Cüzdan
Cüzdan
Bir
gün yolda yürürken yerde bir cüzdan buldum içini hiç açmadım. Ne var diye merak
bile etmedim. Şeytan bak hele içine diye dürtse de direk polise gittim.
“– Bakar
mısınız amir bey! Cüzdan buldum acaba kimin olduğunu öğrenebilir misiniz
düşürmüş olmalı!” dedim.
Polis
aniden baktı; şaşkın şaşkın Ve dedi ki:
“– İçine
baktın mı? Kimin cüzdan?”
“– Hayır,
bakmadım”; dedim.
Hayret
etti
“– Allah!
Allah! Hiç mi merak etmedin?” dedi polis.
“– Hayır,
benim olmayan şeyi nefesini merak edeyim memur bey üzerime emanet yükü düştü
emanetin kime ait olduğunu siz bulabilirsiniz. Emanetin sahibine ulaştırmam
lazım.”
Polis:
“– Oğlum
adam sana cüzdanı emanet etmedi ki emanet diyorsun. Adam düşürmüş cüzdanı
içinde yüklü bir miktar para ve bir şirkete ait bir adres ve isim var. Bu devirde
bu kadar parayı kim kime emanet eder aklını mı yitirdin.”
“– Bu
paranın helallik payı çok yüksek içinde trilyonda olsa tenezzül etmem. Neden
mi? Allah tarafından o parayı ben buldum ve Allah tarafından adamı bulmam için
para bana emanet edildi. Emanete hıyanetlik edersem hırsız. Emaneti yerine
teslim edersem gönlüm rahat olur. Hem memur bey biz emanete hıyanetlik etmeyen
bir peygamber ümmetiyiz değil mi?”
Polis:
“– Allah!
Allah!” deyip kafayı sağa sola sallamaya başladı
“– Ne
güzel ne ince düşünce” dedi.
“– Emanet
ha” dedi ve gülümsedi kendi kendine.
“– Tamam,
delikanlı!” dedi kafasını yukarı kaldırarak.
“– Cüzdan
da ki kişiyi arıyorum numarası yazıyor karakola gelsin değil mi?” dedi.
“– Evet!”
dedim.
“– Gelsin
ve emanetini alsın gönlüm huzura rahata ersin.”
Adam
çok geçmeden geldi. Kim bulmuş deyip amir beye sordu.
O
da parmakla:
“– Şurada
oturarak su içen delikanlı” dedi.
Adam
yanıma geldi.
“– Teşekkürler
delikanlı, senin yaptığını kimse yapmaz!” dedi.
“– Estağfurullah
efendim benim yaptığımı her Müslüman yapar. Çünkü emanete hıyanetlik malı
sahibine teslim etmek İslamiyet’in en vaz geçilmez kuralıdır.”
“– İsmin
nedir delikanlı sormam da bir sakınca yoktur değil mi?”
“– İsmim
Furkan efendim.”
“– Furkan
evladım al şu 1000 lirayı sana hediyem olsun.”
“– Efendim
bana bir iyilik mi yapmak istiyorsunuz, eğer böyle bir şeyse aklınızdan geçen,
size bir önerim var. Benim o paraya ihtiyacım yok. Belli ki maddi durumunuz iyi
o parayı gelin fakir birine verin ihtiyacı olan biri vardır.”
Adam
öneriyi kabul etti ve Furkan’ı çok beğendi hali duruşu giyimi ile tam efendi
bir çocuktu.
“– Bir
işin var mı Furkan?”
“– Yok,
efendim arıyorum.”
“– O
halde gel benim iş yerimde çalış.”
Furkan
çok sevindi Allah razı olsun dedi. Ailesi maddi açıdan biraz sıkıntı içindeydi
üniversite biteli daha bir ay olmuştu sınavlara hazırlanırken ailesine de
bakmak zorundaydı.
Cüzdanın
sahibine “Derse çalıştığını üniversite mezunu olduğunu…” anlattı. Adam da “Sende
benim gençliğim var!” deyip elini Furkan’ın omzuna koydu.
