Posts

Showing posts with the label da

Olsan da Bir, Olmasan da…

Olsan da Bir, Olmasan da…   Artık görünmüyor mevsimde hüzün Bulutlar bir garip rüyaya dalmış Ufukta güneşi ağlatan yüzün Bir mültecî gibi tenhâda kalmış Toprak yandı gülüm; çeşmeler zehir Şimdi bilsen de bir, bilmesen de bir   Kaç kere çağırdım seni öteden Turnalar uçurdum gittiğin yere Bin parça eyledin kalbimi neden Ruhum bir başına düştü göklere Bana tebessümle bakıyor kabir Şimdi gülsen de bir, gülmesen de bir   Derdimin yangını sardı gölgeni Bir mahkûm kanıyla aktı izlerin Deniz ölesiye severken seni Neden gemileri yaktı gözlerin Yıkıldı yolunu bekleyen şehir Şimdi gelsen de bir, gelmesen de bir   Yağmurun inceden yağdığı yerde Açan gül acıyı damıtır solar Ağustos böceği düşünce derde İçine kuşların sevdası dolar Ölü bir mahzene gömüldü kibir Artık sevsen de bir, sevmesen de bir   Çatladı en kavî yerinden tohum Kıvılcım düşürdü sulara gonca Her akşam ölümü koklayan ruhum Seni de kuşanır hakan...

Kahrın da Hoş Lütfun da Hoş

Kahrın da Hoş Lütfun da Hoş   Cana cefa kıl ya vefa Kahrın da hoş, lütfun da hoş, Ya dert gönder ya da deva, Kahrın da hoş, lütfun da hoş.   Hoştur bana senden gelen: Ya hilat-ü yahut kefen, Ya taze gül yahut diken… Kahrın da hoş lütfun da hoş.   Gelse celâlinden cefa Yahut cemalinden vefa, İkisi de cana safa: Kahrın da hoş, lütfun da hoş.   Ger bağ-u ger bostan ola. Ger bendü ger zindan ola, Ger vasl-ü ger hicran ola, Kahrın da hoş, lütfun da hoş.   Ey padişah-ı Lemyezel! Zat-ı Ebed, Hayy-ı Ezel! Ey lütfu bol, kahrı güzel! Kahrın da hoş, lütfun da hoş.   Ağlatırsın zari zari, Verirsen cennet-ü huri, Lâyık görür isen nari, Kahrın da hoş, lütfun da hoş.   Gerek ağlat, gerek güldür, Gerek yaşat gerek öldür, Âşık Yunus sana kuldur, Kahrın da hoş, lütfun da hoş.   (Yunus Emre Rahmetullahi Aleyh)

Terk Etmeyin!

Image
Terk Etmeyin!   İki oda evin olsun. Kış olsa da git köyüne. Bir kanepe soba konsun. Boş kalsa da git köyüne.   Köyde güzel yeri seçin. Bir kaç külek tahıl ekin. Böyle kara günler için. Kar yağsa da git köyüne.   Odun yoksa tezek vardır. Soğan ekmek sanki baldır. Köy kalbine sıcak handır. Köy kovsa da git köyüne.   Hepisini sattın savdın. Bir tandırlık yerin kalsın. Gelip torunların yaksın. Dar kalsan da git köyüne.   Yerleşmeniz şart değildir. Önemli olan temeldir. Gençler dönmeye engeldir. Hiç nazlanma git köyüne…   Korona virüsten sonra. Bir gün dahi burada durma. Sakın dönüp geri bakma. Son hızınla git köyüne…   Özpınar gözeden akar. Gözleri köyünü arar. Her dostundan köyün sorar. Geç kalsan da git köyüne…   Süleyman Özpınar - Şiirin Hası 2020

Er Ya Da Geç…

Image
Er Ya Da Geç…   Er Ya da Geç... Haftanın sonu pazar, Ömrün sonu mezar, Zengin olsan ne yazar? Mezarını eller kazar… Kalp kırıp, gönül yıkma! Kırık kalplerin, sahibi Allah; Er ya da geç; hesap sorar…

Bir Suçlu Varsa O da Benim!

Bir Suçlu Varsa O da Benim!   Bir zamanlar Mısır’da çok şiddetli bir kuraklık ve kıtlık olmuş. Halk, gayb gözü açık olduğuna inanılan Mısırın evliyasından Zinnun-i Mısrî’ Kuddise Sirruh’un başına toplanmış. Demişler ki: “- Efendim, içimizde bir günahkâr varmış, onun yüzünden rahmet gelmiyor ve yağmur yağmıyormuş. Lütfen onu bir tesbit etsen, bize versen de, biz onu Mısırdan kovsak, rahmete kavuşsak! Kıtlıktan kurtulsak.”   Bunun üzerine Zinnûn Kuddise Sirruh: “- Öyle mi canlar!”, demiş, onları savdıktan sonra başını alıp Mısır’dan çıkıp gitmiş. Hayli zaman sonra yağmur gelmiş, Mısır’ın topraklarında bereket kaynamaya başlamış, halkın yüzü gülmüş, o ara Zinnûn da Mısır’a dönmüş. Bunu duyan halk Zinnûn Kuddise Sirruh’un başına toplanmış: “- Nerelere gittiniz efendim, sizi hayli zamandır arıyoruz, bulamıyoruz”, demeleri üzerine Zinnûn Kuddise Sirruh cevap vermiş: “- Evladım, duydum ki içinizde bir günahkâr varmış, onun yüzünden ülkenize yağmur gelmiyormuş. Ben de ...

