun bize boyan. Gökbörü olsun oran. Demir çıdalar olsun orman. Avlakta
yürüsün kulan. İşte deniz, işte muran, gün olsun tuğ, gök korıkan.”
Bundan sonra Oğuz Han, dünyânın dört yönüne yarlıg
yazdı. Elçilere verip gönderdi. Bu fermanlarda şöyle deniyordu:
“Ben Türklerin kağanıyım; dünyânın dört bucağının da
hâkimi olsam gerekir. Sizlerden itâatinizi istiyorum. Kim benim buyruğuma baş
eğerse, el olursa, hediyelerini kabul eder, kendisini dost sayarım. Her kim de
baş eğmezse, ona gazab eder, üzerine ordu çekip, baskın yapar, hemen astırıp,
yok ederim!”.
Bu sırada sağdaki Çin Kağanı, kıymetli hediyelerle
elçisini gönderip, itâatini saygı ile arz etti; onunla dost oldu. Soldaki Urum
Kağan, itâatlerini bildirmediğinden ordusunu çekip, onların üzerine yürüyen
Oğuz Han, kırk gün sonra Muzdağ (Buzdağı) eteğine gelince otağına güneyden bir
ışık girdi ve içinden, gök tüylü, gök yeleli iri bir erkek böri (kurt) çıktı.
Bu Gök-Böri konuşarak, Oğuz Han’a; “Ben senin orduna kılavuz olarak önde
yürüyeceğim.” dedi ve böyle yaptı.
Muzdağdan sonra Gök-Börinin kılavuzluğunda batıya
yürüyen ordusunun başındaki Oğuz Han, İtil-Müren (Volga Nehri) boyundaki
Karadağ önünde yapılan savaşta, kalabalık ordulu Urum-Kağanı yendi, kaçırttı.
Urum-Kağanın kardeşi olup, Oğuz’a itâat eden ve saklandığı kaleleri teslim
eyleyen Urum-Beğin oğluna, itâatle teslim olması üzerine, Türkçe saklayan,
koruyan manâsında “Saklar” (Eslar/Slav) adı verildi. Zaferden sonra, Uluğ-Ordu
Beğ adlı birisi, ulu ağaçlardan yaptığı kayıklarla, orduyu İtil’den
öteye-batıya, geçirdiğinden, Oğuz Han onu mükâfâtlandırarak, İtil’in
batısındaki ülkeleri ona bağışladı ve kendisine oğyuk-ağaç mânâsında Kıpçak-Beğ
adını verdi.
İtil Nehri kuzeyinden karanlıklar ülkesinde yaşayan
Kıl-Barak veya İt-Barak kavmini de itâat altına alan Oğuz Han, anayurdu korumak
için, Uygun uruğunu vazifelendirmiştir. Anayurttan, Afgan ve Hind üzerine
sefere çıkan Oğuz Han, yolda her zaman bindiği ala aygırı kaçıp, tepeleri dâimî
karlı Muzdağın karları içine gitti. Buna çok üzülen Oğuz, ordusundaki cesur,
soğuğa dayanıklı bir beğin, dokuz gün içinde gidip bu atı karlar içinde tutup,
getirmesine çok sevindi. Onu mükafâtlandırarak Tanrıdağlar bölgesinin karlı
yaylaklarını ona bağışlayıp; “Sen, buradaki beğlere baş ol ve senin adın hep
Karluk olsun.” dedi.
Afgan ve Hind ellerini fethetti. Sonra, İran üzerine
Horasan’a yürüdü. Yolda, duvarları altından, pencereleri gümüşten, çatısı ve
kapısı demirden ulu bir konak gördüler. Bunun kilitli kapısını açmak, çok zor
olduğundan, Oğuz Kağan pek becerikli, hünerli bir kişi olan askerlerinden
Tömürdü-Kağul adlı birisine, Kal-Aç diyerek, buranın kapısını açmasını
buyurdu.Seferde yağmalar ve savaşlarda alınan ganimetlerini taşımak için ağaç
araba yapan usta askeri çok beğenen Oğuz Han, ona yüklü arabanın yürürken
çıkardığı“Kang-Kang” sesine göre Kanglı adını verdi.
Oğuz Han, Dağıstan’daki Tarku ve Derbend bölgelerini
fethederek oradan Şirvan, Aran, Mugan ve Gürcistan ülkeleri üzerine gelip
buraları da feth eyledi. Yaz sıcağında, ordusuyla Sabalan ve Arar dağlarındaki
Alatağ (Ağrı Dağı) yaylaklarında ordusu ile yayladı. Her iki dağa da Türkçe
adlar verildi. Oğuz Hanın, bu çevrede fethettiği ülkeye Türkçe Azar-Baygan adı
verildi.
Oğuz Han, Alatağ yaylasında iken Gürcistan, Irak,
Anadolu ve Suriye ülkelerine elçiler gönderip, itâat etmelerini bildirdi. Kış
gelince Mugan Çölünü geçerek, ordusu ile orada ve Kür ile Aras nehirleri
arasındaki Aran (Karabağ) kışlağında kışladı. Baharda Gürcüler itâat ettilerse
de sonradan caydılar. Oğuz Han, kendi oğullarını, iki yüzer kişi ile bu küçük
kavmin üzerine gönderdi ve buradan ordusuna erzak tedârik ettirdi.
