Kayıtlar

Yetim Çocukları Gözetmek

Yetim Çocukları Gözetmek Enes bin Malik Radiyallahü Anh Hazretlerinden rivayet olundu. Aleyhissalâtü vesselam Efendimiz bayram namazını kılmak için hâne-i saadetlerinden çıktılar. Hemen gördüler ki, birçok çocuk toplanmışlar oynuyorlar. Onlarla beraber olup da oyuna katılmayan ve ağlayan bir çocuk gördü. Elbisesi eski idi. Aleyhissalâtü vesselam Efendimiz: — “Ey oğul! Sen niçin onlarla beraber oynamazsın?” Diye sual buyurdular. Sabi, Resûlüllah Efendimizi tanımadığından: —- Babam falan gazada Resûlüllah ile beraberken şehîd oldu. Annem başka biri ile evlendi. Annemin kocası benim malımı yedi ve evimden de çıkardı. Şu anda yiyecek, içecek ve kalacak bir şeyim olmadığından babamın yokluğunu hatırladım, babası olan şu çocuklara bakarken ağladım, dedi. Aleyhisselâtü vesselam Efendimiz o sabinin elinden tutup: __ Razı olur musun ben sana peder olsam ve Hazreti Aişe validen olsa, Hazreti Ali Radiyallahü Anh amcan olsa Hasan'la Hüseyin sana kardeş olsalar, Fatıma...

Ramazan Ve Şevval Orucu

Ramazan Ve Şevval Orucu Süfyan-ı Sevrî anlatıyor: — Ben Mekke-i Mükerreme'de üç sene oturdum. Mekkelilerden bir kimse her gün Haremi Şerife gelir, tavaf eder, namaz kılar ve sonra bana selâm verip giderdi. Ben bu kimse ile tanıştım. Bir gün o kimse beni yanına çağırdı. Bana dedi ki: — Ben öldüğüm vakitte kendi elinle beni yıka, namazımı kıl ve defneyle. O gece de beni terk etmeyip kabrimde gecele. Münkireynin suali anında bana Tevhîd'i telkin et! dedi. Ben de o kimsenin istediklerini yapmayı kabul ettim. Bana emrettiğinin aynını yaptım: Kabrinde geceledim. O gece uyku ile uyanık arasında iken: — Ya Süfyan! Beni korumaya ve senin telkinine ihtiyaç kalmadı, Diye bir ses işittim. O zaman: — Ne sebeple bu lütfa eriştin, Diye sordum. Bana cevap olarak: — Ramazan-ı Şerifin orucunu tutup Şevval'den altı gün daha eklemem sebebiyle, dedi.  O zaman ben uyandım. Yanımda kimseyi göremedim. Abdest aldım, namaz kıldım, uyudum; böylece üç kere gördüm....

Razzak-ı Âlemin Doyurması

Razzak-ı Âlemin Doyurması İbrahim Edhem Hazretleri bir gün sahraya çıkmıştı. Bir suyun başına orada yemek yemek için sofrasını yaymıştı. Bir karga gelip sofrasından bir ekmek alıp dağa doğru uçup gitti, İbrahim Edhem onu takip etmeye başladı. Dağda karganın indiği yeri bulup oraya vardı Baktı ki, elleri kolları ve ayakları bağlı bir adam... Karga getirdiği ekmeği adama bölüp bölüp veriyor. İbrahim Edhem gelip adamın ellerini ayaklarını çözdü. Adam başından geçenleri şöyle anlattı: — Ben tüccardım, eşkıyalar beni bağladılar ve bütün mallarımı alıp gittiler, yedi gündür buradayım. Yedi günden beri bir karga bana ekmek getiriyor, ben de onunla karnımı doyuruyorum. Yedi günden bu yana ise bir an aç kalmadım. (Alıntı)

Şeytan, Arkadaşlığı Kabul Etmedi

Şeytan, Arkadaşlığı Kabul Etmedi Adamın biri sahrada dolaşırken, şeytan ona arkadaş oldu. Adam öğle namazını, ikindi namazını, akşam namazını ve yatsı namazını kılmadı. Uyuma vakti geldi, adam yatıp uyumak istedi. O zaman şeytan adamdan uzaklaşmaya başladı. Adam: — Benden niye kaçıyorsun? Diye sordu. Şeytan cevap olarak: — Ben ömrümde bir kere Allah'a asî oldum ve ondan dolayı da Allah'ın huzurundan kovuldum. Sen ise bir günde beş kere isyan ettin. Ben Allah'ın sana gadap edip, senin arkadaşın olmam hasebiyle beni de kahretmesinden korkarım, dedi ve arkadaşlığı kabul etmeyip uzaklaştı. (Alıntı)