Aradan
1 yıl geçti. Furkan adamın verdiği işle ailesine baktı ve onlarda maddi manevi
açıdan nefes almıştı.
Cüzdanın
sahibi Halis Bey hep uzaktan izledi. Furkan’ı her şeyle denedi bazen azarladı. Sabrını
ölçmek için bazen bir baba gibi davrandı. Furkan namaz vakitleri gelince hemen
kılar namazını, akşam 30 dakika fazla çalışırdı.
“– Halis
bey geç çıkmasının nedenini sordu.
“– Efendim
işten korktu kaytardı namazı bahane etti derler diye. Namazda harcadığım
zamanları akşam telafi etmeye çalışıyorum” dedi.
Adam
bir kez daha dersini aldı Furkan’dan, bir şey diyemedi.
“– Gönlün
nasıl rahat ederse öyle yap” dedi.
“– Zira
senin hamurun İslam ile yoğrulmuş!”
Furkan’a
Halis Bey bir teklifte bulunacaktı ama kızı ona layık biri değildi vaz geçti. 1
yıldır düşünüyordu bunu.
Kızı
zengin yetiştiği için eğlence bar her türlü pislikler mevcuttu.
Furkan
sınavlarını kazanmış, mühendis olmuştu. Artık işe devam edemeyeceğini bildirmek
için Halis beyin yanına geldi ve elini öptü. Halis bey oğlunu kaybediyordu
sanki ağlaştılar, kucaklaştılar.
“– Bir
cüzdan…” dedi Halis Bey.
“– Anlamadım
Halis Bey, ne cüzdanı?”
“– İşte
yıllar önce düşürdüğüm bu cüzdan oğlum artık senindir. Hak ettin kazandın içini
açmadan bu cüzdanı sakla ne zaman öldüğümü duyarsan o zaman cüzdanı aç.”
Furkan
bir şey anlamadı ama:
“– Hayır,
olmaz!” dese de:
Halis
Bey:
“– Al!”
dedi.
Aradan
3 yıl geçti. Furkan maddi sıkıntıları aşmış piyasaya olan borçlarının tümünü
ödemiş ve bir ev almıştı. Biraz daha biriktirip araba alacaktı. Lakin vaz geçti
araba parasını fakir öğrencilere burs olarak dağıttı. Ev gerekliydi ama araba
gerekli değildi…
Bir
gün yolda yürürken bir kızın ağladığını gördü. Kız Furkan’ı görünce apar topar
kaçmaya başladı kaçarken çantasını unuttu.
“– Çantanız!”
dese de nafile kız bir arabaya atlamış gözden kaybolmuştu.
“– İkinci
cüzdan olayı hadi ya Furkan bunda da vardır bir hayır.” Deyip karakolun yolunu
tuttu.
Karakoldakiler
çantanın içine bakıp sahibini aradılar.
Kız,
arkadaşları ile birlikte karakola girdi. Arkasından seslenen Furkan’ı da gördü.
Yanındaki
kız arkadaşları:
“– Aaa
ne kadar da yakışıklı bir çocuk!” deyip yanına koştular.
“– İsminiz
ne?” demeye sarkıntılık etmeye başladılar.
Furkan
yüzlerine bile tenezzül edip bakmadı.
“– Hanım
efendi çantanızı unutmuştunuz seslendim duymadınız. Karakola getirdim!” dedi
kıza…
Kız:
“– Ulan
geri zekâlı herif! İçinde 7000 TL para vardı. Alıp yeseydin ya niye getirdin
buraya. Hiç mi merak etmedin de içine bakmadın çantanın?” deyip kahkaha ile
gülmeye başladı kız…
Furkan
gayet ciddi bir şekilde:
“– Hayır!”
dedi.
“– Hiç
içini açmadım ve bakmadım. Emaneti sahibine ulaştırmam lazım diye düşündüm!”
dedi.
Kız
şaştı kaldı.
“– Bu
salak be!
“– Ha
ha! Ha ha! Diye gülerken Furkan’ın yüz ifadesine baktı ve irkildi. Gülmeyi kesti.
Çok ciddi bakışı vardı.
