Gerçek Mümin Altı Çeşit Korku İçindedir
Gerçek Mümin Altı Çeşit Korku İçindedir
Müslüman
olarak can verebilmek için Hazret-i Osman Radıyallâhu Anh şu altı endişe içinde
olmamızı tavsiye buyurur:
1- Îmânı kaybetme korkusu.
Zîrâ son nefesin nasıl olacağı meçhuldür.
Âyet-i kerîmelerde buyrulur:
· “Rabbimiz! Bizleri hidâyete erdirdikten sonra kalplerimizi
eğriltme!..” (Âl-i İmrân, 8)
· “Ey îmân edenler! Allah’tan, O’na yaraşır şekilde korkun ve
ancak Müslümanlar olarak can verin.” (Âl-i İmrân, 102)
2- Kıyâmet günü kendisini rüsvâ edecek şeylerin melekler
tarafından yazılması korkusu.
Zîrâ
mahşerde ilâhî ekranlar ile bütün amellerimiz önümüze serildiğinde kendimizi
daha yakından tanıyacağız. Âyet-i kerîmelerde buyrulur:
· “Kitabını oku! Bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin
yeter.” (el-İsrâ, 14)
· “İşte o gün (yer) Rabbinin ona bildirmesiyle bütün haberlerini
anlatır.” (ez-Zilzâl, 4-5)
3. şeytan
Aleyhi’l Lâ’ne Sırât-ı Müstakîm üzerine oturması ve hayır işlerini idlâl
etmesi.
Yâni İblis, gâfil gönüllere
kibir, riyâ, ucub vermek sûretiyle yapılan amelleri zâyi etme peşindedir.
Âyet-i kerîmelerde buyrulur:
· Beni azdırmana karşılık, and olsun ki, ben de onları saptırmak
için Sen’in doğru yolunun üstüne oturacağım, (kullarını yoldan çıkaracağım).”
(el-A‘râf, 16)
· “(İblis) dedi ki: Rabbim! Beni azdırmana karşılık ben de
yeryüzünde onlara (günahları) süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka
azdıracağım! Ancak onlardan ihlâslı kulların müstesnâ.” (el-Hicr, 39-40)
4- Ölüm meleği Azrâil’e gaflet içindeyken ve ansızın yakalanma
korkusu.
Yâni, canımızı secde esnâsında mı, yoksa nefsânî bir öfke ve
gaflet ânında mı vereceğiz? Hayatımız, ağzımızdan hak ve hakikate dair bir söz
çıkarken mi, yoksa bir dedikodu meclisinde mi son bulacak? Azrâil Aleyhisselâm
yanımıza, gözümüz harama bakarken mi yoksa Kur’ân-ı Kerîm rahlesi başındayken
mi gelecek, meçhuldür. Meselâ Hazret-i Osman Radıyallâhu Anh hep bu endişeyi
taşıdığı için son nefesini Kur’ân okurken verdi.
Âyet-i kerîmede buyrulur:
· “Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibâdet et!”
(el-Hicr, 99)
Hadîs-i şerîfte buyrulur:
· “Kişi yaşadığı hâl üzere ölür ve öldüğü hâl üzere haşrolunur.”
(Müslim, Cennet, 83; Münâvî, V, 663)
5.
Dünyâ hayatının âhiret hayatını unutturması.
Bu tehlikenin bertaraf edilmesi, fânîliği unutmamak ve
gönüllere, “Yarın bu nefsin konağı mezar olacaktır!” anlayışını
yerleştirmek ile mümkün olacaktır.
Âyet-i kerîmede buyrulur:
· “…Bu dünyâ hayâtı, aldatma metâından başka bir şey değildir.”
(Âl-i İmrân, 185)
6. Âile
ve evlâdların insanı gaflete düşürüp Hak ile meşgûliyetten alıkoyması.
Bu
husustaki îkâz-ı ilâhî âyet-i kerîmede şöyle beyân buyrulur:
· “Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan sebebidir
ve büyük mükâfat Allah katındadır.” (el-Enfâl, 28)
Hadîs-i şerîfte buyrulur:
· “Muhakkak ki dünyâ fânî, âhiret ise bâkîdir. Fânî olan sizi
şımartıp azdırmasın, bâkî olandan alıkoymasın. Siz, bâkîyi fânî olana tercih
ediniz. Dünyâ sonludur, dönüş Allâh’adır. Allah’tan korkunuz.” (İbn-i
Ebi’d-Dünyâ, Mevsû‘a, I, 77)
Hz. Osman
Radiyallahü Anh Buyuruyor:
· “Ecel gelip çatmadan yapabileceğiniz iyiliği hemen
yapınız.”
Allah Teâlâ hepimizi gafletten
uyandırsın! Bizleri iman ile Kur’an-ı Kerim ile ruhunu teslim eden bahtiyar
kullarından eylesin!
Kaynak: 1- İslam ve ihsan
2- muhabbetullah.com
Comments
Post a Comment