Salavatın Ehemmiyeti

Salavatın Ehemmiyeti Bir zahid Efendimiz Sallallahü aleyhi vesellem'i rüyada gördü. Peygamberimiz ona dönüp bakmıyordu bile... Zahid: — Ya Resûlallah! Sen beni tanımıyor musun? dedi. Efendimiz: — Tanımıyorum, buyurdular. — Sen bana dargın mısın ya Resûlallah!? dedi. Efendimiz: — Dargın değilim, buyurdular. O zaman zahid: — Ben filân zahidim, dedi. Resûlüllah Sallallahü Aleyhi Vesellem: — Ben seni tanımıyorum, buyurdu. Zahid: —- Ya Resûlallah! Ben ulemadan işittim; buyururlar ki, Nebî ümmetini, ana - babanın evlâtlarını tanıması gibi bilir, derlerdi. Peygamber Efendimiz: — Ulema doğru söyledi! Nebî ümmetini ana-babadan daha iyi bilir, lâkin Nebiye salavat okuyan ümmetini bilir, buyurdu. Bu hâdiseden o zahidin Peygamberimize salavat getirmeye lüzum görmediği ve Peygamberimizin onu ikaz ettiği anlaşılmaktadır. (Alıntı)

Kölenin Sadakası

Kölenin Sadakası Mansur bin Hammad Kuddise Sirrûh Hazretleri bir gün va'zediyordu. Vaaz esnasında bir dilenci gelip: — Ben dört dirhem isterim, dedi. Mansur Hazretleri: — Bu kimseye kim dört dirhem verirse, ben de ona dört dua ederim, buyurdu. O zaman mescidin bir köşesinde oturmakta olan zenci bir köle kalkıp: — Ya Mansur! Benim için dört dua edersen dört dirhemi veririm, dedi. Hazreti Mansur: — Evet! Sana dört dua ederim, dedi. Köle de çıkarıp dilenciye dört dirhemi verdikten sonra şöyle söyledi: — Ya Mansur! Benim efendim Yahudi idir, onun Müslüman olması için dua et, benim kölelikten kurtulmam için dua et, Rabbimin beni kendi fazlından zengin kılması için dua et, Rabbimin günahlarımı affetmesi için dua et, dedi. Şeyh Hazretleri kölenin istediği gibi dua etti. Şeyhin duasından sonra mescidden ayrılan köle doğru sahibinin yanına varıp meseleyi anlattı. Bu durum sahibinin çok hoşuna gitmişti: — Şu andan itibaren seni malımdan azad etti...

Meleklerin çeşitleri nelerdir?

Meleklerin çeşitleri nelerdir? Âlimler meleklerin tabakalarını yaptıkları işlere göre ayırmışlardır. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri tefsirinde genel olarak melekleri şu şekilde tabakalara ayırmıştır: 1. Dört büyük melek: Meleklerin en üstünü bildiğimiz dördüdür: Cebrail (as) Allah'ın elçisi olarak emir ve yasakları bildirir. Azrail (as) ölüm meleği olarak görev yapar. Mikail (as) rızıkların yetiştirilmesi ve dağıtılmasında görevlidir. İsrafil (as) ise Allah'ın bütün hayat vermeyle ilgili emirlerini uygulayan melektir. 2. Cünd-ü Sübhani: Kulak hırsızlığı yapan ya da şerleri ile semadaki meleklere ilişen cinleri ve şeytanları taşlayan meleklerdir. Aynı zamanda savaşlara da katılıp Cenab-ı Hakk’ın kullarına yardım ederler. 3. Hamele-i mümtesil: Cenab-ı Hak’tan aldığı emri dünya semasına ulaştıran melekler. 4. Amele-i mümessil: Bu melekler Cenab-ı Hakk’ın kâinatın idare ve düzenini sağlayan “Adetullah (Tabiat kanunları)” denilen kanunlarını uygulayı...