Çantayı
alıp içinden para vermek istedi. Furkan almadı.
Biz
peygamber Efendimiz’in emanete hıyanetlik etmeyin dediğini, ruhumuza nakşettik
emanette çıkar gözetmeyiz.
“– Paranızı
lütfen çantanıza koyun! dedi.
Diğer
kız arkadaşları Furkan’ın ağzına düşecekler nerdeyse!
“– Telefonunuz
var mı? Diye… Salyaları aka aka Furkan’a söylüyorlardı.
Kız
peygamber sözünü emanet sözünü ilk defa duydu sanki…
İrkildi
yıllardır babasının annesinin dedikleri geldi aklına ve ağlamaya başladı.
Peygamber ve Allah sevgisinden yoksun bir hayatı vardı çünkü. Hep içinde
bulunduğu ortam yormuştu onu.
Ve
bayıldı hastaneye kaldırıldı kız. Babası Halis Bey duyar duymaz koştu hastaneye
Furkan’ı da hastaneden çıkarken görünce:
“– Oğlum
ne işin var burada?” dedi.
“– Efendim
bir kızı hastaneye bıraktım. Bayılmıştı vs.” dedi ve hastanenin kapısından
çıktı.
Baba
acele acele çıktı yukarı…
“– Kızım!”
deyip ağlıyordu. Kızının bir şeyi yoktu neyse ki, ama çanta olayı çok
etkilemişti onu. Babasına anlattı… Babası nasıl biri diye kızına sordu.
Kız
da anlattı. Babası hiç tereddüt etmedi ve gülümsedi.
Anlatılanlar
karşısında:
“– Furkan!”
dedi...
“– Yine
büyük bir ders verdi bize Furkan!” dedi…
“– Kim
bu baba? Yıllardır anlattığın Furkan bu mu?” dedi kızı.
“– Evet,
kızım!” dedi.
“– Furkan
oydu, seninle tanışması da bir çanta sayesinde oldu.”
“– Baba!”
dedi, Hülya.
“– Ben
değişmek, dinimi öğrenmek istiyorum!” dedi.
Halis
bey şok oldu.
Bayılmanın
etkisi zannetti ama kızına bakınca ciddi olduğunu anladı.
“– Hülyam!”
dedi ve bağrına bastı kızını. Öyle bir ağladı ki sevinçle aktı gözyaşları.
Hülya
vakitlerini kütüphane de geçiriyor dinini araştırıyordu. Değişim başlamış lakin
bir şey eksikti tesettür…
Bol
bir kıyafet ve tesettürle babasının karşısına çıktı Hülya. Sokağa öyle çıktı ve
yolda yürürken Furkan’a rast geldi.
Furkan
şok olmuştu. Siz diyebildi. Mini etekli Hülya gitmiş yerine İslam Hanım
efendisi birisi gelmişti.
Hülya
hanım lafı uzatmadan:
“– Furkan
Bey! Benimle evlenir misin? Dedi.
“– İsmimi
nerden biliyorsunuz? Bu ne cüret? Dedi Furkan.
“– Ben
Halis beyin kızıyım. İsmim Hülya! 5 aydır sizin sözlerinden sonra İslam’ı
araştırdım, öğrenmeye çalıştım. “Evleniniz!” yazıyor hadislerde... Evlenen kişi
dininin yarısını kurtarır yazıyor. Hazreti Hatice Radiyallahu Anha peygamber
Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem’e talip olduğu gibi ben de size talibim. Bunu
nefsim için değil Allah şahidimdir dinim için istiyorum…”
Furkan
şaştı kaldı… Bir şey diyemedi. Utandı, kızardı…
“– Tamam!”
dedi.
“– Bu
akşam istemeye geliyorum sizi… Halis Bey’i tanımasam, sizin değiştiğinizi
görmesem, bunlar asla olmazdı!” dedi.
“– Sözleriniz
beni çok etkiledi… Zira bu güne kadar evlilik düşünmedim. Aniden söylediniz
geçmişe sünger çekmiş yeni bir sayfa açmışsınız… Bu sayfada bana da yer
vermişsiniz aklınızca… Allah neyi nasip ederse o olur. Şimdi evinize gidin. Her
şeyin bir usulü var bu dediklerinizi İslam’ı yeni öğrenmenize var sayıyorum.