Alatağ’dan ordusu ile sefere çıkan Oğuz Han, Anadolu
ve Irak üzerine yürüdü. Buraların uluları gelerek, savaşmadan itâat ettiler.
Kış bastırınca, Oğuz Han, ordusu ile Dicle Nehri boyunda kışladı. İlkbaharda
Şam üzerine yürüdü. Bütün Raka ve Şam ülkesi itâat ettiyse de üç yüz altmış
kale kapılı Antakya şehri direnince, bir yıl süren kuşatmadan sonra, burası da
zaptedildi. Oğuz Han, Antakya’da tahta geçti. Yanındaki doksan bin askerini bu
şehre yerleştirip, kışladı. Askerlerin çoluk çocuğunu da bu ulu şehirde
barındırdı. Bu şehirden Altı oğlunu (Filistin ve Mısır ülkeleri) Tekfur’un
üzerine öncü olarak gönderdi. Eğer itâat etmezse ordusu ile kendisinin de
geleceğini bildirdi. İki gün ve iki gece süren savaşta yenilen Tekfur,
yakalanarak Antakya’da Oğuz Hana gönderildi. Oğuz Han itâatini arz eden Tekfur’u
haraca bağlayıp yeniden kendi ülkesine hâkim tâyin etti. Yunan ve Frenk
ülkesinin durumunu Tekfur’dan öğrenen Oğuz Han, üç oğlunu Yunan, üç oğlunu da
Frenk ülkelerini itâat ettirmeğe gönderdi. Tekfur da kendi elçisi ile bu iki
ülkeye tez elden şu haberi yolladı: “Bu Oğuzlar, çok büyük kudret ve kuvvet
sâhibidirler. Güneşin doğduğu yerden buralara kadar bütün ülkeleri ellerine
geçirmişlerdir. Onlara hiç kimse dayanamaz. Siz de kendi isteğinizle, yıllık
vergi vererek, onlara itâat ediniz. Karşı çıkıp da halkınız kırılmasın.”
Sonunda, Frenk ve Yunan ülkeleri itâat edip, haraca bağlandılar. Üç yıl
Antakya’da kışlayan Oğuz Han, Bağdat İsfahan yolu ile İran’a gelip, Demevan
Dağından, Horasan-Herat (Afgan) yolu ile ülkesine dönmeğe karar verdi.
Oğuz Han Amuderya’yı (Ceyhun) geçerek, Ilak
ülkesindeki Semerkand bölgesine vardı. Buhara sınırındaki Yalbulağaz mevkiine
geldi. Anayurduna erişti. Elli yılda dünyâyı feth eden ulu cihangiri, Kanglı ve
Uygurlar, dokuz günlük yoldan gelerek karşıladılar. Kürtak Yaylağına gelen Oğuz
Han burada, bin evi doyuracak koyun ile dokuz yüz kısrak kestirerek, ulu bir
toy verdi. Oğuz Hanın yanında soylu, yaşlı, uzun tecrübeli ve ak saçlı bir
Düşüme(vezir) vardı, adı Uluğ-Türk idi. Bu vezir, bir gün rüyâda gördü ki, bir
Altın Yay doğudan batıya doğru gidiyor. Uyanıp, rüyâyı, Oğuz Hanın ve neslinin
cihan hâkimiyetine tâbir etti. Bunun üzerine Oğuz, oğullarını çağırıp,
avlanmalarını istedi. Büyükler doğuya, küçükler batıya doğru ava çıktılar. Gün,
Ay, Yıldız yolda bir Altın-Yay; Gök, Dağ, Deniz de yolları üzerinde üç Gümüş-Ok
bularak dönüp babalarına getirdiler. Buna çok sevinen Oğuz Han, okların
herbirini küçük oğullarının birisine verdi: “Ok, yaya tabidir, onu atarken de
öyle olunuz” dedi. Sonra dönüp, Altın-Yay’ı üçe bölerek, her parçasını büyük
oğullarından birisine verdi: Bunlara, Boz-Oklar dedi. Sonra, büyük kurultay
toplayarak, yanına kırk kulaç boyunda bir direk diktirip, üzerine bir altın
tavuk koydu ve dibine bir Akkoyun bağladı; soluna da kırk kulaçlık direk
diktirip, üzerine bir Gümüş-Tavuk koydurdu ve dibine bir Karakoyun bağladı.
Oğullarından Bozokları, sağ (doğu) yanına, üç-okları da sol (batı) yanına
oturtarak, kırk gün, kırk gece yiyip içtiler. Ulu toy yaptılar. Sonra Oğuz Han
ülkesini altı oğlu arasında bölüştürdü ve rûhunu teslim etti.
Kaynak: http://gizliilimler
Yorumlar
Yorum Gönder