Helâl Rızık Duası

Helâl Rızık Duası Hanzala Radiyallahü Anh’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu: “Cibrîl, bana her geldiğinde, mutlaka bana şu iki (duayı yapmamı) emretti. Dedi ki: اَللّٰهُمَّ ارْزُقْنِي طَيِّبًا وَاسْتَعْمِلْنِي صَالِحًا Okunuşu: ‘Allâhümme’r-zugnî tayyiben ve’s-te‘milnî sâlihan! Anlamı: Allah’ım! Beni temiz (ve helal) olanla rızıklandır. Ve beni sâlih (amel yapmak hususunda) çalıştır!’ dersin.” (Hakîm et-Tirmizî, Nevâdiru’l-Usûl, 160. Asıl, s.202) Âmin! (Alıntı)

Kalbi Hurma İle Mutmain Oluyormuş

Kalbi Hurma İle Mutmain Oluyormuş Vehb bin Munebbih Radiyallahü Anh’den rivayet olundu. Buyurdu ki: — Beni İsrail'den bir âbid vardı. Uçyüz sene ibadet etmişti. Üçyüz sene sonra: — Ya Rabbi! Bana vahiy gönder, Diye dua etti. Rabbülâlemin o âbid'e bir hurma ağacı ihsan etmiş, bütün rızkını o ağaçtan verirdi. Böyle dua etmesi üzerine Allah tarafından: — Senin kalbin benden başkasıyle mutmain olduğu için sana vahiy göndermem, Diye bir nida geldi. O âbid, rızkını temin ettiği hurmanın kendisine yettiğini düşünmüştü. Bu yüzden vahiy gelmiyordu. — Ya Rabbi! Benim kalbim senden başka neyle mutmain oluyor? Diye iltica ettiğinde Allah tarafından şöyle nida geldi: — Senin kalbin o yediğin hurma ile mutmain oluyor. Bunun üzerine âbid hurmayı kökünden kesti ve “Ne olursa olsun, isterse aç kalayım” deyip tam tevekkülle ibadete başladı. Ondan sonra da Allah tarafından vahiy gelmeye başladı. Ve bir vahiyde: — Ey kulum! Benim kullarıma ihsan ettiğim bir ka...

Fatih'in Sünnet Düğünü

Fatih'in Sünnet Düğünü Fatih Sultan Mehmed Edirne'de büyük bir sünnet düğünü tertiplemiş ve düğüne zamanın ileri gelen ilim adamlarını da davet etmişti. Alimler arasında Fatih'in hocaları; Molla Güranî ve Molla Hüsrev de vardı. Hazreti Fatih, yemekte Molla Güranî ile beraber sofraya oturdu. Yemek esnasında Hocası Molla Güranî Fatih'e şu nasihatta bulundu — Haramdan perhiz eyle! Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmed: — Hocam, bu sözünle eğer sarayda haram lokma yendiği fikrini söylemek istiyorsanız, şu anda siz de o haramdan yiyorsunuz, dedi. Molla Güranî cevabı yapıştırdı: — Benim önüme helâli, sizin önünüze haramı isabet etmiştir! dedi. Bu söz karşısında diyecek bir şey bulamayan Fatih, bu sefer yemek arasında hocası görmeden önlerindeki tabağı değiştirdi. Hoca yemeğe devam ediyordu ve Fatih'in bu hareketini görmemişti. Biraz sonra Fatih: — Hocam, artık haram yediğinizde şüphe kalmadı. Çünkü ben biraz evvel tabakları değiştirmi...

Habbab'ın İntikamı

Habbab'ın İntikamı Ümmü Ammar isminde bir müşrikin, Habbab isminde bir kölesi vardı. Bu köle îslâmiyeti kabul etmişti. Ümmü Ammar her ne kadar ona dininden dönmesi için baskı yaptı ise de kabul etmiyordu. Hattâ işkencede o kadar ileri gitti ki, başını ateşle dağlamaya başladı. Artık işkenceye dayanamayan Habbab, durumu Resûlüllah Sallallahü Aleyhi Vesellem'e bildirdi. Hazreti Resul: — Ya Rabbi Habbab'a yardım eyle, Diye dua etti. Bu duadan sonra çok geçmeden müşrik Ummü Ammar hastalandı. Doktorlar başının ateşle dağlanmasını, aksi takdirde hastalıktan kurtulmasının imkânsız olduğunu söylediler. Ummü Ammar'ın başka kölesi olmadığı için Habbab'a başını ateşle dağlatmaya başladı... (Alıntı)