Çünkü İslam’ın her kaidesini yapmak istiyorsunuz. Fazla harama düşmeden İslam’ı
yeni öğrenen birinin elinden tutmak gerek değil mi?
“– Evet!”
dedi, Hülya ve utandı söyledikleri sözlerden.
Eve
gitti heyecanlı heyecanlı babasına anlattı her şeyi…
Babasının
demek istediği şeyi kızı kendi ağzıyla söylemişti Furkan’a. Yıllarca babasının
anlata anlata bitiremediği Furkan’a, bu kadar yakındı.
Eski
arkadaş çevresi Hülya’yı delirdi diyerek terk etmişlerdi.
Tesettürle
görünce alay ettiler.
“– Sofu
olmuşsun, hacı teyze yaşlı kadınlara dönmüşsün!” dediler.
Hülya
aldırış etmemişti.
Nihayet
Furkan gelip Hülya’yı istedi.
Evlilik
akdi dini bir şekilde gerçekleşti. Mutluluğa bir adım atıldı...
…Aradan
iki yıl geçti. Bir çocukları olmuştu. Hülya ve Furkan’ın adını Esra Nur
koydular. Babası vaktini torunuyla geçiriyor onunla geçirdiği vakitlere
doymuyordu.
Küçük
Esra dedesinin şaklabanlıklarına gülüyordu.
Her
akşam eve gelirken eşine bir adet kırmızı gül alıyor Furkan ve Gülün içine bir
âyet ve bir hadis yapıştırıyor. Eşine ezberlemesini söylüyor…
“– Benim
eşime, benim sözüm değil Allah ve Rasulunun sözü yakışır en güzel sevgi
kelimeleri Ayet ve hadisin yanında sönük kalır”. Deyip bir buse konduruyor
yanağına.
Hülya
eski hayatını hatırladıkça sürekli gözyaşları içinde tövbe ediyordu secde de…
Furkan’ı
ile mutlu seneler geçiriyor. Her gün bir gül alıyor ve her gün bir âyet ve bir
hadis ezberliyor. Eşinin ince düşünceleri onu bir kez daha hayran bırakıyor.
Aradan
biraz zaman geçiyor Halis Bey hastalanıp kalp krizi geçiriyor. Hastanede yoğun
bakıma alıyorlar.
Bu
durum herkesi çok üzüyor.
“– Hülyam
hadi bir tanem uyu artık hastane bankalarında kaldın hem bak kızımız Esra anne
deyip ağlıyor kucağımda kaldı. Hem senin hem Esra’nın uyumaya ihtiyacı var. Uyuyun
ben sizi haberdar ederim.”
“– Tamam!”
dedi Hülya ağlayarak…
Kızının
karnını doyurup refakatçi odasında uydular.
Bir
ara Halis Bey kendine geldi doktora rica etti.
“– Furkan’ı
çağırın!” dedi.
Doktor
da:
“– Furkan’ı
baban seni istiyor!” dedi.
Gitti
yanına.
“– Halis
Baba, iyi olacaksın canını sıkma! Hülya torunun hepsi iyiler…”
“– Tamam,
Furkan dünyadan göç etme vakti geldi çattı oğlum. Kızım ve torunum sana emanet
bilirim sen emanete asla hıyanetlik etmezsin verdiğim cüzdanı da hala açmamış
olduğuna da adım gibi eminim. Sen benim duamsın vesile cüzdan oldu. Kızımı sana
vermek istedim başta kızımı sana layık görmediğim için de bir şey diyemedim.
Ama hep istedim hep dua ettim ben demeden bir birinizi aynı cüzdan olayıyla
buldunuz ve gördünüz. Senin sayende kızım değişti bambaşka biri oldu besmelesiz
bir iş yapmaz abdestsiz gezmez oldu. Artık sen benim oğlumsun ölürsem beni sen
yıka annesini trafikte kaybettiğimiz den beri Hülyam’ın üstüne gitmedim onu
incitme torunuma iyi bak…”
Hıçkırıklar
içinde kaldı, Halis Bey…
“– Baba!