Aklı Öldrürsen Ahlâk Da Ölür

Image
Aklı Öldrürsen Ahlâk Da Ölür   Aklı öldürürsen, ahlak da ölür. Akıl ve ahlak öldüğünde, millet bölünür. Kadıyı satın aldığın gün, adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün, devlet de ölür. (Fatih Sultan Muhammed Han Rahmetullahi Aleyh)

Dört Şeyin Azı da Çoktur

Dört Şeyin Azı da Çoktur   Hz. Ali Radiyallahü Anh "dört şeyin azı da çoktur..." buyurmuştur. Dört şeyin azı da çoktur, bunları küçük görmemelidir:   1.      Ağrı. 2.      Fakirlik. 3.      Ateş. 4.      Düşmanlık. (İbn-i Hacer, Münebbihât, s. 17)

Karınca da İrşad Eder

Karınca da İrşad Eder   Bir Hak dostu: “- Beni bir kedi irşat etti!” der. Tasavvuf kitaplarında Timurlenk’le alakalı şöyle bir hadise anlatılır: Timurlenk bir gün bir koyun çalar. Timurlenk’in başlangıcı koyun hırsızıdır. Osmanlı’dan Anadolu’yu çalması onun ikinci işidir. Koyunlarından birinin çalındığını gören çoban, sadağından bir ok çıkararak atar ve ok Timurlenk’in ayağına saplanır. Bu sebeple topal kalır. Daha sonra o: “- Benden hiçbir şey olmaz.” diyerek bedbin, ümitsiz ve kalbi kırık bir şekilde bir harabeye giderek orada dinlenir. Bu sırada gözüne bir karınca takılır. Karınca büyükçe bir saman çöpünü sırtlanmış, yüksekçe bir yere tırmanıyor. Tırmanma esnasında çöpü düşürüyor. Sonra tekrar alıp yine deniyor. Ta hedefine varıncaya kadar bu işlemi defalarca devam ettiriyor. Bu manzarayı seyreden Timurlenk: “- Ben bu karıncadan daha aciz değilim. Ben de başarılı bir insan olacağım.” der. Tasavvuf ehli buradan bir karıncanın insana ışık tutabildiğini çıka...

Sultanım Kapında Bana da Yer Ver

  Sultanım Kapında Bana da Yer Ver   Çözülür dizimin bağı çözülür; Sultanım ismini duyduğum zaman... Gözyaşlarım sıra sıra dizilir; İsmini ağzıma aldığım zaman... Ezilir bedenim, ruhum ezilir; Sultanım ismini duyduğum zaman...   Sultanım kapında bana da yer ver; Sancağın altına girdiğim zaman... Ne olur boynumu bükük bırakma; Mahşer günü sana geldiğim zaman...   Bükülü bellerim, dilim tutulur; Yüreğime kızgın hançer sokulur; Kurudu dudaklarım, nutkum alınır; İsmini ağzıma aldığım zaman... Ciğerlerim parça parça bölünür; Sultanım ismini andığım zaman...   Sultanım kapında bana da yer ver; Sancağın altına girdiğim zaman... Ne olur boynumu bükük bırakma; Mahşer günü sana geldiğim zaman...

Bu Da Geçer Yâ Hû!

  Bu Da Geçer Yâ Hû!   Ârif zâtlar, hayatın acı-tatlı sürprizleriyle karşılaştıklarında; “Bu da geçer yâ Hû!” derler. Bu ifade kula şöyle seslenir: “– Ey insan! Sana gelen hüzünler de sevinçler de birer misafirdir. Sakın onları dâimî zannetme! Başına gelen fânî sıkıntılara çok üzülme, çünkü onlar gidicidir. Nâil olduğun fânî lezzetlere de fazla sevinme, zira onların da bekāsı yoktur…” Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerim’de “müslüman ve mü’min” tabirleri yanında başka sıfatlar zikretmiştir. Müttakî (takvâya eren), muhsin (ihsan şuuruyla yani ilâhî kameranın altında olduğunun idrâki içinde yaşayan), muhlâs (ihlâsa erdirilmiş), mukarreb (Cenâb-ı Hakk’a kalben yakınlaşmış), sâbikûn bi’l-hayrât (hayırlarda yarışarak öne geçen) ve benzeri bu sıfatlar, mü’minlere bir ufuk verir. Mânevî terakkî sonsuzdur. Zirvesi, Allah Rasûlü Sallallâhu Aeyhi Vesellem Efendimiz’dir. Mü’minlere; İslâm’ın bu derûnî vasıflarını kazandırmak için tesis edilen dergâhlarda, tezkiye-i nefs ve tasfiye-i...