Hazreti Hamza'nın İmanı

Hazreti Hamza'nın İmanı İslâmın baş düşmanlarından Ebû Cehil, bir gün Hazreti Resûlüllah'ı tenha bir yerde buldu, bir hayli hakaret ettikten sonra hırsını alamayarak başına taşla vurup yardı. Resûlüllah'ı, başının kanlar içinde eve gitmekte olduğunu gören bir Müslüman kadın oturup sokak ortasında ağlamaya başladı. Hazreti Hamza, o zamana kadar henüz İslâmiyeti kabul etmemişti. Sokaktan geçerken bir kadının ağlamakta olduğunu görüp, niçin ağladığını sordu. Kadın gördüklerini ona bir bir anlattı. Kadını sonuna kadar dinleyen Hazreti Hamza, doğru Ebû Cehil'in bulunduğu meclise gitti. Hazreti Hamza, pehlivan yapılı ve cüsseli bir vücuda sahipti. Onun heybetinden herkes korkar ve saygı duyardı. Ebû Cehil, Hamza'nın geldiğini görünce şüphelendi ve korkuya düştü. Çünkü Hazreti Hamza'nın yüzü gülmüyordu. Doğru, yaptıklarını avenelerine böbürlenerek anlatan Ebû Cehil'in üzerine yürüdü ve elindeki yayıyla vurmaya başladı. Bir hayli hırpaladıktan, hatta b...

Mısırlı Zünnün Kuddise Sirrûh

Mısırlı Zünnün Kuddise Sirrûh Mısır'da müthiş bir kuraklık olmuş ve millet susuzluktan müşkül durumlara düşmüştü. Hatta Nil Nehrinin bile kurumasından korkuluyordu. Halk yağmur duasına çıkmaya karar verdi. Fakat günlerce yağmur duası yapıldığı halde yağmur yağmıyordu. Halktan bir zat, zamanın mânevi reislerinin Zünnün-ü Mısrî Hazretlerinin huzuruna çıkıp: — Ya üstad! Görüyorsun ki, günlerce yağmur duasına çıktığımız halde bir türlü yağmur yağmadı. Bizim duamız kabul olunmuyor, siz bir himmette bulunsanız da yağmur yağsa. Büyüklerin duası her zaman makbuldür, dedi. Kendisinden yağmur duasına çıkması istenen Zünnün Hazretleri Mısır'ı terkedip Medyen'e gitti. Aradan çok geçmeden yağmur da yağmaya başladı. Mısır'a bol miktarda yağmur yağdığını duyan Zünnün Hazretleri geri geldi. Kendisinden neden Mısır'ı terkettiği soruldu. O: — Kötülerin işlediği günahlar yüzünden kurtların, kuşların rızıkları darlaşır, yağmur yağmaz olur, kıtlık başlar. Benden ya...

İhlâsın Bereketi

İhlâsın Bereketi Cenâb-ı Hak buyuruyor: “De ki: Ben, dîni Allah’a has kılarak ihlaslı bir şekilde O’na kulluk etmekle emir olundum.” (Zümer, 11) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: “Kırk sabah Allah için samîmî davranan kimsenin hikmet menbâları (kaynakları) kalbinden diline çıkar, ulaşır.” (Münâvî, VI, 43) Allah Teâlâ kudsî bir hadîste şöyle buyurmuştur: “İhlâs, Benimle kulum arasında mukarreb (yaklaştırılmış) meleğin ve gönderilmiş (mürsel) peygamberin kavrayamayacağı bir sırdır. Ben, cemâl ve celâl sıfatlarımın tecellîsiyle ihlâslı kullarımın kaplerini süslemeyi üstlenirim.” (Irakî, Muğnî, IV, 376) Bağdat’ta bakırcılar çarşısında büyük bir yangın çıkmıştı. İki çocuk, yanmakta olan dükkânların birinde mahsur kalmıştı. Çocuklar “İmdât!” diye feryâd etmelerine rağmen, alevler çok şiddetli olduğundan hiç kimse kurtarmaya cesâret edemiyordu. Çocukların ustası ise dışarıda çâresizlik içinde: “–Kim çocukları kurtarırsa ona bin altın vereceğim!” diye ni...

İmam Ebu Yusuf Rahmetullahi Aleyh Ve Hamamcı

İmam Ebu Yusuf Rahmetullahi Aleyh Ve Hamamcı Ebû Yusuf Rahmetullahi Aleyh fakir bir aile çocuğu idi. Binbir güçlük içinde tahsiline devam ediyor ve tek teselliyi, hocası İmam-ı A'zam'm: — İlim azizdir, sahibini de aziz eder, sözünde buluyordu. Talebeliği zamanında bir gün hamama gitmişti. Hamamdan çıkarken üzerinde hamamcıya verecek para çıkmadı. Hamamcı bütün ısrarlarına rağmen parasız göndermiyordu. Her ne kadar: — Şimdi yanımda yok, bana müsaade et sonra getiririm. Ben talebeyim, istersen sana bir ilmi mesele, öğreteyim dediyse de hamamcıya tesir etmedi. Hamamcı en sonunda ayakkabısını rehin alıp İmam-ı Ebû Yusuf Rahmetullahi Aleyh’i yalın ayak gönderdi. Ancak para bulup getirdiği takdirde ayakkabısını alabilecekti. Bu hâl İmam'ın çok ağrına gitmişti: — Bir hamamcıya bile sözümüz geçmiyor, paran olmazsa rezil olursun, diyerek ilim tahsilinden vazgeçti ve para kazanmanın yollarını aramaya başladı. İmam-ı Yusuf Rahmetullahi Aleyh’in bu kar...