Baba!” Dedi…
Son
sözü, ‘Kelime-i Şehadet’ oldu Halis Bey’in…
Gülüyordu,
gülümsüyordu… Ben yıkadım babamı… Öyle güzel kokuyordu ki ölüsü… Mest oldum. O
kadar zenginlikte haram bulaşmamıştı bedenine. Belli ki bu koku, cennet kokusu
gibiydi. Dünya kokularına benzemiyordu...
Babamı
gözyaşları içinde defnettik.
Cüzdanı
açtım. Ölünce aç demişti babam. Yıllardır yanımda taşıdım. Lakin hiç açmadım
vasiyeti de… Bir emanetti benim için.
Merak
ettiğim, lakin elimi bile süremediğim, cüzdanı açtım aşkla…
Başta…
‘Besmele’ yazan bir kâğıt vardı…
…….
“Oğlum!
Furkan günlerdir rüya görüyorum. Kızım Hülya ile evleneceksiniz ve çocuğunuz
olacak.
Bu
rüyanın Şeytani değil rahmani olduğunu anladım. Bu cüzdanı ben ölünceye kadar
açmaman da rüyamda bana gösterildi. Hazreti İbrahim Aleyhisselâm’ın rüyasına
benzer bir şey bu.
Ben
artık öldüm ve elinde bu cüzdan var. İçinde vasiyetnamem var... Tüm servetimi
sana bırakmıyorum. Senin huzurun parada değil Hülya da parayı nereye ne kadar
vereceğini listeledim artan parayı da fakir fukara ya dağıt. Ve bir tane Adıma
KUR’AN kursu yaptır. Fabrikayı da ustabaşına hibe et. Yani onu ortak yap.
Fabrikadan gelen kendi hisseni de Kuran Kursu’na bağışla.
“Senin
paraya ihtiyacın olsaydı o cüzdanı çalardın. Sen en değerli hazineye kavuştun
Mühendissin paraya ihtiyacın da yok. Ahiret için var gücünle çalış oğlum.”
“Mülk
Allah’ındır. Eğer ki ben ölmeden bu cüzdanı açsaydın. Emanete hıyanetlik etmiş
olacaktın. Bir kere daha emanete hıyanetlik etmediğin için takdirimi kazandın
kızıma torunuma iyi bak ve asla dürüstlükten ayrılma oğlum.
Ruhuma bir ‘Yasin’ okumayı da
ihmal etmeyin. Allah’ü Teâlâ’nın selâmı üzerinize olsun!
Baban
Halis…
Hülya
ile okunulan bu mektupta ne yazarsa Furkan aynısını yaptı.
Afrika’dan,
Suriye’ye, Mısır’a, Arakan’a, Filistin’e, Doğu Türkistan’a ve Türkiye’de ki
fakir fukaralara herkese yardım etti… Emaneti yerine getirmek için Hülya’sı ile
hizmet için çalıştı. Babası onlara parayı değil davayı miras bırakmıştı.
Fakir
fukaraya yardım ettikçe yüreklerde ki iman ateşi zirveye çıkıyordu...
“- İşte
değerli okuyucularım ben böyle evlendim. Bir cüzdanla iş buldum, bir cüzdanla
evlendim, bir cüzdanla da İslam’ı dava edindim.
Dürüstlük
ve emanete sahip çıkmak. İnsana paradan daha değerli şeyler kazandırır.
Unutmayın! Hayat “dürüstlük ve doğruluk” üzerine kurulmuştur.
Lütfen
daha çok kardeşimizin okumasına vesile olmak için; lütfen arkadaş listenizi sayfamıza
davet eder misiniz? Ve bu paylaşımı üye olduğunuz bütün gruplarda paylaşır mısınız?
Kardeşlerim şimdiden Allah’ü Teâlâ razı olsun.
Dini
hikâye seven kardeşlerimiz bizi takip etsinler…
Sait
Davran
Yorumlar
Yorum Gönder