Hz. Süleyman Aleyhisselâm'a Hüdhüd'ün Tavsiyesi

Hz. Süleyman  Aleyhisselâm 'a Hüdhüd'ün Tavsiyesi Hem peygamber, hem Sultan olan ve bütün canlı varlıkların dilinden anlayan Süleyman Aleyhisselâm'a Allah tarafından bir melek gelip: — Ya Süleyman! Bu su sana Allah tarafından gönderildi. Eğer bu hayat suyundan içersen, kıyamete kadar yaşayacaksın. İçmezsen ecelin geldiği zaman öleceksin. Hangisini tercih edersin? dedi. Süleyman Aleyhisselâm cevap vermek için melekten biraz mühlet istedi. Melek Hazreti Süleyman'ın isteğini kabul edip gitti. Süleyman Aleyhisselâm bu meseleyi danışmak için bütün canlılardan heyetler toplayıp hepsinin fikrini sordu. Bütün canlı varlıklar, Hayat Suyundan içmesini ve kıyamete kadar yaşamasını tavsiye ettiler. Onlar: — Eğer bu suyu içer de kıyamete kadar yaşarsan, Allah için daha çok amel işlersin ve daha çok sevap kazanırsın, diyorlardı. Hazreti Süleyman, hayvanların içinden gelip gelmeyen var mı, Diye iyice bir kontrol ettiğinde Hüdhüd kuşunun gelmediğini fark e...

İman Edeni Öldürdü

İman Edeni Öldürdü Eshaptan Ebû Katâde'nin kumandanlığında bir harp yapılıyordu, îslâm ordusunda bir de münafık vardı. Bu münafık hakikatte Allah için değil, kan dâvası güttüğü bir adamı öldürmek için harbe iştirak etmişti. Hakikaten savaş meydanında, hep müşriklerin ordusunda bulunan o kan düşmanının peşini takip ediyor ve her fırsatta onu öldürmek istiyordu. Bir ara tam karşı karşıya geldiler. Münafık daha avantajlı durumda idi. Kılıcını çekip müşriğin üzerine hücum ettiği zaman o: — Eşhedü enla Ilâle İllallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resûlühü, deyip Müslüman oldu. Fakat münafık onun bu sözlerine hiç kulak bile vermeden başını kesti ve yere serdi. Adam ölmüştü. Bunu gören bazı eshap üzüldüler ve durumu harpten döndüklerinde Peygamber Efendimize bildirdiler. Hazreti Resul: — İman eden bir kimseyi niçin öldürdün? Diye sordu. Münafık: — Ya Resûlallah! O kalben iman etmemişti, sadece ölümden kurtulmak için dille söyledi, dedi. Peygamberimi...

Hava Değişimine Gelen Asker Ölü Bulundu

Resim
Hava Değişimine Gelen Asker Ölü Bulundu Dilucu Sınır Kapısı'nda zırhlı aracın devrilmesi sonucu kolundan yaralanan Yasin İçli, hava değişimi için geldiği Edremit'te yaşayan ablasının evinin banyosunda ölü bulundu. Hava değişimine gelen asker ölü bulundu! Iğdır'da zırhlı aracın devrilmesi sonucu yaralanan er, hava değişimi için geldiği Balıkesir'in Edremit ilçesinde ablasının evinde ölü bulundu. Zırhlı Aracın Devrilmesi Sonucu Yaralanmıştı Edinilin bilgiye göre, Yasin İçli, Iğdır 5. Hudut Alay Komutanlığında vatani görevini yaparken, Dilucu Sınır Kapısı'nda zırhlı aracın devrilmesi sonucu kolundan yaralanarak Ankara GATA'da tedavi gördü. Ablasının Evindeki Banyoda Ölü Bulundu Yaklaşık bir aydır askeri hastanede tedavi gören Yasin İçli, hava değişimi izni için geldiği ablasının Akçay Mahallesi’ndeki evinde banyoda ölü bulundu. Sosyal paylaşım sitesinde, Asker vurulunca değil, unutulunca ölür. Sözleri dikkati çekerken, gencin ces...